06 Ağustos 2005
Sayı: 2005/31 (31)


  Kızıl Bayrak'tan
  Seydişehir direnişinin
anlamı ve önemi
  Seydişehir’de yağmacılara karşı militan
direniş!
   Avrupa Birliği’nin TEKEL’i ve tütüncülüğü bitirme dayatması
  TMY’de değişiklikler gündemde... Devlet terörde sınır tanımayacak
  ÖSS’de biçimsel değişiklikler
Coca Cola işçilerinin çadırına polis saldırdı
Sendikalaşmanın önündeki en büyük
engel sendika ağalarıdır!
  Adalet Ağaoğlu’nun İHD üyeliğinden istifası... “Aydın” olmanın
dayanılmaz hafifliği!
  Anayasa Mahkemesi kadın başkanla “taç”landı!
  Gelin canlar bir olalım, Hızır Paşalar’ın
kanlı iktidarını yıkalım!
  Munzur Festivali fiili
olarak gerçekleşti!
  Mersin Limanı işçilerinin eylemi sürüyor
  Bu UMUDU öldürmeye
gücünüz yetmez!
  Sınıf hareketinin güncel görünümü ve işçi
kurultayı çalışmaları (Orta sayfa)
  Tasfiyeciliği örtme ve teorileştirme aracı:
Demokratik konfederalizm!
  Şimdi de Gazze’ye ırkçı duvar

  ABD askerleri arasında depresyon
yaygınlaşıyor.

  İrlanda Cumhuriyetçi Ordusu (İRA) silahlı mücadeleye son verdi
  Özbekistan, topraklarındaki ABD
üssünün boşaltılmasını istiyor
  Düzen mumdan gemiyle ateşten denizi geçmeye çalışıyor
  Yarım kalan hayatlar
  Ekim Gençliği’nden
  Mamak 2. Kültür-Sanat Festivali
  Basından
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

Gelin canlar bir olalım, Hızır Paşalar'ın kanlı iktidarını yıkalım!

42. Uluslararası Hacıbektaş Veli'yi Anma Şenlikleri'ne katılmak için ülkenin dört bir yanından gelerek Hacıbektaş'ta buluştuk. Ezen ve ezilenin, sömüren ve sömürülenin, savaş ve katliamların olmadığı bir dünya umudunu büyütmek için Hacıbektaş'ta toplandık.

Aleviler yüzyıllardır baskı ve asimilasyon politikalarıyla yozlaştırılıyor. Bu da yetmiyor, Hacıbektaş Belediye Başkanı türünden devletçi geleneği temsil eden yasakçılar, Alevi emekçilerini gerici-faşist ideolojiye yedeklemeye çalışıyorlar.

Hatırlanırsa, daha önceki yıllarda katil Demirel de törenlere davet edilerek konuşturulmuştu. Geçen yıl yeni bir gelenek başlatıldı. Yıllarca kendisi gibi düşünmeyen Kıbrıs halkına zulmetmiş, Türkiyeli faşistlere, kontra çetelere eğitim üsleri vermiş, faşist kimliği tescilli Rauf Denktaş, “Pir Sultan” ilan edilerek geçen yılki şenliklere Hacıbektaş Belediye Başkanı tarafından davet edildi. Belediye Başkanı bu daveti ile Pir Sultan Abdal'ın kemiklerini sızlattı.

Alevi emekçilerinin tarihi zulme karşı mücadelenin tarihidir. Yüzyıllara damgasını vuran isyan geleneğini yaşatmayı düşünmeyenlerin Pir Sultanlar'ı, Baba İshaklar'ı, Hacıbektaş Veli'yi anlamaları ve yaşatmaları mümkün değildir.

Kahrolsun emperyalist savaş ve saldırganlık!

Türkiye, ABD emperyalizminin bölgedeki savaş üssü haline getiriliyor. ABD'nin çıkarları için Kore'ye, Afganistan'a asker gönderen sermaye devleti, kredi karşılığında işçi ve emekçi çocuklarını yeni savaş maceralarına sürmeyi planlıyor. Efendisi ABD'yi memnun etmek için İran ve Suriye'ye aba altından sopa gösteriyor.

Sermaye devleti, İsrail'le birlikte, ABD emperyalizminin bölgesel çıkarları için bekçilik yapıyor. ABD'li haydutlar, Türkiye topraklarından kaldırdıkları uçaklarla her gün Irak halklarının tepesine bomba yağdırıyor. Sermaye devleti de bu katliamları destekliyor.

Amerikancı sermaye iktidarı evlatlarımızın emperyalist işgal savaşına sürülmesine “evet” dememizi bekliyor. Savaşın maddi ve manevi faturasını sessizce kabul etmemizi, kardeş halkların katledilmesine onay vermemizi istiyor. Zira Türk devleti, yeni dönemde emperyalizmle daha ileri ve daha kapsamlı bir işbirliğine yöneliyor. Bu sürecin doğal sonucu, köleliğin daha da pekiştirilmesi, emeğin tamamen korumasız bırakılması olacaktır.

Bu kirli savaş senaryolarında işçi ve emekçilerin safı, ABD emperyalizminin ve işbirlikçi sermaye iktidarının yanı olamaz. İşçi ve emekçiler ABD emperyalizmi ve bölgedeki işbirlikçilerine karşı mazlum bölge halklarının yanında yeralmalıdırlar. Savaş belasından kurtulmanın, kalıcı barışı sağlamanın tek yolu, “İşçilerin birliği halkların kardeşliği!” şiarıyla mücadeleyi yükseltmekten, ABD ve işbirlikçilerinin ülkemizdeki saltanatına son vermekten geçmektedir.

Bu ülkede gerçek bağımsızlık Amerikancı ordunun ardına sığınarak değil, sermaye iktidarına ve onun sömürü düzenine son vererek elde edilebilir. Ülkemiz topraklarında bağımsızlık bayrağı Amerikancı ordunun elinde değil, işçi sınıfı ve emekçilerin ellerindedir.

Demokratik hak ve özgürlükleri kazanmanın yolu dişe diş mücadeledir!

Ordusuyla, polisiyle, kontr-gerillasıyla, eli kanlı sivil faşist tetikçileriyle bu ülkede devlet terörü egemendir. Baskı ve zorbalık iktidardadır. Adalet Bakanlığı'nın kapısının önünde Ankara polisi tarafından infaz edilen Eyüp Beyaz ve Dersim Mercan Vadisi'nde bombalanarak vahşice katledilen 17'ler devletin faşist katliamcı geleneğinde zerre kadar bir değişiklik olmadığının açık göstergesidir. Avrupa Birliği makyajı sermaye devletinin gerçekliğini örtmeye yetmemiştir.

Bu ülkede dün olduğu gibi bugün de devrimci muhalefet, işçilerin hak alma mücadelesi, halkların özgürlük ve eşitlik talepleri yasaklarla ve zorbalıkla bastırılmaya çalışılıyor. Bugüne kadar sayısız grev yasaklandı. Gösteriler kana bulandı. Kahvehaneler ve okullar tarandı. Devrimci, ilerici aydınlar katledildi. Köyler yakıldı. İnsanlar gözaltında kaybedildi. Alevi olduğu için Maraş'ta, Sivas'ta ülkenin dört bir yanında binlerce emekçi hunharca öldürüldü.

Aynı katliam politikası şimdi de devam ettiriliyor. Sömürünün tırmandırılması, sosyal yıkımın derinleştirilmesi nedeniyle işçi ve emekçilerin öfkesi kabarıyor. Sermaye devleti işçi ve emekçilerin büyüyen öfkesinin kendisine yönelmesini önlemek için şiddetini artırıyor. Sivil faşistlerin tasmalarını çözerek ilericilerin, devrimcilerin üzerine salıyor. Saldırı ve katliamda sınır tanımıyor. Devrime ve devrimci değerlere ait ne varsa hepsini yoketmek istiyor. Yeni Türk Ceza Kanunu, Ceza İnfaz Kanunu ve Ceza Muhakemeleri Kanunu ile baskı ve zorun güçlendirilmesi hedefleniyor. Kısacası, dışarıda ABD emperyalizminin savaş ve saldırganlık politikasına taşeronluk yapan sermaye devleti, içerde de işçi sınıfı ve emekçilere sosyal yıkımı dayatıyor.

Bu düzende işbirlikçi sermayeden, emperyalist haydutlardan çözüm beklemek boş bir hayaldir. Sol etiketle 12 Mart ve 12 Eylül'ün mimarı Amerikancı ordudan sorunları çözmesini istemek ise ihanetin dipsiz çukurudur.

Demokratik hak ve özgürlüklerimizi ancak zorba sermaye iktidarına karşı savaşarak köklü ve kalıcı bir biçimde kazanabiliriz. Zira ordusu, polisi, yargısı, medyası, düzen partileri, parlamentosu ile tüm düzen kurumları sermayenin egemenliğini sürdürmesini sağlamakta, bu düzene bekçilik yapmaktadırlar. Böyle bir ülkede işçi ve emekçiler özgür olamaz. Emperyalizmin sömürgesi haline gelen bir ülkede demokrasi ve bağımsızlık hüküm süremez. Bir başka halkı ezen bir ulus asla özgür olamaz.

İMF-TÜSİAD sosyal yıkım programlarına karşı mücadeleye!

İMF programları uygulandığı 6 ülkeyi iflasa sürükledi. On yıllardan beridir sürdürülen İMF programları ülkemizi de iflasın eşiğine getirdi. İMF'nin isteklerini yerini getirmeyi varlık nedeni sayan sermaye hükümetleri işçi ve emekçileri sefaletin kör kuyusuna sürüklediler. Yoksulluk ve sefalet arttı. Özelleştirmeler nedeniyle onbinlerce işçi işinden, ekmeğinden oldu. TELEKOM 3 yıllık kârı karşılığında uluslararası sermayeye peşkeş çekildi. SEKA ve ETİ Alüminyum İşletmeleri de sermayenin talanına sunuldu. Şimdi de ülkemizin en kârlı kuruluşu olan ERDEMİR'i haraç mezat satmak niyetindeler.

İMF politikaları nedeniyle ücretler eridi. Tarım çökertildi. Rantiyecilerin kasaları dolduruldu. İşsizlik tırmandırıldı. Köylü üretemez hale geldi. Ülke sanayisinin bel kemiği olan Kamu İktisadi Teşekkülleri (KİT) ya kapatıldı, ya da değerinin çok altında emperyalist tekellere satıldı.

Sosyal yıkım programlarını dayatan tek başına İMF değil. Yerli işbirlikçileri de yıkım programlarını destekliyor ve dayatıyor. İşte bu nedenle milyonlarca emekçiyi açlığa, yoksulluğa, işsizliğe mahkum eden programların adına İMF-TÜSİAD sosyal yıkım programları deniyor.

İMF-TÜSİAD yıkım programlarını engellemenin tek yolu ücretli kölelik düzenine karşı sömürüsüz, sınıfsız bir dünya için kavgaya atılmaktan geçiyor. Sorunlarımızın çözümü devrimde, kurtuluşumuz sosya-lizmdedir.

Ulusal hak ve özgürlükleri kazanmanın yolu mücadeledir!

Bu düzen ulusal baskı ve eşitsizlik dayatıyor. Sermaye iktidarı Kürdüyle, Ermenisiyle, Lazıyla, Çerkeziyle, Arabıyla tüm halkları yok saymıştır. Irkçılık, inkarcılık, halklara düşmanlık ve şovenizm sermaye devletinin mayasında vardır. Bu nedenledir ki; ülkemizde halklar insanlık dışı uygulamalara, baskı ve zora maruz kalmıştır. Her seferinde kardeş Kürt halkının ulusal özgürlük ve eşitlik talebi katliamlarla bastırılmıştır.

Emperyalistlerden ve işbirlikçilerinden hak dileyenlerin ardından yürümek Kürt halkının acılarını daha da büyütür. Kürt halkının haklarını kazanmasının tek yolu emperyalizme ve sermaye iktidarına karşı mücadelede ısrar göstermesidir.

Geleceğimizi ve onurumuzu kurtarmak için mücadeleye atılalım!

Ya ezilen mezhebin bir ferdi olarak sefalet içinde ve baskı altında diz çökerek, her gün daha ağır bedeller ödeyerek, emperyalist savaşı seyrederek köle gibi yaşayacağız; ya da “artık yeter” diyerek ayağa kalkacağız, özgürlüğümüz ve geleceğimiz için dövüşeceğiz.

Bu ses; çürüyen asalak sermaye sınıfına karşı işçi sınıfının devrimci mücadele çağrısıdır!

Bu ses; hak ve özgürlüklerimizi kopararak alma, geleceği birlikte kurma iddiasını taşıyanlara bir çağrıdır!

Bu ses; emperyalist haydutlara, kirli ve haksız savaşlara karşı mücadele çağrısıdır!

Bu ses; kapitalizmin yıkım ve savaş programına, baskı ve zulmüne karşı bir çağrıdır!

Bu ses; kapitalizmin yıkım düzenine, emperyalizmin savaş kudurganlığına karşı devrim ve sosyalizm mücadelesine bir çağrıdır!

Alevi-Sünni bir olsun, sermaye iktidarı kahrolsun!

Yaşasın halkların kardeşliği!

Kahrolsun sermaye diktatörlüğü!

Yaşasın sosyalist işçi-emekçi iktidarı!

Bağımsız Devrimci

Sınıf Platformu (BDSP)