05 Mart 2005
Sayı: 2005/09 (09)


  Kızıl Bayrak'tan
  SEKA kıvılcımını yangına çevirmek için
görev başına!
  SEKA kıvılcım, TEKEL ateş oldu, bürokratların etekleri tutuştu
  Türk-İş BK toplantısı...
Harekete geçiren direnişin gücüdür!
  SEKA işçilerini ziyaret ve destek eylemleri
  SEKA işçisi direnişin simgesi!
  SEKA röp.  “Burada bir ekmek mücadelesi var,
kızgınlık var, kin var, nefret var…”
  BES Ankara eylemi; “Genel grev, genel direniş!”
  Burjuvazinin yeni parti arayışında son perde
  SSK hastanelerinin devriyle sorunlar büyüdü!
Amaç özelleştirme
  Talabani’ye heyet gönderildi... Gerici rejimin şoven politikaları sarsılıyor
   Suriye’yi hedef alan emperyalist-siyonist
tehdit yoğunlaşıyor
  Bush Putin'le görüştü, eli boş döndü
  Ulusal sorun ve Kürt hareketi/4: Sisteme teslimiyetin ideolojisi
  Irak'lı petrol işçileri;  “İşgale karşı direniş Iraklılar’ın doğal
hakkıdır!”
 Küstah işgalcilerden itiraflar
8 Mart çalışmalarından; Hiçbir kuvvet faaliyetimizi engelleyemez!
 “Demokratik Kadın
Hareketi Kurultayı”na BDSP’nin sunduğu tebliğ
Kadın sorunu/ M. Can Yüce
Kadın işçilerin
sorunları ve talepleri
AB ve Kürdistan sorunu/2
İzmir’de KESK şube kurulları... Pazarlık ve hesaplar
Genç İşçi Bülteni'nden
Basından... ABD, AKP’yi gözden çıkardı mı?
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

Küstah işgalcilerin itirafları

30 Ocak'ta sergilenen seçim oyunundan sonra Irak'ta, beklendiği üzere, emperyalist işgalin yapısında herhangi bir değişiklik olmadı. Emperyalist orduların icraatları aynen devam ederken, Irak halkları ağrı bedeller ödemeye devam ediyor. Seçimlerin işgalin sona ermesi için fırsat olacağını sananlar ise kısa sürede hayal kırıklığına uğradı. Çünkü Irak'tan çekilmek bir yana, çekilme tarihi bile vermiyor haydutlar sürüsü. İşgalcilerle işbirliği yapan Iraklı düşkünler ise, emperyalist orduların çekilmesi için koşulların oluşmadığını iddia ederek işgalcilerin beklentilerine uygun bir tavır sergiliyorlar.

İşgalciler ile işbirlikçilerinin “koşulların oluşmaması”ndan kastettikleri şey, tahmin edileceği gibi, direnişin ezilememesidir. Direnişin gücü, savaş kundakçılarının önde gelen ismi ABD Genelkurmay Başkanı Richard Myers tarafından da teyit edildi. ABD'li general, Los Angeles'ta yaptığı konuşmada, geçen yüzyılda dünyadaki direniş hareketlerinin 7-12 yıl arasında sürdüğünü belirtti. Bunun, Irak'taki direnişin kısa sürede sona ermeyeceğini gösterdiğini söyleyen Myers, “Bu bir ya da iki yıl içinde çözülecek bir mesele değil” dedi.

Zorbalıkta sınır tanımayan dünyanın en güçlü savaş makinesinin başı Myers'in sözleri, kısıtlı olanaklarla direnen Irak halkının kolay yenilemeyeceğini teslim ediyor. Daha önemlisi, işgalci generalin sözünü ettiği 7-12 yıl arasında süren direnişlerin nasıl sonuçlandığıdır. Sonuçlara bakıldığında, emperyalist zorbaların genellikle kazanan değil, fakat kaybeden taraf olduğu görülür.

İşgal orduları ile işbirlikçilerine karşı hergün onlarca saldırının yapıldığı Irak'ta, direniş tüm hızıyla devam ediyor. Buna karşı ABD ordusu, direnişin önemli merkezlerinden biri olan Ramadi kenti ve çevresine kapsamlı bir saldırı başlattı. Saldırıya işgal ordularının yanısıra Iraklı devşirmeler de katılırken, saldırı kapsamında kent ve çevresinde sokağa çıkma yasağı ilan edildi. Saldırıya karşılık veren direnişçiler ile işgal orduları arasında sert çatışmalar yaşandı.

Ramadi, son 18 aydır emperyalist işgal karşıtı direnişin en yoğun olduğu kentlerden biri olma özelliğini koruyor. Bu kent, direnişin merkezi olarak görülen Anbar bölgesinde yeralıyor. Felluce ve Musul'dan sonra Ramadi'ye saldıran işgal orduları direnişi kıramıyor, ama ölüm saçmaya devam ediyor. Türkmenler'in yoğun olarak yaşadığı Tel Afer'de de direnişçilerle işgalci Amerikan ordusu arasında çatışmaların yeniden başladığı bildiriliyor.

Bu arada Irak işgalinin tamamen gayri-meşru ve yalan gerekçelere dayandırıldığı bu kez ilk ağızdan itiraf edildi. Kasım 2004'te istifa eden Bush liderliğindeki birinci savaş kabinesinin Dışişleri Bakanı Colin Powell, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nde, Irak'ın kitle imha silahlarına sahip olduğuna ilişkin konuşmasından acı duyduğunu söyledi. İngiliz Daily Telegraph gazetesine demeç veren Powell, “Hep bu argümanları sunan kişi olarak bilineceğim. Bütün bunların kaynağı çok şaibeli hale geldiğinde ve her şey bir bir yıkılmaya başladığında korkunç bir hayal kırıklığına uğramıştım” ifadesini kullandı. Powell haydudu, “Sorun kitle imha silahları stoklarıydı. Hiçbiri bulunamadı. Bulunacağını da sanmıyorum. Belki o dönemde yoktu bile. Bunlar istihbarat servislerinden gelen yargılardı, benim uydurmam değildi” diye konuştu.

Artık biliniyor ki, Irak'ın işgalinin kitle imha silahlarla bir ilgisi yok. Fakat yine de Powell'ın itirafları savaş kundakçılarının ikiyüzlülüğünü ortaya seriyor. Ancak bu sahte “günah çıkarma”, Irak'ın yakılıp yıkılması ve 100 bini aşkın Iraklı'nın katledilmesinden neo-faşist çete üyeleriyle birlikte sorumlu olan Powell'in elindeki kanı temizleyemez. O ve onun gibiler her zaman “halkların cellatları” olarak anılacaklardır.

--------------------------------------------------------------------------------------

İşkenceci İngiliz askerleri mahkum oldu...

Emperyalist işgalcilerin işkencecileri yargılama ikiyüzlülüğü

İnsanın insan tarafından sömürüsüne dayalı son sınıflı toplum olan kapitalizmin en iğrenç görünümlerinden biridir işkence. Emperyalist işgaller sözkonusu olduğunda ise, işkence daha vahşi ve yaygın bir hal alır. Bu olgu tarihsel ve güncel olaylarla defalarca kanıtlanmıştır. Afganistan işgalinden sonra Guantanamo'nun işkence ve tecrit kampına dönüştürülmesi, Ebu Garib zindanında binlerce Iraklı'nın işkence tezgahında geçirilmesi bunun göstergesidir.

Irak'ta devam eden katliam ve yıkımların yanısıra işkence vakalarının çoğu Amerikan ordusunun icraatıdır. Yine de emperyalist işgale destek veren tüm ordular halklara karşı işlenen ağır suçlara ortaktır. Bunların başında da İngiliz ordusu gelmektedir. Zira İngiliz ordusu Irak'ta 50 bin civarında asker bulundurmakta ve Iraklı tutsaklara yaygın bir şekilde işkence yapmaktadır. Bu vahşi uygulamalara dair haberler, sıkı sansüre rağmen, defalarca basında yeralmıştır. Bu işkencelerde çok sayıda Iraklı'nın katledildiği bilinmektedir. Buna karşın Blair ve hükümeti bu vahşetin üstünü örtebileceklerini sandılar.

Almanya'nın Osnabrück kentindeki İngiliz askeri üssünde bir aydan bu yana devam eden dava sonucunda, Mayıs 2003'te Basra'da Iraklı mahkumlara işkence yapmakla suçlanan 3 asker, 5 ay ile 2 yıl arasında değişen hapis cezalarına çarptırıldı. Her ne kadar amaç birkaç işkenceciyi feda edip orduyu temize çıkarmak olsa da, bu karar, İngiliz ordusunun kendi mahkemeleri tarafından da “işkenceci” olarak damgalanması anlamına geliyor. Nitekim işkenceci askerlerin avukatları da, ordunun müvekkillerini “günah keçisi” ilan ettiğini savunarak, karara itiraz etti.

Bu gelişmeler üzerine açıklama yapan İngiliz Genelkurmay Başkanı Sir Michael Jackson, bütün İngiliz ordusu adına özür diledi. Irak'ta devam eden vahşi işgalin önde gelen savunucularından Jackson, sadece işkence gören Iraklılar'dan değil, bütün Irak halkından özür dilediklerini söyledi. Jackson, aynı türde dört ayrı davanın daha yargıya intikal etmesinin an meselesi olduğunu da belirtti.

Irak halkından özür dileyen Jackson adlı bu haydut, rahatsızlığını “işkence ve kötü muameleler Irak'ta son derece zor bir görev yapmakta olan İngiliz ordusunun işini zorlaştırmaktadır” şeklinde dile getirdi. İngiliz generali ilgilendiren, Iraklılar'ın işkenceye maruz kalması değil, fakat “demokrasinin timsali” büyük Britanya emperyalizminin zedelenen imajıdır.

İşgal ordularına mensup askerlerin işkencenin fotoğrafını çekecek kadar pervasızlaşmasına rağmen İngiliz emperyalizmi, üç-beş işkenceci askerin mahkum edilmesiyle konuyu geçiştirmek istiyor. İşkence bundan sonra da bizzat İngiliz generalin komutası altında sürecek.

İngiliz Savunma Bakanı Geoff Hoon da İngiliz askerlerinin suçlu bulunmalarından büyük “rahatsızlık” duyduğunu söyledi. İşgal savunucusu bakan, İngiliz ordusunun suçlamaları ciddiyetle ele alıp, suçluları hukukun karşısına çıkartmayı başardığını iddia ederek “münferit vaka” izlenimi yaratmaya çalıştı. Oysa en büyük işkencenin bizzat emperyalist işgal olduğu orta yerde dururken, bu suçun elebaşları da “saygın” devlet adamı sıfatıyla anılırken, işkencecilerin “adalet önüne çıkarıldığı” koca bir yalandır. İngiliz yetkililerin işkencenin kendisinden değil açığa çıkmasından rahatsız olduğu ise yeterince açıktır.

Her emperyalist işgal dolaysız ve kaba bir şiddet eylemidir. İşkence ise bu eylem içinde her zaman önemli bir yer tutar. Dolayısıyla işkence ve işkencecilerle hesaplaşmak esas olarak emperyalist işgali planlayan haydut takımının da yargılanıp mahkum edilmesini zorunlu kılıyor. Bu görev, sermayenin kirli mahkemelerine değil, direnen halklara düşmektedir.