26 Haziran'04
Sayı: 2004/25 (17)


  Kızıl Bayrak'tan
  Kürt halkı özgürlüğü için emperyalizme ve siyonizme karşı mücadeleyi yükseltmelidir!
  Emperyalizme kölelikten kurtulmak için siyasal sınıf hareketini yükseltelim!
  Fabrikalarda mücadeleyi yükseltelim!
  Emekliye vergi!
  “Demokrasi” makyajı tutmuyor!
  Adalet Bakanı DEP’lilere devlet sopasını gösterdi
  “Misafir”le değil emperyalist haydut takımıyla yüzyüzeyiz!
  Irak’ta işgalci fabrikada ücretli köle olmayacağız!
  GOP NATO karşıtı çalışmalardan...
  NATO karşıtı eylem, etkinlik ve faaliyetten
  Mamak’ta NATO Karşıtı eylem ve etkinlikler
  NATO Zirvesi ve düşündürdükleri...
  Kızıl Bayrak 10. yayın yılını geride bıraktı!-2
Daha güçlü, başarılı ve işlevsel bir yayın faaliyetine doğru
  Almanya’dan genç komünistler:
  Dinci gericiliği meşrulaştırmak EMEP’li liberallere kaldı
  Birleşik Metal-İş Sendikası Temsilciler Kurulu Toplantısı yapıldı...
  Ortadoğu halklarını hedef alan saldırgan ittifak güçlendiriliyor
  Irak’ta “yönetim devri” kirli savaş şeflerinin gözetiminde
  Emperyalist barbarlığın yeni simgesi “Gizli İşkence Merkezleri”
  “Sonumuzu kendimiz hazırlıyoruz!”
  Kapitalizm ve çocuk sömürüsü
  Bültenlerden
  Tüm emperyalistler Ortadoğu’dan çekilsin!
  Sincan F Tipi’nde iki Ölüm Orucu direnişçisi yaşamını yitirdi...
  Sermaye Zirve için hükümetin arkasında
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın



 
NATO Zirvesi ve düşündürdükleri...

Serhat Ararat

Haziranın sonlarında İstanbul’da yapılacak NATO Zirvesi, uluslararası gündemin en önemli konu başlıklarından biri oldu. NATO ve emperyalist saldırganlığı protesto eylemleri de gün geçtikçe ivme kazanmaktadır. Protesto eylemlerini gerçekleştiren güçlerin, ideolojik eğilimleri, politik amaçları farklı olmakla birlikte NATO ve emperyalist saldırganlığa, hegemonyacılığa karşı olma noktasında buluşmaktadırlar.

Anılan NATO Zirvesi’ni önemli kılan nedir? Bu zirvede kotarılmak istenen nedir? Zirve ve Büyük Ortadoğu Projesi arasında nasıl bir ilişki var? Irak işgali, Kürt sorunu, Büyük Ortadoğu Projesi ile zirvenin gündemi arasındaki ilişkiler nedir? Bu ve buna benzer daha bir dizi soru yanıt bekliyor. Bu kısa değerlendirmemizde bu soruların yanıtlarını vermeye çalışacağız.

Bilindiği gibi NATO, ABD önderliğindeki emperyalist sistemin Sovyetler Birliği önderliğindeki sosyalist sisteme karşı kurulan ve geliştirilen kolektif saldırı gücüdür. Soğuk savaş döneminin etkili askeri örgütü olan NATO, dünya siyasetinde, Sovyet sistemine karşı mücadelede ve sistem içi ilişkilerde önemli bir işlev gördü. NATO, aynı zamanda ABD emperyalizminin Avrupa emperyalist devletleri üzerindeki denetimini sağlama aracı oldu. NATO’ya bağlı kurulan kontrgerilla, gladio türü örgütlerle bu denetim ve müdahale siyaseti kurumlaştırılmıştır.

1980’lerin sonunda Sovyet blokunun dağılması ve çökmesiyle birlikte NATO’nun varlığı ve işlevi tartışma konusu yapılmaya başlandı. “Sovyet sistemi artık olmadığına göre NATO’ya da gerek kalmamıştır” düşüncesi tartışıldı, ama ABD bu ve buna benzer eğilimlere karşı hızla önlem aldı. NATO sürmeli, hem de “geleneksel” sınırlarını aşarak genişlemeli ve yeniden yapılandırılmalıdır düşüncesini ve stratejisini diğer üyelere de dayatmaya başladı. Başını Fransa ve Almanya’nın çektiği AB, ABD vesayetindeki NATO’nun eskiden olduğu gibi etkin bir biçimde sürmesinden yana değillerdi. AB’nin kendi “savunma gücü”nün olmasını istiyor ve bu doğrultuda somut projeler, stratejiler üretiyorlardı. “Avrupa Savunma Kimliği” bunun en somut ifadesi oldu.

ABD, NATO’yu dünya çapında bir polis örgütü haline getirmek istiyordu. Bu bağlamda dünya çapında kendi hegemonyasına karşı gelen veya gelebilecek güç ve eğilimleri “düşman” olarak belirliyor ve bunu NATO’nun stratejik hedefi haline getirmek istiyordu. “Uluslararası terörizm”, “Belirsizlik ve kaos durumları”, sisteme gelmeyen güçler tespit edilen “yeni düşman”lar oluyordu.

ABD, NATO aracılığı ile iki temel hedefi gerçekleştirmek istiyordu. Birincisi, Avrupa üzerinde denetimini sürdürmek, AB’nin olası bir uluslararası rakip olarak sahnede yerini almasını önlemektir. Bunun bir uzantısı var: Doğu Avrupa’yı içine alan bir NATO, Rusya’nın geleneksel egemenlik alanlarının sınırlandırılması ve Rusya üzerinde bir baskı unsurunun yaratılması anlamına geliyordu. İkinci beklentisi ise kısaca şöyle özetlenebilir: Dünya çapında kendi stratejisini uygulama aracı haline gelen bir NATO, hem askeri, siyasal ve moral yükünü hafifletir, hem de kendisinin tek egemen ve tek yöneten güç olduğu bir dünya düzeni uluslararası meşruiyet kazanmış olurdu.

ABD, bu hedeflerine belli ölçüde ulaşmış bulunuyor. Doğu Avrupa ülkelerinin büyük bir bölümünü içine alan NATO, hem Rusya’yı sınırlandırmada bir rol oynamış, hem ABD’nin Avrupa üzerindeki denetimini belli ölçülerde sürdürmede etken olmuş, hem de Balkanlar ve Afganistan hegemonya stratejilerinde hatırı sayılır bir rol oynamıştır.

Şimdi İstanbul’da gerçekleştirilmek istenen zirvede NATO’ya Irak işgalinde ve bölgenin ABD’nin çıkarları doğrultusunda yeniden şekillendirilmesini öngören Büyük Ortadoğu Projesi’nde etkin bir rol biçilmek ve oynatılmak isteniyor.

ABD’nin istemi ve dayatması bu, ancak başta Fransa ve Almanya bu dayatmaya boyun eğecekler mi? Bu, önemli bir soru işaretidir. G-8 zirvesinde ortaya çıkan tablo, ABD’nin işinin o kadar kolay olmadığı yönündedir.

Irak, ABD açısından içinden çıkılması çok güç bir batak niteliğine dönüştü, her geçen gün bu durum daha da derinleşiyor. ABD’nin bu konudaki açmazı diğer emperyalist devletlerin ellerini güçlendiriyor. Öyle de olsa ABD, NATO’yu hem Irak, hem de daha uzun vadeli olan Büyük Ortadoğu Projesi içine çekme eğilimini sonuna kadar dayatmak isteyecektir. Bu, aynı zamanda zirvenin esas çekişme noktası olacaktır. Bu çekişme, emperyalist devletlerin kendi aralarındaki çelişkilerin derinliğini de bir kez daha su yüzeyine çıkaracaktır.

Kolektif saldırı örgütü olan NATO, aynı zamanda sistem içi çatışma ve uzlaşmaların gerçekleşme zemini olma işlevini de görüyor.

Bu saldırı örgütünün emekçiler ve halklar açısından anlamı çok açıktır. Az çok tarih bilgisi olanlar bunu kavramakta zorlanmazlar.

Bu anılan anlamın bilinciyle çok geniş kesimler, çevreler NATO karşıtı etkinliklerde bulunuyor, protesto eylemlerini gerçekleştiriyor. Bu anlamda zirvenin öngününde anılan eylemlerin yoğunlaşması boşuna değildir.

Öte yandan bu etkinliklerin ve karşıt tutumların niteliği ve özü de önemlidir. Bu noktada da birkaç söz söylemenin gerekli olduğuna inanıyoruz. Kendi başına, emperyalizme karşı tavırdan bağımsız bir NATO karşıtlığının sınırlı ve sonuçsuz bir tepkiden öte bir anlam kazanmayacağı açıktır. Tutarlı ve samimi bir emperyalizm karşıtı çizgiye oturmayan bir NATO karşıtlığının politik anlamı ve geleceği olabilir mi?

Yine bu NATO zirvesinin özel önemi, Büyük Ortadoğu Projesi ile NATO ilişkisinin somut olarak tartışılması ve somut bir planlamaya bağlamayı öngörmesidir. Bu noktada NATO’ya karşı tavır, ABD’nin Ortadoğu hegemonya stratejisine karşı tavır ve bu tavrın unsurları da üzerinde durulması gereken bir konu olmaktadır.

İşgale, emperyalist savaş ve hegemonyaya karşı tavır almak, emperyalizme ve onun saldırgan örgütlerine karşı tavır almanın kaçınılmaz gereğidir. Yine bu bağlamda İsrail’in Filistin’deki egemenliğine ve sürdürdüğü sistematik imha operasyonlarına karşı tavır almak zorunludur. Kendisini devrimci ve demokrat olarak tanımlayan grup ve çevreler açısından bu konularda büyük bir sorun yoktur. Ancak Güney Kürdistan’da KDP ve YNK’nin ABD ekseninde izledikleri politika, genelde Kuzey’de esen sağ rüzgarlar ve ABD hayranlığı ile kendini sol olarak tanımlayan grupların Kürdistan sorununa ilişkin doğru olmayan yaklaşımları “ortak mücadele” perspektifinin önüne ciddi engeller dikmektedir.

Büyük Ortadoğu Projesi’ne tavır, Kürt halkının kendi kaderini özgürce belirleme ilkesini somut olarak içermediği sürece, eksik veya topal kalmaya mahkumdur. Bunun ilke olarak doğru olmadığını ve pratik olarak da başarısız kalacağını vurgulamak durumundayız. Daha somut bir ifadeyle, Irak direnişi olarak tanımlanan hareketlerin, Kürtler’in bağımsızlık ve özgürlük haklarını peşinen, kayıtsız koşulsuz tanımadıkları sürece, Büyük Ortadoğu Projesi karşısında tutarlı bir bileşen olarak görülmeleri olanaklı değildir. Emperyalist işgale karşı tavır, Kürdistan üzerindeki sömürgeci işgale karşı tavırla birleşmek durumundadır. Yoksa Kürt halkına ve her düzeydeki temsilcilerine güven vermeleri mümkün değildir. Bu güvensizlik durumu ve onun ardındaki politik-stratejik duruş, aynı zamanda, bölge çapında geliştiilmesi zorunlu olan “ortak mücadelenin” de en büyük handikabını anlatmaktadır. Kürdistan sorunu ve Filistin sorununun devrimci çözümlerini programlarına almayan ve bu doğrultuda samimi ve tutarlı bir mücadele vermeyen güçlerin, tutarlı bir anti-emperyalist mücadele perspektiflerine sahip olmaları ve bu bağlamda Büyük Ortadoğu Projesi karşısında sağlam bir barikat örmeleri mümkün de&curre;ildir.

Dolayısıyla kendini devrimci, anti-emperyalist, demokrat ve sosyalist olarak tanımlayanlar, mutlaka bölge çapındaki ortak mücadelenin bütün boyutlarını kavramak ve o temelde stratejik bir çizgi izlemek durumundadırlar!



Antakya ‘da NATO karşıtı
faaliyet

15-17 Haziran tarihlerinde Antakya’nın en işlek bölgesindeki Künefeciler Meydanı’nda üç gün boyunca NATO Zirvesi’nin Türkiye’de yapılmamasını talep eden bir imza standı açtık. Standımızı çeşitli şiarların yer aldığı BDSP afişleriyle donattık ve ajitasyon konuşmaları yaptık. Üç gün içerisinde yüzlerce işçi, emekçi ve öğrenciden imza topladık. Standa gelen pek çok insanla sohbet ettik, yeni insanlarla tanıştık. Standa gelenlerin tümü NATO’ya ve ABD emperyalizmine karşı öfke doluydu. Polisin ara sıra yaptığı sataşmaları tok bir tutumla göğüsledik. NATO karşıtı çalışmalarımız sürecek.

BDSP/Antakya



Tuzla Tersane işçilerine
NATO terörü

22 Haziran günü “NATO Zirvesi için alınmış güvenlik önlemi” gerekçesi ile Tuzla Tersaneler Bölgesi kuşatma altına alındı. Herhangi bir arama kararı göstermeksizin yaklaşık 15 bin işçinin çalıştığı tersaneler havzasına sabah saatlerinde gelen Çevik Kuvvet Şube Müdürlüğü’ne bağlı resmi ve sivil polisler, işçilerin kimliklerini toplayarak GBT incelemesi yaptı.

43 işyerine düzenlenen baskın sabah saat 08:00’de başlayıp 10:30’a kadar devam etti. Bu süre içinde işçilerin çalışmasına izin verilmedi. Limter-İş Sendikası yaptığı açıklamada, “önlem adı altında yapılanlar NATO Zirvesi’ne karşı işçi sınıfının büyüyen öfkesine yapılan bir saldırıdır, düpedüz bir polis terörüdür” dedi.