26 Haziran'04
Sayı: 2004/25 (17)


  Kızıl Bayrak'tan
  Kürt halkı özgürlüğü için emperyalizme ve siyonizme karşı mücadeleyi yükseltmelidir!
  Emperyalizme kölelikten kurtulmak için siyasal sınıf hareketini yükseltelim!
  Fabrikalarda mücadeleyi yükseltelim!
  Emekliye vergi!
  “Demokrasi” makyajı tutmuyor!
  Adalet Bakanı DEP’lilere devlet sopasını gösterdi
  “Misafir”le değil emperyalist haydut takımıyla yüzyüzeyiz!
  Irak’ta işgalci fabrikada ücretli köle olmayacağız!
  GOP NATO karşıtı çalışmalardan...
  NATO karşıtı eylem, etkinlik ve faaliyetten
  Mamak’ta NATO Karşıtı eylem ve etkinlikler
  NATO Zirvesi ve düşündürdükleri...
  Kızıl Bayrak 10. yayın yılını geride bıraktı!-2
Daha güçlü, başarılı ve işlevsel bir yayın faaliyetine doğru
  Almanya’dan genç komünistler:
  Dinci gericiliği meşrulaştırmak EMEP’li liberallere kaldı
  Birleşik Metal-İş Sendikası Temsilciler Kurulu Toplantısı yapıldı...
  Ortadoğu halklarını hedef alan saldırgan ittifak güçlendiriliyor
  Irak’ta “yönetim devri” kirli savaş şeflerinin gözetiminde
  Emperyalist barbarlığın yeni simgesi “Gizli İşkence Merkezleri”
  “Sonumuzu kendimiz hazırlıyoruz!”
  Kapitalizm ve çocuk sömürüsü
  Bültenlerden
  Tüm emperyalistler Ortadoğu’dan çekilsin!
  Sincan F Tipi’nde iki Ölüm Orucu direnişçisi yaşamını yitirdi...
  Sermaye Zirve için hükümetin arkasında
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın



 
İMF’nin, TİSK’in, AKP’nin asgari ücret oyununu hükümsüz kılmak için...

Fabrikalarda mücadeleyi
yükseltelim!

Yeni asgari ücret belli oldu. Asgari Ücret Tespit Komisyonu, 23 Haziran tarihli toplantısında, Temmuz ayından itibaren uygulanacak asgari ücretin net 318 milyon olmasını kararlaştırdı. Böylece asgari ücretteki artış yüzde 5’le sınırlı tutulmuş oldu. Buna göre şimdiye kadar 303 milyon net olan asgari ücret, Temmuz-Aralık aylarında net 318 milyon olarak uygulanacak. Asgari ücretin brüt miktarı da 423 milyondan 444 milyona yükseldi.

Görüldüğü gibi, açıklanan artış miktarı gülünç denilecek ölçüde düşük. Fakat asgari ücret üzerinden yürüyen tartışmaları izleyenler için sonuç şaşırtıcı değil. Asgari ücretin yeniden belirlenmesiyle ilgili çalışmalar başlamadan çok önce konu tartışmaya açılmıştı. Ocak ayındaki yüzde 33’lük artışı dillerine dolayan İMF yetkilileri ve sermaye sözcüleri, bu kez asgari ücrete zam yapılmaması için etkili bir kampanyaya girişmişlerdi.

İMF ücretlerin aşağı çekilmesinde
ısrar etti

Ekonominin gerçek yöneticisi İMF, Ocak ayında asgari ücrete ve emekli maaşlarına yapılan artışları hoş karşılamadığını, bunun dengeleri bozacağını, yeni kaynak ihtiyacı doğuracağını sürekli yineleyip duruyordu. Yakın zamanda gözden geçirme görüşmeleri için Türkiye’ye gelen İMF heyetinin en çok önem verdiği konulardan biri de ücret artışlarının sınırlandırılmasıydı.

İMF yetkilileri, ücret artışlarını engellemek için konuyla ilgili bütün kuruluşları ziyaret ederek çalışma yürüttüler. İlk defa Türkiye İşverenler Sendikası Konfederasyonu’nu (TİSK) ziyaret eden İMF yetkilileri, sermaye temsilcileriyle asgari ücretin artmaması gerektiği konusunda mutabık kaldılar. TİSK Başkanı Refik Baydur yaptığı açıklamada, İMF programını ve İMF’nin asgari ücret konusundaki görüşlerini desteklediklerini ifade etti.

İMF yetkilileri Türk-İş’i ziyaret ettiklerinde ise daha üstten konuşmayı tercih ettiler. Karşılarında sızlanan, İMF politikalarından yakınan Türk-İş Genel Başkanı Salih Kılıç’a sitem ederek, uşaklık görevlerini hatırlattılar. İMF’lilerin Türk-İş’i ziyareti ve muhataplarının tavrı, Türk-İş’in saldırılar karşısında herhangi bir şey yapmaya hiç de niyetli olmadığını, suskun kalarak sermayenin politikalarına destek verileceğini gösteriyordu.

Patronlardan hem sızlanma, hem işsizlik tehdidi

İşçi sınıfının sendikalarının temsilcisi sıfatıyla ortalıkta gezenler İMF yetkililerinin karşısında eğilip bükülür ve saldırılar karşısında dişe dokunur hiçbir şey yapmazken sermaye boş durmuyordu. Hemen bütün işveren örgütleri, yılbaşından bu yana asgari ücret konusunda bir kampanya yürütüyor, hemen her vesileyle Ocak’ta yapılan zammın yüksekliğinden şikayet ediyorlardı. Bu konuda başı çeken Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu (TİSK) Temmuz’da asgari ücrete zam yapılmasının sanayinin rekabet şansını elinden alacağını, bu nedenle birçok fabrikanın kapanacağını ileri sürüyor, işsizlik ve yoksulluğun daha da artacağını söyleyerek aba altından sopa gösteriyordu. Hükümete ise, vergi ve sigorta oranlarını düşürerek, yükün bir kısmını devlet bütçesinden karşılamasını telkin ediyordu. TİSK son aylardakonuyla ilgili sayısız açıklama yaptı, asgari ücretin günlük 2 doların altına düşmesi için lobi faaliyeti yürüttü.

Asgari ücretin belirleneceği gün yaklaştıkça işverenlerin sesi daha da yükseldi. İrili-ufaklı tüm patron örgütleri bu konuda görüş beyan etmeye başladılar. Kamuoyunda, sanki ekonomi krize girerse, memleket batarsa bundan asgari ücret alan işçiler sorumlu olacakmış gibi bir hava yaratmaya çalıştılar. Örneğin bunlardan Türkiye Giyim Sanayicileri Derneği (TGSD) Başkanı Umut Oran, konuyla ilgili yaptığı açıklamada, “Asgari ücrete zam yapılması gerekebilir. Bunu kabul ediyoruz, ama biz bunu taşıyacak durumda değiliz. Yapılacaksa bu, mutlaka hazinece, devletçe karşılanmalıdır” diyerek, patronların ücretsiz işçi çalıştırma özlemini de bu arada dile getirmiş oldu.

İstanbul Tekstil ve Hammadde İhracatçıları Birliği (İTHİB) Başkanı İsmail Gülle ise, dünya pazarlarındaki Çin tehdidi nedeniyle yakın zaman içinde 30 milyon tekstil işçisinin işsiz kalacağını, Türkiye’deki tekstil sektörünün bundan etkilenmemesi için rekabet gücünün arttırılması gerektiğini iddia etti. Sızlanma korosuna bir başka patron örgütü olan Birleşmiş Markalar Derneği Başkanı Saruhan Tan da katıldı. Saruhan Tan, personel giderlerinin fazlalığından, yani ücretlerin yüksekliğinden yakınarak, ücretler daha da yükseldiği takdirde mağaza kapatmak zorunda kalabileceklerini söyledi.

İşçi düşmanı AKP hükümeti İMF’nin
ve sermayenin hizmetinde olduğunu ispatladı

AKP hükümeti Aralık ayındaki, yani bir önceki asgari ücret tartışmaları sırasında “işçi dostu” kesilmişti. Hükümet üyeleri, özellikle de başbakan patronlara veryansın ediyor; ücretlerin çok düşük olduğunu, bu parayı patron çocuklarının bir gecede harcadığını söyleyerek asgari ücretin en az 400-500 milyon olması gerektiğini savunuyordu. Kendisine oy verenleri sahte umutlarla oyalamak durumunda olan ve üstelik yerel seçimlere hazırlanan bir hükümet partisi olarak AKP’nin yaptığı tam bir ikiyüzlülüktü elbette.

Asgari ücret, AKP’nin vaadettiği rakamın çok altında, 303 milyon olarak belirlenince, birçok işçi ve emekçi AKP’nin ikiyüzlülüğünü gördü. Ama asgari ücrete yüzde 33 gibi son yılların en yüksek zammının yapılmış olması işçi ve emekçilerden bir kısmının AKP hükümetine minnettarlık duymasına yolaçtı. AKP’nin “biz yapacağız ama bırakmıyorlar” yönlü propagandasının da etkisiyle hükümete bağlanan umutlar bir parça canlı kaldı.

AKP hükümetinin son asgari ücret tartışmaları sırasında takındığı tavır, işçi-emekçi düşmanı yüzünün daha rahat görülmesini sağladı. Hükümet, seçim döneminin de geçmiş olmasının rahatlığıyla bu kez işçi dostu pozlarına girmeyi bir tarafa bırakmıştı. Tayyip Erdoğan bu kez bu konuda hiç konuşmadı. Ağzını açan bakanlar ise asgari ücretin arttırılmasına sıcak bakmadıklarını açıklıkla ifade ettiler. Devlet Bakanı Kürşat Tüzmen, asgari ücretin belirlenmesinden birkaç gün önce yaptığı açıklamada, “İhracat, dış ticaret, sanayi açısından baktığımızda şunu görüyorum. En büyük sıkıntı girdi maliyetlerinin yüksekliği. Dolayısıyla girdi maliyetlerini yükseltecek bir çözüm zor olur, bizim açımızdan sıkıntı yaratır. Çünkü ihracat¸ının şu anda ihracat şevkini kırmamamız lazım, sanayicinin üretim şevkini kırmamamız lazım” diyerek asgari ücretin asalak patronların istediği ölçüde arttırılacağını açıkça ortaya koydu.

DİE “bilimsel” yalanlarla kampanyayı destekledi

DİE yakın zaman önce yayınladığı bir araştırmayla adından söz ettiren bir devlet kuruluşu. Bundan birkaç ay önce bir rapor yayınlayarak, hem açlık ve yoksulluğun ne kadar vahim boyutlarda olduğunu gizlemeye, hem de işçi ve emekçileri “aç ama mutlu vatandaşlar” olduklarına inandırmaya yeltenmişti. Aynı DİE, yılbaşından önceki asgari ücret tartışmalarında da hükümetin “işçi dostu” propagandasına ayak uydurmuş, komisyona sunduğu raporda asgari ücretin en az 397 milyon olması gerektiğini savunmuştu.

Bundan 6 ay önce asgari ücretin 397 milyon olması gerektiğini savunan DİE, geçtiğimiz günlerdeki asgari ücret tartışmalarına da bulaştı. Ancak 6 ay öncekilerin tam tersi fikirleri savunarak. Belli ki bu kez asgari ücretin neden arttırılmaması gerektiğini göstermekle görevlendirilmişti. DİE’nin gerçek işinin istatistik bilimini sermayenin çıkarlarına alet etmek, rakamlarla oynayarak işçi ve emekçileri aldatmak olduğu, asgari ücret tespit komisyonuna sunduğu yeni raporla bir kez daha belgelenmiş oldu.

DİE’nin komisyona sunduğu raporda, iç borç miktarının bir önceki yıla oranla yüzde 21.2 artarak 206 katrilyon liraya çıktığı, dış borçların ise 147 milyar dolar olduğu vurgulandı. Önümüzdeki dönemde kamu gelirlerinin önemli bir bölümünün borç ödemelerine ayrılacağı, bu nedenle de bütçe tasarruf tedbirlerinin daha da ağırlaştırılarak uygulanmasının zorunlu olduğu anlatıldı. 2004 enflasyon hedefinin yüzde 12 olduğu hatırlatılarak, diğer ekonomi politikalarının da bununla uyumlu olması gerektiğinin altı çizildi. Yani ekonomide yalana dayalı pembe tablolar çizerken dış ve iç borç yükünün sözünü bile etmeyen DİE, sıra işçi ve emekçilerin ücretlerinin arttırılmasına gelince borç yükünü hemen hatırlayıverdi.

Kampanya sonuç verdi,
yeni sefalet ücreti açıklandı

Sermayenin kampanyası beklenen sonucu verdi. 23 Haziran’da toplanan komisyon, Temmuz-Aralık döneminde geçerli olacak yeni asgari ücreti açıkladı. Açlık sınırının 500 milyon, yoksulluk sınırının ise 1 milyar 200 milyon dolaylarında olduğu ülkede, milyonlarca işçi ve emekçi 318 milyon lira ile yaşam savaşı vermeye, daha doğrusu açlık ve sefalet içinde debelenmeye mahkum edildi.

Üstelik bu yükün patronlar tarafından karşılanması da söz konusu değil. Yapılacak yeni bir yasal düzenlemeyle artış miktarından daha fazlası patrona geri ödenecek. Çünkü sözünü ettiğimiz yasal düzenleme bir asgari ücretlinin patrona toplam maliyetini 578 milyondan 539 milyona düşürüyor. Yani yeni düzenleme işçiye 15 milyon zam, patrona ise 39 milyon indirim yapılması anlamına geliyor.

Sefalet ücretleri örgütsüz ve
bilinçsiz oluşumuzun bedelidir

İşçi ve emekçiler asgari ücrete yapılacak zammı merakla, biraz da umutla beklediler. Bu konuda güçlü bir kampanya yürüten sermayenin aksine işçi sınıfı kendi taleplerini güçlü bir şekilde dile getiremedi. Sermayenin ücretleri biçme konusundaki pervasızlığı, kapitalist ekonomideki sıkışmadan kaynaklanmakla birlikte, işçi ve emekçilerin suskunluğundan da güç aldı.

Sendikalar ise hiç oralı değillerdi. Hiçbir sendika ya da konfederasyonun, asgari ücretin tartışıldığı süreç boyunca, işçi ve emekçilerin taleplerini dile getirmek için bir eylem, etkinlik düzenlediğine tanık olunmadı. Türk-İş, en büyük işçi konfederasyonu olduğu için asgari ücret tespit komisyonuna katılıyordu ve bu yüzden istese de istemese de konuyla ilgilenmek durumundaydı. Buna rağmen Türk-İş’in adı, süreç boyunca, bir İMF yetkilileri Türk-İş’i ziyaret ettiğinde, bir de asgari ücret belirlendikten sonra komisyondaki temsilcisi toplantıyı terkettiğinde duyuldu. DİSK ise yeni sefalet ücreti açıklandıktan sonra bir mesaj yayınlayarak “bizi de komisyona alın” demekle yetindi. Kamu emekçilerinin maaşlarına yüzde 6 zam yapıldığı için biraz hareketlenen “kardeş örgüt" KESK kadar bile sesini çıkartmadı.

Düğüm fabrikalarda mücadeleyle
çözülmelidir!

Temmuz ayı işyerlerinde ücretlere zam dönemidir. İşçiler bu dönemi daha çok bekleyerek, zam miktarı üzerinden sohbet ederek geçirirler. Asgari ücret artış miktarına göre kendi ücret artışlarını tahmin etmeye çalışırlar. Patronlar ise zam dönemini en az maliyet artışıyla atlatmanın hesaplarını yaparlar.

Geçen yılın Temmuz döneminde ücret artışları üzerinden birçok fabrikada işçiler hak arama mücadelesine girişmişlerdi. Bunlardan kimisi başarılı, bazıları da başarısız oldu. Ama yaşanan deneyimler şunu gösterdi ki; belirlenen asgari ücret ne olursa olsun, asıl ücret pazarlığı patron ile işçiler arasındadır. Asıl ücret mücadelesi fabrikalarda yaşanacaktır. Ücretler, tespit edilen yeni asgari ücrete göre değil, patron ile işçiler arasındaki mücadelenin sonuçlarına göre belirlenecektir.

Bu açıdan Temmuz ayı önemlidir. Tüm fabrikalardaki işçiler, belirlenen asgari ücrete takılmadan kendi ücretlerini kendileri belirlemek için harekete geçmelidir. Kendi patronlarını daha yüksek oranda ücret artışına zorlamak için işçiler olarak güçlerini birleştirip örgütlenmelidir. Temmuz sonundan önce zam komitelerini kurmak, ne oranda zam isteneceğini belirlemek ve patronu zorlamak için eylemler planlamak fabrikalardaki öncü, ileri işçilerin öncelikli gündemi olmalıdır. İMF’nin emriyle belirlenen asgari ücreti hükümsüz kılmanın, açlık ve sefalete hayır diyebilmenin yolu mücadele görevlerine sarılmaktan geçmektedir.



OSB-İMES İşçileri Derneği’nin (OSİM-DER) açıklaması:
Sefalet ücreti belirlendi...

Kahrolsun ücretli kölelik düzeni!

Beklenen oldu. 6. ayda asgari ücrete komik bir zam yapıldı. %5’lik zam işçilere reva görüldü. 303 milyon asgari ücret net 318 milyon olarak belirlendi. Bu zam yaşam koşullarımızda herhangi bir değişikliğe yolaçmayacak. Sefaletimiz yine katlanarak devam edecek. Bu bile İMES-OSB’de uygulanmayacak. Çünkü İMES ve OSB’de işçiler tepki gösterdiği, mücadele ettiği oranda zam veriliyor. Bu 6. ay zam miktarı bize iki gerçeği göstermiş oldu. Birincisi, hükümetin işçileri düşünmediğini ve ne kadar ikiyüzlü olduğunu, ikincisi ise işçilerin ancak mücadele ettiği koşullarda patronlar sınıfından hakları koparıp alabileceğini göstermiştir. Halihazırda İMES’te asgari ücret uygulanmayan, sigortasız işçi çalıştıran birçok işletme var.

Bu tabloda sermaye basınının rolünü de unutmayalım. Asgari ücretin belirlenmesi aşamasında emekçilerin bilincini bulandırmak için sermaye medyası da yalanlarına devam etti. Hükümetin sözcülüğünü yapanların başında gelen Zaman gazetesi buna örnek gösterilebilir. 24 Haziran’daki manşetinde, ilk 6 ayda işçilerin, şimdi ise patronların dediğinin olduğunu yazıyordu. Hepsi yalan söylüyor, olayları çarpıtıyorlar. Hükümet hiçbir zaman işçilerden yana olmadı. Daima sermayeden yana oldu. Kölelik yasası bunun en büyük kanıtıdır.

OSİM-DER olarak tüm öncü işçilere çağrımızdır!

Henüz hiçbir şey bitmedi. İşçiler daha sözünü söylemedi. İşyerlerimizde, fabrikalarımızda birleşerek insanca yaşamaya yeten bir ücreti kendimiz belirleyelim. Eğer kabul edilmezse üretimden gelen gücümüzü kullanalım. Güçlerimizi birleştirelim. OSB-İMES patronlarının karşısına örgütlü ve birleşmiş işçiler olarak çıkalım.

İnsanca yaşamaya yatan vergiden muaf asgari ücret!
Kahrolsun ücretli kölelik düzeni!

OSİM-DER Geçici Yönetim Kurulu