İçindekiler:

9 Nisan 2022
Sayı: KB 2022/14

Sermayenin Amerikancı-NATO'cu düzeni
Ethem Sancak'ın itirafları
Diyanetin talebi
Akademisyenlerin mücadelesi
Çifte maaş sefahati!
Örgütlenme seferberliği ile 1 Mayıs'a
TİB'den 1 Mayıs çağrısı
Tekstil Grup TİS süreci başladı
Gelecek gençliğin mücadelesindedir!
"Cinayetin sorumlulularını biliyoruz"
NATO: Bir saldırı, savaş ve iç savaş örgütü / 2
Buça ve Batı emperyalizminin savaş suçları
Hindistan- Rusya ilişkileri
TKİP YDÖ 1 Mayıs'a çağırıyor
Savaşın ganimetlerini paylaşma
İşçiler silah sevkiyatını engelledi
AB ve Çin görüşmesi
Ukrayna'dan kitlesel göç
Almanya'da doktorlar greve gitti
Macaristan seçimlerinde Orban'ın zaferi
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

 

Tekstil Grup TİS süreci başladı!

Haklarımız ve geleceğimiz için mücadeleye!

 

Türkiye Tekstil Sanayi İşverenleri Sendikası (TTSİS) ile TEKSİF, Öz İplik-İş, DİSK Tekstil sendikaları arasında 26. Dönem Tekstil Grup Toplu İş Sözleşmesi süreci başladı. Grup TİS’leri on bini aşkın tekstil ve dokuma işçisini doğrudan ilgilendiriyor.

1 Nisan tarihinden itibaren geçerli grup sözleşmesi için TEKSİF sendikası ile TTSİS’in ilk görüşmesi şubat ayında gerçekleşleşti. Grup sözleşmesine bağlı yedi bini aşkın üye işçisi olan TEKSİF, yapılan görüşmenin hiçbir ayrıntısını kamuoyuna paylaşmadı.

Diğer yetkili sendikalar, Öz İplik-İş ve DİSK TEKSTİL ise grup sözleşmesi kapsamına giren az üyeleri olduğu bahanesine sığınarak, sessizlik içindeler. “Asıl yetkinin TEKSİF’te olduğunu” söyleyerek, TEKSİF’in imzalayacağı sözleşmeyi koşulsuz kabul edeceklerini ilan ediyorlar.

Her üç sendikanın üzerine çöreklenmiş sendika ağaları, tekstil işçilerinin yaşam ve çalışma koşullarını ilgilendiren sözleşmeyi oldubittiye getirerek, yeni bir ihanete hazırlanıyorlar.

Hayat pahalılığı karşısında her geçen gün alım gücü düşen tekstil işçilerinin yaşam ve çalışma koşulları daha da ağırlaştı. Gerçek enflasyonun %100’ü geçtiği dikkate alınırsa, halihazırda yetersiz olan sözleşme taslağı da çoktan çöp haline dönmüş bulunuyor.

Yapılması gereken, mevcut sözleşme taslaklarını günün ihtiyacına karşılık verecek şekilde yenilemek ve tekstil patronlarının dayatmalarına karşı durmaktır.

Fakat sendika bürokratları işçilerden bağımsız bir şekilde hazırladıkları ve işçilerin onayını almadıkları sözleşme taslağını, işçilere doğru düzgün anlatmaktan bile geri durmaktadırlar.

Laf cambazlığı yaparak, taslağın işçiler tarafından anlaşılmasının önüne geçmektedirler. İşçilerden habersiz, kapalı kapılar ardından gerçekleşen sözleşme görüşmeleri, bir de işçilerin gücüne yaslanılmadığı ölçüde, tekstil patronlarının dayatmalarına açık hale gelmektedir.

“İyi niyet göstergesi” adı altında işçileri mücadeleden uzak tutan ve kapitalistlerin işçiler içindeki ajanı gibi çalışan bu bürokratik sendikal anlayış hüküm sürdüğü sürece, tekstil işçilerinin ihanete uğraması kaçınılmaz olacaktır.

Tekstil işçileri iyi bir sözleşmeye imza atmak istiyorlarsa, ilkin bu sendikal anlayışa karşı bayrak açmak durumundadırlar.

Sendikalaşmayı aidat toplamaya indirgeyen ve sendikaları kendi şirketleri gibi gören ağa takımını koltuklarından söküp atmak için, tekstil işçisinin tabandan örgütlenmesi ve mücadelenin öznesi olması şarttır.

Tekstil işçisi, sendikaların içini boşaltan bu anlayışa karşı sınıf sendikacılığı esaslarını kılavuz edinmelidir.

Kazanmanın yolu, söz-yetki-karar hakkının işçilerin ellerinde olması ve fiili-meşru mücadelenin yürütülmesinden geçmektedir.

Şimdi Grup Tekstil TİS kapsamındaki işçiler, yarın üyesi oldukları sendikanın ihanet sözleşmesiyle karşılaşmak istemiyorlarsa, fabrikalarındaki sessizliği bozmak için harekete geçmelidirler. Bunun için tabanda komiteler kurmalı, sözleşme görüşmelerine kendi temsilcilerini göndermelidirler.

Tekstil işçilerinin onayı olmadan hiçbir imzanın atılmaması için, tekstil işçisi taleplerini sonuna kadar savunulmalı ve bunun çerçevede “Kazanana kadar grev!” yaklaşımını esas almalıdır.

DEV TEKSTİL
(Devrimci Tekstil İşçileri Sendikası)

 

 

İşçi sınıfının mücadelesi güvenden geçer!

 

Peki, kime güvenelim?

Tabi ki kendimize! Bir araya gelince birden çok oluruz karınca misali. Tarafımız ve amacımız olsun! Gücümüz ve onurumuz olsun. İnsan gibi yaşamaya hakkımız olsun. İşçi sınıfının birliği bunların hepsini başaracak bir güç barındırıyor. Ama bir sorun var. İşçiler güven(e)miyor. Neden?

Dünyaya egemen düzenin sömürü çarkı gereği herkes kendi cebine çalışır olmuş. İşçiler örgütleniyor, çok güzel, fakat örgütlenmekle sorun çözülmüyor. Yasalarda sendikalaşma var. Ama “sadece var”. Gerisi bizim gücümüze kalmış, sınıf dayanışmasına kalmış. İşçinin işi biter mi? Asla…

Patrona karşı bir sözün olsun diye örgütlenirsin, mücadele edersin, sendikalaşırsın. Sonra sendika hakkını savunursun diye onunla da mücadele edersin. Senin hakkını güya savunan sendika yöneticilerinin altlarındaki arabalar, ferah yaşamları biraz kafa karıştırıcı değil mi ya?

Dünyamızda herkese yetecek kadar zenginlik var. Fakat emperyalist kapitalist düzende bu zenginlik bir avuç sömürücüye peşkeş çekiliyor. Diğer yandan yüz milyonlarca açlıkla, yoksullukla boğuşuyor. Milyarlarca insanı sömürü düzenine mahkum etmek en hafif deyimle insanlık dışıdır.

Kimse bu düzenden memnun değil ama kimsenin sesini çıkartacak cesareti yok. Kaygımız var, korkumuz var, hayat şartlarımız ağır. Savaş var, zam var, mobbing var, hakaret var ama yaşama hakkımız yok. Öldürülen kadınlar, çocuk gelinler, aile içi şiddet… Ne yazık ki bunlar ve daha fazlası bizzat dünyaya hükmeden sistem tarafından üretiliyor. Saymakla bitiremeyeceğimiz kötülük cirit atıyor dünyamızda.

Kör, sağır, dilsiz mi olduk? Mevcut gidişata tepkisizlik de gösteriyor ki, geçim sıkıntısı çeken insanların yönetilmesi kolaydır. Asgari ücrete zam yaptık diyenlerin çarşı pazara ne kadar zam geldiğinden haberleri yok sanırım. Ekmek lütuf, peynir lüks, zeytin göz hakkı oldu benim bereketli memleketimde.

Sorun var evet ama çözümü de var. Bir olalım, birlik olalım, biz olalım. Sömürüye mahkum değiliz. Mücadelemizle, ekmek kavgamızla hakkımızı “biz” alalım!

“Ekmek herkese yetecekti aslında.
Tarlaya karga dadandı, ambara fare,
Fırına hırsız, memlekete harami…”*

*Neyzen Tevfik

Çerkezköy’den eski AdkoTürk direnişçisi