İçindekiler:

9 Nisan 2022
Sayı: KB 2022/14

Sermayenin Amerikancı-NATO'cu düzeni
Ethem Sancak'ın itirafları
Diyanetin talebi
Akademisyenlerin mücadelesi
Çifte maaş sefahati!
Örgütlenme seferberliği ile 1 Mayıs'a
TİB'den 1 Mayıs çağrısı
Tekstil Grup TİS süreci başladı
Gelecek gençliğin mücadelesindedir!
"Cinayetin sorumlulularını biliyoruz"
NATO: Bir saldırı, savaş ve iç savaş örgütü / 2
Buça ve Batı emperyalizminin savaş suçları
Hindistan- Rusya ilişkileri
TKİP YDÖ 1 Mayıs'a çağırıyor
Savaşın ganimetlerini paylaşma
İşçiler silah sevkiyatını engelledi
AB ve Çin görüşmesi
Ukrayna'dan kitlesel göç
Almanya'da doktorlar greve gitti
Macaristan seçimlerinde Orban'ın zaferi
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

 

Ethem Sancak’ın itirafları, AKP ve düzen gerçeği

 

Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Konferans Salonu’nda 31 Mart Perşembe günü, “Türkiye’nin Güvenliği ve NATO” konulu bir konferans düzenlendi. Düzenlenen konferansın konuşmacısı da icraatları ve açıklamalarıyla, Erdoğan’a olan aşkı ve hayranlığıyla popüler bir isim olan iş insanı-politikacı Ethem Sancak’tı. Sancak, AKP iktidarı boyunca en çok büyüyen sermaye gruplarından Alliance Holding’in patronudur. 1981’de ecza deposu kurarak başladığı ticari faaliyetlerini bir dönem TÜSİAD Yönetim Kurulu üyeliğine seçilecek noktaya kadar taşıdı. Yılda 75 trilyona yakın vergi ödediği ve 4 bin 200 kişi çalıştırdığı iddia ediliyor. Bu holding patronu, “Kapitalizmin vahşisi var, halkçısı var. Ben halkçısını savunuyorum” dediği için “trilyoner komünist” olarak da biliniyor.

Bu zat aynı zamanda tanınmış, ünlü bir politikacı. Eskilere dayanan solculuğu da var. 1972 yılında İstanbul Üniversitesi İşletme Fakültesi’ne başladığı yıllarda kendi ifadesiyle “okuldaki toplumsal rüzgarın etkisiyle” sol harekete katılmış. Türkiye İşçi-Köylü Partisi’nin İstanbul’da genel sekreterliğini yaptıktan sonra Diyarbakır İl Başkanı olduğunu bildiriyor. Solculuktan dolayı ailesinin kendisiyle ilişkisini kopardığını söyleyen Sancak, 1980 faşist darbesinin ardından partinin ve gazetenin kapatılmasıyla “işsiz kalmış”. 15 Temmuz 2016 darbe girişimi sonrasında AKP Merkez Karar ve Yönetim Kurulu (MKYK) üyesi oldu. Bu holding patronu “trilyoner komünist”, AKP’nin karar mercilerinde yer alan bu islamcı politikacı zaman zaman yaptığı açıklamalarla yankılar yaratıyor.

“Yankı yaratan” açıklamaların sonuncusu ise konferanstaki konuşmada “Biz Amerikan’ın desteğiyle iktidara geldik...” itirafıydı. Sancak daha önceleri de “70 yıldır NATO’nun bekçisiyiz. NATO’nun bütün 70 yılı boyunca bu ülkeye verdiği tek bir katkı var mı? ... NATO bizim içimizde geçmişte kalan bir kanserdir.” demişti. “Türkiye ve İran bir olalım Amerika’yı Suriye’den çıkaralım” açıklamasıyla da gündem olmuştu. “Biz adam kesen birçok ülkeyle kardeşiz. ... İsrail ile barışan hükümet Esad ile niye barışmasın? Birleşik Arap Emirlikleri ile biz kanlı bıçaklıydık. Şimdi bizimle beraberler” itirafları da Sancak’a ait. Aynı zat, Çin’in Doğu Türkistan’da cami kapattığı yönündeki eleştirisine ilişkin ise, “… Ben kendim gittim gördüm. Kapatılan tek bir cami yok. Uygur bölgesinde yaşayan Uygurların refah seviyesi bizim Yozgat’ta yaşayan insanlarımızın refah seviyesinden 3 kat daha yüksektir. … Bunlar Amerikan ajanlarının dezenformasyonudur...” açıklamasında da bulunmuştu.

Açıklamalarıyla, AKP’de sorun yaratan ve dolayısıyla partisi tarafından “üyelikten ihraç” talebiyle disipline sevk edilen Sancak, “Amerika AKP’yi kurdu, destekledi diye asla öyle bir şey söylemedim” diye söylediklerini inkar etse de ses kayıtlarının ortaya çıkmasının ardından istifa edeceğini açıklamak durumunda kaldı. Ama “Erdoğan’a bağlılığını koruyacağını” belirtmeyi de ihmal etmeden... Zira ne de olsa Erdoğan’a olan derin hayranlığını-aşkını, “Demek ki iki erkek arasında da aşk olabiliyormuş” sözleriyle ilan etmiş, ailesini bile onun uğrunda feda edebileceğini duyurmuştu.

“Bir Amerika projesi olarak AKP”

Sancak’ın sözleri elbette ki tescilli bir gerçeğin itiraf edilmesidir. Anlamı ise, Erdoğan’a çok yakınlığıyla bilinen AKP’nin karar organları içinde bulunan bir holding patronunun gerçekleri bu açıklıkla itiraf etmesidir. Hele de AKP şefinin her vesileyle “dış güçler” ve “yerli-milli olma” sahtekarlığını dilinden düşürmediği, zaman zaman da güya ABD’ye kafa tutuyormuş nidaları attığı ve bu yolla emekçileri sersemletmeyi hedeflediği düşünüldüğünde, Sancak’ın itirafları, bizzat iktidarın içinde dinci faşist iktidarın gerçeğine emekçiler nezdinde ayna tutulması işlevi görmektedir.

“AKP’nin bir proje olarak ABD, İsrail ve İngiltere tarafından kurulduğunu”, aslında projenin önce Erbakan’a götürüldüğü ve kabul görmediği iddia ve gerçekleri yıllardan beridir nice açıklamanın yanı sıra bazı kitaplara da konu edilmiş durumda. Bu türden itiraflar, aynı zamanda AKP ve düzen cephesindeki etkili-yetkili kişilerce de yapıldı. Zamanında Erbakan’ın söylediklerine, sonrasında sayısız kişilerin itirafları eşlik etmişti. Özetle, AKP’nin “bir ABD projesi olarak” hangi amaç ve hedeflerle kurulduğu gerçeğinin Sancak tarafından da ilan edilmesinde bir yenilik yok.

Daha da önemlisi, AKP’nin bir ABD projesi olduğu gerçeği, Türkiye kapitalizmi ve düzenin gerçeğinden ayrı ele alınamaz. Bu ülkeyi yönetmeye aday olanların soluğu ABD’de alması tesadüf değil. Zira onay, öncelikle ABD’li efendilerden alınmalı, onların çıkarlarının bekçiliği yapılacağı efendilere kanıtlanmalıdır. Dolayısıyla her şeyi ile ABD’ye bağlı olan, onun bölgedeki çıkarlarına bekçilik ve tetikçilik eden bir ülkenin başına kimin geleceğinin ABD tarafından belirlenmesi yeni bir durum değil. Sancak’ın itiraf ettiği gibi AKP, ABD’nin Ortadoğu planları ve bu planlarda Türkiye’ye biçilen rol çerçevesinde ve ABD tarafından iktidara taşındı. Bir süredir kavgalı olduğu TÜSİAD şahsında işbirlikçi tekelci burjuvazi tarafından da tam olarak desteklendi.

Bu gerçeklerin hiç de uşaklar tarafından itiraf edilmesi gerekmiyor. İtiraf, din istismarı ve şoven histeriyle sersemletilmiş bulunan emekçiler nezdinde anlam kazanıyor. Olduğu kadarıyla önemi de buradan geliyor.

“İçimizde geçmişten kalan bir kanser” olarak “NATO bekçiliği”

Ara başlığa çıkarılan itiraflar Ethem Sancak’a ait. Sancak, “70 yıldır NATO’nun bekçisiyiz. NATO’nun bütün 70 yılı boyunca bu ülkeye verdiği tek bir katkı var mı?” diye sormuş ve “NATO bizim içimizde geçmişten kalan bir kanserdir” demişti. Resmi kuruluş gerekçesinin aksine NATO’nun bütün bir tarihi, onun uluslararası bir saldırı ve savaş örgütü olmasının yanı sıra, aynı zamanda kirli ve kanlı bir iç savaş örgütü olduğunun da kanıtıdır. Gladio, Türkiye’deki resmi adıyla Özel Harp Dairesi olarak bilenen kontrgerilla tipi çeşitli cinayet şebekelerinin çeşitli ülkelerde kurulması da onun eseridir. Dolayısıyla onun öldürücü bir kanser olduğundan kuşku yoktur.

Türk burjuvazisi, ABD’nin liderliği altında ve onun dünya egemenliğinin hizmetinde olan bu kanlı ve kirli örgüte, yani NATO’ya üye olmak için epeyce çırpınmıştı. Komünizme duyduğu derin düşmanlık ve korkuyla ABD’nin ve onun dünya jandarmasının hizmetindeki NATO’ya üye olmak önce efendileri tarafından kabul görmemişti. Kore savaşı, Türk burjuvazisinin kendini emperyalist efendilere pazarlamak için bir fırsata çevrildi. ABD’den sonra Kore’ye asker gönderen ilk ülke Türkiye oldu. Türkiye’ye NATO üyeliğinin yolunu açan bu karar, uşaklar takımına “NATO’ya Kore kapısından gireceğiz” biçiminde onursuz sözler bile söyletmişti.

Kore savaşına 6 bin kişilik asker göndererek emperyalizmin büyük suçlarına ve katliamlarına ortak olan Türk burjuvazisi, emperyalizmin ve elbette ki kendisinin çıkarları uğruna asker kanını akıtarak, 1952’de NATO üyeliğini kabul edilmişti. Türk burjuva devleti o günden bu yana emperyalist çıkarlar uğruna NATO bekçiliğinde kusur işlememiş, Türkiye’nin her tarafını ABD üsleri ve nükleer silahlarıyla doldurmuştur. Zaman zaman ABD ve NATO ile yaşanan tüm gerilimlere rağmen, sayısız gelişme ve olaylar üzerinden uşaklık döne döne tescillenmiştir.

Evet, Sancak’ın itiraf ettiği gibi “70 yıldır NATO’nun bekçisiyiz” ve “NATO bizim içimizde geçmişten kalan bir kanserdir.” Türkiye’nin işçi ve emekçi halklarını olduğu gibi, komşu-kardeş halkları da adım adım felaketlere ve ölüme sürükleyen bir kanser... Kanserin kaynağı, yani ülkeyi emperyalizmin hizmetine sunup talanına açan, ülkeyi yönetenleri de emperyalizmin uşağı haline getiren, Türkiye’nin kapitalist düzeni ve onun sınıf iktidarıdır. Çözümü de sosyalist devrim yoluyla sermaye iktidarının tasfiyesidir.