6 Kasım 2020
Sayı: KB 2020/Özel-21

Kriz, afet ve ölüm düzenine karşı mücadeleye!
Deprem değil yağmacı-vahşi kapitalizm öldürüyor
Deprem değil, sistem öldürüyor!
Rusya-Türkiye ilişkilerinde gerilim alanları
97. yılında cumhuriyet
İki çanta iki ayrı sınıf
Deprem ve dışa vuran sınıfsal gerçeklik!
Valfsan’da yaşadıklarımız
“Kaybedecek bir şeyimiz yok!”
Rus devrimi ve nedenleri - Şefik Hüsnü
Ekim Devrimi: Kadınlar için özgürlüğün şafağı!
Şiddete, sömürüye karşı 25 Kasım’da mücadeleye!
YÖK düzenine karşı mücadeleye!
Kafkaslar’da savaş ve Dağlık Karabağ sorunu
ABD seçimleri ışığında kapitalizm gerçekliği
Tırmanan pandemi ve sözde tedbirler
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

 

Valfsan’da yaşadıklarımız

 

Pandemi sürecinde dahi fazla mesaili çalışan Valfsan’da 17 kişi, “işlerde azalma” bahanesiyle ücretsiz izne çıkarıldık. Arkadaşlarımızdan 9 tanesi anlaşmalı çıkışa yönelirken kalan 8 işçi olarak ücretsiz izin saldırısını kabullenmek istemedik, buna karşı mücadele etmek istediğimizi ifade ettik. Bu tutumumuzu belirttiğimiz andan itibaren İstanbul Şube yöneticilerini karşımızda bulduk. Bizler hareket etmek istedikçe yasal sınırlardan bahsettiler. Biz bu saldırıya karşı direnişe geçen işçileri örnek gösterdikçe onlar bizde niyet aradılar. Bizim mücadele isteğimizi perçinlemeleri gerekirken önümüzde arkamızda MİB aramaya başladılar. Sesimizi güçlendirmelerini beklerken “bir daha MİB’e yazarsanız sizi bırakır gideriz” tehditleri ile karşılaştık.

Bir yandan tehdit ederken bir yandan da basınç altında kalıp göstermelik adımlar atmaya başladılar. Biz fiili direniş başlatmak isterken her gün avukat ile fabrikaya gidip tutanak tutma şeklinde oyalamalara başladılar. Bu süreç içinde yayınlarında ve sosyal medyada yaşadığımız bu hak gaspını hiçbir şekilde duyurmadılar. Avukat ile tutanak tutmanın yetersiz olduğunu her söylediğimizde ise bize ücretsiz izinlerin patronun yasal hakkı olduğundan, bir şey yapmanın mümkün olmadığından bahsettiler.

Son olarak 2 Kasım Pazartesi günü kendi inisiyatifimizle işbaşı saatinden itibaren fabrika önünde bekleyişe geçtik. Yanımızda ne şube başkanı ne temsilcilerimiz ne de sendikadan herhangi biri vardı. Öğlene doğru sendika bürokratları tarafından şubeye çağrıldık. Şubede ise tam bir moral bozguna uğratıldık. Şube yöneticileri yapacak bir şey olmadığını, tüm yolların kapalı olduğunu, direnmenin bir anlamı olmadığını söylediler. Biz bir şeyler yapmakta ısrar ettikçe bizzat şube başkanı “Valfsan işçisinden bir şey olmaz” dedi.  7 arkadaşımızı daha anlaşmalı çıkışa yönlendirdiler. Şimdi de içeride ücretsiz izne çıkarılan işçi sayısının artacağı söylentileri geziyor. İşçiler iyice korkutulmaya çalışılıyor.

Valfsan işçisini bu hale getirenler kendileridir. Özgüvenini kıran, bölüp parçalayan, pasifize eden bu sendikal anlayıştır.

AKP zihniyeti teslim aldı sendikaları. Demokrasi yok, özgür irade yok, bol bol atama var.

İşçiler olarak birleşmekten başka çıkar yolumuz yok. Birleşerek bu ağa takımını def etmeden ne hak gasplarına karşı koyabiliriz ne de mücadelemizde yol alabiliriz.

Valfsan’dan ücretsiz izne
çıkarılan bir işçi

 

 

 

 

 

Asgari değil insanca yaşam!

 

Ekonomik ve siyasal krizin derinleştiği, çıkmaza girdiği süreçler yaşanıyor. Koronavirüs salgınının yarattığı kriz de derinleşmeye devam ediyor. AKP iktidarı “normalleşiyoruz” dedi, salgın iyice kontrolden çıktı. Fabrikalar salgının merkezi oldu. İşçi ve emekçiler sermayedarların almadıkları önlemlerden kaynaklı yaşam mücadelesi vermeye çalışıyor. AKP iktidarı sermayedarları korumak adına her türlü önlemleri aldı. Devletin tüm kasasını onlara açtı. Onlar adına hemen yasalar çıkartıldı. Kısa çalışma ödeneği, ücretsiz izin ve göstermelik olan işten atma yasağı yasalaştı. İşçilerden bu süreçte düşük ücretler ile yaşamlarını sürdürmeleri istendi.

Öte yandan AKP iktidarının işçi ve emekçilere dönük saldırıları da devam ediyor. İktidar yeni sürüm ekonomi paketi ile sermayedarların suratlarını güldürüyor. İşçilere ise daha fazla yoksulluk, açlık, sefalet, esnek ve güvencesiz çalışma sunuyor. Önümüzde ülkenin en büyük toplu iş sözleşmesi olan asgari ücret görüşmeleri gerçekleşecek.

2021 yılının asgari ücret görüşmeleri Aralık ayı itibari ile başlayacak. Sermaye devleti, patron temsilcileri ve işçileri sözde temsil eden Türk-İş bürokratları bir araya gelecekler.

2020 yılının asgari ücret görüşmelerinde mikrofonunu açık unutan Türk-İş Başkanı Ergün Atalay “uzasa işi karıştıracağız en azından kapattım böyle” diyerek işçi ve emekçileri masada sattığını itiraf etmişti. İşçi ve emekçiler AGİ dâhil 2.320 TL’lik sefalet ücretine mahkûm edilmişti. Bu ücretin içerisinde patronlara verilen teşvikler ve AGİ de yer alıyor. Bunları çıktığımızda bir işçinin aldığı ücret 2.029 TL’dir.

Bu yılki asgari ücret görüşmelerinde de AGİ ve patronlara verilen teşviklerin yok sayılacağı kesin. Şer üçlüsü işçi ve emekçileri bir kez daha düşük ücretlere mahkûm edebilmek için ellerinden geleni yapacaktır.

İşçi sınıfının olmadığı, taleplerin işçi ve emekçiler tarafından belirlenmediği bir yerde devletin ve sermayedarların istediği sonuç çıkacaktır. Bu duruma izin vermemenin yolu işçi ve emekçilerin inisiyatif alarak bu sürecin bir öznesi olduklarını eylemli bir şekilde ortaya koymasından geçiyor.

Asgari ücret komisyonunda hazırlanacak saldırıya karşı önemli olan işçi sınıfının dişe diş mücadeleye hazır olmasıdır. İşçi ve emekçilerin yaşamını doğrudan belirleyecek olan bir kararın işçi sınıfına düşman olan bir komisyona terk edilmemesi gerekmektedir.

Gerçekleşecek görüşmeler öncesinde işçi ve emekçiler eylemli süreçlerle taleplerini meydanlarda haykırmalı, gerektiğinde üretimden gelen gücünü kullanmalıdır. Ancak o zaman şer üçlüsü rahatından kararlar veremeyecektir. Burada ilerici-öncü işçilere büyük sorumluluk düşmektedir. Asgari değil insanca yaşamaya yetecek bir ücret kazanmanın yegâne yolu örgütlü mücadelenin büyütülmesinden geçiyor.

Dolaysıyla işçi sınıfı bulunduğu her fabrikada “söz, yetki, karar” hakkına sahip çıkmalı, fabrika komitelerinde birleşmeli ve mücadeleyi yükseltmelidir.

Küçükçekmece’den bir işçi