11 Ekim 2019
Sayı: KB 2019/37

İşgal, savaş ve saldırganlık politikalarına karşı halkların kardeşliği ve birleşik mücadelesi!
Kahrolsun sömürgecilik, Kürt halkına özgürlük!
Sürekli güncellenen saldırı programları
Özel sektörün borcunu elektrik faturasına yansıttılar!
Saray rejimi sıkıştıkça saldırganlaşıyor!
Tekirdağ’da DEV TEKSTİL’e yönelik baskınlar
Sendikal ağalık düzenini parçalayalım / 1
HT Solar aynasında delege seçimleri
Birleşik Metal-İş Bursa Şubesi 7. Olağan Genel Kurulu üzerine…
İnsanca yaşamaya yeten, vergiden muaf ücret için mücadeleye!
Teslim Demir’in anısına... / 1 - H. Fırat
Irak’ta kitlelerin isyanı hükümete geri adım attırdı
Dünya sınıf ve kitle hareketinden…
Nadira Kadirova’nın ölümü: Tek kurşunla örgütlü cinayet
MESS Grup TİS’leri ve kadın metal işçileri
Üniversiteler ranta ve talana açılıyor
Türk dış politikasında riyakarlığa devam
Bize bu ölü yaşamı hazırlayan burjuvazidir!
Anadil bir kültür, bir tarih, bir haktır!
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Türk dış politikasında riyakarlığa devam

 

Birleşmiş Milletler’in (BM) 74. Genel Kurulu 17-27 Eylül 2019 tarihleri arasında, 193 üye ve 3 gözlemci ülkenin katılımı ile ABD’nin New York şehrinde gerçekleşti. ABD emperyalizmi ve batılı müttefikleri, sanki dünyanın çeşitli bölgelerindeki ölüm ve sefaletin birinci dereceden sorumluları kendileri değillermiş gibi, Genel Kurul kürsüsünde ikiyüzlü demagojiden geri durmadılar. Bizzat yarattıkları sorunları “çözüm odaklı” ele almaya soyundular. Kapitalist kâr hırsının yarattığı ve körüklediği küresel iklim ve çevre sorununa güya çözüm önerilerinde bulundular. Bu bağlamda çeşitli kararlar aldılar.

BM Genel Kurul kürsüsünü riyakarca kullanan bir başka aktör de hiç kuşkusuz AKP şefi Tayyip Erdoğan’dı. Erdoğan’ın yaptığı konuşmanın girişi Cemal Kaşıkçı cinayeti ve Muhammed Mursi’nin gizemli bir şekilde ölmesi üzerineydi. Tayyip Erdoğan Genel Kurul’a gelirken de “Birileri istemese de gazeteci Cemal Kaşıkçı’nın ve Cumhurbaşkanı Muhammed Nursi’nin hakkını aramaya devam edeceğiz” açıklaması yapmıştı. BM’deki konuşmasının devamında ise Suriye’nin kuzeyi, İsrail-Filistin sorunu, Ortadoğu ve Arap coğrafyasının içerisinde bulunduğu durumu ele aldı. T. Erdoğan, konuşması boyunca İslam aleminin ve mazlum halkların hakkını-hukukunu koruyan, Genel Kurul’da bunun hesabını soran bir lider kisvesiyle mağdur ve mazlum rolü oynama çabasındaydı. Oysa aynı Erdoğan ABD emperyalizminin Büyük Ortadoğu Projesi’nde eş başkan olmakla övünürdü bir zamanlar. BOP projesi kapsamında başını ABD’nin çektiği emperyalist yayılmacılığın sonuçları değil mi Tunus, Yemen, Mısır ve son olarak da Suriye’nin parçalanması ve işgal edilmesi? Bütün bu politikaların savunucusu, destekçisi ve uygulayıcısı Tayyip Erdoğan değil miydi?

Aslında BM ve benzeri organizasyonlarda toplantıların ağırlık merkezi, kürsülerde verilen mesajlardan ziyade yapılan ikili görüşmeler, lobi faaliyetleri, gizli ticaret anlaşmaları ve tüm bu görüşmelerin aktörlerinin kimler olduğudur. Mazlumu ve mağduru oynayan Erdoğan’ın bu alanda da kirli ilişkiler ağına sahip olduğu ve ikiyüzlü bir politika izlediği biliniyor. Kürsüde İslam aleminin, Ortadoğu’nun ve mazlum Filistin halkının hesabını soran aynı Erdoğan’ın, Genel Kurul’dan önce ilk görüşmesini ABD’li Senatör Lindsey Graham ile yapmış olması tesadüf olmasa gerek.

ABD Senatosu Yargı Komitesi Başkanı Graham, insan hakları hukuku, fikri mülkiyet, anti-terörist yasası, internet gizliliği, göçmenlikle ilgili önerilen yasa tekliflerini incelemek, aynı zamanda Adalet Bakanlığı’nı denetlemekle görevli komitenin üyesidir. Tabi bu senatörün fiilen omuzladığı daha farklı ve kritik görevleri var. İsrail’in kayıtsız-şartsız destekçisi, Kudüs’ün İsrail’in başkenti olmasının savunucusu, Golan Tepeleri’nin İsrail’in parçası olmasında büyük bir lobi faaliyeti yürütücüsüdür. Korint Baptist kilisesi üyesidir, ki bu kilise üyeleri genel olarak Evanjelist olmalarıyla tanınırlar. Graham ABD’nin müdahaleci dış politikasını savunuyor ve bu bağlamda kendisini “Reagan tarzı bir cumhuriyetçi” olarak tanımlıyor. Yayılmacı ABD politikalarının savunucusu olmasından dolayı Irak’a askeri müdahale yapılması yönünde oy verdi, işgali destekledi. Yetmedi, Suudi Arabistan’ın Yemen’e saldırısını destekledi. Kaddafi’nin devrilmesi yönünde çeşitli faaliyetlerde bulundu. İran’ı büyük tehdit olarak gördüğü biliniyor. Venezuela’da Maduro’nun devrilmesi için açık çağrılar yapan senatör, aynı zamanda hukukçu kimliği ile Afganistan ve Irak işgalinden sonra ABD yörüngesinde yeni hukukçular yetiştirdi. Listeyi daha da uzatmak mümkün ancak bu kadarı dahi bu senatörün kim olduğunu, hangi karanlık ve kirli ilişkiler ağının ve misyonun temsilcisi olduğunu anlamaya yeter de artar.

Ayağının tozuyla ABD’ye inen Erdoğan’ın ilk iş olarak bu senatörle ikili görüşme yapması, aynı zamanda kendisine verilen eş başkanlık görevini halen sürdürdüğünün somut bir göstergesidir. Sormazlar mı Erdoğan’a, Cemal Kaşıkçı’nın ve Muhammed Mursi’nin hakkını bu ilişkilerle mi arayacaksın diye. Kürsüde elinde haritayla “İsrail devletinin sınırları neresidir” diyen Erdoğan’a sormak lazım: ABD emperyalizmi ve İsrail siyonizminin uşaklığının sınırları nerede başlar, nerede biter?

Sonuç olarak Türkiye Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın BM Genel Kurul kürsüsünde yaptığı konuşma, dile getirdiği sitem ve eleştirilerin hiçbir hükmü, samimiyeti ve gerçekliği yoktur. Gerçek olan karanlık ve kirli bir geçmişe, kirli ilişkiler ağına sahip senatör Lindsey Graham ve türevleriyle bağıdır. Gerisi sadece içeriği boş bir demagojiden ibarettir.

Y. Engin

 

 

 

Kayyım karşıtı eylemler iki ayı doldurmak üzere

 

Diyarbakır, Mardin ve Van büyükşehir belediyelerine kayyım atanmasına karşı başlayan eylemler geride bıraktığımız hafta boyunca devam etti.

“Demokrasi Nöbeti” adıyla gerçekleştirilen eylemlerin 52. gününde (9 Ekim) savaşa, kayyımlara tepki gösterilirken Abdullah Öcalan’ın 9 Ekim 1998’de Suriye’den çıkarılması ile başlayan komplo teşhir edildi.

Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi’nin karşısında yer alan Lise Caddesi üzerinde yapılan eylem birlikte söylenen şarkılar ve sloganlarla başladı.

Eylemde HDP Diyarbakır İl Eşbaşkanı Hülya Alökmen Uyanık konuştu. Öcalan’a 9 Ekim’de yapılan komplonun İmralı’da tecritle sürdüğünü belirten Uyanık, kayyım atamalarına ve Türk sermaye devletinin savaş girişimine tepki gösterdi.

Konuşmanın ardından oturma eylemi yapıldı.

Mardin HDP il binası önünde gerçekleştirilen ve 9 Ekim komplosuna dikkat çekmek için herkesin siyah renkli giysiler giydiği eylemde, HDP Mardin İl Eşbaşkanı Salih Kuday konuştu.

Kuday’ın ardından söz alan HDP’li vekil Musa Farisoğulları da, Kuzey ve Doğu Suriye’ye dönük işgal saldırısına değinerek, “Bugün birden fazla devlet bu kirli savaş politikasını devam ettiriyor. Eskiden bunu yapan bütün devletler ve devlet başkanları yok olup gitti. Halk savaşa karşı barış demeye devam edecek” dedi.

Farisoğulları’nın konuşmasının ardından oturma eylemi yapıldı.

Van’da ise HDP İpekyolu ilçe binası önünde yapılan eylemde HDP’li vekil Murat Sarısaç konuştu. Konuşmasında komployla birlikte Kürt halkı ve Türkiye halklarının savaşa sürüklendiğini ifade eden Sarısaç, bununla Ortadoğu’nun kaosa sürüklendiğine ve yeniden dizayn edilmek istendiğine dikkat çekti.

Ardından oturma eylemi yapıldı.