5 Ekim 2018
Sayı: KB 2018/37

Sınıfın gücünü birleştirme ve mücadeleyi büyütme zamanı!
Derinleşen krize “çözüm” manevraları
Türkiye A.Ş’nin kirli sicilli danışmanı: McKinsey & Company
Mutlusan Elektrik patronu, Haziran Direnişi’ne saldırıyor!
Eaton’da temsilci seçimlerine işçilerin mücadele isteği damgasını vurdu!
Mersin Serbest Bölge’de sigortasız işçilerin resmi
Taşeron işçilerinden eylemler
“Eylül ayında en az 157 işçi yaşamını yitirdi”
TOMİS MYK Ekim ayı toplantı sonuçları
Devrime ve sosyalizme adanmış yarım yüzyıl!
Cihatçılar İdlib’den temizlenecek, “diyeti” Türkiye halkları ödeyecek!
Alman burjuvazisi kalifiye eleman avında!
Tehditle kabus arasında Siyonist rejim
Direnişçi hareketler Abbas’ın teslimiyetçi çizgisini reddetti!
Kadın işçiler baskıların son bulmasını ve güvenceli çalışma istiyor!
DLB ve MLB’den çocuk işçilik etkinliği
İnsanlığın baş belası: Kapitalizm
Ankara Katliamı’nın 3. yılı…
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Ankara Katliamı’nın 3. yılı…

Geç başlayan mahkeme, gelemeyen adalet!

 

Yer: Ankara Tren Garı

Tarih: 10 Ekim 2015

Saat: 10.04

Barış ve kardeşlik taleplerinin yükseldiği bir miting düzenlendi Ankara’da. Emperyalist savaş ve saldırganlık politikalarının tırmandığı, emperyalistlerin barbarlık planlarında Türkiye’ye biçilen misyon ve sermaye hükümetinin koşulsuz, şartsız destek veren yaklaşımlarının karşısında ülkenin birçok yerinden ilerici, demokrat, devrimci, emekten yana insan bir araya geldi.

Dünyada yaşanan terör ve savaş uygulamalarının son bulmasını isteyen kitleler her zamanki gibi o gün de devlet terörüne maruz kaldılar.

Ankara tren garının önünde iki canlı bomba art arda kendini patlattı. İncelemeler sonucunda IŞİD’li oldukları tespit edildi. Olay, her şeyi ile en açık şekilde bizzat devlet destekli, devlet yönlendirmeli bir katliamdı. Nitekim öncesinde ve sonrasında Türkiye’de peş peşe bombaların patladığı bir dönemden geçiliyordu. Hepsi de organize, hepsi de devlet destekli saldırılardı. Ankara gar katliamı sonrası ortaya saçılan belge ve bilgilerde, 10 Ekim mitingi öncesinde canlı bomba ihtimalinin tespit edildiği, fakat devletin herhangi bir önlem almayı bırakalım, belgeleri işleme dahi koymadığı görülüyor.

İki IŞİD’li canlı bombadan kimliği tespit edilen Yunus Emre Alagöz’ün, Suruç katliamcısı Abdurrahman Alagöz’ün kardeşi olduğu ortaya çıktı. 2015 Mart’ından beri ikisi de takip ediliyorlar. Takip ve dinlemeye takılan konuşmalarından aileleri ile vedalaştıkları da ortaya çıkarılıyor. Fakat ne engelleme var, ne bulunup yakalanma! Devlet 10 Ekim’de bir şeyler olacağını o kadar iyi biliyor ki polis şefleri kendi çalışanlarını uyarıyor. O gün yürüyüş güzergahının dahi uzağında bekleyen devletin kolluk güçlerine herhangi bir şey olmadığı gibi, o polisler katliam sonrası yaralılara yardım etmeye çalışan insanlara biber gazı ile saldırmaktan da geri durmadılar.

101 kişi olay yerinde, ağır yaralanan iki kişi de ilerleyen zamanlarda yaşamını yitirmişti. Devlet destekli IŞİD vahşeti 103 kişinin canına mal olmuştu. Yüzlerce kişi yaralarıyla ve psikolojik travmayla boğuştular katliam sonrası süreçte.

Ardından soruşturma ve mahkeme sürecinde devletin konuya dair yaklaşımı yine çok net bir şekilde ortadaydı. Mahkemenin başlaması için bir yılı aşkın bir zaman geçti. İlk duruşma 7 Kasım 2016 tarihinde gerçekleşti. Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından yürütülen dava, 21 ay sürdü ve 10 grup duruşması olarak 54 celsede tamamlandı.

20’si tutuklu 36 sanık mevcuttu. Bunların 15’i katliamı örgütlemekten, geri kalanları ise IŞİD üyeliğinden yargılandı. Her biri mahkemeye olan güvenlerini ifade ettiler savunmalarında. Bugüne kadar devletin yaptıkları veya görmezden geldikleri, IŞİD’lilerde devlete ve kurumlarına karşı bir güven oluşturmuş görünüyor.

Mahkemede, IŞİD’li katliamcılardan 9’u hakkında kasten adam öldürmekten 100’er kez, “anayasal düzeni bozmaktan” birer kez olmak üzere 101’er kez ağırlaştırılmış müebbet; ayrıca 20’si çocuk 391 kişiyi öldürmeye teşebbüsten 11 bin 730’ar yıl daha ceza istenmişti. Bunlardan 4 kişi için, patlayıcı maddeyi Ankara’ya getirmekten 24’er yıl kadar daha hapis cezası istendi.

30 Temmuz-2 Ağustos tarihleri arasında görülen karar mahkemesinde olayın IŞİD tarafından yapıldığı ifade edildi. 3 Ağustos’ta kamuoyu ile paylaşılan karara göre 9 sanık 101’er yıl ağırlaştırılmış müebbet cezası aldılar. Türkiye’den herhangi bir bağlantı, herhangi bir suçlu taraf bulunmadı. Katliamın planlayıcılarından, önden tespit ettiği halde önlem almayan Türk devletinin ilgili şahıslarından hiçbiri; kısacası sermaye devletinin herhangi bir kademesindeki herhangi bir yetkili ne ceza aldı ne de mahkemede suçlandı. Yine birkaç tetikçiye yüklenen cezalandırma ile bir katliam dosyası daha rafa kaldırıldı.

 

 

 

 

 

Cumartesi Anneleri’ne yine polis saldırısı

 

Cumartesi Anneleri’nin, 29 Eylül günü 705. haftasına giren eylemi de polisin yığınağı, dayatmaları ve saldırısıyla karşılandı.

İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şubesi önünde toplanılarak Galatasaray Meydanı’na yürünmek istendi. Saatler öncesinde derneğin sokağını ve tüm İstiklal Caddesi’ni ablukaya alan polis eylemin yasak olduğunu dayattı, basını itekleyerek alandan çıkarmak ve kitleyi dernek binasına sokmak istedi. Bunun üzerine derneğin önünde basın açıklaması okundu.

Açıklamada 1993 yılında gözaltında kaybedilen Abdulmecit Baskın dosyası şöyle anlatıldı: “41 yaşında 3 çocuk babası olan Abdulmecit Baskın, Ankara Altındağ Nüfus Müdürüydü. 2 Kasım 1993 tarihinde Ankara’da kendilerini polis olarak tanıtan, polis yelekli, telsizli bir ekip tarafından gözaltına alındı. 2 gün sonra cansız bedeni, Ankara Gölbaşı mevkiinde bir köylü tarafından bulundu. Baskın, Milli İstihbarat Teşkilatı Genel Koordine Merkezi’ne 200 metre mesafedeki metruk bir binanın arkasında elleri arkadan bağlanmış ve ateşli silahla vurularak öldürülmüştü.”

Ailenin tüm başvurularının etkin bir soruşturma yapılmadan “kovuşturmaya yer olmadığı” kararıyla sonuçsuz bırakıldığı ifade edilen açıklamada, cinayetin eski özel harekat polisi Ayhan Çarkın tarafından 26 Mart 2011 tarihinde İstanbul Cumhuriyet Savcılığı’na ifade verilerek anlatıldığı hatırlatıldı. Bu durum açıklamada şöyle yer aldı: “1993 yılında Özel Harekât Daire Başkanı İbrahim Şahin’in emriyle, Abdülmecit Baskın’ı gözaltına aldıklarını ve Baskın’ın Ziya Bandırmalıoğlu ile Ayhan Akçay tarafından öldürüldüğünü detaylarıyla anlattı. Ayhan Çarkın’ın anlattıkları, olay yeri tutanakları ile karşılaştırıldı. İfadeler ile yer gösterme tutanaklarının ‘örtüştüğü’ savcılık dosyasına eklendi.”

2011 yılında Ankara 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nde açılan davada bugüne kadar hiçbir ilerleme kaydedilmediği belirtilen açıklamada, ailenin talepleri geri çevrilirken sanıklar içinse “can güvenlikleri” nedeniyle duruşmalardan vareste tutulmaları kararı verildiğine dikkat çekildi.

Açıklama, Baskın’ı katledenlerin yargılandığı davada adalet sağlanması talebiyle sonlandırıldı.