5 Ocak 2018
Sayı: KB 2018/01

İşçi sınıfı ve emekçileri çetin bir mücadele yılı bekliyor
AKP kendi kontrgerillasını inşa ediyor
Tek tip elbise saldırısı gündemde
Marmara Bölgesi Hapishaneleri Hak İhlalleri Raporu
İşçi sınıfı sefalet ücretini reddetmeli, mücadele sahnesine çıkmalıdır!
Taşerona kadro yalanının detayları
İSDEMİR, MESS ve Çelik-İş
Direnişçi kamu emekçilerinden yıl sonu eylemi
Asıl olan sınıf mücadelesinin yasalarıdır!
İşçi sınıfı tarihinde önemli bir sayfa: Singer işgali
İran’da kitle hareketi ve handikapları
2017 yılı ve gençlik mücadelesi
“Devrimci bir sınıf hareketi için Mesleki Eğitim Kurultayı”na giderken...
Mesleki Eğitim Kurultayı’na hazırlıklar sürüyor
2017’de kadınlar direnişi seçti!
Ekim Devrimi’nin 100. yılında Kollontay’ı okurken... / I
Faşist diktatörler de, diktatörlükler de kapitalist düzenin eseridir!
Ahed Tamimi, “Filistin’in cesur kızı”na...
Metin Göktepe katledileli 22 yıl oldu!
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Ekim Devrimi’nin 100. yılında Kollontay’ı okurken... / I

Toplumsal gelişmede kadının konumu

Z. Kaya

 

Aleksandra Kollontay’ın “Toplumsal gelişmede kadının konumu” başlıklı kitabında, 1921 yılında Leningrad Sverdlov Üniversitesi’nde, daha sonra partinin kadın kollarında çalışacak kadın öğrenciler için verdiği on dört dersin özetleri yer alıyor. Kollontay, bu derslerle amacının, “... kadın öğrencilere, hem kadın sorununda marksist görüş üzerine kolay anlaşılır bir biçimde temel bir bakış sağlamak, hem de son dört bölümde yaşam koşullarının devrimcileştirilmesini ve işçi devletinde kadının yeni konumunu göstermek” olduğunu belirtiyor.

Kollontay, on dört ders boyunca gerçekten de kadının toplumsal konumu ile üretimde üstlendiği işlev arasındaki kopmaz bağı açıklamaya girişir. İlk çağlardan kapitalist sisteme dek izlediği tarihsel süreç içerisinde bu bağı anlamlandırır. Bununla kalmaz, Sovyetler Birliği’nin ilk yıllarında hayata geçirilen politikalar ışığında, kadın sorununun çözümünü sağlayacak zemini oluşturmaya çalıştıklarını ortaya koyar.

Bugün de, bu bağın önemini kavramak, kadın sorununa marksist bakış açısıyla yaklaşmak, çözümü noktasında sınıf mücadelesinin tuttuğu kilit rolü anlayıp derinleştirmek için Kollontay’ın derslerini incelemek önemlidir. Aynı zamanda, Kollontay’ın son derslerinde öne çıkardığı örnekler üzerinden Sovyetler Birliği’nde kadın sorununun çözümüne dair marksist bakış açısıyla şekillenen politikalardan süzülecek deneyimler, “Yaşamak için mutlak sosyalizm” şiarını yükselten kadın komünistler için ayrıca önemlidir.

Komünal toplumda kadının farklılaşan konumu ve nedenleri

İlkel komünizmde kadının konumu” başlıklı ilk ders, “kadını kurtaracak olanın kültür ve bilim değil, tersine, kadının toplum için yararlı ve üretken çalışma yürüttüğü ekonomik sistem olduğunu biliyoruz” sözleriyle başlar. Ziraat ve hayvancılık olarak farklı iki ev idaresinin var olduğunu belirten Kollontay, tarımla uğraşan kabilelerin kadınlarının önemli ölçüde daha fazla hak eşitliğine sahip olduklarını, ataerkil egemenliğin hayvancılık yapan göçebe kabilelerde geliştiğini ifade eder. Bunun temel nedeninin ise, insanlığın “ziraatın, yani ekonomik gelişmesini güçlü bir şekilde ilerleten yeni bir gücün keşfini” kadına borçlu olması olduğunu vurgular. Ateşin keşfinin de kadın tarafından gerçekleştirildiğini hatırlatarak, “Ziraatla uğraşan kabilelerde kadının egemen konumunu sağlayan şey, onun anne olarak önemi değil, tersine onun köy ekonomisindeki esas üretici olma rolüdür” der. Hayvancılık yapan kabilelerde ise kadının ekonomide yan bir role sahip olduğunu söyleyerek, ziraat ve hayvancılık ile uğraşan kabilelerdeki farklılaşan konumunu betimler.“Kadının tüm hakları, hem evlilikteki hem de politik ya da toplumsal hakları, yalnızca, onun ekonomik sistem içindeki rolü tarafından belirlenir” tespitinin altını çizer.

Kadının tarihsel yenilgisi

Kölecilik ekonomik sisteminde kadının rolü” başlıklı ikinci derste ise “özel mülkiyet ve toplumun sınıflara bölünmesi, iktisadi gelişmeyi biçimlendirdi ve yönlendirdi, öyle ki, kadının üretimdeki rolü pratikte sıfıra indi” diyerek, kadının tarihsel yenilgisine işaret eder. Bu dönemde köle olarak satılmayanların en iyi ihtimalle ocağın başında ev köleleri haline gelmelerini özetler.

Üçüncü derste, feodal dönemde soylu kadınlar için, “... zümrenin temsilcisi ve aile adının taşıyıcısı olarak kadın, saygı gördü ve belirli haklara sahipti. Kendi ailesinin dışında, şövalyeler, onu saygı ve hayranlıkla karşıladı. Ama kendi ailesi içinde tıpkı bir serf gibi her türlü haktan yoksundu” der. Soylu kadınların eğitim düzeylerinin düşüklüğüne ve “asalak” bir yaşam sürdüklerine dikkat çeker.

Dördüncü derste köylü kadının toplumsal durumuna eğilen Kollontay, “Erkek ve kadın, angarya egemenliğinin boyunduruğunu dayanışma içinde taşıdılar. Ancak haklardan yoksun, serf ve bağımlı köylü, kendi ailesi içinde, karısı ve ailesi üzerinde mutlak efendiyi oynadı” tespitinde bulunur. “Teorik olarak, daha çok sembolik ve geçmişin sevecen bir anısı olarak, köylü erkek, kadına, soyunun sürdürücüsü ve ekonomideki esas üretici olarak eskiden olduğu gibi yine değer verdi; ama pratikte, karısına hizmetçisi ve kölesi gibi davrandı. Kadın, feodal sistemde böyle yaşadı” diyerek, dönemi resmeder.

Kapitalizme doğru

Kapitalizm, kadını üretken çalışmaya çekti ve böylelikle kadınların hak eşitliği ve öz kurtuluşları için mücadelesinin gerekli önkoşullarını yarattı” sözleriyle bir sonraki derse geçen Kollontay, manifaktürün egemen olduğu dönemde kadınların “rekabet”inden duyulan korku ile kadınlara kimi zanaat kollarının yasaklandığını anlatır. “Burjuvazi tarafından iktidarın ele geçirilmesinin bir sonucu olan bu yeni toplumsal düzen, kesinlikle, kadının Ortaçağ’ın zulmünden kurtulmasına ya da onun genel yaşam koşullarının düzelmesine yol açmadı. Eski haktan yoksunluk, bağlılık ve sömürü, egemenliğini sürdürdü, ama farklı bir biçimde, hem de kadının insanlığın tüm tarihi boyunca görmediği bir tarzda” diyen Kollontay, özellikle keskinleşen iç savaş dönemlerinde ortaya çıkan tipik bir duruma işaret eder: “... kadınları ajite edip onları toplumsal ve politik mücadelelerin girdabına çekme(k)”...

Burjuvazinin iktidar mücadelesinde feodal sınıftan birçok kadının devrimci dönüşümü desteklediklerini ifade ederek, burjuva kadınların öne çıkan eğitim ve eşitlik taleplerinin de burjuvazi için iç savaş döneminde kabul edilebilir olduğunu belirtir. “Burjuvazi, iç savaşların çetin dönemi geçmişte kalır kalmaz, işine gelmeyen bütün ilkeleri soğukkanlılıkla bir kenara itti” diyerek, burjuvazinin kendi sınıfından olan kadınların sistemin ekonomik temellerine zarar vermeyecek boyutta olan taleplerini dahi nasıl bastırdığını anlatır.

Kapitalizm ve kadın emeği

Kapitalist büyük sanayinin gelişmesi döneminde kadının emeği” adlı altıncı ders, 18. yüzyıldan itibaren işsizler arasında giderek artan kadın oranına dikkat çekilmesiyle başlar. Kollontay, burjuvaların kadınları işe almayı reddetmeleri durumunda “onlar için geriye tek çıkış yolu kalıyordu: fuhuş. Bunun için, kadının fuhuşa itilmesi, ücretli emeği bir gölge gibi izledi. Kadınlar için ücretli emek ne kadar normal hale geldiyse, kadın vücuduyla ticaretin yaygınlaşmasını gösteren eğri de o derece hızla yukarı çıktı” der.

Kadın emeğine ilişkin olarak, “Kadın emeğinin bugüne kadar küçümsenmesi, herhangi bir biyolojik özellikle açıklanmaz, tersine, onun ardında yatan toplumsal nedenler var” diyerek, bu nedenleri irdeler. Kadının ucuz iş gücüyle erkek işçileri rekabete sokan burjuvazinin ücretleri düşürdüğüne dikkat çeken Kollontay, “Bir iş dalında ne kadar çok kadın işe alınmışsa, erkeklerin iş geliri de o kadar düşüyordu. Ve erkeklerin geliri ne kadar düşerse, o kadar çok kadın da, yani proleterlerin karıları ve kızları da, kendilerine bir yan kazanç sağlamaya zorlanıyordu” der ve “kötü bir döngü” oluştuğuna vurgu yapar. Bu kötü çemberi işçi sınıfının ilk kez 19. yüzyılın ikinci yarısında, politik ve sendikal örgütlerinin mücadelesi sonucu yarmayı başardığının altını çizer.

Bu dersin son vurgusu ise, kadın işçilerin çalışma yaşamına koşulların zorlaması ile girdikleri gerçekliği üzerinden öne sürülen, yoksulluğun ortadan kalkması durumunda kadın işçinin çalışmayacağı tezine karşıdır. “İşçi kadının ve işçi erkeğin kültürel istem düzeyi de otomatik olarak yükselir” diyen Kollontay, bu süreçte de kadının yeniden çalışmaya zorlanacağını kaydeder. Üretimde makinalaşmanın “kadın ve erkek iş gücünün eşit kılınmasına ve bunun da kadın ve erkeğin toplumsal hak eşitliğinin tanınmasına” yol açtığını belirterek, kadının kapitalist üretimde yer almasıyla kurtuluşuna giden yolu düzlediğini vurgular.

Burjuvazi ve işçi sınıfının kendi sınıfdaşı olan kadınlara bakışı

Önce burjuvazinin kendi sınıfından kadınlara karşı tutumunu özetleyen Kollontay, daha sonraki bölümde ise “İşçilerin sınıf bilinci, işçi kadının ‘sinsi bir rakip’ten başka her şey olduğunu ve onun da tıpkı erkek işçi gibi işçi sınıfına mensup olduğunu erkeklere de kavrattı. Proletarya, sermayenin işçi sınıfına karşı gittikçe arsızlaşan saldırılarını, ancak ortak örgütsel çabalarla püskürtebildi” diyerek, aradaki farkı ortaya koyar.

Sekizinci derste de bu konuya dönerek şunları söyler: “Fakat başlangıçta, ne işçi kadın ne de işçi sınıfı, işçi sınıfının nihai hedefinin, aynı zamanda kadın sorununun çözümünü de birlikte getireceğini anladılar. Ancak yavaş yavaş ve pahalıya mal olmuş onlarca yıllık deneyimler temelinde, proletarya içinde antagonist çelişkiler ya da çıkar karşıtlıkları bulunmadığının bilincine vardı. Daha çalışmanın makineleştirilmesi ile birlikte hâlâ geriye kalmış farklı emek faaliyetleri birleştirildi, öyle ki, kadın ve erkek işçiler bugün aynı çıkarlara ve hedeflere sahiptir.” Ayrıca proletaryanın bir bütün olduğunu, içinde cinsiyetler arasında savaşa yer olmayan ve uzun vadeli hedefleri arasında kadının kurtuluşu da bulunan tek sınıf olduğunu vurgular.

(Devam edecek...)

 

 

 

 

2017 yılında 409 kadın öldürüldü

 

Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu, 2017 yılında kadına yönelik şiddet ve çocuk istismarına dair raporunu açıkladı.

Platformun raporuna göre, geride kalan yılda 409 kadın öldürüldü, 129’u kamuya açık yerlerde tanınmayan erkekler tarafından olmak üzere 387 kadın cinsel şiddete maruz kaldı.

Kadın cinayetlerinin en yoğun gerçekleştiği il 57 ölümle İstanbul olurken, bunu 32 cinayetle İzmir, 25 cinayetle Antalya, 18 cinayetle Bursa izledi.

Rapora göre, kadınların katillerinin 22’si eşleri, yüzde 13’ü de tanıdığı biri ya da akrabalarıydı.

Yüzde 43’ü ateşli silahlar, yüzde 21’i de kesici aletle öldürülen kadınların, 88’i ‘kendi hayatlarına dair karar almak’, 30’u da boşanmak istediği bahanesiyle öldürüldü.

 

 

 

 

Mezopotamya Kadın Gazeteciler Platformu 2017 raporunu açıkladı

 

Mezopotamya Kadın Gazeteciler Platformu, 2017 yılında kadın gazetecilere ve basına yönelik yaşanan hak ihlalleri raporunu 29 Aralık’ta İnsan Hakları Derneği (İHD) Diyarbakır Şubesi’nde yaptığı basın toplantısı ile açıkladı.

Raporu Mezopotamya Kadın Gazeteciler Platformu Sözcüsü Ayşe Güney okudu.

2017’nin basın ve ifade özgürlüğü hakkının OHAL ve KHK’larla ortadan kaldırılmaya çalışıldığı bir yıl olduğunu ifade eden Güney, bu hakkı kullanmaya çalışan gazetecilerin gözaltı, tutuklama ve baskılarla sindirilmeye çalışıldığını, özelde de kadın gazetecilerin hedef seçildiğini dile getirdi. OHAL sürecinde kadın gazetecilerin hedef haline getirildiğini belirten Güney “Sahada çalışırken hem kadın hem de gazeteci kimliği nedeniyle hedef olan kadın gazeteciler, darp, tehdit ve gözaltına alındı, tutuklandı ya da hükümet tarafından OHAL gerekçe gösterilerek çıkarılan KHK’lerle işsiz bırakıldı” dedi.

Raporda kadın gazetecilerin yaşadığı hak ihlali ve saldırılar şöyle sıralandı:

* Baskı politikalarının yaşamın her alanına sirayet ettiği 2017 Türkiye’sinde toplam 52 kadın gazeteci haber takibi sırasında ya da evlerine yapılan baskınla gözaltına alındı.

* 9 kadın gazeteci tutuklandı.

* Aralarında Nujiyan Erhan’ın da bulunduğu 6 kadın gazeteci farklı tarihlerde haber takibi yaptıkları sırada katledildi.

* 26 kadın hakkında gazeteci oldukları veya gazetecilerle dayanıştıkları için dava açıldı.

* 6 kadın gazeteciye yargılandıkları davalarda 1 yıl 3 ay ile 7 yıl arasında değişen hapis cezası verildi.

* Yine OHAL gerekçe gösterilerek 2 kadın gazetecinin sarı basın kartı iptal edildi.

* 10 kadın gazeteci gözaltına alındıkları sırada ya da emniyette polisin darp ve tehdidine maruz bırakıldı.

* Yine kadın gazeteciler kadın haberlerinin takibi sırasında erkekler tarafından tehdit ve saldırıya maruz kaldı.

* Türkiye’nin tek kadın internet gazetesi Gazete Şûjin’in de aralarında yer aldığı 35 basın kuruluşu 2017 yılı içinde farklı tarihlerde çıkarılan KHK’larla kapatıldı.

* Toplam 25 gazetecinin işine son verilirken, birçok kadın gazeteci de çalıştıkları basın kurumunda mobbinge maruz bırakıldı.

* Basın ve ifade özgürlüğünün ayaklar altına alındığı Türkiye’de hükümet politikaları karşısında toplumsal gerçekliğe sırtını dönen medya kuruluşlarında çalışan kadınlar, yayınlarına yapılan müdahale sonucunda istifa etmek zorunda bırakıldı.”

 
§