7 Temmuz 2017
Sayı: KB 2017/26

AKP iktidarının savaş ve işgal histerisi
Kürt kentleri neden yıkılıyor?
Suriyelilere yönelik saldırılara dair…
Nuriye ve Semih’i yaşatacak olan, sokakların gücüdür!
“Kitlelerin tepkisi, yolunu bulduğunda patlayacaktır!”
Kamu emekçilerinin İstanbul’daki direnişi sürüyor
“İşçi sınıfı ya devrimcidir ya da hiçbir şey!”
Yazaki’de direniş ve gözaltı saldırısı
TİS ve grev süreçlerinin ardından işçi kıyımları artıyor
Vahşi kapitalizmin pençesinde kıvranan dünya
Kıbrıs sorunu: Çözümün engelleri, çözüm gücü olamaz!
Sömürü çarklarında öğütülen kadın işçiler
“İşçilerin söz ve karar hakkı olmazsa iş cinayetlerini azaltamazsınız”
İş cinayetlerinin son bulması için mücadeleye!
Mesleki teknik eğitimde sömürünün adı: Tematik Lise
Sınıf devrimcilerinden 2 Temmuz anmaları
2. Enternasyonal ve revizyonizm
İnsanlık tarihinde kısa bir öykü: Taşköprü
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

İşçi sınıfı ya devrimcidir ya da
hiçbir şey!

 

OHAL süreciyle beraber elinde bulundurduğu güç ve olanakları sınırsızca kullanan sermaye iktidarı, işçi sınıfına yönelik bir dizi hak gaspını, rafta beklettiği bir dizi yasayı bugünlerde gündemden indirmiyor. Dinci faşist iktidar kıdem tazminatının gaspından hafta sonu tatilinin iptaline, arabuluculuğun devreye sokulmasından esnek çalışmanın yaygınlaştırılmasına, grev yasaklarından her türlü işçi eylemi ve direnişine yönelik polis terörüne dek sayısız saldırıyla sınıf ve emekçilere yüklenmeye devam ediyor.

Sermaye iktidarı bütün bunları işçi sınıfının güçsüzlüğüne ve örgütsüzlüğüne dayanarak gerçekleştirmektedir. İşçi sınıfında büyük bir hoşnutsuzluk olsa da bu hoşnutsuzluk eyleme ve örgütlü bir güce dönüşemediği oranda sonuç değişmemektedir. Konfederasyonların mücadele kaçkınlıkları, esip gürlemelerine rağmen masa başına, hukuka ve diplomasiye sıkışan uzlaşmacı ve yer yer sınıfa ihanet içindeki tutumları işçi sınıfının sendikalara üye olan “örgütlü” kesimlerini de mücadeleden uzaklaştırmaktadır.

Mücadele dinamiği

Yine de sermaye düzeninin bütün bu saldırılarına ve konfederasyonların tutumuna karşı birçok fabrikada işçiler eyleme geçmektedir. İşçi bölükleri özellikle fabrikalarında yaşadıkları sorunlara karşı, ekonomik-sendikal talepleri için grevler ve direnişler yoluyla mücadeleye atılmaktadırlar. Sınırlılıklarına, örgütsel ve politik zayıflıklarına, sendikal ihanetlere, baskı ve zorbalığa, yasaklara rağmen bir dizi fabrikada işçi eylemleri yaşanabilmektedir. Petkim, Chinatool Otomotiv, Diam Vitrin, AKG Termoteknik ve daha bir dizi fabrikadaki hareketli süreçler bunun güncel örnekleridir.

Bütün bu gelişmeler işçi sınıfındaki mücadele dinamiğine işaret etmektedir. Bu dinamiği ileriye taşımak, devrimci sınıf bilinciyle buluşturmak, örgütlü bir güç haline getirmek ertelenemez bir sorumluluk olarak önümüzde durmaktadır. Bu dinamik devrimci bir kanala akıtılamadığında kendi içinde sönümlenmeye, sonuçsuz kalmaya mahkumdur. “İşçi sınıfı ya devrimcidir ya da hiçbir şey!” sözü tam da burada hatırlatılmayı hak ediyor. Devrimci olduğu koşullarda her şey olan işçi sınıfı, hakkı olanı alacak, emeğin dünyasını kuracaktır. Bunu gerçekleştirebilmek bugünden yarına çok yönlü bir çalışmayı gerektirmektedir.

Ekonomik-sendikal mücadelenin sınırları

Bugün harekete geçen, mücadele dinamiğine sahip olan fabrikalara ve alanlara bakıldığında ekonomik talepler ve sendikal haklar üzerinden bir sınırlılığa sahip olunduğu görülecektir. Bu sınırlarda başlamış olsa dahi mücadele içinde işçi sınıfının politize olacağı, gelişeceği, değişip dönüşeceği açıktır. Ancak bu elbette ki kendiliğinden olmayacaktır. İşçi sınıfının kendiliğinden ulaşabileceği sınırlar mevcut düzeni aşamamaktadır. Kendiliğinden hareket, en iyi durumda dahi mevcut hakları genişletme sınırlarında kalmaktadır. Hatta harekete geçmenin, sendikal ihanetle, sermaye devletinin baskısıyla karşılaşmanın ve bu engelleri aşabilecek örgütlülükten ve bakıştan yoksun olmanın verdiği kendi gücüne güvensizlik ve boyun eğme tutumu ortaya çıkmaktadır. Ya da militan çıkışlara dönüşse de devamı getirilememektedir.

Özetle bu düzende ezilen, sömürülen, aşağılanan, köle görülen işçi sınıfı harekete geçmekte, fakat devrimci öncüyle buluşamadığı koşullarda, düzeni aşma iradesini gösterememektedir. Ekonomik-sendikal sınırlardaki mücadeleyi büyütmek kendiliğindenliği aşmakla mümkündür. Lenin’in “işçi sınıfına sosyalist siyasal bilinç dışarıdan verilir” sözü, devrimci öncünün rolünü ortaya koymaktadır.

Bu çerçevede yapılması gereken, işçi sınıfını devrimci temellerde örgütlü bir güç haline getirmek, devrimci bir sınıf hareketi geliştirmektir. Öncelikle eyleme geçen sınıf bölükleriyle buluşmak, bağımızı güçlendirmek durumundayız. Bugün için ekonomik-sendikal sınırları aşmayan mücadele bakışını, süreç içerisinde düzene karşı devrimci bir bakışa dönüştürebilmek gerekmektedir. Zira komünistler için sınıf hareketine müdahale sorunu sendikal alana daraltılamaz. Bugün eylem içerisindeki işçilerin çoğunluğu sendikalı işçiler olsa bile işçi sınıfı devrimcileri bu sınırları aşmakla yükümlüdürler. Maddi kazanıma, fabrika içindeki koşulların düzelmesine ve esasında kendi dar çıkarlarına sıkışan mücadele hattını sınıfın çıkarları ve tarihsel hedefleri hattına evriltmek sınıf devrimcilerinin müdahalesine bağlıdır. Sendikal mücadele sınırlarındaki örgütlülük düzeyini aşabilmek de öncelikli görevler arasındadır. Sonuçta işçi sınıfına siyasal bir sınıf bilinci kazandırmak ve örgütlülüğünü arttırmaktır aslolan. Bu ise her adımda, her türlü gelişmeyi bu bakışla politikanın konusu yapabilmekle mümkündür.

Dolayısıyla mücadeleyi ücret (ekonomik-sendikal haklar) mücadelesinden çıkartmak, kazanımı buraya sıkıştırmayan bir bakışla hareket etmek gerekmektedir. Bizler için kazanımın kıstası işçi sınıfının bilinç ve örgütlülük düzeyinin gelişmesi üzerinden olmalıdır.

İşçiler, burjuvalara karşı koalisyonlar, birlikler oluşturmaya başlarlar; ücret mücadelesini birlikte verirler. Ara ara yükselen isyanları beslemek için kendi içlerinde sürekli birlikler oluştururlar. Yer yer mücadele ayaklanma boyutuna varır. Zaman zaman işçilerin kazandığı olur, ama bu zafer geçicidir. İşçilerin mücadelesinin esas sonucu, o anki başarı değil, sürekli genişleyen birleşmeleridir.” (Komünist Manifesto, K. Marx-F. Engels)

Sınıf hareketini devrimci temellerde örgütlemek, devrimci bir sınıf hareketi yaratmak sistematik bir politik müdahaleyi gerektirmektedir. Bu ise ülkedeki ve dünyadaki siyasal gelişmeleri sınıf bakışıyla politikanın konusu yapabilmek, sınıfı eğitebilmek, sınıf bilinci kazandırabilmek demektir. Sınıfın tarihsel ve devrimci rolünü bilinçlere kazımak demektir. Bununla eşgüdümlü olarak yürütülmesi gereken fabrika temelli örgütlenme çalışması, mücadelenin yarınlara güçlü girmesinin güvencesidir. Sendikal mücadelenin içerisinde bulunduğu bürokratik, işçi demokrasisinden uzak anlayışın karşısına sınıf sendikacılığı anlayışıyla çıkabilmenin, işçi sınıfının örgütlülük düzeyini sendikal örgütlülük düzeyinin ötesine geçirebilmenin yolu da fabrikalardaki devrimci taban örgütlenmelerinden geçmektedir.

Unutulmamalıdır ki, bilinç ve örgütlülük düzeyinin gelişmesi mücadele içerisinde olacaktır. Mücadelenin niteliği bu gelişimin de niteliğini belirleyen unsurlardan birisidir. Aralarındaki karşılıklı ilişkiyi ve bu ilişki içerisinde bizlerin, öncünün rolünü iyi kavrayabilmek ve bütünleştirebilmek gerekmektedir.


 
§