7 Temmuz 2017
Sayı: KB 2017/26

AKP iktidarının savaş ve işgal histerisi
Kürt kentleri neden yıkılıyor?
Suriyelilere yönelik saldırılara dair…
Nuriye ve Semih’i yaşatacak olan, sokakların gücüdür!
“Kitlelerin tepkisi, yolunu bulduğunda patlayacaktır!”
Kamu emekçilerinin İstanbul’daki direnişi sürüyor
“İşçi sınıfı ya devrimcidir ya da hiçbir şey!”
Yazaki’de direniş ve gözaltı saldırısı
TİS ve grev süreçlerinin ardından işçi kıyımları artıyor
Vahşi kapitalizmin pençesinde kıvranan dünya
Kıbrıs sorunu: Çözümün engelleri, çözüm gücü olamaz!
Sömürü çarklarında öğütülen kadın işçiler
“İşçilerin söz ve karar hakkı olmazsa iş cinayetlerini azaltamazsınız”
İş cinayetlerinin son bulması için mücadeleye!
Mesleki teknik eğitimde sömürünün adı: Tematik Lise
Sınıf devrimcilerinden 2 Temmuz anmaları
2. Enternasyonal ve revizyonizm
İnsanlık tarihinde kısa bir öykü: Taşköprü
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Kürt kentleri neden yıkılıyor?

 

Kısa bir süre önce bombalarla yakılıp yıkılan Kürt halkının yerleşim yerleri şimdi tümüyle yıkılmak isteniyor. Devlet güçleri tarafından insanlık suçlarının işlendiği Diyarbakır’ın Sur ilçesi bunun başında geliyor. Sur’u daha da önemli hale getiren ise burasının aynı zamanda tarihsel bir geçmişinin bulunması, açık hava müzesi özelliği taşımasıdır.

“Kentsel dönüşüm” kapsamına alınan Sur’da yıkım devam ederken, Silopi’de de yıkım kararına itiraz Danıştay tarafından reddedilerek yıkıma onay verildi. Hatırlanırsa devlet güçleri tarafından gerçekleştirilen katliamlar devam ederken dönemin başbakanı Davutoğlu “Sur’u öyle inşa edeceğiz ki aynen Toledo gibi yapacağız” demişti.

İnsan Hakları Derneği (İHD) tarafından yapılan açıklamalarda Sur’un Lalebey ve Alipaşa mahallelerinde yaşayanların buradan gitmesini sağlamak için, 22 Mayıs’tan itibaren okul ve camiler de dahil olmak üzere tüm alanlarda su şebekesinin ve elektriklerin kesildiği, kanalizasyonların da kasıtlı olarak tıkandığı aktarıldı. İHD Diyarbakır Şubesi’nin ve Diyarbakır Tabip Odası’nın raporuna göre, tankerlerle sağlanan içme ve kullanma suyu nedeniyle de özellikle yaşlılar ve çocuklar arasında ishal vakalarının arttığı ifade edildi.

Yine Sur’da çatışma ve operasyonlar bir yıldan uzun bir süredir bitmiş olmasına rağmen Suriçi’nde 6 mahallede yasak devam ediyor. Yasağın devam etmesi, yıkım ve halkın yaşam alanlarından sürülmek istenmesi, bu yönde sergilenen planlı, programlı, projeli kararlılık, amacın yalnızca ekonomik rant olmadığını, demografik yapının da değiştirilmek istendiğini gösteriyor. Bunu rakamlar da doğruluyor. Sur ilçesine bağlı 6 mahalledeki yıkım sonucunda 23 bin kişi evlerine geri dönemedi. Alipaşa ve Lalebey’de 5 bin 816 kişinin evsiz kalması söz konusu.

Dünya mirası ilçeye 6 yeni karakol

Demografik yapının değiştirilmesinin yanında, buradaki yaşamın “güvenlik konseptine uygun” bir şekilde düzenleneceğini öne süren açıklamada, “Koruma Amaçlı İmar Planı Değişikliği”ne göre Suriçi’ne 6 yeni karakol yapılacağı ifade edildi. UNESCO tarafından dünya mirası ilan edilen ilçede 147 tanesi anıtsal yapı olmak üzere 595 tescilli taşınmaz kültür varlığının bulunduğu ve yıkımların bunları da tehdit ettiği belirtiliyor.

İHD Diyarbakır Şube Başkanı Raci Bilici tarafından yapılan açıklamalar ise Sur gerçeklerini gösteriyor. Yapılan açıklamalarda operasyonlarda katledilenlerin cenazelerinden hâlâ bulunamayanlar olduğu, bulunabilen kimi cenazelerin köpekler tarafından parçalandığı söyleniyor. Sur’un tamamı için alınan “acele kamulaştırma” kararının tamamen siyasi olarak ve merkezi otorite tarafından alındığı, 2009’dan beri Sur’un yeniden düzenlenmesinin gündemde olduğu dile getiriliyor.

Sur’daki yıkımın benzeri Taybet ananın cesedinin 7 gün boyunca sokakta kaldığı Silopi için de geçerli. Bakanlar Kurulu kararı ile Silopi’de 404 hektarlık alandaki 7 bin 618 yapının yıkılmasına dair kararın yürütmesine yapılan itiraz, Danıştay 14. Dairesi tarafından reddedildi. Silopi’de de yıkım kararı onaylandı.

Tüm bunlar gösteriyor ki imha ve inkar politikasında ısrar eden sermaye devleti, bağlı kaldığı “ez ve çöz” anlayışının gereği olarak, Kürt halkının direnerek yaşadığı kentlerde sosyal, kültürel ve fiziksel hiçbir direniş izi bırakmak istemiyor. Buraları devlet terörüyle yıktıktan sonra kalan yerleri de iş makineleriyle yıkarak talan etmek istiyor. İnsan kemikleri üzerinde yükselecek yapılar ise bölgede yaşayan halkın ihtiyaçları için olmayacak. Çünkü evlerinden zorla çıkartılan insanların yerlerine bu bölgeye kimlerin yerleştirileceği bilinmiyor.

Devlet terörüyle yok edilemeyen Kürt halkı, kültürel ve sosyal yaşam alanları yok edilerek kimliksizleştirilmek istenmektedir. Böylece Türk devleti hem askeri, hem ideolojik hem de ekonomik bir zafer kazanmak istemektedir. Ancak sokaklarında Taybet anaların ve çocuklarının cansız bedenlerinin yattığı Silopi gibi Kürt kentlerinden, bir halkın mührünü sokaklarına kanla bastığı Diyarbakır’dan eşitlik ve özgürlük çığlıklarını silemeyeceklerdir.

 

 

 

 

HDP’li Yıldırım’a siyaset yasağı

 

“Cumhurbaşkanına hakaret” suçlamasıyla yargılandığı davada Muş 2. Asliye Ceza Mahkemesi tarafından 21 Haziran 2017 tarihinde 1 yıl 2 ay hapis cezasına çarptırılan ve cezanın ertelenmesi veya para cezasına çevrilmesi talebi mahkemece reddedilen HDP Grup Başkanvekili Ahmet Yıldırım’ın, TCK’nın 53. maddesine göre ‘siyasi ve kamu haklarından yoksun bırakıldığı’ öğrenildi.

Siyasi haklar ile velayet/vesayet hakkından men

Ceza Kanunu’nun, ‘Belli Hakları Kullanmaktan Yoksun Bırakılma’ başlıklı 53. maddesinin Yıldırım’ın ceza aldığı bentleri şöyle:

1) Kişi, kasten işlemiş olduğu suçtan dolayı hapis cezasına mahkûmiyetin kanuni sonucu olarak;

a) Sürekli, süreli veya geçici bir kamu görevinin üstlenilmesinden; bu kapsamda, Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeliğinden veya Devlet, il, belediye, köy veya bunların denetim ve gözetimi altında bulunan kurum ve kuruluşlarca verilen, atamaya veya seçime tabi bütün memuriyet ve hizmetlerde istihdam edilmekten,

c) Velayet hakkından; vesayet veya kayyımlığa ait bir hizmette bulunmaktan,

d) Vakıf, dernek, sendika, şirket, kooperatif ve siyasi parti tüzel kişiliklerinin yöneticisi veya denetçisi olmaktan,

e) Bir kamu kurumunun veya kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşunun iznine tabi bir meslek veya sanatı, kendi sorumluluğu altında serbest meslek erbabı veya tacir olarak icra etmekten,

(2) Kişi, işlemiş bulunduğu suç dolayısıyla mahkûm olduğu hapis cezasının infazı tamamlanıncaya kadar bu hakları kullanamaz.

 
§