23 Haziran 2017
Sayı: KB 2017/24

Katar krizi AKP iktidarını sıkıştırıyor
Referandumun ardından düzen siyasetine yeni dizayn
“Adalet Yürüyüşü” üzerine…
Kıvılcımları yangına dönüştürmek elimizde!
Kıdem tazminatının gaspına karşı örgütlü mücadeleyi büyütelim!
İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’nun ertelenmesi ve ortalığa saçılan gerçekler
MEB’den Öğretmen Strateji Belgesi’ne güzelleme
Topyekûn saldırılara karşı topyekûn direniş!
İstanbul’da kamu emekçilerinin direnişi sürüyor
CT’de enjeksiyon bölümü bedellerle çay molasını kazandı
Türk Metal’in anket oyununa işçilerden tepki
Petkim işçileri üretimi durdurdu, giriş çıkışları kapattı
Diam Vitrin işçileri süreçlerini anlattı
Sendikal bürokrasi kadın işçiyi ve kadın sorununu görmüyor
Modern Nazi Kampı: Elsi Elektrik
DGB MYK Haziran Ayı Toplantı Sonuçları
İncirlik krizi ve arka planı
Londra yangını: Kapitalizm diri diri yakıyor!
Hollanda’da koalisyon yine kurulamadı
Yargısız infazlar ülkesi Türkiye
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

İncirlik krizi ve arka planı

 

Yaklaşık bir yıldır Almanya ile Türk sermaye devleti arasında yaşanan gerilimler devam ediyor. Hatırlanacağı üzere ilk gerilimin kaynağı mülteci sorunu idi. Bunu Ermeni soykırım tasarısının onaylanması izledi. Referandum döneminde gündeme gelen propaganda ve miting yapma yasağı ise gerilimi zirveye çıkardı. Şimdi iki ülke arasında “İncirlik krizi” patlak vermiş bulunuyor.

***

Almanya ve Türkiye NATO’nun önemli iki üyesidir ve müttefiktirler. Almanya dünya pazarında Çin’le yarışabilecek bir ticaret hacmine sahiptir ve Türkiye ile çok yönlü ekonomik ilişkilere sahiptir. Öyle ki, Türkiye günümüzde Almanya’nın bir ihracat pazarıdır. İncirlik krizi buna rağmen yaşanabilmiştir. Peki bunun kendisi sıradan bir gelişme midir? Bu restleşmenin ve bu konuda sergilenen kararlılığın ciddi nedenleri yok mudur?

Alman sermaye devleti Türkiye ile yaşanan gerilimlerde her defasında insan haklarından, düşünce özgürlüğünden, tutuklu gazetecilerden vb. dem vurmaktadır. Alman devletinin bu konudaki ikiyüzlü tutumu AKP iktidarının savaş ve saldırganlık politikaları karşısında sergilediği “orman sessizliği” üzerinden bilinmektedir. Kürt kentleri yakılıp yıkılırken, Kürt halkı katledilirken, Suriye’yi yakıp yıkan cihatçılara destek verilirken Alman devleti hep sessiz kalmıştır. Bu gerçeği AKP iktidarı bilmektedir.

Bu gerçeklik Almanya ile Türk sermaye devleti arasında yaşanan sorunları, özellikle İncirlik krizini önemsizleştirmiyor. Zira, yaşananlar buz dağının sadece görünen yüzüdür.

Şöyle ki; İncirlik Üssü sıradan bir üs değil, kuruluşundan itibaren Ortadoğu’daki hegemonya kavgası ve bu çerçevede yürütülen savaşların en önemli saldırı merkezidir. Bu mevziden geçmişten beri en çok yararlanan güç ise ABD emperyalizmidir. İncirlik Üssü aynı zamanda NATO’nun nükleer silah deposudur. Sadece ABD bu üste iki binin üzerinde asker bulundurmaktadır. ABD bugün de bu üssü, kendi savaş politikalarının işlevsel bir mevzi olarak kullanmakta, Ortadoğu’daki nüfuz kavgasının iyiden iyiye kızıştığı ve dünya olaylarının yeni bir emperyalist savaşa doğru seyrettiği günümüzde, bu konuda çok daha hassas davranmaktadır.

Öte yandan, ABD’nin batılı emperyalist müttefikleri de bu üsten çeşitli dönemlerde yararlanmışlardır ve hâlâ yararlanmaya çalışmaktadırlar. Bunların başında Almanya gelmektedir. Almanya Ortadoğu’daki nüfuz kavgasının bir tarafıdır. O da bölgeyi kendi çıkarları temelinde yeniden dizayn etmek istemektedir. Bilindiği gibi Alman sermaye devleti iki emperyalist savaşın başlatıcısıdır. Bu konuda oldukça deneyimlidir. Dolayısıyla, dünya hegemonya kavgası için sadece ekonomik bakımdan güçlü olmanın yetmeyeceğini, aynı zamanda ve esas olarak askeri bir güce sahip olmak gerektiğini çok iyi bilmektedir. Ha keza askeri gücün, petrol ve doğalgaz gibi enerji kaynaklarını ve bunların iletim yollarını ele geçirmede ve elde tutmada olmazsa olmaz koşul olduğunun da farkındadır. Militarist politikaların son yıllarda zirve yapması, savaş sanayiinin daha da geliştirilmesi, ekonomisinin gitgide bir savaş ekonomisine dönüşmesi, Almanya’nın dünyanın en fazla silah üreten ülkelerin başını çekmesi, Ortadoğu’da, Afrika’da, Ukrayna’da ve diğer tüm kriz bölgelerinde en çok silah satan ülkelerden biri olması, dünyanın çok sayıda ülkesinde asker bulundurması ve nihayet birçok işgal sürecinin en önemli gücü olması tam da bunun ifadesidir.

Alman emperyalist devleti yıllar sonra, hem de çok daha iştahlı ve hırslı biçimde bir yeni emperyalist savaşa hazırlanmaktadır. Yeni olan şudur ki, Alman emperyalizmi yakın dönemlere kadar varlığını ve iddiasını daha çok ABD’nin öncülüğünü yaptığı emperyalist koalisyonla birlikte ortaya koyuyordu. Ancak son dönemlerde yaşanan pek çok gelişme açıkça göstermiştir ki, değişen dünya ve Ortadoğu koşullarına ve değişen güç dengelerine koşut olarak, Alman emperyalizminin bu konudaki politikalarında ve yönelimlerinde kayda değer değişiklikler meydana gelmiştir. Söz konusu olan, Almanya’nın giderek pek çok konuda ABD’den bağımsız politikalar geliştirme eğilimidir. Çıkarlarını ve hedeflerini ondan bağımsız olarak dillendirmeye başlamasıdır.

***

Emperyalistlerin dünya pazarına egemen olma kavgası giderek kızışıyor. Yeni emperyalist savaş tehlikesi gitgide büyüyor. Bu savaşın bugünkü ana sahnesi ise halen Ortadoğu’dur. ABD, Rusya, Almanya, Fransa, İngiltere, velhasıl tüm emperyalistler Ortadoğu’dadırlar. Hepsi de bölgenin kendi çıkarları temelinde şekillenmesi ve dünya hegemonyasının kendi lehlerine sonuçlanması için hamle üstüne hamle yapıyorlar. Bu kavgada galebe çalmak üzere bölgede kendilerine sağlam dayanaklar inşa ediyorlar. Öte yandan ellerindekilere yenilerini ekleyip, daha bir işlevli hale getirmek için uğraşıyorlar.

Tüm bu gelişmeler dün çıkarları ortak olan emperyalist güçleri de günbegün karşı karşıya getirmektedir. Dolayısıyla, ABD başta olmak üzere tüm emperyalist güçler hegemonya krizinin seyri üzerinden yeni konumlanışlara gitmektedir.

ABD emperyalizmi Trump yönetimi ile birlikte ABD’nin dış politika ve ilişkiler alanında yeni bir dizi hamle yapmaya hazırlanmaktadır. Bunun kendisi müttefikleriyle olan ilişkiler alanında da yankısını bulmuştur. Kimi ticaret anlaşmalarının iptal edilmesi, Paris iklim anlaşmasındaki imzanın geri çekilmesi, NATO konusunda kimi yeni yaklaşımlar ortaya konması vb... Bu gelişmeler içerisinde AB ile olan ilişkiler de bir yere doğru ilerlemektedir. Ukrayna konusunda ortaya konan farklı politika ve yönelim bunun bir örneğidir. Buna, gelinen yerde Katar krizi ve İran konusundaki ciddi farklılıklar eklenmiş bulunuyor. Trump’ın yakın günlerde gerçekleştirdiği Riyad seferi ve burada kararlaştırılanlar, hegemonya kavgasına yeni boyutlar kazandırmıştır.

Özetle, emperyalistler arasındaki çelişkiler derinleşmeye başlamıştır. Çıkar çatışmaları yoğunlaşmaktadır. ABD sadece Rusya ve Çin’i değil, başta hegemonya savaşında bağımsız bir güç olarak katılma yönünde ilerleyen Almanya’ya karşı da yıpratma savaşı yürütmektedir. Yeri geldiğinde elindeki imkanları bunun için değerlendirmektedir. Almanya ile Türkiye arasında İncirlik Üssü üzerinden yaşanan krizin arka planında bu olgu yer almaktadır. Zira, Almanya ile iktisadi ve siyasi ilişkileri ne denli önemli olursa olsun Türk sermaye devleti tam bir ABD işbirlikçisidir ve son kertede politik yönelimlerini de buna göre dizayn etmektedir.

 
§