17 Şubat 2017
Sayı: KB 2017/07

Savaşa ve yayılmacılığa karşı işçilerin birliği halkların kardeşliği
Türkiye ve İsrail arasında ‘derin muhabbet!’
Özelleştirmenin, gaspın, talanın OHAL’i; Varlık Fonu
Suruç Katliamı iddianamesi: Devlet katliamı örtmeye çalışıyor!
Bir katliamın aynasından yansıyan devlet gerçeği
“Bulunduğumuz her noktayı direniş mevzisine dönüştüreceğiz!”
Kitlesel kıyımları, yaygın direnişlerle karşılamalıyız!
Tekstil İşçileri Sempozyumu gerçekleştirildi
Sınıf cephesinde eylem ve direnişler
Petro-kimya işçilerinin mücadele tarihi-3
Devrimci sınıf hareketi!
Gençlik akademisyenlere sahip çıktı
AKP iktidarı üniversiteleri “kavgaya davet etti!”
Trump ve hegemonya savaşları
Avrupa metropollerinde mülteci dramı
Sertleşen NATO-Rusya gerilimi
Almanya’da seçimler ve Alman burjuvazisinin beklentileri
İyi ki doğdun Charles Darwin!
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Bulunduğumuz her noktayı direniş mevzisine dönüştüreceğiz!”


7 Şubat tarihinde OHAL kapsamında yayınlanan 686 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile ihraç edilen Eğitim Sen üyeleri Yurdagül Şahin Demir ve Hüseyin Demir ile ihraç saldırısını ve mücadelenin durumunu konuştuk.

- 7 Şubat’ta yayımlanan KHK ile öğretmenlikten ihraç edildiniz. Artarak devam eden bu ihraç saldırıları hakkında neler söylemek istersiniz?

Yurdagül Şahin Demir: Aslında 7 Şubat’a gelene kadar geçen yıldan başlayan 657’nin değiştirilmesi, iş güvencesinin ortadan kaldırılması, kamunun tasfiyesine dönük bütün o neo-liberal saldırılarla anlamıştık kamu emekçilerinin kıyımdan geçirileceğini.

Biz geçen yıldan, hatta daha önceden beri sendikamızı, kamuoyunu uyarıyorduk; bu saldırı dalgası büyüyecek ve kıyımlara dönüşecek diyorduk. Nitekim 8 Eylül’de 10 bin arkadaşımız bir anda açığa alınmıştı. Bu açığa alınmalara karşı sendikamızın ve toplamda kamu emekçilerinin bir yanıt üretmesi gerekiyordu bu saldırıları durdurabilmek için. Ama biz çok fazla yanıt üretemedik, saldırılar artarak devam etti ve ihraçlara dönüştü.

Ben 11 yıllık öğretmenim; 11 yıllık hayatım boyunca parasız, bilimsel, anadilde, laik eğitimi savundum. 7 Şubat’ta da bunları savunduğum için ihraç edildim. Muhalif kimliğim yüzünden ihraç edildim.

Ama onların yaratmak istediği biat kültürüne teslim olmayacağız. İhraç edilsek de edilmesek de biz bundan sonra da parasız, bilimsel, anadilde, laik eğitimi savunmaya devam edeceğiz. Bu mücadele kesinlikle aksamayacak. Ancak bu toplumsal muhalefetin, özünde ise sendikamızın bu sürece göğüs germesi ve yanıt üretmesiyle olacak.

Hüseyin Demir: Bu toplamda bir güvencesizleşme problemi. İşçilere baktığımızda onların da kıdem tazminatı ellerinden alınıyor. Sosyal sigortanın tasfiyesi şeklinde her çeşit güvencesizleştirme söz konusu. Ve bunun bir parçası olarak da kamu emekçileri de güvencesizleştirme politikasından nasibini alıyor.

Neo-liberal neo-faşist politikaların bir ürünüdür bu sonuçta. Ve bu çerçevede iktidar kendi mevcut yasalarıyla atamayacaklarından KHK’ya sığınıp o çerçevede bizi uzaklaştırdılar. Ve uzun bir sürece mahkum ettiler. Ama biz o sürece mahkum olmayacağız.

- İhraç saldırılarına karşı bundan sonrası için neler yapmayı düşünüyorsunuz?

Yurdagül Şahin Demir: Bugüne kadar söylediklerimizi pratik olarak hayata geçireceğiz. Daha önce söylediklerimizin somutta yaşandığını görüyoruz. Söylediklerimizi bugün hayata geçirmeyi düşünüyoruz.

Her alanı, bulunduğumuz her noktayı direniş mevzisine dönüştüreceğiz. Burada sendikamızın da sürece aktif katılması, süreci örmesi ve yürütmesi açısından beklemeci bir tavır yerine öncü bir tavır sergilemesi için zorlayacağız. Bunu yapmadığı noktada da kendimiz bu süreci öreceğiz. Direnmeden asla çözüm olmayacağını biliyoruz.

Mevzi alanları yaratacağız, çadırlar kuracağız, direneceğiz.

Hüseyin Demir: Bugün buradaki toplantıda (İstanbul’dan ihraç edilen eğitim emekçilerinin 11 Şubat’taki toplantısı) çok güçlü bir direniş iradesi çıktı. KESK’in bu direniş iradesinin önünde duracağını ben zannetmiyorum. Durduğu zaman da mutlaka ezilecektir. KESK’in, buradaki talepler doğrultusunda bir direniş örgütlemesi gerekiyor. Bu direnişi örgütledi örgütledi; örgütlemezse biz bu süreçte KHK ile ihraç edilen arkadaşlarımızla görüşüyoruz.

Onların bireysel dediği tarzda bir direnişe geçeceğiz. Sendikamızın da desteğini bekleyeceğiz.

- KESK ve Eğitim Sen’in ihraçlara karşı yürüttüğü mücadeleyi nasıl değerlendiriyorsunuz?

Yurdagül Şahin Demir: Baktığımızda KESK ve Eğitim Sen çok güzel şeyler söylüyor. “Direneceğiz, mücadele edeceğiz  yapacağız” diyorlar. Ancak bunu örme noktasında çok yetersiz kalıyorlar.

Söylemlerin ötesine geçen bir pratik, somut bir süreci örmek gerekiyor. Mücadele programı ortaya koymak gerekiyor.

Ancak 8 Eylül ve daha öncesinden aslında bugün de baktığımızda sendikanın ihraçlara dönük, açığa almalara dönük ya da eğitimdeki toplam saldırılara dönük toplam bir yanıt üretemediğini görüyoruz.

Bu haliyle bundan sonra da üretemeyeceğini düşünüyorum.

Ama bu haliyle sendikanın farklı bir çalışma ya da politik bir bakışla bunu yeniden kurgulaması gerekiyor. Sadece kürsülerden büyük laflar ederek değil, bunu hayatta somut pratiğe dökerek yapması gerekiyor. Ve direniş eğilimi gösteren herkesi kucaklayan bir mücadele programı ortaya koyması gerekiyor.

Bugün geç kalındı ama bundan sonrası için mutlaka bunu yapması gerekiyor.

Eğer bu mücadele programını doğru düzgün hayata geçirebilirse hem bu ihraçları hem açığa almaları hem de eğitime dönük saldırıları göğüsleyebilir ve bunu tersine çevirebilir diye düşünüyorum.

Ayrıca KESK ve Eğitim Sen’in toplumsal anlamda bir toparlayıcılığı var. Sadece kendi üyelerini değil dağınık olan toplumsal muhalefeti de toparlayacağını, bunun için de odak olması gerektiğini düşünüyorum.

- İstanbul’dan ihraç edilen eğitim emekçileri olarak bir toplantı (11 Şubat) yaptınız. Bu toplantıda Eğitim Sen Genel Başkanı Kamuran Karaca ‘şartlara göre eylem ve etkinlik düzenleyeceğiz’ dedi. Bu yaklaşımı nasıl değerlendiriyorsunuz?

Yurdagül Şahin Demir: Bu bakış; “var olan siyasal yapıya ben teslim oldum” anlamına geliyor. Faşizm eskiden beri açık ya da kapalı hep vardı bu ülkede. Sendikal tarihimize baktığımızda faşizmin en koyu karanlığının yaşandığı ‘90’lı yıllarda 17 bin faili meçhulün yaşandığı, sendikalarımızın bile olmadığı bir dönemde fiili direnişlerle biz sendikalarımızı kurduk. Fiili direnişlerle örgütlülüğümüzü yaptık. Olmayan örgütlülüğü kurduk.

Bugün bizim avantajımız var; bugün sendikamız var, örgütlü gücümüz var ama bu örgütlü gücü harekete geçirecek politik bakışımız noksan.

Yoksa bugünkü siyasal tablo faşizm deyip bunu geçiştirmek doğru değil. Bugün açık bir faşizm var. Valilikler alanları yasaklıyor. Ama öbür tarafta da Ankara’da Eğitim Sen basın açıklaması bile yapamazken Nuriye Gülmen tek başına bir mevzi kazandı. Kazandığı mevziye bugün polis dokunamıyor. Demek ki ısrarcı olmak, kararlı olmak yeterli. OHAL’i, valiliği bütün yasakları senin ısrarcı ve kararlı olman aslında deliyor. Yeter ki bu noktada politik bir bakışın ve mücadele iraden olsun. Düzce’de tek başına bir kadın 10-11 gündür tek başına Valilik yasağına rağmen direniyor.

Demek ki direnme eğilimi gösterdiğimizde evet 30-40 gün sizi gözaltında tutuyor, dövüyor, gaz sıkıyor ama siz kazanıyorsunuz.

Artı Ankara Cebeci’deki olayda şöyle bir durum var. Akademisyenler kendi yaşadıkları sıkıntıya kendileri cevap ürettiler. Ve ‘biz gitmiyoruz buradayız’ dediler ve kendilerini gündem yaptılar bütün yasaklara rağmen... Türkiye toplumunun saygınlığını bir kez daha kazandılar. Beklemediler, durmadılar, anında müdahale ettiler. Tüm yasaklara ve olumsuz atmosfere rağmen Cebeci’yi mevzi alanına dönüştürdüler. Bu anlamda akademisyenlerin yaptığı doğru bir tutumdur. Bence sendika akademisyenlerden bunu öğrenmeli görmelidir. Siyasal atmosfere teslim olmamalıdır.

Hüseyin Demir: Bugünkü toplantıda çok güçlü samimi bir direniş iradesi vardı. Sendika yönetimi çok farklı bir gündemle gelmişti. Ama buradaki direniş iradesini gördükten sonra gündemleri de altüst oldu. Acil toplanma ihtiyacı mutlaka duyacaktır. Buradaki talepleri mutlaka dikkate alması gerekecektir.

Bu onun aynı zamanda önünde duramayacağı bir süreçtir. Bu mücadele gerçekleşecektir. Bu mücadele bizim aynı zamanda varoluş mücadelemizdir, hayatta kalma mücadelemizdir. Kaçınılmazdır yani.

Şu ana kadar tabi ki uzun süredir verilen tavizlerin bir ürünüdür bu saldırılar aynı zamanda. Tabi ki toplamda mücadeledeki toplam bir gerilemenin de yansıması burada söz konusu. KESK bu süreci karşılayamamıştır. Uygun bir program ortaya koymamıştır. Uygun bir mücadele hattı belirleyememiştir.

Mutlaka bunun da çok farklı sebepleri vardır. Ama buradaki irade mutlaka kendini KESK’e kabul ettirecektir. Aksi takdirde KESK buradaki iradenin karşısında duramaz diyorum.

- Son olarak ihraç edilen diğer kamu emekçilerine bir çağrınız var mıdır?

Yurdagül Şahin Demir: Biz emekçi çocuklarıyız. Annemizin babamızın emekleriyle kendi emeklerimizle buraya geldik. Kesinlikle emeklerimizi faşist iktidara bırakmayacağız. Biz haklıyız meşruyuz. Çünkü biz laik, bilimsel, parasız, anadilde eğitimi savunuyoruz. Bunlar kesinlikle meşru haklardır Biz bunları savunduğumuz oranda toplumsal desteği de kazanacağımızı biliyoruz.

Kolayından gitmeyeceğiz direneceğiz direnerek kazanacağız.

Hüseyin Demir: İhraç edilen emekçilere şunu söylüyorum. Kesinlikle evlerinize kapanmayın, kendinizi geri çekmeyin. Biz haklıyız, meşruyuz. Burada tamamen hukuksuz bir süreç söz konusu. Aynı zamanda evlerinizde oturup hukuki süreçleri beklemeyin. Zaten burada hukuki süreç işlenecek olsaydı bizi bu şekilde atmazlardı.

Kendi yasaları çerçevesinde hukuki bir sürece tabi tutarlardı. Oradan da çok umutlanmayalım. Bizi kurtaracak olan, bizi var edecek olan direnişimizdir. Hayatta tutacak olan odur. Evlere kapanmayı doğru bulmuyorum. Alanlara çıkmaya, sokağa çıkmaya davet ediyorum bütün emekçileri, bütün KHK mağdurlarını...

Kızıl Bayrak / İstanbul


 
§