10 Şubat 2017
Sayı: KB 2017/06

Dinci-faşist iktidarın bekası için kuralsız saldırganlık
Krizin bedelini ödememek için örgütlü mücadeleye!
“Gerici-faşist ablukayı püskürtmek boynumuzun borcu olmalıdır”
İşçi sınıfına yasaklı meydan: Taksim!
Kamu Çalışanları Birliği Programı üzerine-4
İş cinayetlerine dur demek için, daha fazla mücadele, daha fazla örgütlenme!
Dağılsak da göç yollarında, yarın bizimdir bütün dünya
Sınıftan haberler
İşçilerin Birliği Sempozyumu başarıyla gerçekleştirildi!
MESS işe giriş taban ücretlerini fiilen düşürdü
Sınıflı toplumlar ve sınıf mücadeleleri
Metal sektöründe kadın işçilerin durumu ve sorunları-II
KHK’lara karşı “kadın direnişi” üzerine
İEKK’nin 8 Mart çağrısı
Boşanmak zor, öldürülmek kolay!
"Bu pazar kanlı pazar!"
Hem okuyor hem “ölüyoruz”
Dinci iktidar kamu kaynaklarıyla sermayeyi besleyecek
Basına sansürde son nokta: Haber yapmak yasak!
Merkel’in Türkiye ziyareti
10 Ekim Ankara Katliamı davasında 2. duruşma
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Basına sansürde son nokta: Haber yapmak yasak!

 

Kendisine muhalif olan bütün basın yayın kuruluşlarını baskı, sansür, kapatma, gözaltı ve tutuklama saldırılarıyla susturmaya çalışan AKP gericiliği, gelinen yerde bu saldırılarını daha da tırmandırmaya yönelik hazırlıklar yapıyor.

Geçtiğimiz günlerde Başbakanlık talimatıyla RTÜK’ün TV kanalı yöneticileri ile yaptığı toplantıda, gerici iktidarın söyledikleri dışında hiçbirşeyin haber yapılmaması yönünde alınan sansür kararı dayatıldı.

Toplantıda gündeme gelen OHAL KHK’sı ile “terör saldırıları ve toplumsal olayların” ardından getirilen yayın yasaklarına ilişkin ayrıntılar dikte edilirken “yasakların ihlali” durumunda ise kanal kapatmaya kadar cezaların uygulanacağı tehdidi savruldu.

Burjuva medyanın “son dakika ve sıcak haber yasak” şeklinde sunduğu bu yasağın kapsamı ise aslında çok daha geniş bir boyut taşıyor.

Bu yasaklar kapsamında sermayenin dümenindeki AKP ve devlet kurumlarındaki sözcüleri adeta bir haber ajansı gibi çalışacak ve konuya ilişkin kendi geçtiği açıklama ve görüntüler dışında her şeyin kullanılmasını engelleyebilecek.

TV kanallarının temsilcilerine tebliğ edilen maddelerle haberciliğin/gazeteciliğin temel öğeleri olan 5N1K (Ne, nerede, ne zaman, nasıl, neden, kim) sorularının cevap bulacağı şekilde haber yapılmasına mani olunacak.

Bunun yerine ise sadece resmi kurumların/yetkililerin açıklamaları ve dağıtacağı görüntüler kullanılacak.

Kısacası AKP şefleri “bizim söylediklerimiz dışında hiçbir şeyi haber yapamazsınız, yaparsanız kanalınız kapatılır” diyorlar.

Tek haber kaynağı “AKP Haber Ajansı” olacak!

Bahsi geçen yasaklarla ilgili maddelere kısaca bir göz atalım:

* “Patlama saldırı gibi terör olaylarında” resmi makamların dağıttığı görüntü ve bilgiler dışında görsel öğe kullanılamayacak, yaralanan veya hayatını kaybedenlere ilişkin görüntü ve görsel de kullanılamayacak.

* “Abartılı anlatım” ile “korku ve paniği gösteren” görüntüler kullanılamayacak.

* “İtfaiye, polis aracı, ambulans görüntüleri, olay anı ve sonrasındaki tanık anlatımları, görevlilerin çalışmaları ve delil toplama faaliyetleri” yayımlanamayacak.

* Olayın yeri yayımlanamayacak, bunu ortaya koyabilecek görüntülerin kullanımı da yasak.

* Olayın faili ve şüphelilere ilişkin isim açıklamak, eleştiri-yorum yapmak, örgüt ismi açıklamak yasak.

*Olaya ilişkin gün boyu “son dakika, sıcak haber” ifadeleri kullanılamayacak.

* Yayın akışının kesilerek olaya ilişkin haber, görüntü ve yorumlara yer verilmesi yasak.
Bütün bu yasakların yanında gerici iktidarın tek lütfu ise kendi açıklamalarının altyazı şeklinde verilebilmesi olacak.

Basın tamamıyla tahakküm altına alınmak isteniyor

“Terör” demagojisine sarılan gerici iktidarın bütün basını tahakkümü altına almaya yönelik bu yeni adımı önümüzdeki süreçte basındaki tek sesliliği daha belirginleştirecek.

Daha önce de yaşanan katliam ve benzeri süreçlerde getirilen “yayın yasağı” ile katliamdaki kendi sorumluluklarını perdelemeye çalışan gerici iktidar, bu yeni adımıyla gerçeklerin üzerini tamamen örterek yaşananları topluma nasıl yansıtmak istiyorsa, basına da öyle sunması için baskı kuracak.

 

 

 

 

Referandum öncesi manipülatif çaba: “2. Kardak krizi”

 

Suriye politikasında tıkanan ve sürekli çark eden AKP, referandum öncesi Astana görüşmelerinde Rusya’nın hazırladığı Anayasa taslağında “Kürt otonomisi” ile karşılaştı. ABD’nin Rojova’ya yaptığı silah yardımı üzerine göstermelik de olsa kafa tutun AKP, “Kürt otonomisi” üzerine tek söz etmedi. Görünen o ki en azından referandum öncesinde yeni bir kriz yaşamak istemiyorlar. Ama toplumun dikkati Suriye üzerindeyken, sessiz kalmaları referandumda azımsanmayacak oranda oy kaybına yol açabilir. Çünkü Astana’ya Rusya’yla eşit bir şekilde oturacakları yalanıyla gittiler. Türk sermaye devletinin terörist dediği PYD masada doğrudan yer almadı, ama Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov, Fransa’dan gelen PYD temsilcisiyle görüştü. Ardından Kürt otonomisi dillendirildi.

Kürt otonomisi konusunda Türk sermaye devletinin tavrının hiçbir değeri yok. Bu konuda daha çok iç politikaya dönük çalışıyorlar. Ne var ki bu konuda üst perdeden konuşacakları “Kürt otonomisi” referandum öncesi belirginleşebilir. Bu da ırkçı-şoven kitlelerden beklenen “evet” oylarını ciddi biçimde erozyona uğratır. Bu yüzden sessiz kalıyorlar.

Tam da Rusya’nın anayasa tasarısı gündemdeyken, 2. Kardak krizinin başlaması hiç de tesadüf değil. Rivayete göre Bodrum, Gümüşlük Mahallesi açıklarındaki Kardak Kayalıkları yakınına gelip, Türk balıkçılar ile gemilerini taciz ettiği söylenen 2 Yunan Sahil Güvenlik botu, bölgede daha önce olmadıkları halde o gün “tesadüfen” ilk kez görülen ‘Türk SAT İntikal Botu’ ile karşılaşınca uzaklaşmak zorunda kalmış. Bu olaydan bir-iki gün sonra Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar Kardak Kayalıkları'nı “ziyarete” gitti! Ziyaret sırasında Yunan hücum botları doğal olarak Akar’ı engelledi ve sermaye medyası Yunanistan’la yaşanan 2. Kardak krizine kilitlendi. Kısa bir süre önce 8 darbeci askeri iade etmeyeceğini açıklayan Yunanistan’a karşı kin ve öfke duyguları pekiştirilmeye çalışıldı.

1932’de hazırlanan bir metinde Kardak Kayalıkları açıkça İtalyan (sonra Yunan) tarafında görülmesine rağmen ilk kriz 1996 başında çıkmıştı. İlk krizin nedeni “Kardak kimin” biçiminde gösterilmişti. O günlerde adeta Yunanistan’la savaşa girilecekmiş gibi bir hava estirilmişti. Bugün o boyutta bir hava estirilmiyor, ama bazı bakanlar külhanbeyi tavrıyla konuşuyor. Yunanistan olayı büyütmemeye çalışan açıklamalar yaparken, Türkiye’nin külhanbeyi tavrı, dış politikidaki acemiliğinden değil, iç politikidaki çaresizliğinden kaynaklıdır.

“El Bab’ın ardından, Membiç ve Rakka’ya ineceğiz”, diyen Erdoğan bir iki gün sonra, “El Bab’dan daha derinlere inmeyeceğiz”, diyerek çark etmişti. Afrika gezisi sonrasında da El Bab’dan çekileceklerini duyurdu. Suriye’de Kürt otonomisi Türk sermaye devletinin dış politikadaki tıkanıklığını gösterdiği kadar, iç politikadaki çaresizliğini de ortaya koyuyor. İki konu üzerine kısa bir süre önce asıp-kesen AKP, şimdi süt dökmüş kediye dönüyorsa, bu referandum öncesi oy kaybetme kaygısından ileri geliyor.

M. Kurşun

 
§