13 Ocak 2017
Sayı: KB 2017/02

Dinci faşist iktidar çark etmeye devam ediyor
Türkiye’nin İncirlik’le imtihanı
Darbe fırsatçılığı sürüyor: OHAL 3 ay daha uzatıldı
Kamu Çalışanları Birliği: İhraçlara karşı direniş mevzilerine!
Kamu Çalışanları Birliği Programı üzerine-2
Kölelik ve sefalet dayatmasına karşı tek seçenek mücadele!
20 Ocak grevi kıvılcım olabilir
Kazanmak için sınıf dayanışması
Petro kimya işçilerinin mücadele tarihine giriş - 1
Günsan Elektrik direnişinin ardından…
Emperyalist güçler arası hegemonya mücadelesi
NATO’dan Doğu Avrupa ülkelerine askeri yığınak
Dünyada işçi eylemleri
Hollanda genel seçime hazırlanıyor
Hollanda’da esnek çalışma ve olmayan grev yasası
Kapitalizm, kriz ve kadınlar
Emperyalist savaşlar ve kadın
“Vardım, varım, varolacağım”
Devrimci kadın önder Rosa Luxemburg’u saygıyla anıyoruz
Nükleer enerji ne kadar güvenli? – I
Asgari ücret değil insanca yaşayacağımız ücret istiyoruz!
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Kamu Çalışanları Birliği Programı üzerine-2

Sınıflar mücadelesi, toplumsal sorunlar ve KÇB programı

Alper Suat

 

“Birliğin örgütlenme alanı ve ‘kamu emekçisi’ kavramı” başlıklı ilk yazımızda, KÇB programında, KÇB’nin örgütlenme alanının belirlenmesinde de temel bir rol oynayan, ‘kamu emekçisi’ kavramının ele alınışını işlemiştik. Programda, kamu hizmet kurumlarında çalışan işçi ve emekçiler ile kamu kurum ve kuruluşlarının denetimi altında faaliyet yürüten ve niteliği bakımından kamusal hizmet üreten özel sektör kuruluşlarında çalışan işçiler ‘kamu emekçisi’ olarak nitelendiriliyor ve birliğin örgütlenme hedefleri arasında sayılıyordu. Buna göre KÇB, kamu hizmet kurumlarında çalışan işçi ve emekçileri kamu emekçisi olarak değerlendirirken, örneğin “eğitim emekçisi” denildiğinde, yalnızca kamu okullarında çalışan emekçileri değil, aynı zamanda özel okul ve eğitim kurumlarında çalışan emekçileri de ifade etmiş oluyor. Bu tanımlamaya bağlı olarak da özel okul ve eğitim kurumlarında örgütlenmeyi de kendi örgütlenme alanı içerisinde tanımlamış oluyor.

KÇB Programı, ‘kamu emekçisi’ kavramını geniş bir perspektifle ele almakla kalmıyor, aynı zamanda kamu emekçilerini işçi sınıfının bir parçası olarak tanımlıyor. Bilindiği gibi uzun yıllar boyunca kimi akademik çevreler ve sol yapılar tarafından “sınıfın yapısı” üzerine akademik tartışmalar yürütülmüş, bu tartışmalar üzerinden ‘yeni’ siyasal açılımlar geliştirme çabasına girilmişti. Sınıf devrimcileri olarak bizlerin itibar göstermediği bu tartışmalar, çoğunlukla Marksizm'in temel kavramlarının iğdiş edilmesi üzerinden yürütülüyor ve çoğunlukla da sanayi proletaryasından kaçışın dolgusu oluyordu. Esnek çalışma biçimlerinin Fordist üretim modelinin yerini almasından tutun da, hizmet sektöründe yaşanan genişlemeye bağlı olarak işçi sınıfının çeşitli sektörler arasındaki dağılımında yaşanan değişime kadar hemen her şey “işçi sınıfının yapısının değişmesi” olarak ele alınıyordu. Oysa yaşanan, Marksizmin, toplumun iki büyük kutba ayrılmasına dönük öngörülerinin gerçekleşmesi; meta üretiminin toplumsal üretimin en küçük birimine kadar genişlemesi ve buna bağlı olarak da, işçi sınıfı saflarının diğer sınıf ve katmanlardan gelen yeni üyelerle genişlemesiydi. İşçi sınıfı saflarının hizmet sektörü lehine genişlemesi, kimilerince işçi sınıfının orta sınıflaşması ve sınıflar olgusunun silikleşmesi olarak görülebiliyor, kimilerince de sanayi proletaryasından kaçışın gerekçesi oluyordu.

“Sınıfın yapısı” üzerine yürütülen tartışmaların yanı sıra ‘devlet memurları’ kastedilerek kamu emekçilerinin “işçi olup olmadığı” sorunsalı üzerine de belli tartışmalar yürütülmekteydi. Bu tartışmalarda çoğunlukla “üretken emek-üretken olmayan emek” kavramları eksen alınıyordu. Kimileri devlet memurlarını “işçi” olarak nitelendirmeyi gerekçelendirebilmek için, artı-değer kavramını yeniden tariflemeye yöneliyor, kimileri de devlet memurlarının gelir düzeyi ve yaşam koşullarında yaşanan gerilemeyi, onları “işçi” olarak tanımlamanın gerekçesi olarak görüyordu. Bu tartışmaların en temel problemi, Marksizm'in en yalın “işçi” tanımından uzaklaşmış olmalarıdır. En yalın biçimiyle işçi, yaşamak için emek gücünü satmaktan başka bir şeyi olmayan ücretli emekçidir. Dolayısıyla da, tüm ücretli emekçiler işçi sınıfının bir parçasıdırlar. Ücret düzeyi, statüsü, emeğinin üretken olup olmadığı olgular, emekçinin, işçi sınıfının bir parçası olup olmadığını değil, işçi sınıfı içerisindeki ve dolayısıyla da sınıflar mücadelesindeki yerini belirleyen olgulardır.

KÇB programının ‘Giriş’ bölümünün ikinci paragrafında “…İşçi sınıfının ve onun bir parçası olan kamu emekçilerinin örgütsüzlüğü, ödenen bedellerin büyümesine, sömürünün ve çalışma koşullarının ağırlaşmasına yol açan en temel etkendir”, beşinci paragrafında ise “İşçi sınıfının bir parçası olan kamu emekçileri, örgütsüzlüğün, sermaye işbirlikçisi gerici-kontra sendikalar ile icazetçi-uzlaşmacı sendika bürokratlarının kuşatması altındadır” denilmektedir. Görüleceği gibi KÇB programında, özel bir tanıma, akademik gerekçelendirmelere gerek görülmeksizin kamu emekçileri, işçi sınıfının bir parçası olarak nitelendirilmektedir.

KÇB programında, toplumsal sorun ve olaylara sınıf ekseninden bakılmaktadır. Giriş bölümünde “Yağmacı savaşlar, etnik-mezhepsel boğazlaşmalar, krizler, cinsel ayrımcılık ve şiddet, çevre katliamları, işsizlik ve açlık gibi olgular, ücretli emeğin sömürüsüne ve sermaye sınıfının egemenliğine dayanan kapitalist düzenin doğasından ileri gelmektedir”, “Emek-sermaye çelişkisi üzerinde yükselen sınıf karşıtlıkları nedeniyle, işçi sınıfı ve sermaye sınıfı arasındaki mücadele kaçınılmaz ve tarihsel bir mücadeledir” denilerek sınıf perspektifinin maddi zemini özlü bir biçimde tanımlanmaktadır.

Toplumsal sorun ve olaylara sınıfsal bir perspektifle bakılması, mücadelenin temel hedeflerini de bu perspektiften ele almayı zorunlu kılar. KÇB programının “Mücadele Programı ve İlkeler” başlıklı 1. Bölümü’nün “A. Genel Amaç ve İlkeler” alt başlığı altındaki ilk paragrafında “KÇB tüm mücadelesini, işçi sınıfının kölelik zincirlerinden kurtuluşu mücadelesine bağlar. İşçi sınıfının çıkarları dışında bir başka çıkar ve amaç gütmez. Bu doğrultuda, kamu emekçilerinin örgütlü mücadelesini büyütmek için çalışır” denilmekte, aynı alt başlığın dördüncü paragrafında ise “KÇB, kamu emekçilerinin ekonomik ve sosyal hak mücadelesini örgütlemeyi ve bu mücadeleye önderlik etmeyi temel bir görev sayar. Fakat kendisini ekonomik ve sosyal hak mücadelesi ile sınırlamaz. Bu mücadeleyi ve bu mücadele içerisinde oluşmuş örgütlenme araçlarını işçi sınıfının mücadele okulları olarak görür. Emek-sermaye çelişkisinin uzlaşmazlığına, bu çelişkinin çözümünün, sermaye iktidarının alaşağı edilmesinden ve işçi sınıfı iktidarının kurulmasından geçtiğine inanır” denilmektedir.

İşçi sınıfının iktidar mücadelesine çekilmesinde, işçi ve emekçilerin, gündelik pratik mücadele içerisinde edindikleri deneyimler yeterli değildir. Bu mücadelenin aynı zamanda sınıf bilinci ile tamamlanması, emekçilerin mücadele pratiği içerisinde kazandıkları deneyimlerin ve sezgisel bilincin, sınıf bilincine evriltilmesi gerekmektedir. Bu ise mücadelenin her aşamasında burjuva ve küçük burjuva ideolojiler karşısında kesintisiz bir ideolojik mücadele yürütmeyi, işçi sınıfının siyasal olarak da eğitilmesini gerekli kılar. KÇB programında, yukarıda yaptığımız alıntıyı takip eden paragrafta, bu, özlü bir biçimde şöyle ifade edilmektedir: “KÇB, kamu emekçilerinin bilinç ve örgütlenme düzeyini yükseltmek için kararlı bir mücadele yürütür. Kaba ve inceltilmiş biçimleriyle her türden burjuva ve küçük burjuva ideolojiye, emekçilerin bilincini karartan ve onu sermaye karşısında güçsüz bırakan her türlü gerici anlayışa karşı kararlılıkla mücadele eder.”

Kuşkusuz işçi sınıfı, mücadelesini kendi dar gündelik çıkarları ekseninde geliştiremez. Ezilen sınıf ve katmanların sorun ve mücadelelerine duyarsız kalan bir işçi sınıfının, sermaye düzenini yıkabilmesi ve kendi iktidarını kurabilmesi de olanaklı değildir. Öte yandan da ezilen diğer sınıf ve katmanlar, mücadelelerini işçi sınıfı ile buluşturmadıkları ölçüde kalıcı sonuçlar üretemezler. KÇB programının giriş bölümünde de belirtildiği gibi toplumsal sorunlar, kaynağını, sermaye sınıfının egemenliğine dayanan kapitalist sömürü düzeninden almaktadırlar. Kapitalizm, işsizliği, açlığı, cinsel, ulusal ve mezhepsel ayrımcılığı, çevre sorunlarını durmaksızın yeniden üretir. Dolayısıyla da bu sorunların kalıcı çözümü de kapitalist sömürü düzeninin yıkılması ile olanaklı olacaktır. Bu ise işçi sınıfının diğer ezilen katmanların mücadelesini de önderliği altında birleştirebilmesi ile olanaklıdır. KÇB programının “Mücadele Programı ve İlkeler” başlıklı 1. Bölümü’nün “A. Genel Amaç ve İlkeler” alt başlığı altında yedinci paragrafta “KÇB, toplumun diğer tüm ezilen katmanlarının kurtuluşunun, işçi sınıfının kurtuluşundan ayrı olmadığını savunur. Bu nedenle ezilen, sömürülen ve baskı gören kesimlerin ve kardeş halkların mücadelesine destek verir, sahip çıkar. Cinsel, ulusal ve mezhepsel ayrımcılığa, ulusal inkar ve imhaya karşı çıkar, tüm ezilen katmanların mücadelesinin yanında yer alır. Bu bakış açısıyla, kamu emekçilerine politik bilinç kazandırmayı kendi görevlerinden biri sayar” denilmektedir.

Yazımızın bu bölümünde genel hatları ile KÇB’nin toplumsal sorunlara yaklaşımını incelemiş olduk. Gelecek bölümlerinde ise KÇB’nin örgütlenme ilkelerini, sendikalara ve taban örgütlenmelerine yaklaşımını, devrimci sınıf sendikacılığı kavramını ele alışını inceleyeceğiz.


 
§