3 Haziran 2016
Sayı: KB 2016/21

Gerici-boğucu kuşatmayı devrimci sınıf hareketiyle parçalayacağız!
ABD-Türkiye “gerilimi” ve Rojava
Yolsuzluk ve rüşvet: Kapitalist bataklığın “nimetleri”
Haziran Direnişi 3. yıldönümünde selamlandı
Dinsel gericiliğin ve şovenizmin panzehiri sınıf mücadelesidir!
"KESK’in" güvenlik…
“Taleplerimiz karşılanana kadar mücadeleye devam edeceğiz!”
İş mahkemeleri kanun tasarısı: Yargının piyasalaştırılması
Çukurova; işçilere sömürü, patronlara bereket!
AVON’da direniş sürüyor
15-16 Haziran büyük işçi direnişine dair - 1
Geleceğiz ve değişecek dünya!
Üniversitelerde artan faşist saldırılar üzerine
Ölüm getiren yol; “Bilim”
Metal işçisi kadınlar ve işçi eşleri direnişin kararlılığı ve enerjisiydi!
Hatice Yürekli Yoldaş’a...
Göçmen katliamı kitlesel boyutlar kazanıyor
Fransa’da grev büyüyor
İstanbul’da her yer rezidans ve AVM
Çorum’dan günümüze katleden devlettir, hesabını soracağız!
Ahmed Arif, Orhan Kemal, Nazım Hikmet…
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Ahmed Arif, Orhan Kemal, Nazım Hikmet…

Devrimci sanatın direngen kalemleri

 

Haziran ayında yitirdiğimiz üç devrimci sanatçı; Ahmed Arif, Orhan Kemal ve Nazım Hikmet. Devrimci mücadeleye yaşamlarını adayan ve aynı zamanda kalemlerini devrimci mücadelenin yoluna hasreden bu üç devrimci sanatçı onurlu bir kavganın sesi olarak bugün hala kavganın içinde yaşıyorlar. Şiirleri, romanları hala kavganın en sıcak olduğu barikat başlarında kanları tutuşturuyor, ya da bir hücrenin ıssız koyuluğuna mücadelenin ateşinin ışığını taşıyor.

Ahmed Arif: “diren düş ile, kalem ile…Diren rüsva etme beni!”

21 Nisan 1927’de Diyarbakır’da doğan Ahmed Arif ilk şiirlerini ortaokuldayken yazmaya başlar. DTCF Felsefe Bölümü’nde okuduğu yıllarda “Rüstemo”yu ve “Otuzüç Kurşun”u yazan ve Türkiye Gençler Derneği’ne üye olan şairin şiirleri devrimci gençlerin elinde, dillerindedir.

1951 yılında tutuklanır. Aylarca Sansaryan Hanı’nda işkence gören Ahmed Arif komünistlere destek olduğuna dair ifadeyi imzalamayı reddeder. İşkence sonucu rahatsızlanınca hastaneye kaldırılır ve Harbiye Cezaevi’ne konulur. İki yıl hapis ve 8 ay sürgün cezasına çarptırılan Ahmed Arif, devrimci mücadelenin bir neferi olarak şiirlerini yazmaya devam eder.

1968 yılında içinde 19 şiir bulunan “Hasretinden Prangalar Eskittim” adlı kitapla Ahmed Arif, direngenliğin, mücadelenin, onurunun şiirlerini gelecek devrimci kuşaklara miras bırakır. Kürt halkının uğradığı zulmü ve onların acılarını da şiirlerine yansıtan Ahmed Arif, şiirleri ile halkların kardeşliği mücadelesini büyütmüştür.

Ahmed Arif 2 Haziran 1991’de geçirdiği kalp krizi sonucu vefat etmiştir. Ancak tek şiir kitabı olan “Hasretinden prangalar eskittim” bugün hala elden ele dolaşmaya devem etmektedir.

İşçilerin romancısı: Orhan Kemal

15 Eylül 1914’te Adana-Ceyhan’da doğan Orhan Kemal, ailesine katkı yapmak için Beyrut’ta bulaşıkçılık, matbaacılık gibi işler yapar ve 1932 yılında Adana’ya dönerek çırçır fabrikalarında çalışmaya başlar. Romanlarında işlediği pek çok konu bu dönem içerisinde Kemal’ın bilincinde yer eder. 1938 yılında Niğde’de askerliğini yaparken “Maksim Gorki ve Nazım Hikmet kitapları okumak”, “yabancı rejimler lehinde propaganda ve isyana muharrik” nedeniyle 5 yıl hapis cezasına mahkûm edilir. 1940’ta, Bursa Cezaevi’nde Nazım Hikmet’le tanışır. Nazım’dan Fransızca, felsefe ve siyaset dersleri alan Orhan Kemal’i şiir yerine roman ve öykü yazmaya teşvik eden de Nazım Hikmet olur.

1950’de artık pek çok işte çalışmış, fakat siyasal kimliği sebebiyle aynı işte uzun süre çalıştırılmamış olan Orhan Kemal İstanbul’a taşınır. Burada roman ve öyküleri ile aile bütçesine katkı sunan Orhan Kemal, Murtaza (1952) ve Bereketli Topraklar Üzerinde (1953) ve ardından Grev ve 72. Koğuş adlı romanlarını peş peşe yayınlar.

1956 yılında Ara Sokak adlı öykü kitabı nedeniyle yargılanır. Mahkemede kendisine sürekli yoksulların yaşamını işlediği, neden zenginlerin yaşamını yazmadığı sorulur. Orhan Kemal’in cevabı ise şöyledir: “Ben gerçekçi yazarım. En iyi bildiğim konuları alırım. Varlıklı yurttaşların yaşayışlarını bilmiyorum, nasıl yaşadıklarından haberim yok!” 1966 yılında iki ay hapis yatar, sebebi ise iki arkadaşıyla beraber “hücre çalışması ve komünizm propagandası” yapmasıdır.

Bulgar Yazarlar Birliği’nin çağrısı üzerine gittiği Sofya’da, tedavi görmekte olduğu hastanede 2 Haziran 1970’te ölen Orhan Kemal’in naaşı konvoy eşliğinde Türkiye’ye getirilir. Onu son yolculuğuna binlerce işçi ve emekçi yollar.

Nazım Hikmet: “Sosyalizm, çocukların kırmızı elmalar gibi gülüşü”

15 Ocak 1902’de Selanik’te doğan Nazım Hikmet, yaşamı boyunca 11 ayrı davadan yargılanarak İstanbul, Ankara, Çankırı ve Bursa cezaevlerinde 12 yılı aşkın süre yattı. 61 yıllık yaşamının ardında devrim davasına ve sosyalizme adanmış yüzlerce eser bırakmanın yanı sıra, kavgaya adanmış bir yürek de bıraktı.

Nazım Hikmet’in sosyalist düşünce ile tanışması ülkenin emperyalist güçlerce işgal altında olduğu dönemlere denk düşer. Bağımsızlık savaşına katılmak için öğretmenlik yapmak gerekçesiyle gizlice Anadolu topraklarına geçen Nazım Hikmet; Almanya’da okumuş ve sonrasında Türkiye’ye dönmüş, kendini Spartakistler olarak tanıtan grupla tanışır. Kızıl atkılı Spartakistler Nazım’ı sosyalist düşüncelerle tanıştırır.

Bir süre sonra Sovyetler Birliği’ne giden Nazım’ın amacı Marksizm’i, Leninizm’i daha iyi öğrenmek ve sosyalist inşayı yerinde görmektir. Moskova’da Doğu Emekçileri Komünist Üniversitesi’nde siyasal bilimler ve iktisat okur. 1923 yılında Türkiye Komünist Partisi’ne üye olarak mücadelesini örgütlü olarak devam ettirir.

Cezaevleri ve sürgünlerle dolu yaşamı 3 Haziran 1963’te geçirdiği kalp kriziyle noktalanan Nazım Hikmet, ölümü dahi dimdik ayakta karşılamıştır.

Kavganın kızıllığında yaşacaklar!

Hayatlarından kısaca kesitlere yer verdiğimiz bu üç yiğit devrimci sanatçı; kavgaya adanmış yürekleri ve yaşamları ile dilden dile, elden ele dolaşan eserleri ile kavganın kızıllığında yaşamaya devam ediyorlar. Gelecek kuşaklar da onların adlarını anmaya devam edecek. Nazım’ın dediği gibi işçi sınıfı nasırlı elleriyle toprağa basıp doğrulduğu ana dek eserleri bizlerin ellerinde kavganın sıcaklığını taşıyacak ancak. “O an”dan sonra, gelecek kuşaklar ise kapitalist sistemin yaşattığı acıları, zalimin zulmüne karşı direnmenin onurunu onların eserlerinden öğrenecekler.

Bir kez daha anıları önünde saygıyla eğiliyoruz.

 
§