3 Haziran 2016
Sayı: KB 2016/21

Gerici-boğucu kuşatmayı devrimci sınıf hareketiyle parçalayacağız!
ABD-Türkiye “gerilimi” ve Rojava
Yolsuzluk ve rüşvet: Kapitalist bataklığın “nimetleri”
Haziran Direnişi 3. yıldönümünde selamlandı
Dinsel gericiliğin ve şovenizmin panzehiri sınıf mücadelesidir!
"KESK’in" güvenlik…
“Taleplerimiz karşılanana kadar mücadeleye devam edeceğiz!”
İş mahkemeleri kanun tasarısı: Yargının piyasalaştırılması
Çukurova; işçilere sömürü, patronlara bereket!
AVON’da direniş sürüyor
15-16 Haziran büyük işçi direnişine dair - 1
Geleceğiz ve değişecek dünya!
Üniversitelerde artan faşist saldırılar üzerine
Ölüm getiren yol; “Bilim”
Metal işçisi kadınlar ve işçi eşleri direnişin kararlılığı ve enerjisiydi!
Hatice Yürekli Yoldaş’a...
Göçmen katliamı kitlesel boyutlar kazanıyor
Fransa’da grev büyüyor
İstanbul’da her yer rezidans ve AVM
Çorum’dan günümüze katleden devlettir, hesabını soracağız!
Ahmed Arif, Orhan Kemal, Nazım Hikmet…
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

İstanbul’da her yer rezidans ve AVM

 

Sermaye ve temsilciliğini yapanlar daha fazla kar ve iktidar hırsı ile saldırganlıklarını arttırıyor. Bu saldırıdan yaşam alanlarımız da payına düşeni alıyor. Doğanın ve kentsel alanların rant uğruna yağma ve talanı üst seviyeye çıkmış durumda. Rant projelerinin ulaştığı seviyeyi görmek için İstanbul’un son iki yılda yaşadığı dönüşüme bakmak yeterli. Kapitalizmin simgesi olan iş kuleleri, rezidanslar, AVM’ler her yeri sarmış durumda ve sürekli yenileri ekleniyor. Bu konuda basına yansıyan sayısal veriler bizlere İstanbul’un durumunu göstermekte:

- İstanbul’da son iki yılda inşaatı biten ve devam eden 1400 lüks konutun 705’i rezidans.

- İstanbul’da bulunan 120 AVM’nin 72’sinin inşaatı son iki yılda bitmiş veya başlamış.

- E-5 hattında inşaatı biten ve devam eden 76 rezidans, 25 AVM yer alıyor.

- TEM üzerinde inşaatı biten ve devam eden 45 rezidans ve 6 AVM yer alıyor.

- Ataköy-Zeytinburnu sahil yolu ve Basınekspres güzergahında 30 lüks konut ve rezidans inşaatı devam ediyor. 

- Trafik yoğunluğu yüzde 90’lara çıktı. İstanbul’da yer kalmadığı için yol yapılamıyor. Bununla birlikte trafiğe 2 yılda 500 bin araç çıkması bekleniyor.

- İstanbul’da 2023 için öngörülen nüfus 23,3 milyon.*

- Yeni yol için tek seçenek Kuzey Ormanları.** İmara açılırsa İstanbul’un nüfusuna 7.5 milyon eklenecek ve 350 milyar dolarlık rant oluşacak. 

Mimarlar Odası: Eşik geçildi

Hiçbir yasa, çevre düzeni ve imar planını tanımaksızın İstanbul’un rant uğruna talanını Mimarlar Odası Başkanı Eyüp Muhcu ise şöyle değerlendirmekte:

Şehirde olmaz denen şeyler olur hale getirildi. Kamu denetimi söz konusu değil. Bu durum olası deprem ve sel felaketlerinde ciddi insan ve ekonomik kayıplara neden olacak. Plansız yapılaşma şehrin yaşam kalitesini tamamen ortadan kaldırdı. İstanbul’un yaşanılır hale gelmesi için kamu tedbirlerine ve rehabilitasyona ihtiyaç var. Bugünkü anlayışla bunun gerçekleşmesi mümkün değil. Eşik geçildi, bizleri çok daha büyük felaketler bekliyor.”

Kuşkusuz kendi koydukları yasaları, bizzat onay verdikleri kent planlarını tanımayanlar için konuyla ilgili meslek ve bilim insanlarının yaptığı değerlendirmeler ve uyarıların da hiçbir önemi olmuyor. Kentsel ranttan daha fazla yararlanmak için üretim alanlarını kent dışına taşıyan, mahallelerimizi “kentsel dönüşüm” adı altında “rantsal dönüşüm”e sokanlar, bizleri kent yaşamının dışına sürüyorlar. Boşalttıkları ve dönüşüme soktukları yerlere iş kulesi, lüks konutlar, rezidans ve AVM yapanlar bununla da yetinmeyip “gölgesini satamadığı ağacı kesme” mantığı ile hareket ediyorlar. Kendilerini “çevrecinin daniskası” olarak tanımlayanlar rant için neredeyse kesilmedik tek bir ağaç bırakmama bakış açısıyla hareket ederek orman alanlarını, su kaynaklarını yok ediyorlar. Sonrasında inşa ettikleri beton yığınlarının üzerine ağaç dikmekle övünüyorlar.

Rant projeleri ile yaşam alanlarımızı ellerimizden alanlar ve bizleri kent dışında sağlıksız konut alanlarına sürenler, bizlerin yaşamlarını tehdit etmek konusunda hiçbir “eşik” tanımıyorlar. Zira doğanın talanı ile olası doğal felaketlere davetiye çıkartarak yaşam hakkımızı elimizden almaya çalışıyorlar. Bunları yaparken de hiçbir engelle karşılaşmak istemiyorlar. Ancak kuşkusuz ki yeni bir Gezi ve Cerattepe olmasından da korkuyorlar. Onların korkularını gerçek kılmak, yaşam ve doğa alanlarımıza sahip çıkmak ise biz işçi ve emekçilerin elinde.

* Resmi sayım verilerine göre İstanbul’un 2015 nüfusu 14,7 milyon.

** Bu bölgede İstanbul’un orman alanlarının yüzde 46’sı, özel ormanlarının yüzde 34’ü, 2B alanlarının yüzde 38’i ve tarım alanlarının yüzde 43’ü bulunuyor. İstanbul’un 7 su kaynağı da burada.

 

 

 

 

Çevre gününe dair

 

1972 yılında İsveç’in Stockholm kentinde toplanan Birleşmiş Milletler, Çevre Konferansı’nda alınan bir karar ile 5 Haziran gününü ‘Dünya Çevre Günü’ olarak ilan etti. Çevre kirliliğine sebeb olan bu düzenin sahipleri bir güne sıkıştırdıkları “farkındalık” ile günah çıkarıyorlar. Çevre konusundaki ikiyüzlü politikaları ise her gün açığa çıkıyor.

Sanayileşme ile gelişen kapitalist düzen fosil yakıtları kullanarak doğaya zararlı gazlar salmakta, kurulan devasa fabrikalar, atıkları ile suyu, toprağı, havayı kirletmekte ve doğal yaşamı tehdit etmektedir. Şehir planlamalarının yarattığı tahribatlar da unutulmamalı; programsız HES’ler, güneş ve rüzgar varken bir çok ülkenin vazgeçmiş olduğu nükleer santral yapımındaki ısrar, İstanbul’un geriye kalan son ormanlarını da yok eden, su havzasını kirleten 3. köprü inşaatı, verimli tarım toprakları bulunan Trakya’da yapılması öngörülen Kanal İstanbul projesi, maden ve taş ocaklarından sonra ormanlarda petrol aranmasına izin verilmesi, termik santrallerin açılması, kıyıların plansız olarak yerleşime açılıp tüketilmesi, dört bir yana kurulan baz istasyonları, siyanürlü altın madenleri vb... Tarımda kullanılan kimyasal ilaçlar ve GDO’lu tohumlar ise toprak kirliliğini arttırmaktadır.

Bugün çevre kirliliğinin yarattığı çeşitli sorunların sonuçlarını yaşıyoruz. Hastalıklardan, doğanın tahribatına, küresel ısınmadan, doğal süreçlerin bozulmasına ve canlıların yaşamını yitirmesine kadar. “1994 yılında Hindistan’ın Bhapal kentindeki Union Carbide’a ait pestisit fabrikasında yaşanan zehirli gaz sızıntısı anında 3 bin kişiyi öldürdü, bugüne kadar ise bıraktığı zehirler nedeniyle yüz binlerce insanın yaşamını etkiledi.”(1) Sadece bu olay dahi tarım ilaçlarının etkisini göstermeye yetiyor.

Her şeyi metalaştıran ve sömüren kapitalist düzenin kurduğu kendi vakıfları bile çevre kirliliğinin boyutlarını tartışmakta, tartıştırmaktadır. “Bugün insansoyu dünyadaki doğal sistemlerin yenilenme kapasitesinin 1,5 katını tüketmektedir. Eğer tüketim anlayışı hiç değişmeksizin devam ederse 2030 yılında ihtiyaçların karşılanması için iki, 2050 yılında ise üç dünyaya ihtiyacımız olacak.” saptamasını yapan kimi düzen kurumları, mevcut toplumsal sistemin yarattığı sonuçlardan şikayetçi olabiliyor. TEMA vakfına ait olan bu sözler şöyle devam ediyor: “Gelişmiş ülkelerde gıda israfı gelişmemiş ülkelerden daha fazladır. Tüketilen gıdanın %50’si olan 300 milyon ton gıda maddesi çöpe atılmaktadır. Çöpe atılan gıda bugün dünya çapında yetersiz beslenen 842 milyon insana yetecek miktardadır.”(2) Bu sayısal verilerin gerçekte çok daha fazla olduğunu tahmin edebiliriz. Doğayı hem kirletip hem de yok eden bu düzen sayısız çelişkiyi içerisinde barındırmaktadır. Bir yandan aşırı üretim yaparken bir yandan fazla ürünleri çöpe atmakta, insanları açlığa, ölüme terk etmektedir.

Ancak mevcut toplumsal düzeni, yani kapitalizmi yıkarak bu çelişkilerin önüne geçebilir, merkezine doğayı ve insanı alan politikaların hayata geçmesini sağlayabiliriz. Yaşadığımız gezegenin bilincinde, ihtiyaçlarımızın toplumsal olarak çözüleceği bir düzende, yani sosyalizmde temiz bir çevreden bahsedebiliriz.

(1) 5 haziran 2004, greenpeace.org

(2) 4 haziran 2015, tema.org.tr

Z. Umay

 
§