22 Nisan 2016
Sayı: KB 2016/16

Haydi 1 Mayıs’a!
Sendikal bürokrasinin ve reformizmin Taksim korkusu
İşçi sınıfına kurşun askerliği dayatıyorlar!
Sınıf kimliğimiz ve sınıf kinimizle 1 Mayıs’a!
“Yürü üstüne üstüne, tükür yüzüne celladın!”
1 Mayıs'a doğru
Devrimci 1 Mayıs hazırlıkları
“Alışan’a sendika gelene kadar mücadele edeceğiz!”
Sömürü ve kölelik düzeni yıkılmadan işçi ve emekçilere iyi bir yaşam yok!
Sınıf çalışmasının sorunları
Taleplerimizle 1 Mayıs’ta alanlara!
Emekçi kadınların tek kurtuluşu var: Örgütlü mücadele!
Ankara’daki Katliam Planı biliniyordu!
Türkiye’nin Suriye ile flörtü ve anlamı üzerine
75 bin 890 genç işçi hazırlanıyor!
Yozlaşmış teşkilatın başarısız seremonisi
Suriye savaşının fitili bir kez daha ateşlendi
Sınıfın neferi, sosyalizm davasının savaşçısı Hatice Yürekli mücadelemizde yaşıyor!
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Türkiye’nin Suriye ile flörtü ve anlamı üzerine

D. Yusuf

 

Rojava ve Kuzey Suriye Federasyonu ilanı uluslararası alanda ve bölgede sadece önemli yankılar yaratmakla kalmadı, yanı sıra, sürpriz ve şaşırtıcı kimi gelişmelere de yol açtı. Sürpriz ve şaşırtıcı en önemli gelişmelerden biri de Türk sermaye devleti ile Suriye rejiminin gizli yapılan buluşmasıdır. Söz konusu görüşme duyulur duyulmaz taraflarca da doğrulandı. Hem Türk sermaye devleti hem de Suriyeli yetkililerce normal bir gelişme olarak nitelendi. Rusya’nın sermaye devletine olan güvensizliği nedeniyle oldukça temkinli yaklaştığı bu buluşmaya Cezayir’in aracılık yaptığı ileri sürülüyor.

Değişen koşullar, farklılaşan çıkarlar ve Kürt sorunu

Yıllardır yerleşik bir statükoya sahip olan Ortadoğu son yıllarda birbirini izleyen emperyalist müdahalelere ve adeta zincirleme biçimde gerçekleşen toplumsal çalkantılara sahne olmuştur. Bunlarla bağlantılı olarak bölgenin koşulları pek çok bakımdan değişmiş, yeni sorunlar ortaya çıkmış, yeni güç dengeleri oluşmuştur. En önemli değişikliklerden biri de bölgenin yerleşik statükosuna ilişkin olanıdır.

Şöyle ki, bölgenin öteden beri yerleşik bir statükosu vardı. Ne var ki Ortadoğu’nun bu yerleşik statükosu, emperyalist müdahaleler ve toplumsal çalkantıların sonucu olarak son yıllarda hepten altüst oldu. Örneğin, ABD’nin ikinci Irak işgali ile birlikte Irak fiilen üçe bölündü. Bunu ABD ve onun öncülüğündeki emperyalist koalisyonunun Suriye’ye dolaylı müdahalesi izledi. Suriye’ye dönük IŞİD, El Nusra gibi çağdışı gerici güçler aracılığıyla yürütülen kirli ve kanlı savaşla kendisini ifade eden bu müdahalenin sonucunda, bu kez Suriye fiilen üçe bölündü.

Öte yandan, dümeninde dinci-gerici AKP iktidarının olduğu Türk sermaye devletinin bölgenin en güçlü devleti olma hırsı ve hevesi ile emperyalizmin dümen suyunda, bir Sünni ekseni yaratarak İslam kardeşliği temelinde en dostane ilişkiler içinde olduğu İran’a cephe alması, yine Sünni ekseni politikasının dolaysız sonucu olarak en yakın ilişkiler içinde olduğu Esad’ı bir numaralı düşman ilan edip, Suriye’deki gerici iç savaşta aktif taraf olması, bu aynı mantıkla Irak’ın iç işlerine müdahale etmesi ile bu tarihsel ittifak son yıllarda büyük yaralar almış, zaafa uğramıştır. O kadar ki Kürtlere karşı her zaman ortak tutum alan ve birbirini destekleyen bu devletler adeta birbirine düşman olmuşlardır.

Bütün bunlar en çok Kürtlerin lehine sonuçlar yarattı. En başta Kürdistanı bölen sınırlar önemli ölçüde yıkıldı. Kürdistan’nın farklı parçalarındaki mücadeleler arasındaki etkileşim daha da güçlendi. Özgürlük ve eşitlik mücadelesi için daha elverişli koşullar oluştu. Kürt sorunu tek tek devletlerin iç sorunu olmaktan çıkıp bir bölge sorunu, hatta uluslararası bir sorun haline gelip, öne çıktı. Kürt hareketleri de olayların akışında gittikçe etkin bir konum kazandı. Irak’a müdahalenin sonucunda ABD’nin desteği ve hamiliği koşullarında Güney’de fiili bir federe Kürt devleti kurulmuştu. Bunu Rojava’da kurulan fiili özerk oluşum izledi. Bu gelişmenin de etkisi ile Kuzey’deki mücadele daha kapsamlı bir hale geldi. Bunlar önemli kazanımlardı ve gitgide çoğaldı.

Emperyalizmin kirli yeni silahı IŞİD adlı ölüm makinesi de bu gelişmeleri önleyemedi. IŞİD ölüm kusan bir saldırganlıktı. Bu saldırganlık önce Şengal’de karşılanıp, püskürtüldü. Mahmur’a da sokulmadı. Türk sermaye devletinin açık desteği ile başvurduğu Kobanê saldırısı da hüsranla sonuçlandı. Bütün bunlar Kürt hareketine bir itibar kazandırdı, manevra alanını genişletti. En önemlisi de Kürt hareketi uluslararası arenada direnişçi bir güç olarak meşrulaşmaya başladı. Gelinen yerde bölgenin yerleşik statükosu, başarıya ulaştırılıp ulaştırılmayacağından bağımsız olarak, Kuzey’de de delinmeye çalışılıyor. Pek çok yerde fiili özyönetim girişimleri ilan edilmiştir. Sömürgeci Türk sermaye devleti eşi benzeri görülmemiş bir kanlı savaşla verili statükoya itirazı anlatan bu direnişi ezmeye çalışıyor.

Tarihsel ittifak yeniden mi oluşuyor?

Bilindiği üzere, Kürdistan’ı aralarında bölüşen devletler, yani Türk sermaye devleti, İran, Irak ve Suriye arasında her daim Kürtlere ve Kürt ulusal kurtuluş mücadelelerine karşı, arkasında emperyalizmin durduğu tarihsel bir ittifak var olmuştur. Bu devletlerin hepsi de bünyelerinde bir “Kürt tehlikesi“ barındırmaktadır. Dolayısıyla, zaman zaman çelişen çıkarları yüzünden oldukça çatışmalı durumlar yaşasalar da bir noktadan sonra, bünyelerindeki bu “tehlikenin“ daha da büyümemesi için kendi aralarındaki savaşlara son vermişler, bu ortak “tehlike“ ve korkuya karşı birleşmişlerdir.

Bugün de benzeri bir durum var. Bu kez gerçekten “tehlike“ büyüyor. Tek bir yerde değil, bölgenin yerleşik statükosu her yerde tehdit altındadır. Tam da Suriye’nin geleceğinin, onun şahsında da tüm bölgenin geleceğinin, bu anlama gelmek üzere hangi güç ya da güçlerin çıkarları temelinde şekilleneceğinin, bu arada da, çözülmek için kendisini dayatan Kürt sorunun geleceğinin tartışıldığı bir sırada, Rojava Kürtlerinin, tüm bu tartışmalara cevap niteliği taşıyan, Rojava ve Kuzey Suriye Federasyonu ilanı, hem emperyalist güçler hem de Kürdistan’ı aralarında bölüşen sömürgeci devletler için daha da uyarıcı olmuş, “tehlikenin“ daha da büyüdüğünün işareti olarak algılanmıştır. Söz konusu çıkışla birlikte emperyalist güçlerin ve bölge gericiliğinin yaşadığı hareketlilik, bu çıkışa dönük olarak yapılan tüm açıklamalar bunun ilk elden karşılıkları olmuştur. Bunu, Türk sermaye devleti ile Suriye yetkililerinin görüşmesi izlemiştir. Bu aynı zaman dilimi içinde Türk sermaye devleti ile İran arasında yaşanan yakınlaşma çabaları, bu yöndeki bir başka gelişmedir.

Demek oluyor ki, daha düne kadar düşmanca çatışan ve hala çatışma halinde olan bu devletlerin, kuşkusuz ki tümüyle gerici amaçlarla görüşmeleri şaşırtıcı sayılmamalıdır. Zira her şeye rağmen bu buluşma ve yakınlaşma girişimlerinin bir mantığı var. Kürtleri zora dayalı biçimde bünyelerinde tutan bu devletlerin hepsi de bir bölünme korkusu içindedir. Tam da bu nedenledir ki, son yıllarda zaafa uğrayan tarihsel ittifakı onarmaya ve “büyüyen bir tehlike“ olarak gördükleri Kürt ulusal kurtuluş mücadelesi karşısında ortak bir tutum almaya çalışıyorlar. Gerçek tam olarak budur.

Sonuç yerine

Türk sermaye devleti, Suriye ve İran arasında başlayan bu flörtün hem kendi halkları hem de kardeş Kürt halkı için hiç ama hiç hayırlı bir sonucu olmayacaktır. Kürt halkının özgürlük ve eşitlik mücadelesi bundan önce olduğu gibi günümüzde de emperyalizmin, en başta da ABD emperyalizminin de zerrece umurunda değildir. Onun yegane amacı bölgenin kendi çıkarları temelinde yeniden şekillendirilmesidir. Günümüzde bölgede önemli bir güç haline gelen Kürtler, özellikle de Rojava Kürtleri ona sadece ve sadece bu amacına ulaşması için gereklidir. İran-Irak savaşının ardından yapılan 1975 yılındaki ünlü Cezayir anlaşması sonrasında Molla Mustafa Barzani önderliğindeki Güneyli Kürtler’in yaşadığı büyük trajedi, yine emperyalist koalisyonun ilk Irak işgali sırasında önce ayaklanması için teşvik ettiği, ardından da ortada bıraktığı yine Güneyli Kürtler’in Halepçe’de 5 bin kişinin ölümünün şahsında yaşanan büyük yıkım unutulmamalıdır. ABD emperyalizmi bu her iki yıkımın da baş sorumlusudur.

Bir kez daha, “Bütün kazanımlarına ve çoğalan avantajlarına rağmen bölgenin toplamında Kürt sorununun akıbeti henüz belirsizliğini korumaktadır. Bunun gerisinde bölgenin yeni altüst oluşlara gebe olması gerçeği ile birlikte bölge gericiliğinin halihazırdaki gücü vardır. Belirsizliklerle dolu bu istikrarsızlık ortamında Kürt halkı kendi gücüne dayandığı ve bölge halklarıyla devrimci kader birliği çizgisinden kopmadığı ölçüde süreçten en iyi kazanımlarla çıkmayı başarabilecektir. Emperyalizmin bölgeyi kendi çıkarlarına göre yeniden şekillendirme çabalarından yarar umduğu ve daha da kötüsü buna alet olduğu ölçüde ise bölge halklarıyla birlikte bunun acısını çekmek akıbetiyle yüzyüze kalacaktır.” ( TKİP IV. Kongre Bildirisi, Ekim 2012 )


 
§