22 Ocak 2016
Sayı: KB 2016/03

“Teröre karşı mücadele” yalanıyla devlet terörünün önü açılıyor
Ödenek örtülü, vurgun aleni!
Zulüm sınır tanımıyor
Fiili sıkıyönetim!
Onurlu direniş güçleniyor
Soruşturmaların ve linç kampanyalarının hedefinde işçi ve emekçiler var
“Kirli savaşları bitirecek yegane güç emeğin kavgasıdır”
Hedefte “kıdem” var!
Devletin görmediği işsizler ordusu!
Çetinkaya işçisi: Direneceğiz!
Liseli gençlik çalışmamız üzerine
Kırıntılar sizin olsun, gelecek bizim!
Sınav hayatları eliyor!
İran sistem içinde yerini alıyor!
Emperyalizmin “krizle savaşacak cephanesi” tükeniyormuş
Kadın İşçi Kurultayı’na yürüyoruz!
Hrant Dink katledilişinin 9. yılında anıldı
Kirli savaş ve batının suskunluğu tartışmaları
DEV TEKSTİL 1. yılında!
Herkese iş, tüm çalışanlara iş güvencesi!
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Zulüm sınır tanımıyor

 

Sermaye devleti Kürdistan’da katlettiklerinin cenazelerine dahi tahammül edemiyor. Bu tahammülsüzlük cenazelerin verilmemesi, sokak ortasında bekletilmesi, cenazelere işkence yapılması ve cenaze törenlerine saldırılar olarak yansıyor. Adli Tıp Kurumu’ndan cenazelerin alınmasıyla ilgili olarak yapılan yeni kanun düzenlemesiyle birlikte, bu saldırganlık “yasal” kılıfa sokulmuş oldu. Bu son düzenleme ile birlikte devlet terörünün hiçbir insani değer taşımadığı bir kez daha açığa çıktı.

Adli Tıp Kurumu Kanunu Uygulama Yönetmeliği’ndeki değişiklikle birlikte; kamu düzeninin bozulabileceği, toplumsal olaylar meydana gelebileceği ya da “suç işlenebileceğinin” değerlendirilmesi halinde, cenazeler defnedilmek üzere mülki idare amirliğine teslim edilecek.

Aynı yönetmeliğe, “Kimliği tespit edilmiş olmasına rağmen ailesi veya yakınlarınca 3 gün içinde alınmayan cenazelerin defnedilmek üzere belediye veya mülki idare amirliğine teslim edilir” hükmü de getirildi. Yönetmeliğe göre gömülmek üzere ailesine veya yakınlarına ya da belediyeye teslim edilen cenazeler, 24 saat içinde toprağa defnedilecek. Zorunlu hallerde mülki amir süreyi uzatabilecek. Süresi içinde defnedilmeyen cenazeler, mülki amirinin kararıyla gömülebilecek. Kimsesiz cenazeler ise 15 gün içinde teslim alınmadığında mülki idare amirliği tarafından defnedilecek.

Sömürgeci devlet Kürt halkının ülkesini talan etme, Erdoğan’ın deyimiyle “kadın da olsa, çocuk da olsa” katletme hakkını kendinde görürken, şimdi öldürdüklerinin cenazelerine hiçbir ahlaki değere sığmayacak bir işkence yapıyor. Devletin keskin nişancıları tarafından sokak ortasında vurularak yaralananların, buna yaşlı insanlar ve çocuklar da dahil, ölmesi için hastanelere götürülmelerine izin verilmezken, yakınlarının gözleri önünde ölmeleri beklenirken, devlete bu işkence de kafi gelmedi.

İnkarcı ve imhacı devlet, katliamcı geleneğine 2000’li yılların ilk çeyreğini de eklemiş bulunuyor. Bunu yaparken öncekileri aratmayacak bir şekilde hiçbir ahlaki ve insani değer tanımadığını ilan ediyor. Öldürüyor ve öldürdüklerinin cansız bedenlerini yerlerde sürüklemekle yetinmiyor. ‘Ben öldürdüm istediğim gibi işkence yaparım, istediğim yere gömerim’ diyor.

Tarihi boyunca türlü katliamlara uğramış olan Kürt halkı ise acılarla yoğrulmuş bilinçleriyle “hiç değilse ölülerimize dokunmayın” diyor. Cenazelerini toprağa vermek için teslimiyeti şart koşanlara karşı onurlu bir duruş gösteriyor.

Zulmün sınır tanımadığı Kürdistan coğrafyasında, bir halkı teslim almak için hangi insanlık dışı yöntemler izlendiğine tanıklık eden tarih, kuşkusuz onurlu Kürt halkının hak ettiği haklı istemlerinin elde edildiğini de yazacaktır.

 

 

 

 

Kürt halkına yönelik kirli savaş sürüyor

 

Havan saldırısında 1 çocuk yaşamını yitirdi

Şırnak’ın Cizre ilçesinin Kale Mahallesi’ndeki evlerine 17 Ocak günü havan topu isabet etmesi sonucu yaralanan 3 kişiden Hayrettin Şınık (10) isimli çocuk yaşamını yitirdi.

Bombalama sonrası olay yerine gelen belediyeye ait ambulansla hastaneye kaldırılan Şınık’ın yolda yaşamını yitirdiği öğrenildi. Diğer 2 yaralının ise durumunun ağır olduğu belirtildi.

AİHM’in hakkında tedbir kararı verdiği Paksoy yaşamını yitirdi

Cizre’de 18 Ocak günü hastaneye getirilen cenazenin devlet güçlerince vurularak yaralanan ve hastaneye kaldırılması 4 gün boyunca engellenen 16 yaşındaki Hüseyin Paksoy’a ait olduğu netleşti.

Sağlık Bakanlığı’na bağlı ambulansların mahalleye girişlerine polisler tarafından izin verilmeyince, Cizre Belediyesi’ne ait ambulans Paksoy’u almak için yaralandıktan 2 gün sonra 16 Ocak’ta Nur Mahallesi’ne gidebilmişti. Ancak ambulansın mahalleye gittiği esnada yoğun saldırıların yapılması nedeniyle gerekli arama yapılmadan ambulans personeli geri çekilmek zorunda kalmıştı.

Yaralıları almaya gidenlere ateş açıldı, 2 kişi katledildi

Devlet tarafından katledilerek mahalleden çıkarılması polis tarafından engellenen Serhat Altun, Ahmet Tunç ve Mehmet Kaplan’ın cenazelerini ve saldırılarda yaralananları almak için 20 Ocak günü Cudi Mahallesi’ne doğru yürüyüşe geçildi.

Polis yürüyüşe saldırarak kitlenin üzerine ateş açarken İMC TV kameramanı Refik Tekin’in de aralarında bulunduğu en az 10 kişi yaralandı. 2 kişi katledildi. Cizre Belediye Meclis Üyesi Abdulhamit Poçal, polisin açtığı ateş sonucunda vurularak Cizre Devlet Hastanesi’ne kaldırılmasına rağmen kurtarılamazken Selman Erdoğan ise mahalledeki cenazeleri taşıdığı sırada zırhlı araçtan açılan ateş sonucu ağır yaralandı. Ambulansla hastaneye götürüldüğü sırada polis tarafından engellenerek ağır yaralı olmasına rağmen Murat Akançay Polis Karakolu’nda işkence görmüştü. Uzun süre karakolda bekletilen ve kan kaybı yaşayan Erdoğan, hastanedeki tüm müdahalelere rağmen kurtarılamadı.

HDP Şırnak Milletvekili Faysal Sarıyıldız ve Cizre Belediye Eşbaşkanı Kadir Konur’un da aralarında bulunduğu bir kitlenin sığındığı ev, tank atışları ve kurşunlarla hedef alındı. Sarıyıldız, “Cizre’de şu anda tam bir vahşet yaşanıyor” dedi.

Avukat Nuray Özdoğan, yaralıların alınması için Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne (AİHM) başvurarak tedbir kararı almasına rağmen devletin tutumunda bir değişiklik olmadı.

 
§