4 Eylül 2015
Sayı: KB 2015/34

Fiili, meşru-militan mücadele!
Yeni savaş tezkeresine karşı mücadeleye!
Haklar sandıkta değil sokakta kazanılır, sokakta korunur! - H. Eylül
"Savaşın 40 Günlük Basın Bilançosu"
Sermaye medyasının savaş çığırtkanlığı
Polis terörü katliamlara yol açıyor
“Kurtuluş devrimde, barış sosyalizmde!”
1 Eylül Dünya Barış Günü eylemleri
Akçakale’den IŞİD’e malzeme sevkiyatı yaptılar
Korkularını daha da büyütmek için mücadeleye!
Marks’tan sendika notları...
MESS ve Türk Metal saldırılarına karşı fiili-meşru mücadele
ORS işçileri: “Fire yok kale sapasağlam”
DEV TEKSTİL: Çalışan da biz, aç kalan da...
Dünya jandarması ABD’nin hegemonyası zayıflarken Ortadoğu’da Rusya’nın inisiyatifi güçleniyor
Kime karşı, kiminle ne için savaşacağız?
Lübnan ve Irak’ta yükselen kitle hareketleri
Yükselen Çin’e eski Japonya!
Önlem alınmıyor; ikiyüzlüce barbarlık, ırkçılık körükleniyor
Göçmen trajedisi ve kapitalizmin vahşeti
FHKC Cenin’deki direnişi selamladı
Gericiliğin kadın temsilcisi: Ayşen Gürcan
Kadın cinayetlerini durduracağız! Ama nasıl?
Üniversitelerde yeni bir dönem açılıyor
“Festivalin emekçilerle buluşması engellenemez!”
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Üniversitelerde yeni bir dönem açılıyor...

Yeni dönemi devrimci bir hazırlıkla karşılayalım!

 

Önümüzdeki haftalarda üniversiteler açılacak. Gençlik hareketi için, üniversiteler cephesinden yeni bir döneme gireceğiz. Gireceğimiz bu yeni dönemin en temel gündemlerinin emperyalist savaş ve saldırganlık politikaları ile artan baskı ve devlet terörü olacağı açık.

Bu dönem aynı zamanda mücadelenin kızışacağı ve keskinleşeceği bir dönem olacaktır. Düzen güçleri yaşadıkları krizlerden çıkışı savaş ve saldırganlığı arttırmakta bulmaktadır. Yıllardır iktidar gücünü elinde bulunduran AKP’nin, 7 Haziran seçimlerinde de görüldüğü üzere toplumsal desteği azalmaktadır. Bunun temelinde yaşanan ekonomik kriz ve yansımaları, bütün bir toplumu taraflaştırarak gücü elinde bulundurma çabaları ile savaş ve saldırganlık politikalarıyla baskı ve terörün artması bulunmaktadır.

Gücü elinde tutmayı halen sağlayabilmesine karşın bunun kalıcı olmayacağı açıktır. Artan hoşnutsuzluk ve yükselen toplumsal dinamikler bunun göstergesidir. Elbette bu dinamikleri düzen sınırları içinde tutma çabası, düzen solu ve reformist güçler tarafından ortaya konmaktadır. Bu şekilde devrimci dinamikler heba edilmektedir.

Bizlere düşen görev bu dinamikleri harekete geçirebilmek ve devrimci bir zeminde örgütlü bir güce çevirebilmektir. Bu noktada ortaya koyacağımız politikalar, öne çıkartacağımız gündemler önemlidir.

Ortadoğu, emperyalist güçlerin hegemonya savaşının ve çıkar çatışmalarının merkezi halindedir. Bu savaş yeri geldiğinde emperyalist güçlerin direkt müdahalesi, yeri geldiğinde Türkiye gibi işbirlikçi ülkeler eliyle, yeri geldiğinde ise IŞİD gibi çeteler eliyle yürütülmektedir. Milyonlarca insanın evsiz kalmasına, göçe zorlanmasına neden olan bu politikalar nedeniyle net olmamakla beraber bir milyonu aşkın insan hayatını kaybetmiştir. Türk sermaye devleti de sürecin bir parçasıdır ve bütün çıkar ilişkilerini kan ve gözyaşı üzerine kurmaktadır. Sefil çıkarları uğruna savaş ve saldırganlığı körüklemektedir.

Bu zulüm karşısında halkların tek çıkar yolu direnmektir, bu sömürü düzeninin yıkılmasıdır. Anti-emperyalist mücadeleyi büyütmektir. Gençlik içinde böylesi bir dinamik olduğu açıktır. IŞİD çetesine karşı savaşmak için harekete geçen binlerce genç hayatını ortaya koymaktadır. Gençlik içinde anti-emperyalist duyarlılık her zaman var olmuştur ve olacaktır da. '68 gençlik hareketinin sadece Türkiye’de değil tüm dünyada temel politik gündemlerinin başında anti-emperyalist mücadele gelmiştir. Vietnam işgalinin karşısında direnişçilerin desteklenmesinden, Vietnam kasabı Kommer’in arabasının yakılmasına, 6. Filo eylemlerinden Che’nin katledilmesinin ardından Fransa’da başlayan üniversite işgallerine kadar emperyalizme karşı mücadele gençlik hareketi içerisinde hep önemli bir yer tutmuştur.

Artan savaş ve saldırganlık, baskı ve devlet terörünün artmasıyla devam etmektedir. Sermaye düzeninin karakterinde vardır baskı ve terör. Kendisi için tehdit olarak gördüğü tüm muhalif güçlere karşı uygulamaktadır. Zira bu düzenin kitlelere sunabileceği hiçbir gerçekçi vaat yoktur. Hiçbir gelecek sunamamaktadır. Düzenin yıllardır yürüttüğü politikalar her açıdan tıkanmıştır. Demokrasi palavraları, ekonomi tıkırında söylemleri çökmüştür. Yapılması gereken her türlü hile, baskı ve göz boyamayla sürecin yürütülmesidir. Terör demagojisi ise en bilindik yöntemdir. Bir taraftan Kürt halkına ve Kürt hareketine yönelik kirli savaş politikaları yürütülürken devrimci ve muhalif güçlere yönelik gözaltı, tutuklama saldırısıyla tüm toplum baskı altına alınmaya çalışılıyor. 7 Haziran sonrasında 100’ün üzerinde insanın katledilmesine neden olan bu politika, 2.000’in üzerinde gözaltı ve yüzlerce tutuklamayla karşılık bulmaktadır.

Faşist baskı toplumun her alanında karşımıza çıkmaktadır. Basın açıklamalarına saldırılardan, siyasal faaliyete yönelik engellemelere, muhalif güçlerin susturulmaya çalışılmasına, sansüre, Kürt illerinde oluşturulan olağanüstü hal şartlarına kadar sermaye devleti baskı ve terörü körüklemektedir.

Bu gerçeklik üniversiteler daha açılmadan okullarda da karşımıza çıkmıştır. Kayıt döneminde sol güçlere yönelik siyaset yasağı, açılan standlara saldırılar ve üniversiteleri yeni kazananların sol güçlerle buluşmasının engellenmeye çalışılması üniversitelerde yeni dönemin nasıl başlayacağını ortaya koymaktadır. Bu yasakçı tutum, baskı koşulları devam ettirilmeye çalışılacaktır.

Geleceğine ve özgürlüğüne sahip çıkan gençlik bu baskılara boyun eğmeyecektir. Boyun eğmek demek, bu düzene mahkum olmak demektir. Kölece yaşam koşullarını kabullenmek demektir. Bu kabul edilemez.

Öyleyse ne yapmalıyız? Coğrafyamızda ve toplumda yaşanan olaylara, savaş ve saldırganlığa, yürütülen kirli savaşa, baskı ve devlet terörüne karşı gençlik devrimci bir taraflaşma içine sokulmalıdır. Bu taraflaşma somutta gençlik kitlelerinin örgütlenmesi, eylemli süreçlerin içine çekilmesidir.

Yeni dönemde gençlik mücadelesi düzen sınırları içine hapsolmuş anlayışları ve pratikleri aşma perspektifiyle ele alınmalıdır. Nasıl ki 7 Haziran seçimleri öncesinde kitlelerin öfkesi seçim sandığına sıkıştırılmaya çalışıldıysa, bugün de 1 Kasım’da kurulacak seçim sandıklarına sıkıştırılmaya çalışılmaktadır. Bunu önümüzdeki süreçte çok daha yakından göreceğiz.

Gençliğin düzen içi hesapların peşinden sürüklenmesine izin vermemeliyiz. Devrimci bir odak olmak, devrimci önderlik boşluğunu doldurmak bizlerin görevidir. Yeni dönemde bu sorumluluğa uygun, yaratıcı, inisiyatifli ve planlı hareket etmeliyiz. Şimdiden yeni döneme devrimci bir hazırlık içine girmeliyiz.

 

 

 

 

Ailesi için ailesinden vazgeçirmek zorunda bıraktıran sistem: Kapitalizm

 

- Uykumun kaçtığı bazı geceler annemden hep şu sözleri duyardım. Babama sitem ederdi, bir gün de evde kal, çocuklar yüzünü unuttu diye.

- Babam fırında çalışırdı, sabaha karşı işe gider akşam 21’de anca eve gelirdi. Sadece senede 4 gün dini bayramlarda izin yapardı.

- Aslında annem haklıydı. Yemek masası hariç pek görmezdik babamı. Diğer işlerden biraz daha iyi ücret aldığı için yapardı bu işi. Sorduğumuzda, “sizi daha iyi büyütebilmek için” derdi ama bir şeyin farkında değildi. Belki farkındaydı ama, farkında olmaması gerekiyordu. Bizim için bizden vaz geçiyordu.

Kapitalizmde aile hem kutsanıyor, hem gerçekte bitiriliyordu. Sosyalizmde ise, aile öyle kutsanmayacak ama gerçek, sevgi bağlarına kavuşacak. Bugün annemin haklı sitemi, sosyalizmde, sevgi sözcüklerine dönüşecek.

Manisa’dan bir DGB’li

 
§