21 Kasım 2014
Sayı: KB 2014/46

Suriye savaşında yeni dönem
Kanla yazılan tarih özürle silinemez!
Kobanê’de IŞİD hezimeti
TKİP militanı Alaattin Karadağ katledilişinin 5. yılında anıldı
Tüm ülkeyi gaza boğacaklar
TOMA terörüne soruşturma yok!
“Mükemmel” iş güvenliği paketi açıklandı!
Reklam heveslisi Ülker’in “sosyal sorumluluğu”
Metal işçisinin ihtiyacı devrimci ve kararlı bir önderliktir!
Gebze’de DEV TEKSTİL tanıtım toplantısı
Son sözü Yatağan işçisi söyleyecek
Maden işçisine patron-sendika-AKP kumpası
Genel kurul kürsüsünde mücadele çağrısı
Kadın sorunu ve kapitalizm
Sömürü ve şiddete karşı diren, özgürleş!
Gün; sokakları eylem alanına çevirme günüdür!
Özgürlüğün ölümsüz kelebekleri - K. Ehram
“Başarmak için önce başlamak gerekir!”
G20 Zirvesi ve yükselen savaş naraları
ABD yerel seçimleri üzerine
Filistin yeni bir intifadanın eşiğinde - M. Ak
FHKC: Savaşımız Yahudiler ile değil!
Dünyadan eylemler...
DGB’den yaygın genel kurul çağrısı
DLB’liler Oğuzhan Çalışkan’ı unutturmuyor!
Taksim Gezi Parkı AKP’nin hedefinde!
Mirabeller’den Arinler'e...
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

 

“Mükemmel” iş güvenliği paketi açıklandı!

 

AKP hükümet olduğu dönemde, resmi verilere göre, “iş kazaları”nda 13 bin 510 işçinin ölmesinden sorumludur. İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi’nin (İSİG) raporuna göre ise, AKP’nin 12 yıllık dönemi boyunca en az 14 bin 455 işçi, 2014 yılının ilk 10 ayında ise en az 1600 işçi iş cinayetine kurban gitmiştir.

İş cinayetleri Soma’da, Ermenek’te olduğu gibi madenlerde, Torunlar’da olduğu gibi inşaatlarda ya da Isparta’da olduğu gibi tarım işçiliğinde katliam boyutlarında yaşanmaktadır. Bunun yansıra her işkolunda her gün ölümlü “iş kazaları”, yaralanmalar yaşanmaktadır. Kapitalist düzenin gerçek yüzünü gösteren bu örnekler tepki çektiğinden dolayı sermaye hükümeti AKP, düzenin bozulan imajını makyajlama işine koyuldu. Önümüzdeki hafta meclise getirilmesi planlanan “iş güvenliği paketi” bu amaçla hazırlanmıştır.

Taşeron sisteminin korunduğu bu paket, özü itibariyle mevcut haliyle 6331 sayılı İş Sağlığı İş Güvenliği Yasası’ndan pek de bir farklılık içermiyor. Görünür imajı kurtarmaya yönelik bu pakette yeni bir şey olmadığı gibi büyük bir yanılsama da yaratılmaktadır. Hazırlanan paket “mükemmel” gibi sunularak, iş cinayetlerinin tüm sorumluluğu adeta işçiye yüklenmektedir. Patronların çıkarı gözetilerek hazırlanan bu paket adı üstünde “iş” güvenliği paketidir.

Ahmet Davutoğlu’nun yaptığı açıklamaya göre, yeni pakette yer alan maddeler şöyledir: “Çok tehlikeli işlerde çalışan 2 milyon 700 bin çalışana mesleki yeterlilik belgesi alma zorunluluğu gelecek. Bundan sonra ‘inşaat işçisi, amele veya şuradan gelen işçiler’ değil işçilerimizin profesyonel olarak yaptığı işle ilgili mesleki sertifikası olacak. Meslek liseleri ve fakültelere zorunlu iş sağlığı ve güvenliği dersi konulacak”

Görünürde eğitimin önemini vurgulayan bu maddelerin çalışma yaşamında hiçbir karşılığı yoktur. Zira şimdiki haliyle de işyerlerinde eğitim veriliyor. Ancak bunlar çoğu durumda işçisiz yapılan eğitimlere dönüşmüş durumdadır. Kaldı ki bu eğitime sahip olmak ya da sertifikalı olmak iş cinayetlerinin önüne geçecek midir? Gerçekte eğitim “iş kazaları”nı önlemede tamamlayıcı roldedir. Alınmayan önlemler ve çalışma koşulları iş kazalarında daha belirgindir. Şöyle ki, aldığı eğitime dayanarak bir işçinin patronu uyarması ve önlem alınmadan çalışmayacağını ifade etmesi mevcut sistemde mümkün müdür? Torun Center cinayetinde olduğu gibi işçiler asansörün bozuk olduğu bildirmelerine rağmen çalışmaya zorlanmamışlar mıydı? Onların derdi işçiler öldükten sonra “işçinin hatasıydı” demenin yolunu düzlemektir.

Yapı denetim firmalarına iş sağlığı ve güvenliği konusunda sorumluluk getirilecek. İnşaatlarda şantiye şefine, madenlerde daimi ve teknik nezaretçilere, ‘iş güvenliği uzmanı’ olma şartı getirilecek”

Belirtilen ‘iş güvenliği uzmanı’ mevcut haliyle yeni çıkan yönetmeliklere göre herkesin olabileceği bir uzmanlık. Kaldı ki iş güvenliği uzmanları şirketler tarafından istihdam ediliyor. Bu uzmanların maaşlarını aldıkları işletmeler hakkında olumsuz rapor yazabileceği mi düşünülüyor?

Yaptırımlarda ödül-ceza dengesi getirilecek, iş kazası olmayan iş yerleri ödüllendirilecek. Örneğin çok tehlikeli iş kategorisindeki bir firmada 3 yıl içinde iş kazası yoksa işsizlik primini yüzde 2 değil yüzde 1 olarak tahsil edilecek. Ancak ölümlü iş kazası meydana gelen bir iş yerinde yüzde 2 değil yüzde 3 olacak. İdari para cezalarında artışlar getirilecek. İşveren ölümlü iş kazasında kusurlu bulunursa ceza kanununda yer alan cezaya ilaven 2 yıl kamu ihalelerinden men edilecek. Standartlara uygun kişisel donanım sağlamayan işverene idari para cezası verilecek. ”

Bu maddeler iş güvenliği paketinin patronların çıkarına göre hazırlandığının en basit örneğidir. Patronlar zaten alması gereken olmazsa olmaz önlemleri aldıkları için ödüllendirilecekler! Adeta işçilerle dalga geçilmektedir. Bahsedilen “ödül-ceza dengesi” işçilerin ölmeleri ya da sakat kalmalarının söz konusu olduğu iş kazaları ile ilgilidir. Bunlar hala “ödül-ceza” adı altında prim ödeme-ödememe derdindeler. Doğrudan cinayet suçu ya da girişimi sayılması gereken bu suçların karşılığı ise idari para cezalarının arttırılmasıdır.

Davutoğlu paketi sunarken pişkince şunları söylüyor: “Kimse üretim zorlamasında bulunamayacak.” Sanki işçiler gönüllü olarak bu zor koşullara katlanıyorlarmış gibi! Maden işçileri her gün evde geride bıraktıklarıyla helalleşerek işe gidiyorlar. İşe gitmek ölümü göze almak demek. Ama gitmemekse işsizlik, açlık demek bu kapitalist sistemde. İşçiler işsizlikle tehdit edilerek, ölümü göze alarak çalışmak zorunda oldukları gerçeği bilinçlice saptırılıyor. Böylece işçiler öldüklerinde arkalarından çok kolay “çalışmasalardı” diyebilecekler.

Rödovans sözleşmelerini 15 yıldan az olmayacak şekilde yapılacak, kamuda rödovans olacak ama bütünüyle başka işverene devredilemeyecek, özel sektörde rödovans olmayacak.” Maden ruhsat sahalarının hak sahibi tarafından başkalarına süreli tahsisinde ton başına elde edilen maden hâsılatı/kira geliri anlamına gelen rödovans sistemi kaldırılması gerekirken uzatılıyor.

Patronların çıkarına göre hazırlanan bu iş güvenliği paketinde dikkat çeken bir diğer maddeyi Davutoğlu şöyle açıklamaktadır: “Maden şirketleri geçiş sürecinde çalışanlarına hayat sigortası yapacak. Tüm madenlerde bu sisteme geçmeyi düşünüyoruz.” Devamında şunları diyor: “Fizibilite yaptırdık, makul görünüyor. Hayat sigortasının işverene getireceği yükle, muhtemel kazanın getireceği mali yük karşılaştırıldığında hayat sigortası daha sağlıklı ve daha az maliyetli. Böyle olursa özel sigorta şirketleri de denetim yapmak durumunda. Bir işyeri durduruldu, işveren geldi, o durdurulan iş yerinde işe devam etti. O durumda para cezasına çevrilmeyecek bir hapis cezası verilecek.” Görüldüğü gibi sermayeyi ihya etmeye yeminli bu efendiler özel sigorta şirketlerini unutmamışlar. Bu aynı zamanda sosyal güvenlik alanını giderek daraltacakları, özelleştirmelerin bu alanda artacağının da itirafıdır. Zira işçi zaten sigortalı olmak durumunda değil midir? Mevcut sosyal güvenlik sistemi niçin vardır? Eklemek gerekir ki bu hayat sigortasının yükünü patronlar çekmeyecek, bunu da işçiye yükleyecektir.

Başından beri vurguladığımız gibi bu paket işçinin çıkarına göre değil, patronların çıkarına göre hazırlanmıştır. Bir taşla iki kuş misali bu paket içinde patronlara teşvikler yer almaktadır. Bu konuyla ilgili pakette şu maddeler yer almaktadır: “Küçük işletmelere devlet katkısı konusunda kolaylık sağlanması” ya da “ Maden arama çalışmaları için teşvik mekanizmaları oluşturacağız. Milli arama kapasitemiz zayıf. Maden arama konusunda arama şirketlerinin ve milli kapasitenin artırılmasına çalışacağız. Yurtdışında arama yapan kuruluşların da teşviklerini artıracağız.”

Pakette başka şu maddeler yer almaktadır: “Acil durdurma halleri müfettiş inisiyatifine bırakılmadan karar alınacak. Yeraltı planlarının üç boyutlu hazırlanması zorunlu olacak. Kamu ihalelerinde iş sağlığı ve güvenliğine yönelik bir kalem olacak. Madenler iki yoldan yer üstüne bağlanacak. Yılda 1 olan acil durum plan ve tatbikatlarının 6 ayda bir yapılacak. Tatbikat yapılıp bildirimle yetinilmeyecek. Sadece madenlerdeki şikayetleri değerlendirmek için ayrı bir hat kurulacak. Maden ve inşaat sektöründe iş sağlığı teftişleri görüntülü ve fotoğraflı olacak. Müfettişler bizzat görüntüleyecek. Ruhsat sahiplerinden toplanan harç bedellerini ruhsat bedeli altında tek kalemde toplanacak. Çeşitli bakanlıkların ayrı bedelleri alınca bürokratik işler artıyor. Bunları tek bir ruhsat bedeli adı altında tek kalemde toplanacak. Ruhsat bedelinin bir kısmını faaliyeti biten ve devam eden madenlerin rehabilitasyonu için kullanılacak. Maden işletmelerinde görev alacak teknik personelin niteliklerine yönelik eğitimler yapılacak. Maden sahalarının denetimi ve faaliyetlerinin izlenmesi bağımsız kuruluşlar tarafından yapılması sağlanacak. Maden çalışmalarında her aşama elektronik ortamda kaydedilecek. Bilgiler bilgisayara işlenecek. Aynı anda Enerji Bakanlığı'nda bilgiler geçilecek. An be an durumu takip edebilecek…” Şimdiye kadar zaten olması gereken bu basit önlemler nedeniyle AKP iş güvenliği paketini “mükemmel” olarak tanımlıyor.

Kuşkusuz bu önlemlerin kâğıt üzerinde yazılı olması bir şey ifade etmiyor. İşçilerin en başta örgütlenme hakları gasp edilmişken bu yasaların uygulanabilirliği yoktur. Bugün madenlerde sadece yüzde 5’lik bir sendikalaşma oranından bahsediliyor. İşçileri güvencesizliğe, kuralsız ve sağlıksız çalışma koşullarına mahkûm eden taşeronlaştırma devam ediyor. İş "kazaları" önlenebilirken patronların kar hırsının doğrudan sonucu olarak yaşanıyor.

Özetle sömürü üzerine kurulu bu sistem devam ettikçe iş cinayetleri de devam edecektir. Bu nedenle örgütlenerek bu sömürü düzenine karşı mücadele edilmelidir.

 

 

 

 

 

“Kaza değil katliam” itirafı

 

6 Eylül 2014 tarihinde, İstanbul Mecidiyeköy’de Torunlar Center şantiyesinde asansör düşmesi nedeniyle 10 işçi yaşamını yitirmişti. İşçi katliamının ardından ortaya saçılanlar ise, yaşananın kaza değil, açık bir işçi katliamı olduğunu gözler önüne sermişti.

Zira katliama neden olan şey, patronun daha fazla kâr hırsı nedeniyle işçi güvenliği önlemlerini almaması ve devletin ilgili kurumlarının denetim konusundaki ilgisizliğiydi.

İşçilerin katledildiği asansörü Torunlar GYO’ya kiralayan asansör firmasının patronunun söyledikleri, bu gerçeği bir kez daha gün yüzüne çıkardı. Katliamın üzerinden yaklaşık 2 ay geçtikten sonra açıklama yapan asansör firması Geda Major’ün ortağı ve Genel Müdürü Orhan Demirel, katliamın göz göre göre  gelişiyle ile ilgili teknik bilgiler verdi

Siviçler sökülmüş, asansör katı yükseltilmiş

Torunlar ile yaptıkları sözleşmeye göre asansörün 31. kata çıkması gerektiğini belirten Demirel, siviçlerin söküldüğünü ve asansörün 32. kata çıkarıldığını belirtti.

Demirel açıklamasına şöyle devam etti:

Siviçlerin sökülmesiyle asansör ara katlarda bile durmakta zorlanır. Asansörde 3 siviç yer alıyor. Ayrı ayrı işlevleri var. Bu asansörün düşmesinin tek yolu da asansörün hareketini sağlayan raydan çıkması. Asansörün raydan çıkabileceği tek yer de 32’nci kat.”

Hızlanmak için güvenlikten vazgeçmişler

Demirel’in asansör kurulumu hakkında verdiği bilgilerse, kapitalist sömürü çarklarının nasıl işlediğini, işlerin hızlanması için işçi güvenliği önlemlerinden nasıl da vazgeçildiğini teyit eder nitelikte. Normal şartlarda asansörlerin binanın dışına kurulması gerektiğini anlatan Demirel, "asansörün binanın dışına kurulması durumunda moloz, beton, çelik konstrüksiyon düşmesinin yaşanmayacağını" söyledi.

Gerekli eğitim verilmemiş

Asansör kullanımı ile ilgili gerekli eğitimlerin alınmadığını belirten Demirel, 6 asansör için 12 kişinin eğitilmesi gerektiğini, ancak kendilerinin yalnızca 3 kişiye eğitim verebildiklerini anlattı. Eğitim konusunda ısrarcı olmayan ve eğitim yapılmadığı yerde asansörlerin kullanılmaması için gerekli girişimlerde bulunmayan Demirel’in anlattıkları, hem gözünü kan/kâr bürümüş Torunlar'ın sorumsuzluğunu, hem de aldıkları paraya bakan kendi vurdumduymazlığını gösterdi.

 

 

 

 

 

Ermenek katliamında ağır bilanço

 

Karaman’ın Ermenek ilçesinde Has Şekerler’e ait kömür maden ocağında kâr hırsı ve denetimsizlik sonucu yaşanan işçi katliamında geçtiğimiz hafta boyunca 8 işçinin daha cansız bedenlerine ulaşıldı.

Ermenek katliamında madencilerin cansız bedenlerine ulaşılmasıyla, Türkiye’de 2002-2013 yılları arasında meydana gelen “iş kazaları”nda 13 bin 510 işçinin hayatını kaybettiğini açıklayan AKP’nin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik’in suç dosyasına yeni isimler eklendi.

8 işçiye daha ulaşıldı

28 Ekim’de Ermenek’teki madende meydana gelen su baskını sonucunda mahsur kalan 18 maden işçisinden 2’sinin cansız bedenlerine arama-kurtarma çalışmalarının 13. gününde (6 Kasım) ulaşılmıştı.

Cesetlerine ulaşılanların Kerim Haznedar ve İsa Gözbaşı adlı işçiler olduğu, 2 işçinin DNA örneklerinin daha önce 18 işçinin 24 yakınından alınan DNA örnekleriyle karşılaştırılarak tespit edilmişti.

17 Kasım günü öğle saatlerinde ise madenin 4. başyukarı bölümünde 2 işçinin cesedine ulaşıldı. 2 işçinin cansız bedeninin madenden çıkarılışı sırasında ise gece geç saatlerde (18 Kasım) aynı bölümde 6 işçinin daha cesedine ulaşıldı.

17-18 Kasım tarihlerinde çıkartılan ve Ermenek Devlet Hastanesi Morgu’na kaldırılan 8 işçinden alınan DNA örnekleri Ankara Adli Tıp Kurumu’nda 18 işçinin 24 yakınından alınan DNA örnekleriyle karşılaştırıldı.

Yapılan DNA testi sonucu işçilerin Aşağı Çağlar Köyü’nde oturan Bahri Üzer, Hüsnü Çolak, Osman Çoksöyler; Güneyyurt Beldesi’nde oturan Hüseyin Çolak, Gökçekent Köyü’nde oturan İsmail Gürses, Görmeli Köyü’nde oturan Uğur İlhan ve Kazancı Beldesi’nde oturan Mehmet Tokat ve Tezcan Gökçe olduğu belirlendi.

Böylelikle, bugüne kadar madendeki 18 işçiden 10’unun cenazelerine ulaşılmış oldu. Madendeki 8 işçiyi arama çalışmaları devam ediyor.


 
§