10 Ekim 2014
Sayı: KB 2014/40

IŞİD-AKP katliamlarına karşı
Kürt halkıyla dayanışmaya!
Reformist hayaller ve
Kobane direnişinin gücü
AKP’nin tezkeresi varsa, direnenlerin sokakları var!
Kürt halkı ayakta!
Her yer Kobanê, her yer direniş!
Kobanê sokak sokak direniyor!
Kürdistan’da polis-AKP-kontra çeteler katletti!
Suruç’a giden bir DGB’li gözlemlerini aktarıyor
“Kobanê halkı insanlık onurunu ölümüne savunuyor!”
Üniversitelerde gerici saldırganlık!
Sermaye devleti işkencecileri, katilleri, tecavüzcüleri koruyor!
Kürt halkıyla dayanışmayı büyütelim,
devrimci mücadeleyi yükseltelim!
Kobanê için sınırsız direniş yükseldi!
“Zamanın hurdası” ya da “hurdalığın” zamanla imtihanı!
Hastanelerde taşeron var!
Yol-İş Genel Kurulu üzerine
“Filler tepişirken işçiler eziliyor!”
Nestle’de tanıdık bir ihanet!
Rant, yağma ve talanda sınır tanımamışlar
Devrimci gençlik çalışmasına polis tacizi artıyor
15. yılında Ulucanlar Katliamı lanetlendi
Kızıl Bayrak Avrupa’da da dalgalanıyor!
Bir kitap tanıtımı:
Halkın Sesi
El Che’nin Savaş Günlükleri yazılmaya devam ediyor - K. Ehram
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

 

Sermaye devleti işkencecileri, katilleri, tecavüzcüleri koruyor!

 

Tacizci Hüseyin Üzmez, sağlık koşulları gerekçe gösterilerek tahliye edildi. Hüseyin Üzmez Bursa’da 2008 yılında 14 yaşındaki kız çocuğuna tacizde bulunduğu için içerideydi. Ancak Üzmez’in kirli sicili ise bundan daha fazlasıdır. Tetikçilikten bakanlık danışmanlığına yükselmiş, Akit ve ardından Vakit gazetelerinde yazdığı yazılar ve TV programlarındaki çeşitli açıklamalarda, “ben gerici, yobaz ve şeriat yanlısıyım, bununla da gurur duyuyorum” ve “insan hakları denilen şey tüm kötülüklerin kaynağıdır” gibi sözleri söyleyen biridir. Devletin ölüm sınırındaki yüzlerce hasta tutsağın tahliyelerini engellemesine rağmen Hüseyin Üzmez’i bırakması da zaten bu kirli sicil sayesindedir.

Hüseyin Üzmez’in taciz olayı yaşandığında tartışma konularından en önemlisi de Adli Tıp Kurumu idi. Zira “cinsel istismarda bulunduğu” suçlamasıyla tutuklanan ve hakkında Bursa 4. Ağır Ceza Mahkemesi’nde 25 yıla kadar hapis istemiyle dava açılan Hüseyin Üzmez’in 6 ay cezaevinde kaldıktan sonra tahliyesini Adli Tıp Kurumu tarafından jet hızıyla hazırlanan rapor sağlamıştı. Bu raporla birlikte Adli Tıp Kurumu’nun güvenilirliği tartışılmaya başlanmıştı. Bir devlet kurumu olan Adli Tıp Kurumu’nun, bağımsız ve güvenilir bir kurum olmadığı, tümüyle devletin siyasi iradesine tabi kararlar verdiği biliniyordu. Genelde işkencenin ardından işkence mağdurları hakkında bizzat kolluk güçlerini aklayacak şekilde raporlar hazırlayan, hapishanelerde ölüm sınırına gelmiş hasta tutsakların yaşamlarını yitirmesinde büyük katkısı olan bu kurum Üzmez davası ile geniş bir tartışma konusu oldu.

Hatta kurulun çocuk psikiyatristi Doç. Dr. Ayten Erdoğan, “B.Ç.’nin cinsel istismara uğradığı açık. Ruh sağlığının bozulmaması imkânsız. Ama bu görüşümü belirtince, diğer üyelerden baskı gördüm” deyip istifa etmişti. Yaşanan tartışmalar nedeniyle ATK Genel Kurulu’nun “ruh sağlığı bozulmuştur” raporu vermesi nedeniyle Üzmez 7. duruşmada tekrar tutuklanmıştı.

En son 1 Eylül günü ‘ceza ertelemesi’ yapılmayan bir hasta tutsak yaşamını yitirmişti. Şu an ölüm sınırında tutsaklar var. Ancak Adli Tıp Kurumu'nun “cezaevinde kalabilir” raporu vermesi nedeniyle hasta tutsaklar serbest bırakılmıyor. Zaten hapishanelerin sağlık koşulları oldukça sorunludur. Devlet kendi yasalarında var olan kimi maddeleri de hiçe sayarak hasta tutsakları katletmeye devam etmektedir. Ancak devlet işkencecileri, katilleri, tecavüzcüleri korumaktadır. Üzmez’in tahliyesi bu gerçeği özetlemektedir. Kuşkusuz böylesi örnekler çoktur. Sermaye devletinin has bir kurumu olan Adli Tıp Kurumu, 2002’de de “duyma ve hafıza sorunu” yaşadığı gerekçesiyle Susurluk hükümlüsü Özel Harekat Dairesi eski Başkanı İbrahim Şahin’in tahliyesini sağlamıştı.

Görüldüğü gibi Güler Zere örneğinde olduğu gibi kanser gibi ölümcül hastalıkları olan tutsakları katlederken, tekerlekli sandalyeye bağımlı %94 engelli raporu olan Coşkun Koç örneğinde olduğu gibi tek başına bakımını yapamayacak tutsakları bile bile ölüme terk ederken, devlet tercihini bilinçli yapmaktadır. Sermaye devletinin, Üzmez gibi tacizci/tecavüzcü bir sapıktan yana tercih kullanması onun fıtratında vardır.

Üzmez olayı bu toplumda kadına yönelik şiddet ve tacizin kız çocuklarına kadar uzanan boyutunu göstermesi, dinsel gericilik altında kadın ve çocuk istismarlarının artması gerçeğini gözler önüne sererken, tahliyesi de tüm bu gericiliğin ve cinsel saldırıların devletçe korunduğu ve kollandığını göstermektedir.

Yapılması gereken bellidir. Üzmez gibi katil ve tacizcilerden ve onun gibileri koruyan sermaye düzeni ve devletinden hesap sormak için örgütlü mücadele yükseltilmelidir.

 

 

 

 

 

Bir devlet pişkinliği:
Gözünü kaybetmesi kendi kusuru

 

Haziran Direnişi sürecinde birçok kişiyi katledip sakat bırakan, milyonların ayağa kalktığı isyan dalgasını polis ordularıyla bastırmaya kalkan sermaye devleti, büyük bir pişkinlik örneği sergileyerek katliamlarının faturasını, devlet terörünün hedefindekilere kesmeye çalışıyor.

Dizginsiz devlet terörünün tavan yaptığı Haziran Direnişi sürecinde plastik mermiyle gözünü kaybeden 38 yaşındaki Volkan Kesanbilici’nin İçişleri Bakanlığı aleyhine İstanbul 8. İdare Mahkemesi’nde açtığı tazminat davasında savunma yapan Emniyet, “Kesanbilici’nin kendi kusuru sonucunda gözünü kaybettiğini” iddia etti.

Gerçeği tersyüz etmeye kalktı

Kesanbilici’nin gözünden plastik mermi parçaları çıkarılmasına ve bu parçalar savcılığa teslim edilmiş olmasına rağmen Emniyet Müdürlüğü, “Bizde içi bilye ile dolu plastik mermi yoktur” iddiasında bulundu. Emniyet Müdürlüğü ayrıca, Kesanbilici’nin plastik mermiyle yaralanmasının kendi iddiasından ibaret olduğunu savundu.

Haziran Direnişi sürecinde gerçekleştirilen eylemlerin “kanuna aykırı olarak” düzenlendiğini iddia eden Emniyet Müdürlüğü, bu gösterilerde polisin “Dağılın” ihtarı yapmadan gaz bombası, plastik mermi veya herhangi bir güç kullanarak müdahale etmediğini savundu.

Danıştay’ın koyun otlatırken bir mühimmat patlaması sonucu ölen bir çocuğun ailesinin açtığı tazminat davasını da kendisine dayanak yapmaya çalışan Emniyet Genel Müdürlüğü, ailenin açtığı davanın “roketatar mühimmatına taşla vurarak patlamasına neden olduğu gerekçesiyle” reddedilmesine ilişkin kararı emsal gösterdi. Emniyet Müdürlüğü, “kanunun verdiği bir yetkiye dayanan ve bu yetkinin sınırları içinde kalan bir fiilin zarara yol açsa bile hukuka aykırı sayılmayacağını” belirterek, davanın reddini istedi.

Bir göz için istenilen 100 bin TL’lik manevi tazminatın sebepsiz zenginleşmeye yol açacağını iddia eden Emniyet Müdürlüğü, 250 bin TL maddi tazminat için “hangi kıstaslara göre ileri sürüldüğü belli olmayan afaki talep” yorumunu yaptı.

 
§