21 Şubat 2014
Sayi: KB 2014/08

Greif işçilerinin davası kazanacaktır!
Greif işçileri: Ayak oyunlarınız boşa,
mücadele azmimiz zaferi getirecek!
DİSK’i kuran ruh Greif’ta!
DİSK’in Greif ziyaretinden yansıyanlar
Direniş kapıya dayanınca...
Birleştik ve direnişin kalesi yarattık!
Greif’te direnişin yaratıcılığı: Sınıf sahnede!
Greif’in işgalci kadınları...
Tariş’ten Greif’a dal Budak salan ihanet!
Türk-İş mitinginden yansıyanlar
BDSP 2014 yerel seçim bildirgesi
BDSP: Seçimlerde devrime çağıracağız!
Bir burjuva partisi, bin koltuk kavgası
Sansürü koyulaştırma yasası
Yerel seçim süreci ve kadınlar
Carrefour’da adım adım taşeronlaştırma
Enerji tekelleri için
Kıbrıs sorununa “çözüm”
“Çözüm süreci”nin son perdesi
Venezuela’da
karşı-devrimci çeteler işbaşında
Kuraklık kapıda!
Denizbank’a müşteri olmayacağız!
Gençliğin geleceği işçi sınıfı saflarında!
“Sizleri umutla takip ediyoruz”
Adana’dan Greif işçilerine selam…
Greif’ta işçi demokrasisi
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

“Çözüm süreci”nin son perdesi

 

“Çözüm süreci”nin son durumu İmralı’ya giden BDP-HDP heyetinin dönüşünden sonra, 13 Şubat’ta mecliste yapılan bir toplantıyla açıklandı. BDP grup başkanvekillerinin katıldığı basın toplantısında, “sürecin” gelinen aşaması ve sonraki seyriyle birlikte Abdullah Öcalan’ın öne sürdüğü üç şart sıralandı. Açıklamada Öcalan adına, bu konularda seçimlere kadar adım atılmazsa “sürecin çok ciddi boyutlarda, her yönüyle gözden geçirileceği”, “önemli kararlaşmaların yaşanabileceği”, AKP’ye siyasi faturasının çok ağır olacağı uyarısı da yapıldı.

Aslında bu şartlar daha önceki açıklamalarda da birçok defa dile getirilmişti. Öcalan’ın birinci isteği, zaman kaybetmeden müzakere aşamasına geçilmesidir. İkincisi, “sürecin yasal statüsü ve hukuksal çerçeve sözleşmesi ile 8 başlıklı komisyon konularında yasal adımların hızla parlamentodan geçmesi”dir. Üçüncüsü ise, daha fazla müzakere heyetleri ve daha sık heyet ziyaretleridir.

AKP teşhirinin değeri

Basın açıklaması yapanların deyimiyle “Kürt tarafının tüm iyi niyetli adımlarına ve samimi çağrılarına rağmen” “bir yıldan buyana tek bir adım atmayan” hükümetin, bundan sonra da adım atmayacağı biliniyor olsa gerek. Geçmişteki aldatmaca deneyimleri bir yana, BDP heyetinin yaptığı son bir yıllık döküm bile bunu yeterli açıklıkta göstermektedir. Kaldı ki her şeyin yerel seçimler sonrasına bırakıldığı daha önce dile getirilmiş, bu ise Kürt hareketi tarafından kabullenilmişti.

Dolayısıyla AKP iktidarı, bir yıl boyunca “Paris, Gezi, Lice ve Yüksekova katliamları, Roboski kararı, siyasi operasyonlar, linç girişimleri gibi süreci kesmeye yönelik çok ciddi provokasyonlar”a, “çözümü zora sokacak ne varsa yaşan”masına, “süreci ağırdan alan, seçime endeksli oyalamacı tutumu nedeniyle yeni sürecin demokratik yasal alanda bir yansıması” olmamasına, (BDP’nin basın toplantısından) rağmen oyalamayı başarmışken, bu yeni şartlara ve uyarılara da bıyık altından gülmekle yetinecektir. Zira AKP 12 yılın deneyimiyle bakmakta, halihazırda her şeyini seçime endekslemiş ve büyük beklentiler içinde yaşayan Kürt hareketinin bu saatten sonra durumu zora sokmayacağını iyi bilmektedir. Öcalan’ın “Halen paralel devletin neler yapabileceğinin farkında bile değiller” türünden uyarılarını ise yalnızca kendi iç iktidar dalaşına malzeme devşirmek için değerlendirmektedir.

AKP’ye yönelik suçlamaların en azından dinci-gericilik ile şovenizmin etkisindeki seçmen kitlesinde bir karşılığının olmadığını ise 15 Şubat protestolarına yönelik saldırganlık ve BDP-HDP’nin seçim faaliyetlerine yönelik linç girişimleri gösteriyor. Dinci-gerici partinin, hayat memat meselesi olarak gördüğü yerel seçimlere çok kısa bir süre kalmışken kendisine yapılan uyarıları yalnızca bir sıkıştırma taktiği olarak okuduğuna kuşku yoktur. AKP’nin kirli işlerdeki eski ortağı Cemaat’le yaşadığı kıyasıya dalaşma nedeniyle geleneksel şoven tabana oynamak zorunda olduğu bir dönemde bunun bir değeri de yoktur. Bu koşullarda Kürt hareketinin AKP teşhiri, yalnızca AKP’nin işine yaramaktadır. Kısacası BDP yalnızca tasfiyeci aldatmaca konusunda ikna etmiş olduğu kesimlere bir yıl boyunca bir kez daha aldatılmış olduklarını itiraf etmekten başka bir şey yapmış olmuyor.

AKP’nin ömrünü uzatmak

Kürt hareketi, AKP’yi suçlayacağına kendi tutumuna baksa şüphesiz daha hayırlı bir iş yapmış olacaktı. Fakat o son bir yılın tablosunu özetlerken ister istemez dile getirdiği gerçeklere rağmen bunu yapmaktan özenle kaçınıyor. Bugün “En acil ve hassas konu olan hasta tutsaklar konusunda bile -ki bu sürecin koşulu değildir, insani bir durumdur- tek bir adım atmadı. Çatışmasızlık ortamı demokratikleşme olarak topluma yansıması gerekirken daha fazla demokrasi ve özgürlük talebini içeren Gezi direnişi başta olmak üzere demokratik etkinlikler engellendi, yaşam hakkı ihlal edildi, otoriter uygulamalar hızından bir şey kaybetmedi. KCK adı altındaki hukuk dışı yargılamalar ve tutuklu vekillerin serbest bırakılmaması yönündeki intikamcı tavır devam etti, silahlar yerine siyasetin konuşması gerekirken demokratik siyaseti engelleme girişimleri devam etti” demek, sadece “günaydın”a layıktır. Hükümetin “tek taraflı paket dayatmalarını” provokasyon olarak nitelemek de hakeza öyle.

Kendisini yasal açıdan güvence altına alabilmek için bir gecede istediği her yasayı çıkartan bu hükümet, çözüm ve barış sürecinin güvenliğini garanti altına alacak bir yasal adımı ise gündemine almamaktadır” diyen Kürt hareketi, asıl tüm bunlara rağmen neden hala tasfiyeci aldatmacayı yaşattığının açıklamasını yapmalıdır. Ya da örneğin AKP’nin Rojava’da çeteler eliyle yürüttüğü kirli savaş konusunda tam bir açıklık varken, neye göre AKP’yi muhatap aldığını açıklamalıdır. Aldatmaca bu kadar çıplakken, Kürt hareketi hala “hükümetin gerçekten çözüme niyeti var mı” diye sorular sormakta, “temennimiz o dur ki, Hükümet uyarıları dikkate alır, gerekli dersleri çıkartır ve dört elle bu çözüm sürecine sarılır, zaman kaybetmeden çözüm adımlarını atar” diye beklentiler dile getirmektedir. Bunun ünlü “reel politikadan” baksak bile AKP’nin ömrünü uzatmaktan başka ne gibi bir sonucu vardır?

Kürt halkının asıl seçimi

Hatırlanacağı üzere, AKP’nin 2013’e girilirken “terörü bitirmek için” “çeşitli enstrümanların kullanıldığı entegre süreç” olarak ilan ettiği tasfiyeci aldatmaca, o günden bu yana dinci-gerici iktidarın en temel can simidi oldu. Haziran Direnişi’ne kadar geçen aylarda bu aldatmacayı teşhir etmek bile “savaş isteyenler” olarak damgalanmaya yetiyordu. Haziran Direnişi sırasında Kürt halkının pasifize edilmesi, böylece AKP’nin hiç değilse bu cephede rahat nefes alması yine aldatmaca sayesinde mümkün oldu. Tüm bunlar yetmezmiş gibi dinci-gerici güçlerin pisliklerini ortalığa saçan iktidar ve rant dalaşmasında bile AKP’nin kollanması tercih edildi. Denebilir ki dinci-gerici iktidar, tarihinin en zor yılını Kürt sorunu cephesinde umabileceğinden de büyük bir rahatlıkla geride bıraktı. Kürt hareketi (ve elbette “çözüm sürecinin” kuyrukçu solu) başta Kürt halkı olmak üzere işçi ve emekçi kitlelere özeleştiri vermek yerine, hala beklentileri diri tutmayı seçiyorlar. Oysa yapılması gereken, seçimlere yönelik kirli bir yatırım olarak bir yıldan fazladır sürdürülen “çözüm süreci”nin açıkça tasfiyeci bir aldatmaca olduğunu ilan edip, bu oyuna son vermektir.

Fakat tüm belirtiler, her şeye rağmen Öcalan’ın MİT heyetiyle görüşmelerden kolay vazgeçmeyeceğini, dolayısıyla Kürt hareketinin de bu aldatmacaya uysallıkla boyun eğeceğini göstermektedir. Onu bundan kurtaracak tek güç bir kez daha Kürt halkının devrimci özlemleriyle harekete geçmesi, seçimlerin de gündemde olduğu bahar dönemini kitlesel-militan mücadeleyle karşılamasıdır. Bunun öncelikli koşulu Kürt halkının, AKP konusunda olduğu kadar düzen-içi çözüm hayali konusunda da yaratılan ve ısrarla sürdürülen yanılsamalardan bir an önce kurtulmasıdır.

Türk sermaye egemenliğinin alaşağı edilmesinin, dolayısıyla Kürt sorununda gerçek çözümün ve kalıcı barışın yolu ise ancak tüm milliyetlerden işçi sınıfı ve emekçilerin birleşik devrimci mücadelesiyle açılabilir. Özgürlük yolunda koşulların olgunlaştığı bir evrede Kürt halkı, AKP’nin ve sermaye egemenliğinin ömrünü uzatacak oyunlara mı kanacak, yoksa işçi ve emekçilerle omuz omuza birleşik-devrimci mücadeleye mi yükseltecek? Kürt halkının önündeki asıl soru da gerçek seçim de budur.


 
§