27 Aralık 2013
Sayı: KB 2013/50

2014: Mücadeleye devam!
AKP, “paralel devlet” ve Kürt hareketi
Yolsuzluk operasyonu üzerine
Aslolan kazançsa gerisi teferruattır”
Toplantı ve yürüyüş hakkı “yasak” kıskacında
Baskı ve işkenceye karşı mücadeleyi yükseltelim!
Yargılayanlar yargılanıyor!
“Asgari ücretlinin payı azalıyor!”
Greif işçileri greve hazır!
Emekçiler grevle alanlara çıktı!
BDSP’den seçim seminerleri
Gebze’de asgari ücret ve yolsuzluklara protesto!
Haziran Direnişi - 2 H.Fırat
Cenevre’ye ortak heyetle gidiyorlar
Dünyadan eylemler
2013: Bu daha başlangıç!
Ali Serkan Eroğlu anıldı
İÜ’de faşist saldırılara karşı eylem
Yargısız infaz düzeni yargı korumasında!
Bir ring sohbetinden yansıyanlar
İtibarımızın iadesine ihtiyacımız yok!
“Devletin elini tutmayacağız!”
(U)mutlu yıllar kadınlar!
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

İtibarımızın iadesine ihtiyacımız yok!

 

Ankara’da soğuk bir kış günü... Göstergeler eksi sekizi vurmuş. Yine belki göstergelerin eksileri vurduğu bir günde bir takım metaller ve sesler bir kişi şahsında halkın sanatçılarının suratına vuruyor, vurulmaya çalışılıyor. Hem asker kaçağı olup hem de vatan aşkı ile yanıp tutuşanlar Kaya’lara çatal fırlatıyor “vatan haini” diye.

Ankara’da soğuk bir kış günü bir grup görevli toplumun ilerici bir sanatçısı olan Ahmet Kaya’ya kendilerince itibarını iade ediyor. “2013 Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülleri” adı ile tüm hücreleri ırkçılıktan oluşmuş olan devletin birçok bakanının teşrif ettiği törenle, sürgün ettikleri sanatçıyı ödüllendiriyorlar. Ve bunu cezaevlerinde hala devrimci ve ilerici sanatçılar, aydınlar ve yazarlar varken yapıyorlar. Sanırım kemiklerini sızlatmak böyle bir şey oluyor.

Ödüllerin dağıtımı için bir konuşma yapan Abdullah Gül şunu söylüyor: “Önemli olan noksanlıkları fark edip bunları düzeltme azmini ortaya koymak... Bu ülkeyi ... herkesin düşüncesini rahatlıkla konuşabileceği, ifade edebileceği, söyleyebileceği bir ülke haline getirebilmek...” Sanırsınız ki Ahmet Kaya’ya çatal fırlatan zihniyetten farklı bir zihniyet, sanırsınız ki şu anda devrimci ve ilerici sanatçılar baskı altında tutulmuyor, Pınar Aydınlar örneğinde olduğu gibi.

Bu ülkenin sermayedarları mali açıdan rant elde etme, yolsuzluk yapma, hırsızlık yapma konusunda ellerinden geleni yaptılar ve yapıyorlar. Ama hiçbir şeyin eksik kalmaması için azami çaba harcıyorlar. Bu rantı yaşamın sadece mali alanında değil her alanında yerine getirmek gerektiğine inanıyorlar: Kültür-sanat alanında da... İşte bunun için daha düne kadar karşı durdukları birçok değeri sahipleniyormuş gibi görünmeye çalışıyorlar. Buradan kendilerine kültürel ve sanatsal rant elde etmeye çalışıyorlar. Belki bunun gerisinde daha fazla hesapları da olabilir? Bunun için bu kış günü, öncesinde Nazım’a yaptıklarının bir benzerini bugün Kaya’ya yapıyorlar. Ahmet Kaya’ya da itibarını iade ediyorlar.

Kendi gücünü emekçi halklardan ve işçi sınıfından alan devrimcilerin ve ilerici sanatçıların itibar gibi bir tartışması olamaz. Böyle bir tartışmayı, onlara her türlü zulmü uygulayanlar hiçbir şekilde yapamaz. Dolayısıyla Ahmetler’in, Nazımlar’ın, Yılmazlar’ın değerini ancak onların mücadelelerini yaşatanlar ve onlar gibi yaşayanlar bilebilir.

F. Deniz

 

 

 

 

Yunus Kızıltaş’tan mektup…

Katillerinden hesabı
gençlik emekçilerle birlikte soracaktır!”

 

24 Aralık 1997’de Ege Üniversitesi’nde olan Ali Serkan Eroğlu katledilmiştir. Edebiyat Fakültesi’nde tuvalette asılı bulunan Ali Serkan Eroğlu’nun intihar ettiği öne sürülmüş, ancak yapılan otopsi ve incelemelerde Ali Serkan Eroğlu’na önce Kloroform denilen öldürücü bir kimyasal enjekte edildiği daha sonra asılarak intihar süsü verildiği ortaya çıkmıştır. Faili devlet olan katliamın sorumluları cezalandırılmamıştır.

Ali Serkan Eroğlu, özerk-demokratik bir üniversite istediği için, insanın insanca yaşadığı, açlığın ve sömürünün olmadığı, hiçbir insanın dilinden ve inancından dolayı ezilmediği bir dünya istediği ve bunun için mücadele ettiği için katledildi.

Türkiye devrim mücadelesinde Ali Serkan Eroğlu’nun katledilmesi ne ilk ne de son oldu. Tıpkı Ali Serkan gibi devrimci ya da yurtsever olduğu için nice insan katedildi. Muğla Üniversitesi’nde Şerzan Kurt, Dicle Üniversitesi’nde Aydın Erdem ve niceleri... Sermaye devleti, iktidarını korumak için kendisine karşı mücadele eden insanları ya öldürerek ya tutsak ederek toplumu sindirmeye çalışmıştır. Lakin tüm baskı ve katliamlara rağmen devrimci mücadele her daim sürmüştür, sürecektir.

Devletin gençliğe baskısı Haziran Direnişi’nden sonra katmerlenerek arttı. Haziran Direnişi’nde ön saflarda bulunan gençlik geleceğine sahip çıkmak için eskisinden daha çok sesini çıkarmaya başladı. On yıllardır üzerinde duran ölü toprağını attı. Gençlikten korkanlar, hiçbir hukuki dayanağı olmayan YÖK kararnameleri ile üniversite gençliğini okullardan uzaklaştırarak, atarak, Koruma Memurluğu Yasası çıkararak polisle aynı yetkilere sahip on binlerce “güvenlik” alarak gençliğin devrimci dinamizmini ezmeye çalışıyorlar. Devlet, gençliği durdurmak için geçmişte yaptığı katliamlara bugün de devam edecek.

Devrim şehitlerini, Ali Serkan Eroğlu’nu amfilerde ve kampüslerde sadece anmak yeni katliamların önünü kesemez. Ali Serkan Eroğlu’nun, Aydın Erdem’in, Şerzan Kurt’un, Haziran şehitlerinin hesabını sermaye devletinin sömürü düzenini ortadan kaldırarak sormalıyız/soracağız. Çünkü devlet Ali Serkan Eroğlu’nu, devrimcileri, yurtsever gençleri burjuvazinin diktatörlüğünü sarstığı için, Kürt halkının özgürlüğünü savunduğu için katletti. Katliamların faili sermaye devletidir, kapitalizmdir.

Ali Serkan Eroğlu’nun ve diğerlerinin katillerinden hesabı gençlik emekçilerle birlikte soracaktır!

M. Yunus Kızıltaş
Kırıklar 1 No’lu F Tipi Hapishanesi

 
§