08 Kasım 2013
Sayı: KB 2013/43

Seçim mizansenleri erken başladı…
Kirli savaş bütçesi: Örtülü ödenek
Polise dev bütçe
Güler baklayı çıkardı
Gericilik tırmanıyor!
Dayanışma mesajları…
Sömürgeciliğin nafile duvarları
Gökkan'ın durumu ağırlaşıyor
Hakları ve özgürlükleri için sokağa çıkan
Alevi emekçiler kazanacak!
Aleviler inkar ve asimilasyona karşı Kadıköy’deydi!
Kapitalizm işsizliğin kaynağıdır
DİSK’ten #Direnİşçi eylemleri
Sınıf dayanışmasını güçlendiriyorlar!
KESK ve bağlı sendikalara çağrımızdır!

Haziran Direnişi-1H.Fırat

Mısır’da son durum ve Kerry’nin ziyareti
Sokaklar öfkeli!
Birleşik ve kitlesel 6 Kasım eylemleri...
Gençlik sokaklarda geleceği için haykırdı!
“Mücadele alanlarında biraraya gelmeliyiz!”
Adalet için yürüdüler
“Kazananlar hep direnenler olacak!”
“Özgür giyim kuşam” eylemleri üzerine...
Ekim Devrimi ve kadın
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Kapitalizm işsizliğin kaynağıdır...

Çözüm mücadelede,
kurtuluş sosyalizmde!

 

Ekonomik krizin yansımaları bir dizi göstergenin yanı sıra açıklanan işsizlik verileri üzerinden de görülebiliyor. Buna göre Türkiye genelinde işsiz sayısının 2013 yılı Temmuz döneminde geçen yılın aynı dönemine göre 363 bin kişi artarak 2 milyon 686 bin kişiye yükseldiği ifade ediliyor. İşsizlik oranın bu dönemde yüzde 0,9 artarak yüzde 9,3’e ulaştığı belirtiliyor.

Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) Temmuz 2013 Hanehalkı İşgücü İstatistikî açıklamalarına bakılacak olunursa; Haziran ayına kıyasla Temmuz ayında istihdamın sanayide 24 bin, inşaatta 80 bin kişilik bir azalma yaşandığı görülüyor. Hizmet alanındaki istihdamın artışında da bir yavaşlama sözkonusu.

Öte yandan Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu Araştırma Enstitüsü’nün (DİSK-AR) yaptığı açıklamaya göre TÜİK’in verilerine 2013 dönemi için umudu olmadığı için iş aramayan ya da son 3 aydır iş arama kanallarını kullanmayan ve bu nedenle işsiz sayılmayan kesimler de eklendiğinde gerçek işsizlik oranının yüzde 9.3 değil, yüzde 15.79 olduğu belirtilmektedir. Keza işsiz sayısının 2 milyon 686 bin değil, 4 milyon 894 bin kişiye ulaştığı ifade ediliyor. Yine bu rakamlara gizli işsizlik olarak görülen eksik ve yetersiz istihdam edilenler de ilave edildiğinde genel işsizlik oranının yüzde 19.45’e, işsiz sayısının ise 6 milyon 591 bine ulaştığı görülüyor.

İşsizlik rakamları üzerinden de anlaşılacağı üzere ekonomik kriz Türkiye’de de hızla derinleşmektedir. Dinci gerici hükümetin ekonomiye dair yaptığı tüm güzellemelere rağmen büyüme rakamlarındaki düşüş, dış borçlardaki büyüme ve döviz kurlarında yaşanan artış gidişatın hiç de çizilen tozpembe tabloya denk düşmediğini ortaya koyuyor. İşçi ve emekçiler için bu durumun en somut karşılığı ise işsizliğin artışı oluyor.

Elbette rakamların diliyle ifade edilen bu gerçekliği en iyi bilen ve yaşayan ise hiç şüphesiz ki işçi ve emekçiler olmaktadır. Ama bilinmeyen ya da sermayenin işçi sınıfının farkına varmasını istemediği diğer bir gerçeklik ise işsizliğin işçi ve emekçilerin bir kaderi olmayıp onlara sermaye düzeni tarafından dayatılıyor olmasıdır. Zira işsizlik kapitalizmin yol arkadaşıdır. İşsizlik bir zorunluluk değil kapitalizmin yarattığı bir sorundur.

İşsizlik bir tercihtir; çünkü kar için üretim anlayışına dayanan kapitalist düzende kar oranlarının düşme eğilimi gösterdiği her koşulda bu durumu koruyabilmek için ilk başvurulacak yöntemlerden biri olarak işten çıkartmalar gündeme gelir. Ekonominin durağanlaştığı dönemlerde ise kitlesel işten çıkartmalar yaşanır. Fakat çalışma sürelerinin kısaltılması ve bu yolla yeni işçi alımları da bir tercihken bu yöntem kar oranlarını daha fazla düşüreceğinden sermaye sınıfı tarafından tercih edilmez. O halde işsizliğin tamamen ortadan kaldırılması ancak onu doğuran koşulların, yani artı değer sömürüsü ve meta üretimi üzerine kurulmuş olan kapitalist üretim tarzının dışına çıkılmasıyla mümkün olabilir. Bunun dışındaki her yol işsizliğin nispi olarak azalması veya artmasına yol açar fakat işsizlik problemini tamamen ortadan kaldırmaz.

Öte yandan işsizlik sermaye sınıfının işçi sınıfı ve emekçileri daha ucuza, daha ağır şartlar altında çalışmaya ikna edebilmesi için zorlayıcı bir etken olması bakımından da sürekli el altında tutulan bir silah işlevi görür. Bu yüzden işçi ve emekçileri adeta bir veba salgını gibi tehdit eden işsizlik, kapitalistler tarafından her daim korunur ve meşru kılınır. Örneğin dinci gerici partinin şefi Erdoğan “üniversiteden her mezun olan iş bulacak diye bir kural yok” diyerek aslında temsil ettiği kapitalist düzenin anlayışını toplum nezdinde meşrulaştırmaya çalışmaktadır.

İşsizlik, kar mantığına dayalı kapitalist üretim tarzının “doğal” bir sonucuyken ve sermaye sınıfının bilinçli politikalarıyla sürekli olarak desteklenirken, kapitalistler tarafından işsizliğe sunulan “çözüm” önerileri de bu temel mantığın dışında olamaz. Yani işçi ve emekçilere işsizliği dayatanlar “çözüm” adı altında işsizliğin daha yaygınlaşmasına ve genelleşmesine yol açacak politikalar sunarlar. Çünkü gerçek amaç işsizliğin çözümü değil kar oranlarının daha fazla arttırılmasıdır. Bunun için işçi ve emekçilere önerilen yol; her türden güvenceyi ortadan kaldıracak ve emekçilerin işsiz kalmamak için daha kıyasıya bir rekabet içine girecekleri esnek çalışma modelleri olur. Taşeronluk sisteminden, kiralık işçi uygulamalarına, belirli süreli çalışma sözleşmelerinden, parça başı, prim usulü vb. üretim biçimlerine kadar bir dizi yöntem kapitalistler tarafından sürekli ve her defasında daha ağır biçimde dayatılır.

İşsizliğin ülkemizde de çığ gibi büyümeye başladığı bu dönemde AKP hükümetinin bir kez daha “istihdam paketi” vb. çalışmalarıyla karşımıza çıkıyor olmalarının bundan öteye bir anlamı yoktur. Onlara göre işgücü piyasası çok “katı” olduğu için istihdam artmıyor ve işsizlik artıyormuş. Yani işçi ve emekçilerin sırtından geçinen asalak patronlar işçileri işten çıkartabilmek için bugün olduğundan daha rahat koşullar istemektedirler. Hiçbir kural tanımadan, alabildiğine keyfi ve her türlü yükümlülükten kurtularak bizleri çalıştırmak istiyorlar. Bunun için başta kıdem tazminatının fona devredilmesi olmak üzere, özel istihdam bürolarından, esnek çalışma modellerine kadar bir dizi uygulamayı “Ulusal İstihdam Stratejisi” adı altında hayata geçirmeye çalışıyorlar. Kadın istihdamının önünü açıyoruz diyorlar fakat işçi ve emekçi kadınları ya evde çocuk doğurmaya ya da çalışacaksa her türlü güvenceden yoksun, düzensiz ve belirsiz çalışma koşulları dayatıyorlar.

Hiç şüphesiz ki bu sözde istihdam paketlerinden biz işçi ve emekçiler için yeni iş kapıları değil sermayeye daha fazla kölelik etme koşulları çıkacaktır. Bu da işsizliğin azalması değil daha geniş ve genel bir hal alması anlamına gelecektir. Ancak bu durumu tayin edecek olan onların verecekleri kararları değil bizlerin göstereceği mücadele direnci ve azmi olacaktır. Eğer biz işçi ve emekçiler haklarımız uğruna dişe diş bir mücadeleyi göze alır, birleşir ve örgütlü bir mücadele yolu tutar isek ancak o zaman mevcut haklarımızı koruyabilir ve yanı sıra işsizliğe karşı da bir çözüm yolu bulmuş oluruz. Fakat işsizliğe karşı en nihaiyi çözümün onu sürekli doğuran “bataklığı” kurutmaktan yani artı değer sömürüsü ve özel mülkiyete dayalı kapitalist düzeni alaşağı etmekten geçtiğini unutmamalıyız. İşsizliğin en tam çözümünün ise, üretim araçlarının üzerindeki özel mülkiyetin kalktığı ve üretimin kar için değil toplumsal çıkarlar için gerçekleştiği sosyalist düzende bulacağını bir an olsun akıldan çıkartmamalıyız.

O günlere ulaşana değin işçi sınıfının devrimci partisinin programında yer alan “Herkese iş, tüm çalışanlara işgüvencesi”, “Tüm çalışanlar için genel sigorta (işsizlik, sağlık, kaza, yaşlılık vb). Sigorta primlerinin devlet ve işveren tarafından ödenmesi. Sosyal sigorta kurumlarında işçi ve emekçi denetimi”, “7 saatlik iş günü 35 saatlik çalışma haftası”, “Esnek üretim, prim, parça başı akord vb. çalışma sistemlerinin ve taşeronlaştırmanın yasaklanması” (TKİP Programı Acil demokratik ve sosyal istemler bölümü, Emeğin korunması bölümü) gibi talepler uğruna mücadeleyi büyütmeliyiz.

 
§