26 Nisan 2013
Sayı: KB 2013/17

 Kızıl Bayrak'tan
İşçi sınıfının kızıl 1 Mayıs’ı için ileri!
Kitlesel devrimci bir 1 Mayıs için ileri!
Taşeron köleliğine ve
tazminat hakkının gaspına karşı...
Faşist baskı ve devlet terörüne karşı...
Taksim iradesi, sendikal gericilik
ve reformizm
KESK’e, sendikal gruplara ve öncü kamu emekçilerine çağrı
İstanbul BDSP
1 Mayıs’ta Taksim’e çağırıyor!
BDSP’den 1 Mayıs’a hazırlık etkinlikleri
Sınıf devrimcilerinden
1 Mayıs çağrısı
Metal işçilerinden MESS’e yanıt
Metalde grev yolu gözüktü!
ÇAYKUR grevi kırıldı
“Emekçi yoksa, hizmet de yok!”

Kürt Sorunu Üzerine Konferanslar... /7
Ulusal sorun ve toplumsal devrim
H. Fırat

Çekilme süreci başlarken
“Suriye halkının düşmanları” İstanbul’da buluştu
İran’dan gerici-işbirlikçi rejimlere
sert eleştiri
İzmir’de kitlesel gençlik buluşması!
Devrimci liseliler
1 Mayıs şenliğinde buluştu
Metal işçisinden 1 Mayıs çağrısı
Hatice Yürekli anıldı!
"1915 soykırımı unutulmuyor!”
Çernobil felaketi 27. yılında
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

 

Taşeron köleliğine ve tazminat hakkının gaspına karşı...

1 Mayıs’ta alanlara!

Sermaye hükümeti AKP, sınıfa yönelik saldırılarına hız kesmeden devam ediyor. Bir yandan “kıdem tazminatı gündemimizde yok” diyerek sınıftan gelebilecek tepkilerin önünü kesmek için her türlü yalana başvuruyor, öte yandan taşeron sisteminde yapacakları yeni düzenlemelerle kıdem tazminatı fonunun kurulması için gerekli olan ilk adımları atıyorlar.

Aslında bu durum yeni de sayılmaz. “Sendikalar ve Toplu İş İlişkiler Yasası”nın hemen ardından Çalışma Bakanı Faruk Çelik, “taşeronluk sisteminde iyileştirmelere gideceğiz” diyerek ve taşeronda çalışan işçilerin kıdem tazminatını alamadıklarını dillendirerek bu saldırının ilk sinyallerini vermişti. Nitekim geçtiğimiz hafta Çalışma Bakanlığı tarafından gerçekleştirilen ve sendika konfederasyonlarının da katıldığı “Üçlü Danışma Kurulu” toplantısında saldırı yasasının ayrıntıları netleşmiş oldu.

Buna göre taşeronluk sisteminde yapılmak istenen yeni düzenleme ile sermaye iktidarı bir taşla iki kuş vurmayı hedeflemektedir. Zira bu yeni düzenlemeyle birlikte bir yandan yasada yer alan “işletmenin ve işin gereği ile teknolojik nedenlerle uzmanlık gerektirme” zorunluluğu ortadan kaldırılıyor ve taşeron sistemi temel çalışma biçimi haline getirilerek yaygınlaştırılıyor. Böylece sermayenin “emek gücü piyasasının esnekleştirilmesi” talepleri doğrultusunda önemli bir adım daha atılmış olunuyor. İşçi ve emekçiler cephesinden ise kuralsız keyfi sömürünün kapıları tamamen aralanmış olacak.

Bu düzenlemeyle gerçekleştirilmek istenen ikinci hedef ise işçi ve emekçiler açısından birincisi kadar tehlikeli olan kıdem tazminatının fona devredilmesi sürecidir. Zira taşeronda çalışan işçilerin kıdem tazminatlarını alamadıkları bahanesiyle “Bireysel Kıdem Hesabı” adı altında bir fon oluşturulması planlanmaktadır. Böylece taşeron işçilerin kıdem hakkının “fon” garantisi altında olacağı iddia edilmektedir. Oysaki bugün taşeronda da çalışsa mevcut yasalar çerçevesinde işçilerin kıdem hakkı vardır ve bu hak patronlar ve sermaye sınıfı tarafından fiilen gasp edilmektedir. Yani sorunun çözümü fon oluşturmaktan değil bu gaspın önüne geçecek bir iradenin sergilenmesinden geçmektedir. Normalde nasıl ki işçi ve emekçilerin her türlü hak eylemi karşısında devlet “iradesi” (“terörü”) kararlılıkla sergileniyorsa, kıdem hakkının patronlar tarafından gasp edilmesi karşısında da aynı iradenin sergilenmesi gerekmez mi?

İşte burada bir kez daha sınıflı toplumlar içinde yaşadığımız ve devletin uygulamalarının da bu toplumsal ilişkiler temelinde belirlendiği gerçeği ile karşılaşmış oluyoruz. O halde sermaye devletinin gündeme getirdiği bu yeni uygulamayla amacının taşeron işçilerin kıdem haklarını garanti altına almak olmadığı, tersine bu sorun üzerinden patronlara ve sermaye sınıfına yeni bir fırsat kapısı açmak olduğu ayan beyan anlaşılmaktadır. Nitekim “fon” uygulamasının, işçiler açısından biriken tazminat hakkının alınması yönünde bir garanti olup olmayacağı belirsizlikler içeren bir durumdur.

Elbette buradaki asıl amaç taşeronluk sisteminden başlayarak tüm çalışma hayatında kıdem tazminatının fona devredilmesi için ilk yasal adımın atılmasıdır. Bu sayede sınıfın elinde avucunda kalan son tarihsel hakkın gasp edilmesine yönelik gerçekleşebilecek tepkiler de bertaraf edilmiş olunacak. AKP hükümeti patronlarla el ele vererek bu “kurnazca” planı devreye sokmaya çalışıyor. Bir yandan da taşeronluk sisteminde yapacaklarını iddia ettikleri bazı göstermelik “iyileştirmelerle” gerçek niyetlerini gizleyebileceklerini sanıyorlar.

Oysa ne AKP’nin “köylü kurnazlığıyla” uygulamaya çalıştığı bu planlar ne de patronların dayatmaları işçi sınıfı tarafından yenilip yutulacak cinsten değildir. Aslında işçi ve emekçiler de tüm gerçeklerin farkındadır. Fakat önemli olan gerçeklerin farkında olmakla beraber ona karşı bir direnç ve mücadele kararlılığı sergilemektir. Bunu açığa çıkaracak, örgütleyecek güçler ise her şeyden önce sınıfın öncü, ileri ve örgütlü kesimleri olabilir ancak. Ne yazık ki sendikaların bugünkü tablosu ve sendikal bürokrasi tam da bu sorunun çözümünde düğüm noktasını oluşturmaktadır. Yani AKP’li şarlatanlara işçi sınıfını hedef alan saldırıları kolayından hayata geçirme imkânı sunan, sınıfı harekete geçirmeyen ya da oluşan tepkileri bastıran sendikal bürokrasidir.

Yine de son dönemde yaşanan bir dizi direniş, grev ve eylemler, sınıf bölükleri arasında, alttan alta bir huzursuzluğun ve kaynaşmanın olduğunu göstermektedir. Ebetteki bu süreçler üzerinden sınıfın öncü unsurları, sınıfın sırtındaki kamburlarla hesaplaşmasını da bileceklerdir. Fakat bu, sermaye hükümetinin yeni saldırıları karşısında işçi sınıfının tamamının uyarılması, bilinçlendirilmesi ve mücadeleye çekilmesi ekseninde sürdürülecek bir çabayla el ele yürüyecektir. Bu açıdan son dönemde taşeronluğa karşı yapılacak her eylemi güçlendirmek, bu sorunu sınıf içerisinde yaygın bir ajitasyon ve propagandaya konu etmek başta sınıf devrimcileri olmak üzere sınıfın ileri ve öncü güçlerine düşen önemli bir sorumluluktur.

Önümüzdeki 1 Mayıs her şeyden önce sermayenin topyekûn saldırılarına yanıt olabilmelidir.

 

 

 

 

1 Mayıs Taksim’de,
1 Mayıs’ta Taksim’e!

 

Yasaklı Taksim Meydanı, 2007’den itibaren üç yıl boyunca süren çatışmalar sonucu kazanılmış ve 1 Mayıs alanı olarak bir kez daha ilan edilmişti. Ancak Taksim’i dönüşüm adı altında ranta kurban edenler, bu düzenlemeleri fırsat bilip meydanı bir kez daha işçi ve emekçilere yasaklama yoluna gittiler.

1 Mayıs yasakları ve devlet terörüyle özdeşleşen eski vali, yeni içişleri bakanı Muammer Güler, geçtiğimiz günlerde yaptığı açıklamayla Taksim’in 1 Mayıs için uygun olmadığını söyleyerek burada sadece anıta çelenk konulmasına izin verileceğini duyurdu.

Valinin açıklaması üzerine bir çok ilerici ve devrimci kurum da peşpeşe açıklama yaparak yasağı protesto etmiş, aralarında DİSK, KESK ve TÜRKİŞ’in de olduğu kurumlar 1 Mayıs’ın Taksim’de kutlanacağını duyurmuşlardı. Taksim yasağının ardından yalnızca Memur-Sen Çanakkale’ye gideceğini duyurmuş, sol güçlerden de TKP çeşitli eleştirilerle birlikte Taksim’in uygun olmadığını söyleyerek kutlamayı Kadıköy’de yapacağını ilan etmişti.

Kutlama alanı Taksim!

Taksim yasağı ve başlayan tartışmaların ardından sendika konfederasyon yöneticileri ile İstanbul Valisi arasında yeni bir görüşme gerçekleştirildi. Görüşmenin ardından İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu ve DİSK Genel başkanı Kani Beko açıklamalarda bulundu.

Vali yaptığı açıklamada Taksim Meydanı’nda devam eden çalışmalardan bahsederek fiziki koşulların yarattığı olumsuz durumu anlattı. Ortak görüş içerisinde olunduğunu belirten vali, Taksim alanında nasıl bir kutlama yapılabileceği üzerine konuşulduğunu ve görüş alışverişinin sürdürüleceğini söyledi.

Ne tür bir kutlama olacağını, ne tür bir 1 Mayıs olacağını kendileri ile değerlendirdik. Süreci karşılıklı yardımlaşma ve dayanışma içerisinde sürdüreceğiz” diyen vali “Bundan sonraki süreci birlikte yürüteceğiz” şeklinde konuştu.

Açıklama yapan Kani Beko da Taksim’in handikaplarını bildiklerini ve bu sorunların nasıl aşılacağı üzerine konuştuklarını belirtti. Görüşmelerin süreceğini belirten Beko, “Bazı bölgelerde çok kısa bir zamanında yapılacak çalışmalar ile oraya gelecek olan kitleleri alabileceğimizi ve böylece daha geniş alana sahip olabileceğimizi düşünüyoruz” dedi.

Beko 1 Mayıs’ın Taksim’de olacağını da ilan etti.