29 Mart 2013
Sayı: KB 2013/13

 Kızıl Bayrak'tan
Obama emretti: AKP-İsrail kucaklaştı
Çetelere silah sevkiyatının merkezi Esenboğa Havaalanı
Roboski raporu onaylandı, sermaye devleti kendini akladı
Öcalan’ın mesajının anlamı
Sol hareketten ilk değerlendirmeler
İzmir KHK sözcüsü ile konuştuk
Birlik ve kardeşlik çağrısı yükseliyor!
Özelleştirmeye karşı topyekun mücadeleye!
DİSK olağanüstü kongreye giderken
Bosch’ta sudan sebeplerle işten atılan öncülerden Akan Yılmaz anlatıyor
Taşeron yasası, “taşerona çözüm” ambalajıyla meclise gidiyor
Sınıf hareketinden

Kürt Sorunu Üzerine Konferanslar / 3 Ulusal sorunda reform ya da devrim - H. Fırat

Avrupa’da yeni ve yıkıcı kriz dalgası - Volkan Yaraşır
Barack Obama’nın Ortadoğu ziyareti
Arap Birliği’nin 24. zirvesi
Dünyanın dört bir yanında şalterler indi
Kadın istihdamının artırılmasına dönük politikalarla ne amaçlanıyor?
Kamuya tasfiye, emekçiye sürgün!
Ankara’da faşist saldırı ve provokasyonlar
İnsan Hakları Derneği İstanbul Şubesi Yönetim Kurulu üyesi Av. Gülizar Tuncer ile konuştuk
Kaybedilen bedenler, kaybedilmeyen savaşlar... - T. Kor
Ya kömür tutuşursa!
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

 

Kamuya tasfiye, emekçiye sürgün!

 

Sermaye devletinin önümüzdeki dönem hedefleri arasında 657 Sayılı Devlet Memurları Kanunu’nda değişiklik yapmanın da bulunduğu biliniyordu. Yasa değişikliği bugüne kadar özellikle güvencesiz ve esnek çalışmayı teşvik etme amacıyla gündeme alınmış, resmi açıklamalarda da 657’nin katılığından dem vurulmuştu.

Bugün gazetesi yazarı Sadettin Orhan, gazetedeki yazısında yasa değişikliği paketinin son halini aldığını ve Çalışma Bakanı Faruk Çelik tarafından son Bakanlar Kurulu toplantısında sunulduğunu kaydetti.

Orhan’ın aktardığı haberde dikkat çeken ise yasa değişikliğinin devlet memurlarına getirdiği “rotasyon” sistemi oldu. Düzenlemeye göre 2 milyon 100 bin kamu emekçisi her 3 yılda bir çalıştığı kenti değiştirmek zorunda kalacak.

Düzenlemenin gerekçesinin ise personel yetersizliği bulunan bölgelerdeki açığın (Kürdistan kastediliyor) giderilmesi olduğu söyleniyor.

Bakan Çelik’in sürgün düzenlemesinin ilk işaretlerini 2011 Kasımı’nda verdiği de hatırlatılıyor:

Ülkemiz 781 bin kilometrekaredir. Kamuda çalışmayı benimseyenlerin, bir ayrım yapmaksızın Türkiye’nin dört bir tarafında da hizmet etmeleri gerekiyor. Böyle bir yaklaşım sergilenirse hem kamu çalışanlarının birikimlerinin vatandaşlarımıza aktarılması hem gidilen yerde yeni bir heyecanla işe başlanması hem de verimsizlik söz konusu ise bu değişiklik ile onun gözden geçirilmesi mümkün olur. Çakılı kadro gibi memurların aynı ilde 15-20 yıl hizmet etmeleri verimi düşürüyor. Heyecanı ortadan kaldırıyor. Belli bölgeler sürgün yeri gibi algılanıyor. Bunlar doğru yaklaşımlar değildir.”

Sürgün uygulaması, 657’deki diğer saldırılar ile birlikte düşünüldüğünde kamu emekçilerinin örgütlenmesinin önünde temel bir engele dönüşeceği açık. Düzenleme gerek sendikal örgütlülüğün, gerekse kişisel özgürlüklerin önüne geçiyor. Bir yandan sosyal ve siyasal faaliyetler sınırlanırken diğer taraftan kamu emekçileri devletin istediği gibi sürgün edeceği, fiili olarak cezalandıracağı köleler olarak tanımlanıyor.

Yan gel yat”a son

Gündeme gelen sürgün uygulamasının yanısıra 657’deki değişikliklerin bir dizi başlığı bugüne kadar basına yansımıştı. Emek dünyasının piyasaya açılması ve hizmet sektörünün de bilimin metalaştığı bir biçime uyarlanması amacı taşıyan değişiklik, neoliberal saldırılardan bağımsız değil.

AKP’nin kongre sürecinde gündeme getirdiği “2013 vizyonu” belgesi ve ardından yapılan düzenlemeler, yapılacak değişikliğin tam anlamıyla ‘günün şartlarına uygun’ kölelik düzenlemesi olduğunu göstermişti.

Burjuva basının 2013’ün öngünlerinde arsızca “‘Devlete kapağı at yan gel yat’a son!” başlıklarıyla duyurduğu değişiklik paketinde kamu emekçilerinin de işçi statüsüne benzer bir statü kazanacağı söyleniyordu.

Yine, yasada yapılacağı söylenen değişikliklerde “verimlilik” ilkesinin temel alınacağı sıklıkla vurgulanıyordu. Buna göre “verimli” çalışmayan emekçilerin işten çıkarılmalarının önü açılırken, yasal itiraz hakları da sınırlanıyor ve yöneticilerin inisiyatifleri genişletiliyor.

Yasaya dair yansıyan bir başka önemli başlık ise ücretlerin de aynı “verimlilik” kriterine göre belirlenmesi. Buna göre ücretler, performansa göre belirlenecek. Geçmişte “katsayı-gösterge”, “derece-kademe” sistemine göre belirlenen ücretlerin yapısı tamamen değişecek. Verimliliğin ölçülmesi sonucu ücretler düşürülecek veya yükseltilecek. Emeklilik hesaplanırken de benzer kriterler gözönüne alınacak.

KESK’in varlık-yokluk sınavı!

Kuşkusuz ki yansıyan bu verilerin ne kadarının ilk başta yasaya yansıtılacağı şimdilik bilinmiyor. Ancak tüm bunların ve daha fazlasının AKP’nin, dolayısıyla sermayenin önümüzdeki döneme dair saldırı planlarının parçası olduğu açık. Bir dizi hayati adımı atarken emekçilere bir de sürgün cenderesi dayatmak ise düzen cephesinin belki de en aşağılık oyunlarından biri.

Yasanın öne çıkan ve emekçilerin hayatını kısa vadede tehdit eden bir düzenleme olması, kapsamlı saldırının da yalnızca bu yönüyle ele alınma tehlikesini içeriyor. Oysa saldırı çok daha kapsamlı ve kamunun tasfiyesinin dolaysız bir parçası.

Emek hareketi ise bugüne kadar ne yazık ki gündemdeki değişikliğe karşı anlamlı bir adım atabilmiş değil. Önümüzdeki günler, bu alanda da kamu emekçilerinin örgütlü mücadelesi, özellikle de KESK için bir varlık-yokluk mücadelesi dönemi olacak gibi gözüküyor.

 

 

 

 

Tuğla önemli, memurlar da yatıyor”

AKP’li bürokratların pervasız açıklamalarına her gün yenileri ekleniyor. Bu konuda sabıkalı isimlerden Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar da katıldığı Türkiye Tuğla ve Kiremit Zirvesi’nde hayli ilginç bir konu çeşitliliğine imza attı.

Tuğlanın önemini anlatarak sözlerine başlayan bakan, konuşmanın sonuna doğru konuyu 657 sayılı Devlet memurları Kanunu’na getirdi ve memurların yatarak para kazandığı tespitlerini yaptı.

Bakanlar kurulu gündemine gelen yasa değişikliği ile ilgili tartışmalar henüz gündeme gelmişken belli ki tartışmalara katkı yapmak isteyen bakan, “jakoben zihniyetleri” “ellerinin tersiyle” ittiklerini söyledi.

657 sayılı kanunun kendilerine uymadığını söyleyen Bayraktar, “Devlet memuru oluyor birisi, ondan sonra yat, uzan, para kazan, böyle bir şey yok” şeklinde konuştu.

Kamu emekçilerine bildik suçlamaları yönelten Bayraktar’ın sözlerinde yeni birşey yok. Ancak tuğla ile başlayan konuşmasını buraya getirmesi de hayli önemli. Zira hükümetin yeni dönemdeki temel saldırılarından biri olan 657’de yapılmak istenen değişikliğin toplum gözünde meşrulaştırılması ve dirençle karşılanmaması için yandaş basına ve devletlilere büyük işler düşüyor.