22 Şubat 2013
Sayı: KB 2013/08

 Kızıl Bayrak'tan
“Heyet krizi”, İmralı masası ve şovenist histeri
Beşir Atalay devrimcilere “terörist” dedi
Sermaye devleti faşist baskı ve
terörü tırmandırıyor!
KESK operasyonuna yaygın ve kitlesel tepki
KESK’e yönelik saldırı kınandı
ÇHD Genel Merkez Yöneticisi Av. Zeycan Balcı Şimşek ile AKP’nin yargı alanındaki saldırıları üzerine konuştuk
Sendikal harekette örgütlenme “atağı”!
Karanlıklar içinden güneşle gelen grev: NETAŞ
Kayseri İşçilerin Birliği Derneği kuruldu
“Vergi haftasında
ne kutlanacak!”
Devrimci sınıf faaliyetlerinden
Sınıf hareketinden

Çalışma tarzında köklü bir değişim ihtiyacı

Devrimci Kadın Kurultayı’nın ardından
Devrimci Kadın Kurultayı tebliğleri - 2
Tarihte kadın hareketleri / 3
Halep kentinin yağmalanmasından
Erdoğan ve hükümeti
sorumludur!
İslamcı Hamas gerici rejimlerin saflarında!
Meclis komisyonu
Mısır’da direniş yeniden yayılıyor
Emekçilerin öfkesi hükümetleri deviriyor!
Hegemonya krizi - “savaşları” / 2 - Volkan Yaraşır
Yeni YÖK Yasası
hükümetin gündeminden çıktı mı?
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Mısır’da direniş yeniden yayılıyor

 

İsyanın ikinci yıldönümü olan 25 Ocak’ta Mısır’da başlayan kitle eylemleri, grevler, direnişler, gösteriler devam ediyor. Müslüman Kardeşler’in (İhvan) maskelerinden soyunmasına neden olan son olaylar, safların netleşmesini sağlıyor. İhvan yönetimi, Hüsnü Mübarek’in izinden gideceğini, farklı bir politika izleme derdi, isteği, gücü iradesinden yoksun olduğunu kısa sürede ispatladı.

Böyle bir yönetime işçilerin, emekçilerin, -Mısır’da halen büyük bir oran oluşturan- yoksul köylülerin, genç kuşakların ve sık sık vahşi saldırılara maruz kalan kadınların güvenmesi mümkün değil. Kitlesel, militan eylemlerin devam etmesi, Port Sait’teki direnişin genel grevi içerecek şekilde genişlemesi, aralarında başkent Kahire ve İskenderiye’nin de bulunduğu beş kentte 22 Şubat’tan itibaren direnişin yeniden başlayacağının ilan edilmesi vb. Tüm bunlar İhvan yönetimine karşı biriken öfkenin yansımalarıdır. Bu arada olayların gelişimi, dinci koalisyonda çatlama sinyali vermeye de başladı. Son günlerde İhvanla Selefiler arasında yaşanan sert polemikler basına da yansımaya başladı.

Hüsnü Mübarek döneminde bile işçi ve emekçilerin grevlerine, direnişlerine düşmanca saldıran Müslüman Kardeşler, iktidara gelince, eylem yapan herkesi “eski rejim artığı” ilan etmeye başladı. “Siz eski rejimin artıklarısınız ve devrimi baltalamaya çalışıyorsunuz” demagojisine başvuran İhvan yönetimi, yürüyüş ve gösterilere saldırarak onlarca cinayet işlemekten kaçınmadı.

Oysa eski rejimin artıklarıyla, daha da önemlisi eski rejimin ordusuyla koalisyon kuran İhvan, eski rejimin şeflerini de birer birer serbest bırakmaya başladı. Görünen o ki, yakında Hüsnü Mübarek dahil, -önceki suçları bir yana- isyanda 1000’den fazla gencin katledilmesinden sorumlu olanların tümü serbest bırakılacak.

Tutuklanan bakanların bir kısmını serbest bırakan İhvan, belli ki, bunları geleceğin müttefiki olarak görüyor. Demokratik hak ve özürlükler için mücadele eden iş, aş, özgürlük isteyen gençleri zindanlara kapatıp işkenceden geçiren İhvan yönetimi, 25 Ocak isyanına katılan gençlerin katledilmesinden sorumlu olanları ise, serbest bırakıyor.

Eski rejimin şeflerinin serbest bırakılması, dinci-gerici İhvan yönetiminin müttefik arayışı olarak değerlendiriliyor. Henüz iktidara iyice yerleşmeden bu kadar sert bir toplumsal muhalefetle karşılan İhvan yönetiminin karşı-devrimci müttefiklere ihtiyaç duyduğuna kuşku yok. Hele de Selefilerle aralarının açılmasının da gündeme gelmesinden sonra.

Görüldüğü üzere İhvan yönetiminin şefleri, karşı-devrimin temsilcisi olduklarını gizlemiyor ve gerektiğinde Mübarek rejiminin artıklarıyla ittifak yapıp toplumsal hareketi ezmeye girişebileceklerinin sinyalini vermeye başladılar.

Bu hazırlık, İhvan şeflerinin işçi ve emekçilerden gelen meydan okumaların farkına vardıklarını gösteriyor. Eski rejim artıklarını salıvermelerinin, bu değerlendirmeden bağımsız gündeme gelmesi olası görünmüyor. Kitlelere şirin görünmek için olsa bile, devrik rejimin artıklarını hapiste tutmak İhvan için amaca daha uygun olurdu. Hal böyleyken emekçilerin tepkisini daha da arttıracak bir tercihte bulunulması, İhvan yönetiminin eski rejim artıklarıyla ittifak yapma ihtiyacıyla izah edilebilir ancak.

Dinci-gerici iktidarın bu korkuları yersiz değil. Zira Mısır’da işçi sınıfı ve emekçilerin ileri kesimleri ile 25 Ocak isyanında yükselttikleri şiarların arkasında duran genç kuşaklar, uzun soluklu bir mücadeleyi örgütleyebilecek birikim ve deneyime sahipler. Ülke ticaretinin önemli bir merkezi olan Port Said işçilerinin greve gitmesi bile, İhvancı Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi ve adamlarını korkutmaya yeter. Bu eylemlerin Kahire ve İskenderiye’ye yayılma ihtimalleri ise, İhvan yönetiminin kabusudur.

Eğer planlandığı gibi, bir süreden beri direnişte olan Port Said’in yanısıra başkent Kahire ve İskenderiye’nin de aralarında bulunduğu beş kentte direniş yeniden başlarsa, İhvan yönetimi iyice köşeye sıkışacak. Bununla birlikte, Mısır’da önümüzdeki günler, her hâlükârda hareketli olacaktır.

 

 

 

 

Özgürlük Tutsakları” açlık grevinde,
Filistin halkı sokaklarda!

 

İsrail zindanlarında bulunan 5 bine yakın Filistinli tutsaktan 800’ü, 20 Şubat’ta açlık grevine başladı. Aylardır süresiz açlık grevini sürdüren dokuz tutsakla dayanışma ve siyonist rejimin zindanlarda estirdiği vahşi terörü protesto etmek amacıyla gerçekleştirilen açlık grevi, dokuz tutsağın hayatını kurtarmayı da hedefliyor.

Dayanışma açlık grevine katılan farklı direnişçi örgütlere mensup 800 kişi, aylardır süresiz açlık grevi eylemini sürdüren tutsakların taleplerinin kabul edilmesini istiyor. Haklarında mahkumiyet kararı bulunmayan veya serbest bırakıldıktan hemen sonra keyfi bir şekilde tekrar siyonist zindanlara atılan dokuz tutsağın talebi, serbest bırakılmak.

Irkçı-siyonist rejimin “idari tutukluluk” adını verdiği bir uygulamaya dayanarak, yüzlerce Filistinli, haklarında hiçbir resmi suçlama veya mahkeme kararı bulunmadan, yıllarca İsrail zindanlarında tutuldu. Süresiz açlık grevini sürdüren tutsaklar da, bu faşist uygulamanın kurbanlarından.

Geçerken belirtelim ki, İsrail’e, “Ortadoğu’nun tek demokratik devleti” payesi vehmeden batılı emperyalistler, tüm yasa, kural ve uluslararası anlaşmaları ayaklar altına alan bu faşist uygulamaya dair en ufak bir itirazda bulunmuyorlar.

Dayanışma açlık grevi, İsrail devletinin bu faşist uygulamasını dünya kamuoyu nezdinde teşhir etmenin de vesilesi sayılıyor. Açlık grevi, bir kısmı ölümün eşiğinde bulunan dokuz tutsağın sorunlarının yanısıra, bir bütün olarak Filistinli tutsakların İsrail zindanlarında maruz kaldıkları vahşi icraatları uluslararası kamuoyunun gündemine taşıma çabalarına ivme de katıyor. Nitekim Filistinli diplomatlar sorunu BM gündemine de taşımaya hazırlanıyorlar.

Açlık grevi devam ederken, kuşatma altındaki Filistin kentlerinde ise tutsaklarla dayanışma eylemleri yoğunlaştırıldı. Bazı kentlerde açlık greviyle dayanışma çadırları kuran tutsak yakınlarıyla Filistinli tutsakların sorunlarıyla ilgilenen örgütler, her gün eylem yapıyorlar.

Tutsakları, İsrail işgaline karşı direnişin ve özgürlüğün simgesi kabul eden Filistin halkı, ırkçı-siyonizme karşı direnenleri yüceltiyor, onların mücadelesinin kazanımla sonuçlanması için dayanışma eylemleriyle zindanlar sorununu gündemde tutuyor.

“Özgürlük tutsaklarına özgürlük!” şiarıyla gerçekleştirilen dayanışma eylemlerinin, tutsakların talepleri kabul edilene kadar devam edeceğini belirten tutuklu yakınları ile konuyla ilgili örgütler, İsrail’in zindanlarda estirdiği terörü teşhir etmeye de devam edeceklerinin altını çiziyorlar.