22 Şubat 2013
Sayı: KB 2013/08

 Kızıl Bayrak'tan
“Heyet krizi”, İmralı masası ve şovenist histeri
Beşir Atalay devrimcilere “terörist” dedi
Sermaye devleti faşist baskı ve
terörü tırmandırıyor!
KESK operasyonuna yaygın ve kitlesel tepki
KESK’e yönelik saldırı kınandı
ÇHD Genel Merkez Yöneticisi Av. Zeycan Balcı Şimşek ile AKP’nin yargı alanındaki saldırıları üzerine konuştuk
Sendikal harekette örgütlenme “atağı”!
Karanlıklar içinden güneşle gelen grev: NETAŞ
Kayseri İşçilerin Birliği Derneği kuruldu
“Vergi haftasında
ne kutlanacak!”
Devrimci sınıf faaliyetlerinden
Sınıf hareketinden

Çalışma tarzında köklü bir değişim ihtiyacı

Devrimci Kadın Kurultayı’nın ardından
Devrimci Kadın Kurultayı tebliğleri - 2
Tarihte kadın hareketleri / 3
Halep kentinin yağmalanmasından
Erdoğan ve hükümeti
sorumludur!
İslamcı Hamas gerici rejimlerin saflarında!
Meclis komisyonu
Mısır’da direniş yeniden yayılıyor
Emekçilerin öfkesi hükümetleri deviriyor!
Hegemonya krizi - “savaşları” / 2 - Volkan Yaraşır
Yeni YÖK Yasası
hükümetin gündeminden çıktı mı?
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

İslamcı Hamas gerici rejimlerin saflarında!

 

İslami direniş hareketi diye anılan Hamas, halen Filistin direniş hareketinin bileşenlerinden biri kabul ediliyor. İsrail ordusunun geçen yılın son haftalarında Gazze’ye karşı giriştiği saldırının püskürtülmesinde önemli bir rol oynadığı da kabul ediliyor. Gazze’deki direnişçi damardan beslenen Hamas, dini esaslara dayalı geri ideolojik çizgisinden dolayı, farklı uçlara savrulmaya müsait bir yapıdadır aynı zamanda.

2007’de yapılan seçimlerden sonra Gazze bölgesinin kontrolünü ele geçiren Hamas’ın kurduğu yönetim, anti-demokratik bir polis rejimi olmanın ötesine geçemedi. Bölge devletleriyle kurduğu ilişkilerde de yalpalayan Hamas -merkezi, yakın zamana kadar Suriye’de olmasına rağmen- Mısır, Türkiye, Katar, Suudi Arabistan gibi bölgenin Amerikancı rejimlerine yakın durdu.

Müslüman Kardeşler’in Filistin kolu olan Hamas’ın Amerikancı rejimlerle ilişkisi yeni değil elbet. Ama son aylarda, -Mısır’ın yanısıra- bölge gericiliğinin merkezi güç odağı haline gelen Türkiye-Katar-Suudi Arabistan üçlüsüyle özel bir yakınlık kuran Hamas, Suriye’deki olayların şiddetlendiği bir zamanda, merkezini Şam’dan taşıdı. Siyasi lideri Halit Meşal da Suriye’yi terk etti.

Suriye’den çıkışı, bu ülkedeki olaylara bakış açılarının Baas yönetimi ve İran’dan farklı olmasıyla izah eden Meşal, yerleşmek için neden Katar’ı tercih ettiğine dair ise, herhangi bir açıklama yapmadı.

Farklı bir dönemde Katar’a gitmiş olsaydı -ki, bu mümkün değildi. Zira Suriye’deki olaylar olmasaydı Katar ne Hamas’a ne liderine kapılarını açardı- bu, olağan bir olay olarak karşılanabilirdi. Ancak Katar emirinin, gelinen yerde, Arap halklarının direnişinin yolundan saptırılması ve daha da kötüsü emperyalizmin ve gerici güçlerin elinde bir oyuncağa çevrilmesi noktasında oynadığı uğursuz rol ortadayken, Katar’a taşınmak, siyasi bir tercihin ürünü olabilir ancak.

Kökten dincileri finanse ederek halkların başına musallat eden bir despotun kanatlarının altına sığınmak, ilkeli bir direniş hareketinin, hele de Filistinli bir direniş hareketinin işi olamaz. Buna rağmen bu gerçekleştiyse, dini temeller üzerinde inşa edilen bir hareketin, direnişçi de olsa, kritik anlarda ilkesel bir tutum alma ufku ve gücünden yoksun olmasıyla açıklanabilir ancak. Zira olaylara dini açıdan bakanların pusulayı şaşırmaları kaçınılmazdır. Hamas’ın sonunda vardığı yer de burası oldu.

Dinci bir akımın gerici güç odaklarıyla aynı saflarda yer alması şaşırtıcı değil. Bilakis, işin doğası gereği, böylesi akımların yeri gericiler cephesidir. Buna karşın onu var eden koşullar ve hareketin dayandığı toplumsal taban, Hamas’ı belli açılardan farklı kılıyordu.

Filistin direnişinin en güçlü kalesi kabul edilen Gazze’de kurulan Hamas, ilk döneminde direnişten uzak duran bir hareketti. Birinci İntifada dalgasına binerek yükselen hareket, alttan gelen basınçla, direnişçi bir çizgiye kaydı. Çelişkilerin sert yaşandığı, siyonist işgale ve sosyal sorunlar yumağına karşı biriken öfkenin militan direnişlerle dışa vurduğu bu küçük toprak parçasında, siyasal varlık gösterebilmenin tek yolu, siyonist işgale ve işgalciye karşı direniştir.

Kuruluş döneminde Hamas, siyonist işgalcilerin cömert hoşgörülerine mazhar olmuştu. İsrail’e göre, Marksizm’in etkisi altında olan Filistin’in direnişçi sol örgütlerini zayıflatmak için İslamcı Hamas, bulunmaz bir nimetti. Nitekim -başlangıcında pek bir rolü olmamasına rağmen- birinci intifada dalgasına binmeyi başaran Hamas, 90’lı yıllarda, Gazze’nin en güçlü hareketi olmayı başardı. Direnişçi damardan beslenerek güçlenen Hamas, siyonist işgale karşı kayda değer bir direniş odağı oldu. Dinci bir hareketin Gazze’de güçlenmesi, sadece El Fetih’in değil, Filistin Halk Kurtuluş Cephesi (FHKC) gibi devrimci hareketlerin de zayıflamasında rol oynadı.

Direnişin yanısıra, Körfez şeyhlerinden aldığı cömert yardımlar sayesinde bir sosyal yardım ağı da oluşturan Hamas, 2007’ye gelindiğinde, Gazze’nin yönetimini ele geçirecek güce ulaşmıştı. Ama bu güçlenmeye dayanarak El Fetih’le iktidar savaşına tutuşan Hamas, bir çeşit darbe ile Gazze’nin yönetimini ele geçirdi. Bu ise, Gazze ile El Fetih yönetimindeki Batı Şeria’ın birbirinden ayrılmasına neden oldu. Olayların bu aşamaya gelmesinde El Fetih’in en az Hamas kadar payı olduğu bir gerçek. Fakat Hamas’da artık bir iktidar gücü olarak hareket ediyor ve Gazze’yi polisiye bir rejimle yönetiyordu.

Defalarca yapılan görüşmelere, “anlaştık, birleşeceğiz” türünden açıklamalara rağmen, Filistin halen kendi içinde parçalı durumdadır. Bugünlerde ise, yakında yapılacak seçimlere hazırlanan Hamas-El Fetih ikilisinin önceliği, bu seçimlerden galip çıkmak. Oysa Filistin halkının sorunları da gündemi de farklıdır. Hamas-El Fetih ikilisinin gücü, halen Filistin direnişini tek bayrak altında birleştirecek devrimci bir hareketin olmamasından kaynaklanıyor. Onlar da İsrail’le uğraşmaktan çok birbiriyle didişiyorlar.

Son günlerde çıkan haberlerde ise, Hamas’ın Mısır aracılığıyla İsrailli heyetlerle görüşmelere başladığı belirtiliyor. Görünen o ki, bu görüşmeleri kabul eden Hamas, Amerikancı rejimleri memnun eden adımlar atmaya başladı.

Gelinen aşamada, bölge halklarını hedef alan emperyalist/siyonist planın -Suudi kralı ve Tayyip Erdoğan’la birlikte- en küstah savunucusu olan Katar Emiri, aynı anda Hamas’a kol kanat geriyor. Suriye-İran koalisyonundan uzaklaşıp, merkezini Katar’ın başkenti Doha’ya taşıması, Hamas’ı Katar emirinin gözdesi yapmış görünüyor.

Hamas’ın içinde düştüğü vahim durum, direnişçi de olsalar, dini ideolojiyi temel alan hareketlerin, aşma gücünden yoksun oldukları yapısal zaafları hakkında fikir veriyor. Varılan nokta, halen Filistin direnişinin bir paçası kabul edilen Hamas’ın, emperyalizmin en berbat işbirlikçileri tarafından nasıl yönlendirilebildiğini göstermesi açısından ibret vericidir.