20 Temmuz 2012
Sayı: SYKB 2012/29

 Kızıl Bayrak'tan
Amerikancı rejimin gerici ablukasını parçalamak için...
Kürt halkı devletin irade kırma saldırısını direnişle yanıtladı
Faşist baskı ve devlet terörü sökmedi.
“Yargı Paketi” ile faşist katiller
sokağa salındı...
Avukatlar: “Asıl biz yargılayacağız!”
Adım adım kürtaj yasağına
KPSS adaletsizliğine protesto
AD Demirel İşyeri Baştemsilcisi Hakan Akyol ile MESS Grup TİS süreci üzerine...
MICHA’da patron baskısına rağmen direniş!
Termo Teknik işçileriyle toplantı
TÜMTİS İstanbul Şube Başkanı
Ersin Türkmen ile
DHL direnişi üzerine
Havayolu işçileri AKP’ye yürüdü
Maden işçileri iş bıraktı
Birleşik Metal-İş TİS Uzmanı İrfan Kaygısız ile kıdem tazminatının gaspı üzerine konuştuk
Gaspçıları ve suç ortaklarını
yenmek için göreve!
TOGO direnişi üzerine
HEY Tekstil Direnişi’nin geldiği aşama ve yapılabilecekler!
İzmir’de “Dinsel gericilik ve
devrimci politika” semineri
Müslüman Kardeşler’in
milyon dolarlarla sınavı
İsrail’de “zorunlu askerlik” tartışması krize dönüştü
Opel’de sular durulmuyor
Köprüden geçerken
kapitalizmi görmek - TMMŞP
9. Mamak Kültür-Sanat Festivali
3-4-5 Ağustos’ta!
Samandağ Evvel Temmuz Festivali’ne dair
Cumartesi Anneleri'nin 381. eylemi
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Amerikancı rejimin gerici ablukasını parçalamak için...

Meşru/militan, birleşik direniş hattı örülmelidir!

Dış politikayı “komşularla sıfır sorun” esasına göre belirlediklerini iddia ederek bununla övünen AKP iktidarının -Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu başta olmak üzere- şefleri, ABD emperyalizmi adına “aktif tetikçilik” misyonuna soyununca, birer savaş çığırtkanından başka bir şey olmadıklarını ortaya koymuş oldular.

Bu alçaltıcı misyondan dolayı, “komşularla sıfır sorun” söyleminin yerini “komşularla savaş” durumu aldı. İlki söylemdi, ikincisi ise ciddi bir tehlike olarak belirmiş durumda. Bu noktaya gelinmesine, burjuvazinin emperyalistlerle organik ilişkiler içinde olması ve Osmanlı’nın yayılmacı çizgisine özenen dinci-gerici AKP iktidarının pervasızlığı neden olmuştur.

Libya’nın savaş makinesi NATO tarafından aylarca bombalanmasına suç ortaklığı yapan Ankara’daki Amerikancılar, İran’a karşı Füze Kalkanı’nı Malatya’ya kurdurmakla kalmadılar, Suriye’de rejim değişikliğine soyunacak derecede fütursuzlaştılar da. Baas yönetimini yıkmak için yapılan hesaplar Şam’dan dönünce iç savaşı kışkırtan AKP iktidarı ile Suudi Arabistan-Katar ikilisi, aylardan beri savaş çığırtkanlığı yapıyorlar.

Suriye’nin iç dinamikleri, Rusya-Çin-İran üçlüsünün Esad yönetimini desteklemeleri, emperyalistler güdümündeki muhalefetin ise dağınık ve güçsüz olması, şu ana kadara saldırıyı engelledi. Buna karşın hem emperyalistler hem bölgedeki “tetikçi üçlü” (Türkiye-Suudi Arabistan-Katar) savaş kışkırtıcılığına devam ediyor. Diğer bir ifadeyle Türkiye’nin egemen sınıfları ve onların temsilcisi AKP iktidarı, emperyalistler namına komşu halklara karşı tetikçilik yapacakları olası bir savaşa hazırlık yapıyorlar.

Kuraldır; bir devlet içerisiyle uğraşıyorsa, dışarısıyla arayı iyi tutmaya çalışır ya da tersi; dışarısıyla uğraşıyorsa, içerisini zapturapt altına almanın yollarını arar. AKP iktidarının giderek ivme kazanan saldırganlığı, ikinci şıka göre şekilleniyor. Yani komşu halklara karşı savaş hazırlığı yapan burjuva gericiliği, içeride “çatlak” ses duymak istemiyor. Ancak bu hedefe ulaşmak kolay değil. Zira Kürt halkının ve Kürt hareketinin kitlesel direnişinin yanı sıra ilerici-devrimci güçlerin, işçi sınıfının, emekçilerin, demokratik Alevi hareketinin, gençliğin devam eden bir mücadelesi var. Bu mücadele henüz kitlesel bir boyut kazanmasa da güçlü dinamikler barındırmaktadır.

İşte dinci-Amerikancı iktidarın çok boyutlu ve yaygın saldırıları bu dinamikleri ezme kaygısıyla icra ediliyor. Bu alanda başarıya ulaşabilirlerse, emperyalistler namına “aktif tetikçilik” yapmalarının önünde bir engel kalmayacağını varsayan burjuvazi ve onun AKP şahsında vücut bulan iktidarı ne yasa ne kural tanıyorlar. Amaç, ülkeyi dikensiz gül bahçesine çevirip, engelsizce tetikçilik yapmaktır.

Bu politikaya bağlı olarak cellatlarının bir eline kamçı bir eline Kuran tutuşturan dinci-gerici iktidar, emekçilere, “ya saldırganlığa sessiz kalın ya da kamçıyla dize getirileceksiniz” tehdidini savuruyor. Dolayısıyla dinci-gerici iktidar hem siyasallaştırılmış dini yaymak için hamleler yapıyor hem elde kamçı muhalif güçlere saldırıyor.

İktidarın belli başlı saldırılarına bakıldığında, atılan her adımın bu uğursuz planın parçası olduğu anlaşılıyor.

Temel hedef Kürt hareketi ve Kürt halkı, zira hâlihazırdaki en güçlü muhalefet buradan gelmektedir. “KCK operasyonları” adı altında 10 bine yakın Kürt siyasetçisinin ciddi bir gerekçeye dayanmadan zindanlara kapatılması bunun göstergesidir. Burjuva yasalar göre bile “suç işledikleri” için değil, “suç işlemek ihtimalleri” bulunduğu gerekçesiyle zindanlara kapatılan binlerce kişi, Amerikancı rejimin faşizan suratına da ışık tutmaktadır.

Saldırının ikinci hedefinde ise işçi sınıfı var. Grev yasakları, TİS’lerin fiilen engellenmesi, sendikaların dinci-gericilik eliyle dizayn edilmek istenmesi, iş cinayetlerinin dramatik bir şekilde artması, hak arayan işçilerin polis/jandarma terörüyle yıldırılmaya çalışılması, TİS yetkileri verilmeyerek sendikaların tepesinde demoklesin kılıcının sallandırılması, sendikal örgütlenme ve eylemlerin “Terörle Mücadele Yasası” kapsamına alınması vb…

Tüm bunlar işçi sınıfının özel bir şekilde hedef alındığına işaret ediyor. Sermayenin karşısındaki tek tutarlı devrimci sınıf olmasından dolayı hedef seçilen işçi sınıfının kimliği yozlaştırılmak, dolayısıyla sadaka kültürüyle kötürüm hale getirilmek isteniyor. Sadece AKP değil dinci-gerici medya, tarikatlar ve cemaatler de bu rezil planı hayata geçirmek için çalışıyorlar.

Saldırganlığın bir diğer hedefi ise ilerici-devrimci güçlerdir. Protesto, anma, miting, etkinlik gibi faaliyetler artık tutuklama gerekçesi sayılmaktadır. Newroz kutlamalarına katılmak, Sivas katliamını protesto etmek, Madımak’ta katledilenleri anmak sermayenin “özel yetkili mahkemeleri” tarafından “terör eylemi” olarak değerlendirilmekte, bu gerekçelerle yüzlerce kişi zindanlara kapatılmaktadır.

Bunların yanı sıra KESK şahsında kamu emekçileri, mücadele eden öğrenciler, mezhepsel ayrımcılığa karşı mücadele eden Demokratik Alevi Hareketi de iktidarın zorbalığına maruz kalan güçler arasındadır.

Siyasallaştırılmış dini yaygınlaştırmak için okullarda, üniversitelerde, mahallelerde çalışmalar yürüten sermayenin ortaçağ zihniyetli temsilcileri, aynı günlerde kontrgerillanın tetikçiliğini yapmış onlarca ülkücü-faşist katili, sokaklara salmıştır. Bu zihniyet, insanlığa karşı suç işleyen Sivas katliamının kökten dinci tetikçilerini “zamanaşımı” ile kurtarırken, bu vahşi katliamı protesto edenler hakkında halen davalar açmaktadır.

Emperyalistlerin ve sermayenin desteğiyle bu vahim tabloyu yaratan dinci-Amerikancı iktidar, işçi sınıfını, emekçileri, ilerici-devrimci güçleri, gençliği, kadınları, ilerici Alevi hareketini, kısacası tüm ezilenleri sıkı bir abluka altına alarak pasifize etmeye dayalı bir politika izlemektedir. Bu uğursuz emellerine ulaşabilmek için ne yasa ne kural ne ahlak ne değer tanıyan AKP iktidarı, aynı zamanda korku ve tedirginlik içindedir de. Zira Kürt halkı ve hareketi başta olmak üzere işçi sınıfını, ilerici-devrimci güçleri ve diğer toplumsal dinamikleri bastırmanın kolay olmadığını, burjuva iktidarın efendileri de bilmektedirler. Bu tedirginlik, biran önce sonuca ulaşabilmek için dinci-gerici iktidarı daha da saldırganlaştırmaktadır.

Devrimci-ilerici güçler başta olmak üzere bu saldırı furyasının hedefindeki tüm güçler örgütlü, planlı, kararlı, militan bir mücadele ile gericiliğin karşısına dikilmelidirler. Dinci-gerici rejimin örmeye çalıştığı bu boğucu ablukayı parçalamak için tüm güçler bu mücadeleyi ciddiye almalı, bu konuda gevşekliğe meydan vermemeli Tahrir Meydanı’ndaki, Diyarbakır’daki, Yunanistan’daki, İspanya’daki işçi ve emekçilerin meşru/militan mücadelesi örnek alınarak bu gerici abluka parçalanmalıdır.

Rejimin saldırılarına karşı biriken öfke ve farklı alanlarda sergilenen direngenlik, örülmek istenen karanlık ablukayı dağıtmak için gerekli güç ve olanakların mevcut olduğuna işaret ediyor. Geriye bu güçleri seferber etmek ve ortak hedef etrafında birleştirmek kalıyor.