21 Ekim 2011
Sayı: SİKB 2011/40

 Kızıl Bayrak'tan
Gerici savaş ve saldırganlık
cephesini durduralım
Kirli savaşa son!
ABD düzmece iddialarla İran’ı tehdit ediyor, Türk devletini kışkırtıyor
Gözaltı ve tutuklama furyası
“Ekmek yoksa, pasta yiyin”
“Orta Vadeli” saldırı programı açıklandı
Devrimci işçilere sendikacı barikatı!
Hesap soralım!
Savranoğlu işçileri İzmir’e döndü
TİS Uzmanı İrfan Kaygısız:
“İşçi sınıfı üzerindeki baskı ve
sömürü artacak”
Başka dünya mümkün; sosyalizm!
Kapitalist metropollerde
protesto gösterileri!
‘’Yakında sizin kente geliyor” hazır mısınız?
Yunanistan: Emekçiler sel olup aktı
K-Pet’te direniş kazanacak!
Esir takası yapıldı.
Sendikal Güçbirliği Bursa Bölge Toplantısı
KESK grev hakkı için eylemdeydi
Asistan Hekim Kurultayı
gerçekleştirildi
Nitelikli ucuz yemek istiyorlar
Suzan Zengin
sonsuzluğa uğurlandı.
Kapitalist kriz ve devrim
“Bir mezarımız olsun”
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

ABD düzmece iddialarla İran’ı tehdit ediyor, Türk devletini kışkırtıyor...

Kahrolsun emperyalizm ve işbirlikçileri!

Savaş aygıtı NATO’nun ordularını Libya üzerine sürerek Kuzey Afrika ve Ortadoğu halklarına karşı taarruza geçen ABD emperyalizmiyle suç ortakları, bu aralar namluları İran’a çevirmek için gerekçe uydurmaya çalışıyorlar. Bölge halklarını hedef alan her gerici saldırıda olduğu gibi, Türk devletiyle Suudi Arabistan’daki ortaçağ kalıntısı şeriatçı rejim de, bu defa da Washington’daki efendilerinin hizmetine girmeye hazır görünüyor.

Kapitalizmin kâbesi Wall Street merkezli direniş hareketinin giderek daha kitlesel, daha militan bir hal aldığı; kısa süre içinde dünyanın başka kentlerine sıçradığı, buna bağlı olarak Amerikalı zengin küstahların korkularının depreştiği günlerde İran’a karşı saldırıya geçen Barack Obama yönetimi, halklara karşı yeni savaş cepheleri açmak niyetinde olduğunu gözler önüne serdi.

Uydurma senaryolara dayalı
küstahça tehditler

ABD Dışişleri Bakanlığı, İran asıllı 2 kişinin Suudi Arabistan’ın Washington Büyükelçisi’ne suikast planının ortaya çıkarıldığı iddiasıyla, geçen günlerde “terör saldırılarına karşı uyarı” yayınladı. Bu girişimin hemen ardından Washington’dan peşpeşe yapılan açıklamalarda ise, İran doğrudan hedef alındı.

New York’taki federal mahkeme tarafından açıklanan ve İran’ı hedef alan suç duyurusunda, İran asıllı ABD vatandaşları Mansur Arbabsiar ile Golam Şakuri, Suudi Arabistan’ın Washington Büyükelçisi’ne suikast ve Suudi Arabistan ile İsrail büyükelçiliklerini bombalama planı yapmakla suçlandılar. Her açıdan uydurma olduğu belli olan suçlama, İran’ı hedef almanın gerekçesi olarak kullanılıyor.

ABD Adalet Bakanlığı, suikast planının İran tarafından desteklenip yönetildiğini öne sürerek, Tahran’dan hesap sorulacağı tehdidini savurdu.

Adalet Bakanlığı’nın çok spesifik bir dizi gerçeği ortaya koyduğunu iddia eden Barack Obama ise, tehditleri uç noktaya vardırdı.

“Şimdi tüm gerçekler ortada. İddiaları destekleyecek bulgular olmasaydı bu konuyu zaten gündeme getirmezdik” ifadelerini kullanan Obama, bulguları uluslararası toplumla da paylaştıklarını belirterek, “Bunlar analiz edildikten sonra, bu planın gerçekliğine dair bir tartışmanın olmayacağına inanıyorum” diye konuştu.

İran’a yönelik her seçeneğin masada olduğunu, birinci aşamada iddialarda adı geçen kişilerin yargı önüne çıkarılacağını ilan eden Obama, ikinci aşamada İran’a yönelik sıkı yaptırımları devam ettireceklerini ve uluslararası toplumu İran’ın daha fazla izole edilmesi için harekete geçirme çabalarını sürdüreceklerini belirtti.

Bu arada ABD Hazine Bakanlığı’ndan yapılan açıklamada, İran’ın Mahan Havayolları şirketi de terörle bağlantılı olmakla suçlandı. Açıklamada, İran elit güçlerine (Devrim Muhafızları ve El Kuds gücü) mali ve lojistik destek sağlamakla suçlanan Mahan şirketine yaptırımlar uygulanacağı belirtildi.

İran’ı hedef alan bu ve benzer tehditler, gülünç bulunan suikast planına dayandırılıyor. Nitekim FBI yöneticisi Robert Mueller bile, “İran tarafından çekip çevrilen terör planının, Hollywood senaryosunun sayfalarını okumak gibi” olduğunu belirtti. Pek çok kişi tarafından “kötü bir senaryo” olarak değerlendirilen suikast planını ciddiye alan olmadı. Buna karşın sözkonusu planın piyasaya sürülmesi, yeni bir savaşın ilanına giden yolu açabileceği kaygısı farklı çevreler tarafından dile getirildi.

Tehditlerin hedefindeki İran yönetimi, resmi haber ajansı IRNA tarafından yayınlanan açıklamasında, uygulamaya başlanan planı, İran’a karşı “Amerika’nın yeni propaganda senaryosu’ olarak değerlendirdi. İran’ın “iyimser” yorumuna rağmen, Washington’daki savaş baronlarının savurdukları küstahça tehditler, bu kan tacirlerinin niyetlerinin kötü olduğuna işaret ediyor.

Sahte belgelerle savaş
kışkırtıcılığı yeni değil...

11 Eylül saldırılarının ardından Afganistan ve Irak’a saldıran ABD emperyalizmi ile suç ortakları, sahte belgeleri, vahşi işgalin gerekçesi saymışlardı. Ülkelerin tahrip edilmesi ve yüzbinlerce insanın katledilmesinden sonra, işgalin sahte belgelere dayandığı, bizzat Beyaz Saray’ın savaş baronları tarafından itiraf edilmişti. Yani emperyalistlerle yardakçıları, bir halkı hedef alma, bir ülkeyi işgal etme planı yaptıklarında, sahte belge imal etmeleri bir ayrıntıdan ibaret kalıyor.

Bu aralar piyasaya sürülen ucuz Hollywood senaryosu da, başka şeylerin yanısıra, İran etrafındaki kuşatmayı sıkılaştırmak, eğer koşullar elverişli olursa, halklara karşı yeni bir emperyalist cephe açma planının bir parçası olarak değerlendiriliyor. Barack Obama’nın, “İran’a karşı bütün seçenekler masada” söylemi, ortada bir emperyalist saldırı olduğunun temel göstergelerinden biridir.

Kapitalizmin küresel krizinin yeni dalgalar halinde yayıldığı, anti-kapitalist direnişin Wall Street’in kapılarına dayandığı, dahası giderek yayıldığı dikkate alındığında, —göze alabilirlerse eğer— savaş baronlarının İran’a karşı savaş başlatmaları ihtimal dışı değildir. Afganistan, Irak ve Libya’da yüzbinleri katledenlerin, aynı şeyi İran’da da yapmalarının önünde insani, ahlaki veya hukuksal bir engel bulunmuyor.

Türk devletini savaş kışkırtıcılığına
dahil etme girişimleri…

Başta Barack Obama olmak üzere Washington’daki savaş baronları İran’a tehditler savururken, ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton, İran’ın Türkiye’yi tehdit ettiği zırvasını ortaya attı. Hem yaptığı açıklamada hem Amerika’nın sadık işbirlikçilerinden Türk Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ile gerçekleştirdiği telefon görüşmesinde iddiaları tekrarlayan Hillary Clinton, güya İran’ın Türkiye’yi nasıl tehdit ettiğini ortaya koydu.

“…İran Türkiye’ye saldırıyordu, çünkü Türkiye, füze saldırılarına karşı NATO’nun korunması için NATO radarını topraklarında konuşlandırmada bizimle anlaştı. Türkiye’ye saldırıyordu, çünkü Türkiye, İslam’ı kabul eden, ancak Türkiye’nin son yıllarda başardıklarıyla daha uyumlu bir çizgi izleyen laik devletleri savunuyordu. Bu gerçekten Türkiye’ye karşı olanca gücüyle bir saldırıydı.”

Uydurma suikast planını gerekçe gösteren ABD’li bakan, “…Herkesin şu anda öğrendiği şey, hiç kimsenin İranlılar’a karşı emniyette olmadığı. İranlılar kendi mantıklarına, dünya hakkında ve kendilerinin buradaki konumuna dair kendi düşünce tarzlarına sahipler ve etki için herkesle rekabet ediyorlar.

Suudiler’le, Türkler’le rekabet ediyorlar ve pozisyonları hakkında sürekli bir kışkırtma halindeler. Bu konunun (Suudi Arabistan’ın Washington Büyükelçisine suikast iddiaları), İranlılar’ın ne işler çevirdiğine dair birçok ülkede var olan sağlam temelli şüpheleri güçlendireceği kanısındayım…”

Bu zırvaları ortaya atan Clinton, savaş aygıtı NATO’nun füze kalkanının Türkiye topraklarına kurulmasına onay veren Ankara’daki işbirlikçileri, pervasızca İran’a karşı kışkırtıyor. Emperyalistlerle suç ortaklığını elden bırakmayan AKP hükümeti ve onun şefleri ise, Clinton’ın alçaltıcı yönlendirmesine karşı seslerini çıkarmadılar. Bu aralar zam üstüne zam yapmakla meşgul olan AKP şefleri, Washington’daki efendilerinin ilgilerinden memnun görünüyorlar.

İran’daki molla rejiminin Türk devletiyle çatışmak istemediği, tersine Ankara ile ilişkileri geliştirmeye çalıştığı kimse için bir sır değil. Türk burjuvazisi ve onun gerici rejiminin de İran’la çatışmaya istekli olduğu söylenemez. Dolayısıyla sorun, Ankara’daki işbirlikçi takımının emperyalistlerin hizmetinde olmasından kaynaklanıyor.

Belirtmek gerekiyor ki, Türk sermaye devleti, çok istekli olmasa da, ABD’den emir geldiğinde emperyalist saldırganlığın bir parçası olacaktır. Zira karar anlarında, Ankara’dakilerin emperyalist efendiden yana tutum alacağı, pek çok örnekten bilinmektedir. NATO’nun füze kalkanının Malatya’da kurulmasına onay verilmesi, bu utanç verici suç ortaklığının son ama sonuncu olmayan örneklerindendir.

Anti-emperyalist mücadelenin
önemi artıyor…

Emperyalistlerle bölgedeki işbirlikçilerine karşı mücadele elbette her zaman günceldir. Ancak Afganistan, Irak ve Libya işgalleri devam ederken, füze kalkanının Türkiye topraklarına kurulmaya başlaması ve ABD’nin İran’ı hedef alan fütursuz tehditleri, bu mücadelenin önemini daha da arttırmaktadır.

Ezilen halkları hedef alan bu gerici/vahşi savaşların fitili, emperyalist güçlerle bölgedeki işbirlikçilerinin sefil çıkarları için ateşleniyor. Bunun ağır bedelini ise halklar ödüyor. Halen emperyalist orduların işgali altında bulunan Afganistan, Irak ve Libya’ya bakmak, gerici savaşların ezilen halklara nelere mal olduğunu görmek için yeterlidir. Yakılıp yıkılmış ülkeler, katledilen yüzbinler, yerinden yurdundan edilmiş milyonlar, yüzde 50’lere varan işsizlik, yoksulluk, sefillik ve diğer musibetler…

İşte emperyalizme ve işbirlikçi suç ortaklarına karşı yaygın, kitlesel, militan mücadele, halkların bu türden yeni yıkımlara maruz kalmalarını önlemenin yegane yoludur. Bundan dolayı bütün halklardan işçiler ve emekçiler ile ilerici devrimci güçler, anti-emperyalist/anti-kapitalist direnişi büyütmek için azami çaba harcamalıdırlar.