26 Ağustos 2011
Sayı: SİKB 2011/33

 Kızıl Bayrak'tan
Dinci-gerici partinin saldırganlığının gerisinde ABD emperyalizmi var...
Saldırganlık dizginlerinden boşalıyor
Kürt halkının özgürlük, eşitlik,
gönüllü birlik!
Kirli savaşın faturasını emekçiler ödüyor!
Kürt anneleri ‘canlı kalkan’ oldular
Sendikal bürokrasi işçi sınıfının tahammül sınırlarını aşıyor...
Sendikalar Yasası üzerine kapalı kapılar ardında pazarlıklar...
İşçi sınıfına topyekün saldırı stratejisi 
İşçiler kıdem tazminatı hakkı için
sokağa çıktı...
Tekstil İşçileri Bülteni’nden seminer
Birleşik Metal-İş Anadolu Şube Başkanı Seyfettin Gülengül ile konuştuk...
Ontex/Canbebe direnişçileri: Direniş bayrağı elden ele yükselecektir!
Gerçek barış için
sınıfsız-sömürüsüz bir dünya!
Libya’da Kaddafi devrildi…
Siyonist saldırganlığı ancak halkların birleşik direnişi önleyebilir…
Şili’de 1 milyon kişi yürüdü
“İki, üç daha fazla Vietnam!"
Somali yalanları ve gerçekler
Somalili kadınlar ve
burjuva ikiyüzlülük...
Balcalı taşeron işçilerine
gözaltı terörü…
Katliamda ihmaller zinciri
Direnişçi Savranoğlu işçileriyle konuştuk...
Direnişteki Form Mukavva işçileriyle konuştuk...
Mihri Belli ‘Enternasyonal’le
sonsuzluğa uğurlandı....
Hacıbektaş Şenlikleri ve bazı gözlemler
“Savaş politikalarında ısrar etmeyin”
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Direnişçi Savranoğlu işçileriyle konuştuk...

“Mücadele edersen kazanırsın!”

İzmir Menemen’de kurulu Savranoğlu Deri fabrikasında direnişlerini sürdüren işçilerle konuştuk. Fabrikadaki kölece çalışma koşulları konusunda bilgi veren işçiler, nasıl örgütlendiklerini anlattılar ve kararlı olduklarını dile getirdiler.


“Örgütlenince insanlara cesaret geldi”

Direnişçi Yusuf Nalbant: Çalışma şartlarımız ağır. Giriş belli, çıkış belli değil. Bu 24 saat olur, 36 saat, 48 saat olur. Ustaların baskısı oldukça fazla. ‘Ben bugün 07.00’de gideyim, 06.00’da gideyim, hastayım’ yok. Gidemezsin. İş bitecek öyle gideceksin. 70 kiloluk deriyi yüklüyorlar sırtına, akşama kadar 60 tonluk malla uğraşıyorsun. Az kişiyle çalışıyorsun. “Belim ağrıyor” deseniz “beni ilgilendirmez” diyorlar. Akşama kadar suyun içindesin. Arkadaşlarımızın çoğu bronşit. Kimyasal ortamda çalışıyoruz. Sağlıksız bir ortam. Arkadaşlarımızın çoğu astım hastası. Bugün yine bir arkadaşımız rahatsızlandı, hastaneye kaldırıldı.

3 ay kadar süren bir çalışma oldu. İlk bana geldiklerinde “bu iş olmaz” dedim. Çünkü insanlar bir iğneye dahi itiraz edemiyorlardı. İş çıkışları insanları alıyorduk, 5-6 saat konuşuyorduk. Bunu 2-3 ay içinde tamamladık. Bugün komitemiz var.

Örgütlü olmak güç veriyor. Kitle desteği olunca daha bir cesaretleniyorsun. Biz işe girdiğimizde korkuyorduk, bir şey diyemiyorduk. “Dışarı atacaklar” diyorduk ama örgütlenince insanlara cesaret geldi. Örgütlülük kadar güzel bir şey yok.  


“Gaz maskesi yerine toz maskesi veriyor”

Direnişçi Aydın Gençarslan: Sendika çalışmasına katıldıktan, yani üye olduktan 2 gün sonra atıldım. Gerekçe; küfürlü konuşmuşum. Konuşmadığımızı biliyorlar. İyi-kötü adamları biliyor çünkü şöyle de bir kelime kullanmıştı: “İstanbul’da sendikalaşma var, burada da yakında başlar. Söylentiler var”. “Ben küfür etmedim” dedim. O da “Aydın etmediğini çok iyi biliyorum, verilen savunma beni tatmin etmedi” dedi. Haklarımı yatırdılar. Sendikalaşma süreci aşağı yukarı 3 ay sürdü. Konuşalım diye gece 01.00’de, 02.00’de, 03.00’te adam bekliyoruz. Zor bir süreç oldu. Buranın sıkıntısı, çalışma saatleri yoğun. Sabah 08.00’de giriyosun, 05.00’te, 10.00’da çıktığın oluyor. Artı kışın zor şartlarda gelip gidiyorsun. Özellikle bayanlar için daha zor oluyor.

Ayda 150 saat mesai yapıyoruz, 4 pazar çalışıyoruz, bordroda yazan 680 TL. Sağlıksız şartlarda çalışıyoruz. Kimyasalla çalışıyorsun gaz maskesi yerine toz maskesi veriyor. Hepimiz bir bir dökülmeye başladık. Biri heyet raporu aldı, bir ablamız tekrar hastaneye yatırıldı.

Sendikalar, kitle örgütleri yanımızda sürekli. Geçen cumartesi kimseyi çağırmamamıza rağmen 250 kişilik kitle vardı. Komşularımız, ailelerimiz, dostlarımız yanımızda.

 

“Kaybedersek de onurumuzla kaybederiz”

Alaattin Gürbüz: 7 yıldır bu fabrikada çalışıyorum. İşçi arkadaşlara şunu söylerim: “Korkuyorlarsa, ‘olmaz’ diyorlarsa işte gelsinler burada bizi görsünler. Kaybedeceklerse böyle bir mücadelede kaybetsinler”. İşini kaybetseler bile davayı benim gözümde kazanmışlardır.

Bu sendikalaşma olayı bana çok yabancı gelen bir olaydı. Ama ben de bu işin içine girdim. Kaybedersek de onurumuzla kaybederiz.

Çalışma şartları zor, iş veriyor. Ama tabi bizi sindirmişler. Patron ustalar vasıtasıyla işçinin üzerinde müthiş bir egemenlik kurmuştur. Patron seni zaten sindirmiş, seni koparmış. Sen yalnız olduğun için, ‘işimden olurum’ korkusuyla ses çıkaramıyorsun. Ben yıllarca böyle çalıştım. Güvenebilecekleri abileri varsa, davayı koşturacak insanların arkasına düşerlerse, kaybederlerse bile ne kazandıklarını bilirler. Kaybedecekleri bir şey yok.

Yaptığımız iş ortada, yüzlerce kiloluk deriyi kendi tabirimle dans ettiriyoruz. Geçinebilmek için mecbur mesaiye kalıyoruz. 3 aydır mesailerimizi de ödemiyorlar. Baskıyı kuranlar kendisi. Ben gündüz çalışırdım. Şimdi gece çalışıyorum, evime gidemiyorum. Sıkıntılar çok ama mücadeleyle aşılır. Benim şartlarım zor, üç çocuğum var, evim kira. Ben bu mücadeleye girdiysem herkes girebilir. Mücadele edersen kazanırsın.

Patronumuzdur, 7 yıldır çalışıyoruz; tamam. Ama bu kadar haksız yere bu kadar çok para kazanılmaz. Doktorumuz yok. Hastaneye gidersin, rapor alırsın, bir gün sonra işe gelirsin. “Kartal” yani ustalar karşılar seni. Eskiden konuşamazdık. Şimdi böyle bir şey olduğu zaman bizim de kendimize özgüvenimiz geliyor.

Ben şahsen bilmiyordum haklarımı. Sadece öyle bir kurmuşlar ki bizi; geleceksin, çalışacaksın, üç-beş saat mesai yapacaksın, aylığını bir buçuğa getireceksin. Burada işçileri sömürüyorlar. Kullanıp, işverimi düştü mü bir formülünü bulup çıkartıyorlar.

Patronun bugün bire birer işçiyi dışarı çıkartması, davayı kaybetmesidir. Bence kaybetmiştir. Ben Menemenliyim. Belediye Başkanı’nın da bir gelip işçisine bakması gerekir. Bir yardım istemiyoruz ama ne oluyor burada diye sorması gerekir. Bizi dinlese iyi olurdu.

Benim üç yaşında kızım var, “baba hadi direnişe gidelim” diyor. Yani herkes haksızlığı biliyor.

Biz çıksak da, bu sistem kırılırsa bizden sonra çalışacak insanlar da emekçidir, iyi şartlarda çalışırlarsa ben ne mutlu bana derim.

Kızıl Bayrak / İzmir

 

 

 

 

Deri İş Sendikası İzmir Şube Başkanı Makum Alagöz:

“Komite süreci hızlandırdı”

- Çalışma koşullarından bahseder misiniz? 

- Burada 4857 sayılı kölelik yasası dediğimiz yasa dahi uygulanmıyor. O kölelik yasası burada uygulansa insanlar “ne güzel” diyecek durumdalar. Burada kölelik düzeninden daha kötü çalışma koşulları hakim. Biz Çin’i tartışırken burası Çin’in daha ötesinde bir yer. Çünkü her türlü problem yaşanıyor burada. Gece gündüz, yağmur çamur farketmiyor, işçiler yaya olarak evlerine dönüyorlar. Servis yok. Bir bayanın yaklaşık 3-4 km yürüdüğünü düşünün. Sağında ev yok, solunda ev yok, bir sürü köpek etrafta dolaşıyor üstelik. Menemen’in yakalanmış sokak köpekleri de buraya bırakılıyor çünkü.  

“Her hafta komite toplantısı yaptık”

- Sendikalaşma mücadelesinde hangi zorluklarla karşılaştınız ve örgütlenme süreci nasıl gelişti?

- Biz bir sene önceden bu fabrikanın analizini yapmıştık. Bizi sıkan bir konu vardı. Tek firma üzerinden çoğunluğu alırsak bu işveren ben 3 firmayım diye itiraz edecekti. Hedefimiz üç ayrı firmada da çoğunluğu sağlamaktı. Tabi bu çok basit değildi. Geçmişteki örgütlenme deneyimlerim işçiyi bilinçlendirinceye kadar sıkıntı yaşandığını gösteriyordu. Bu açıdan her işçiye en az 4-5 saat zaman ayırdık. Şöyle bir şansımız olmadı örgütlenirken, toplu bir şekilde örgütlenmedik. Bilinçsizlik vardı. Bu bilinçsizlikten dolayı bir yerden patlayabilirdi. Mesela ilk Yusuf arkadaşımızla görüşmüştük, ama Yusuf arkadaşımız benim başka bir işçiyle daha görüştüğümü bilmiyordu. İşçilerle tek tek uzun uzun konuştuk. Bu süreçte karşımıza çıkacak her şeyi konuştuk. Tıkandığımız noktada artık komiteyi oluşturduk. Çünkü işyeri komitesi mutlaka olmalıydı. Üç bölümün en dürüst, en güvenilir işçileriyle işyeri komitesini oluşturduk. Komite işin içerisine girince süreç hızlandı. 3 ayrı firmada çoğunluğu alabilmek ciddi anlamda zordu. Bugün de işverenin algılayamadığı bu. İşveren “ta içimize kadar girdiler nasıl duymazsınız” diyormuş. Zamanı biraz bol kullandık. Bu nedenle zamana yayıldı. Ama gecenin 2 buçuğunda işçiyi alıp 4 buçuğa kadar konuşup ertesi gün üyeliğe hazırladık. Yetkiyi beklerken her hafta genel toplantı, her gün ama her gün komite toplantısı yaptık. Ekibimizde görev yapan örgütlü olduğumuz diğer yerlerden de arkadaşlarımız vardı. Ve bugün bu düzeye geldik.


- Yetki başvurusundan sonraki süreçte neler yaşandı? Ne gibi saldırılarla karşı karşıya kaldınız? 

- Yaklaşık 15 gündür de kapıda 2 arkadaşımızla direnişteyiz. Bugün de (15 Ağustos) bir arkadaşımız daha kıdem tazminatı verilmeden işten çıkarıldı. Mantık şu, patron “tazminatsız çıkartırsam ekonomik bir baskı yapmış olurum, tazminatlarını kullanamaz olurlar. 2-3 ay sonra iyice bunalırlar ve çekip giderler” gözüyle bakıyor. Bugün çıkartılan arkadaş ustanın 5 dakikada çıkart dediği malı “neden 6 dakikada 7 dakikada çıkarttın, işi yavaşlatıyorsun” diye baskı oluşturması sonucu atılıyor. İşçi arkadaşımız da “sen sendikal nedenden dolayı baskı uyguluyorsun, suç işliyorsun” diyor. Ama onlar çıkardıkça insanlar daha da kenetleniyor, meseleyi artık parasal noktadan çıkarttık.


- Bugüne kadar neler yaptınız ve neler yapmayı düşünüyorsunuz? 

- Geçen hafta cumartesi günü Menemen’e kadar sendikaya saygı yürüyüşü yaptık. Bu cumartesi de Menemen halkına mektup dağıttık. Tekli kortej halinde sessiz bir şekilde buradan Menemen’e kadar halka ulaştırdık. Her cumartesi bir eylem programımız var artık. Hedef, buranın sendikalaşması. Sendikalı, toplu sözleşmeli bir sürece gelebilmek. Daha demokratik, insanca çalışılabilecek bir yaşam için mücadele ediyoruz.


 

Savranoğlu’nda dayanışma

Savranoğlu Deri fabrikasında her cumartesi yapılan etkinlikler kapsamında, işçiler ve destek veren kurumlar 20 Ağustos günü fabrika önünde biraraya geldi.

İşçilerin fabrikadan çıkmasıyla hep birlikte halaylar çekildi. Çekilen halayların ardından konuşmalara geçildi.

Deri-İş Sendikası İzmir Şube Başkanı Makum Alagöz, TÜMTİS İzmir Şube Başkanı Şükrü Günseli ve kurum temsilcilerinin konuşmalarının ardından, geçtiğimiz hafta içerisinde astım krizi geçirerek hastaneye kaldırılan ve etkinliğe katılmak için fabrika önüne gelen Sevinç adlı işçi söz aldı. Direnişe desteğe gelen herkese teşekkür etti.

Eyleme TÜMTİS üyesi ambar işçileri, Deri 2000 işçileri, BDSP, Alınteri, Mücadele Birliği, Kaldıraç, UİD-DER, TKP, Nazım Kültür Evi, EMEP ve EDP destek verdi.

Kızıl Bayrak / İzmir