26 Ağustos 2011
Sayı: SİKB 2011/33

 Kızıl Bayrak'tan
Dinci-gerici partinin saldırganlığının gerisinde ABD emperyalizmi var...
Saldırganlık dizginlerinden boşalıyor
Kürt halkının özgürlük, eşitlik,
gönüllü birlik!
Kirli savaşın faturasını emekçiler ödüyor!
Kürt anneleri ‘canlı kalkan’ oldular
Sendikal bürokrasi işçi sınıfının tahammül sınırlarını aşıyor...
Sendikalar Yasası üzerine kapalı kapılar ardında pazarlıklar...
İşçi sınıfına topyekün saldırı stratejisi 
İşçiler kıdem tazminatı hakkı için
sokağa çıktı...
Tekstil İşçileri Bülteni’nden seminer
Birleşik Metal-İş Anadolu Şube Başkanı Seyfettin Gülengül ile konuştuk...
Ontex/Canbebe direnişçileri: Direniş bayrağı elden ele yükselecektir!
Gerçek barış için
sınıfsız-sömürüsüz bir dünya!
Libya’da Kaddafi devrildi…
Siyonist saldırganlığı ancak halkların birleşik direnişi önleyebilir…
Şili’de 1 milyon kişi yürüdü
“İki, üç daha fazla Vietnam!"
Somali yalanları ve gerçekler
Somalili kadınlar ve
burjuva ikiyüzlülük...
Balcalı taşeron işçilerine
gözaltı terörü…
Katliamda ihmaller zinciri
Direnişçi Savranoğlu işçileriyle konuştuk...
Direnişteki Form Mukavva işçileriyle konuştuk...
Mihri Belli ‘Enternasyonal’le
sonsuzluğa uğurlandı....
Hacıbektaş Şenlikleri ve bazı gözlemler
“Savaş politikalarında ısrar etmeyin”
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Libya’da Kaddafi devrildi…

Emperyalistler paylaşım
kavgasına oturdu!

Bahar aylarında Ortadoğu’nun hemen her bölgesine yayılan halk ayaklanmalarından Libya halkı da etkilenmiş, 42 yıldır iktidarı elinde tutan Kaddafi diktatörlüğünü devirmek için alanları doldurmuştu. Ancak süreç Libya’da özgün bir biçimde ilerledi. Emperyalistler Kaddafi rejiminin ayaklananlara yönelik uyguladığı şiddeti bahane ederek bu ülkeye müdahalede bulundular. Libya petrolünün dünyanın en kaliteli petrolü olması müdahalenin temel nedeniyken, aynı zamanda ise Libya’ya müdahale ederek halk isyanlarının sosyal sınıf niteliği karartılmaya çalışılmaktaydı. Ayaklananların en başından itibaren gerici-burjuva güçler tarafından tutulması da müdahaleyi kolaylaştırdı. 

Emperyalist müdahale için BM kararı çıkarılırken NATO da emperyalistlerin vurucu gücü olarak operasyonun sorumluluğunu üstlendi. İlk adımı Fransa atarken daha sonra diğer NATO üyeleri de operasyona katıldılar. Türk devleti de operasyonda etkin biçimde rol oynadı. Savaş uçakları Libya topraklarını bombalarken, saldırıların kumanda merkezi de ülke topraklarındaydı. İzmir’deki NATO üssü bu amaçla kullanıldı. Böylelikle aylar boyunca NATO bombardımanıyla desteklenen muhalifler ile Kaddafi’yi destekleyen güçler arasında çatışmalar belli bir dengede devam etti. Fakat süreç içerisinde NATO üyeleri karadan da savaşın içerisine girerek tümüyle denetimleri altına girmiş muhalif güçleri silahlandırdı ve büyük bir karşı saldırı için hazırladı. En sonunda da amaçlarına ulaşmış görünüyorlar.

Kazanan emperyalistler oldu!

Geçici Ulusal Konsey’e bağlı olarak örgütlenen muhalif güçler Kaddafi’nin kalesi sayılan başkent Trablus’a girmiş bulunuyor. Kaddafi’nin nerede olduğu henüz bilinemese de oğullarının teslim alındığı, Trablus’un büyük oranda muhalif güçlerin denetimi altına alındığı ve bugüne kadar Kaddafi yanlılarının gösteri merkezi olan Yeşil Meydan’ın muhalifler tarafından yapılan kutlamalara sahne olduğu gelen bilgiler arasında. Fakat bunların ne kadarının gerçek olduğu konusunda kesin şeyler yine de söylenemiyor. Çünkü NATO destekli muhalifler zaferlerini ilan edip Kaddafi’nin oğullarını yakaladıklarını ilan ettikten saatler sonra, Seyfülislam Kaddafi Trablus’un merkezinde görülerek tüm bu iddiaları altüst etti. Fakat yine de buna rağmen Kaddafi rejiminin tüm iç desteklerini büyük ölçüde yitirdikten sonra ayakta kalma şansı bulunmuyor.

NATO desteğinde Kaddafi’nin bu biçimde yönetimden uzaklaştırılması ise, “demokrasinin zaferi” olarak sunuluyor. Oysa emperyalizmin nerede demokrasi ve özgürlük getirdiği görülmüştür ki? Hala da emperyalizmden özgürlük ve demokrasi bekleyenler dönüp Irak’a ve Afganistan’a baksın. Ya da emperyalist metropollerde mücadele eden emekçilerin başına gelenlere baksın. İngiltere’ye baksın. Emperyalizm demokrasi ve özgürlük değil, egemenlik ve yağma peşindedir. Libya sözkonusu olduğunda da sıcak petrolün peşindedir.

Diğer yandan, muhalif hareketin önderliğini yapan ve eski rejimin kalıntılarından kurulan Geçici Ulusal Konsey de emperyalistlerin kumandası altındadır ve temel işlevi ülkeyi emperyalistlerin yağmasına açabilmektir. Tam bu nedenden dolayı başta ABD olmak üzere tüm emperyalist güçler Geçici Ulusal Konsey’in tanınması konusunda bir şüpheye düşmemiş, kuruluşundan bu yana Konsey’i Libya’nın “yasal temsilcisi” saymışlardı. Kaddafi’nin ardından emperyalistler bu işbirlikçi burjuvalara dayanarak Libya’yı yağmalayacaktır.

Paylaşım başladı!

Fakat yağmalanacak olan pasta yağlı olunca rekabetten geri kalmamaktadırlar. Öyle ki, gelinen yerde emperyalist güçler arası paylaşım savaşı da başlamış bulunuyor. “Yeni Libya”dan hangi emperyalist ülkenin ne kadar pay alacağı konusunda iğrenç bir kavga başlamış bulunuyor.

Bu konuda en hevesli ülke olaraksa İtalya göze çarpıyor. İtalya Dışişleri Bakanı Franco Frattini daha şimdiden “İtalyan petrol şirketleri, gelecekte Libya’da bir numaralı rolü üstlenecek” diyerek emperyalist yağmadan önemli bir pay alacaklarını, ya da en azından almak istediklerini belirtti.

Fakat ekonomisi iflasın eşiğine dayanan İtalya’nın yağmadan böylesi büyük bir pay alması olası değildir. Büyük emperyalist güçler, İtalya gibi iflasın eşinde olan güçlerin iştahını kaçıracaktırlar.

Öte yandan, ABD emperyalizmi Libya’da açığa çıkan parsayı kimseye bırakmamak konusunda kararlı. Ayrıca AB cephesinden de bu yönlü açıklamalar gelmeye başlamış bulunuyor. AB Dış İlişkiler Yüksek Temsilcisi Catherine Ashton’ın sözcüsü Kaddafi sonrasındaki Libya için AB’nin yeni senaryolar üzerinde ciddi çalışmalar yaptığını belirtti. Bu da açık olarak Libya’nın Kaddafi’den sonra emperyalist güçler arasında nasıl paylaşılacağına yönelik planlamaların bugünden yapılmaya başlanmış olmasının itirafından başka bir şey değil.

Müdahalenin arkasındaki emperyalist güçler Libya üzerinde böylelikle egemen olurken, müdahaleye karşı duran Çin ve Rusya’yı da yağmanın başına oturtmamakta kararlılar. Ama aynı zamanda bu güçleri işgalden önceki mevzilerinden kovmak istiyorlar.   

Yağma pastasından Türk devleti de pay almak isteğini gizlemiyor. Öyle ki daha ilk günden Ankara’da bulunan Libya Arap Halk Cumhuriyeti Büyükelçiliği’ndeki bayrak indirilerek yerine Geçici Ulusal Konsey’i simgeleyen bayrak dikildi. Bunun yanında Büyükelçiliğin ismi de “Libya Büyükelçiliği” olarak değiştirildi.

Bugünden görülüyor ki, Kaddafi sonrasında Libya’yı derin bir bunalım bekliyor. Yanı sıra yetkililerin askeri operasyonların süreceğine dair yaptığı açıklamalar ve bunlarla beraber NATO’nun düzeni sağlamak adına işgal hazırlıkları yaptığı bilgileri bunalımın beklenenden daha derin bir biçimde yaşanacağını ortaya koyuyor.

Son olarak, Libya’da yaşanan süreç böyle tamamlanırsa eğer, haklı taleplerle başlayan ayaklanmanın emperyalistler tarafından nasıl yozlaştırıldığı da görülmüş olacak. Haklı bir ayaklanma, sonrasında gelen emperyalist müdahale ve işgal, yağma ve paylaşım… Tüm bunlar unutulmaması gereken temel dersler olarak tarihe kaydedilecektir.

 

 

 

 “Kalkan” olmak için patriot

İçeride Kürt halkına karşı saldırganlığa hız veren devlet, Ortadoğu’ya yönelik ABD politikalarında da aktif taşeronluk siyaseti izliyor. Bu kapsamda geçtiğimiz Kasım ayında NATO’nun Lizbon Zirvesi’nde kararlaştırılan füze kalkanının kurulmasına başlanıyor. İlk olarak ülke topraklarına patriot füzelerinin yerleştirilmesi planlanıyor.

Konuyla ilgili Türk devleti ile ABD yönetimi arasında anlaşma sağlandığı bildiriliyor. Anlaşmaya göre patriot füzelerinin füze savunma sisteminin kapsamı alanı dışında kalan bir bölgeye yerleştirileceği ifade ediliyor. Böylelikle füze savunma kalkanının kapsamı genişletilirken, bu hamle İran’a yönelik bir askeri ablukanın parçası sayılıyor.

Anlaşmanın ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton’ın geçtiğimiz ay gerçekleşen Türkiye ziyareti sırasında yapıldığı ifade ediliyor. Böylelikle Kürt halkına yönelik başlatılan saldırıların gerisinde nasıl kirli bir pazarlık olduğu da daha net görülüyor.