29 Temmuz 2011
Sayı: SİKB 2011/29

 Kızıl Bayrak'tan
İşçi sınıfını genel greve
hazırlamak için ileri!
Birleşik-militan bir
sınıf hareketi olmalı!
Kürt halkına saldırganlıkta
“yeni dönem”
“Demokratik Özerklik meşru bir hak”!
Erdoğan’ın Filistinli
büyükelçilere hitabı.
Sermayenin
“kıdem tazminatı” yalanları
Saldırılara karşı mücadele
kararlılığı!
'Büyük sürgün’
1 Ağustos’ta yürürlükte!
PETKİM’de direniş kazandı!
Metal İşçileri Birliği
örgütlenmeye çağırıyor!
Hastane çalışanları isyanda!
Tunus-Mısır
dersleri - H. Fırat
Bahreyn’de kuşatmaya
karşı mücadele!
Popülist-parlamenterist
çizginin yükselişi - Volkan Yaraşır
Avrupa’da borç krizi ve olası gelişmele
‘Bebekten katil yaratan karanlık’ Norveç’te de,
Türkiye’de de aynıdır!
Çocuk katili devlet hesap verecek!
19 Aralık Katliamı’nı tetikçisi anlattı
“Üçlü protokol iptal edilsin!”
Kampüsler “Hansel ve Gretel”leri bekliyor
8. Mamak Kültür Sanat Festivali üzerine Festival Hazırlık Komitesi sözcüsü ile konuştuk
Nasıl bir zekâ meşalesi söndü
Nasıl bir yürek durdu!* -Viladimir İliç Lenin
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Kampüsler “Hansel ve
Gretel”leri bekliyor...

LYS sonuçlarının açıklanmasının ardından üniversite tercihleri başladı. Yüzbinlerce genç bir nebze ilgi duydukları, ailelerinin istediği ya da hedefledikleri bölümleri ve üniversiteleri tercih listelerinde sıralayacaklar. Gençlerin üniversitelere nasıl yerleşeceklerini ise istek ve yetenekleri değil, elemeci eğitim sistemi belirleyecek.

Üniversite diploması burjuvazinin milyonlardan çaldıkları karşısında hep bir “gelecek vaadi” olmuştur. Bugün üniversite gençliğini mezuniyet sonrası bekleyen kölece çalışma koşulları ile işsizlik ve geleceksizlik, rekabetin en berbat biçimleri üzerine kurulu yanılsamalar ile gizlenmek istenmektedir.

Üniversite ve bölüm tercihinin de bu rekabetin bir parçası olduğu vurgulanırken, gençliği bekleyen sefaletin sebebi çürümüş kapitalist düzen ve onun eğitim sistemi değil “başarısız üniversiteler” ve “geleceği olmayan bölümler” gibi gösterilmek istenmektedir. Düzen buna bir “çözüm” olarak ise, gençliği yüzlerce üniversite ve bölümden oluşan bir tercih havuzunda oyalanmaya davet etmektedir.

Bu aldatmaca yarışında, “vakıf” adı altında mantar gibi türeyen özel üniversiteler birçok açıdan öne çıkmaktadır. Zira, eğitimin ticarileştirilmesi sürecinin en somut örneklerinden olan özel üniversiteler, “üniversite=şirket, öğrenci=müşteri” denkleminde ‘devlet üniversitesi’ statüsündeki “rakiplerine” belirgin bir fark atmanın yanısıra, tercih dönemlerini de adeta birer “reklam ve promosyon yarışına” çevirerek kapitalizmin eğitim anlayışını gözler önüne sermektedir.

Bu reklamların esas görevi elbette sadece kontenjanları doldurmak değil, gençliği bir bütün olarak burjuvazinin “gelecek serabına” hapsetmektir.

Her bütçeye uygun diploma, özel promosyonlarla!”

Özel üniversiteler yüksek ücretleri ile ticari eğitim pazarından pay alabilmek adına adeta mağazaların “sezon sonu kampanyaları” ile yarışmaktadırlar. 10 bin TL’den başlayan ücretlerin rahatlıkla 40 bin TL’yi aştığı bu kurumlarda, tercih dönemlerinde onlarca indirim ve kampanya öğrencileri beklemektedir! “Müşterileri”, yani aday öğrencileri kendilerine çekebilmek için türlü promosyonları devreye sokmaktadırlar: Kimileri tüm öğrencilerine sağlık sigortası yaparken, kimileri dizüstü bilgisayar vermekte, kimileri aylık 2 bin TL’ye varan maaşlar bağlarken kimileri ise altlarına 35 bin TL’lik arabalar çekmektedir. Bunların yanında taksitlendirme oldukça yaygındır ve ihtiyacı olana kredi imkanı da sunulmaktadır! Görüldüğü gibi, sözünü ettiğimiz üniversiteler bir mağazadan farksız iş görmektedirler.

Elbette bu dudak uçuklatan uygulamaların, halihazırda ticarethane gibi çalışan devlet üniversitelerinde de adım adım hayata geçirilmek isteneceğine şüphe duyulmamalıdır.

Geleceğimizi çalan asalaklar reklamların başrollerinde

Özel eğitim kurumları öteden beri Türkiye’de de sosyal hakları tırpanlayan bir mekanizmanın parçası olarak işlemişlerdir. Bu unutulmaması gereken gerçek ile özel üniversitelerin reklamlarına birkez daha baktığımızda, yaşadığımız sefaletin ve geleceksizliğin sorumlusu olanların ve ikiyüzlü burjuva yalakaların üniversite reklamlarında gelecek vaatetmesi bize yeterince şey söylemektedir. “Sen de benim gibi olmak istemez misin?”, “Benim gibi güçlü insanlarla aynı tarafta olmak istiyorsan elinden geleni yap ve şu okula kayıt ol!” diyen bu yüzlerle düzen, geleceğin eğitim almaktan değil de sermayenin hizmetine koşmaktan geçtiğini anlatmaktadır. Gençliğe, bu yolla sömürü düzenini benimsemesi ve onun bir alternatifinin olamayacağına kendini ikna etmesi de telkin edilmektedir.

Özgürlüğü satılığa çıkaranların sahte hayallerini parçalayalım!

Tüm üniversiteler söz konusu ‘özgürlük’ olduğunda reklamlarında istisnasız tek düzeleşmektedir. Her biri öğrencilerine “özgür bir ortam, doyurucu bir sosyal yaşam ve yeteneklerin önünü açan eylemler” gibi yaldızlı sözlerle sözde bir “özgürlük” vaadetmektedir.

Reklamların gülümseyen, eğlenen ve kendine vakit ayıran öğrenci tipine ise gerçekte rastlamak mümkün değildir. Mevcut haliyle kampüsler, burjuvazinin uyuşturucu yaşam biçimlerinin istilası altındadır. Üniversiteler, rekabetin en berbat biçimlerinde kendine yabancılaştırılan gençlerle doludur ve bu da istenilen öğrenci tipine tekabül etmektedir. Düzenin üniversitelerinde, “eşit, parasız, bilimsel, anadilde eğitim” talebini yükseltip, gerçek özgürlük için mücadele devrimci ve ilerici öğrencilere ise yer yoktur.

Buna rağmen reklamlara taşınan simaların dayattığı mesaj şudur, “Kendini benim gibi iyi hissetmek için burada yerini alman lazım ve bunun ancak sana gösterildiği gibi yapabilirsin!”

Tercih dönemlerinde medyanın ve sokakların üniversite reklamlarının istilasına maruz kalması, düzen açısından bu propagandanın önemini gözler önüne sermeye yetmektedir. Tüm bir yıla yayılan sayısız örneğin yanında, tercih dönemlerinin şatafatlı tanıtım etkinlikleri bile düzenin yaratmaya çalıştığı “gelecek serabını” çarpıcı biçimde önümüze koymaktadır.

Hansel ve Gretel’i şekerlemelerden yaptığı ev ile kendine çekip onları tutsak ederek yaşamını sürdüren cadı misali, kapitalistler de üniversitelerini yaldızlı reklamlarıyla pazarlayarak öğrencileri “avlama” niyetindedir. Gençlik bugün gözünü boyayacak ne varsa onla süslenen kampüslerde gelecek özlemlerinden vazgeçirilmeye ve çürümüş kapitalist toplumda esir edilmeye çağrılmaktadır.

Devrimci gençlik ise kampüsleri bu serabı dağıtmak ve gerçek özgürlüğün bayrağını yükseltmek için kullanacaktır. Zira aldatmacanın altında ücretli kölelik düzeninin sömürücü yüzü çıplak biçimde durmaktadır.

 

 

İş yaşamına ne kadar yakınız?: “Meçhul”

Kayıt dönemleri başlayan özel üniversitelerde, en göze çarpan özellik, “iş olanağı garantisi” reklamları oluyor. Ben de, “iş yaşamına en yakın üniversite” diye reklamlarını yapan Okan Üniversitesi öğrencisi iken, son sınıfta yıllık ücreti ödeyemediğim için eğitimimi sonlandırdım. Tipik bir ticarethane olarak işleyen özel üniversiteler, en çok iş yaşamına yakınlık reklamlarını verme ihtiyacı hissediyor. Üniversite mezunlarında işsizlik oranları %22’ye kadar ulaştığı için, bırakın para verip okuduğunuz üniversiteleri, “en seçkin” üniversite mezunları dahi iş bulamaz durumdalar. Bu gerçeklik göz önüne alındığında şu an özel üniversiteler bir rekabet anlayışıyla, aslında olmayan “iş imkanını” vaat ederek bir kampanya içerisindeler. Ama ben de kendi okuduğum okuldan çok net görebiliyorum ki, rekabet içerisinde reklam olarak yayınlanan bu vaatlerin gerçekliği mezun işsiz oranlarından açıkça ortaya çıkıyor.

Özge Akman / Okan Üniversitesi GSF