29 Temmuz 2011
Sayı: SİKB 2011/29

 Kızıl Bayrak'tan
İşçi sınıfını genel greve
hazırlamak için ileri!
Birleşik-militan bir
sınıf hareketi olmalı!
Kürt halkına saldırganlıkta
“yeni dönem”
“Demokratik Özerklik meşru bir hak”!
Erdoğan’ın Filistinli
büyükelçilere hitabı.
Sermayenin
“kıdem tazminatı” yalanları
Saldırılara karşı mücadele
kararlılığı!
'Büyük sürgün’
1 Ağustos’ta yürürlükte!
PETKİM’de direniş kazandı!
Metal İşçileri Birliği
örgütlenmeye çağırıyor!
Hastane çalışanları isyanda!
Tunus-Mısır
dersleri - H. Fırat
Bahreyn’de kuşatmaya
karşı mücadele!
Popülist-parlamenterist
çizginin yükselişi - Volkan Yaraşır
Avrupa’da borç krizi ve olası gelişmele
‘Bebekten katil yaratan karanlık’ Norveç’te de,
Türkiye’de de aynıdır!
Çocuk katili devlet hesap verecek!
19 Aralık Katliamı’nı tetikçisi anlattı
“Üçlü protokol iptal edilsin!”
Kampüsler “Hansel ve Gretel”leri bekliyor
8. Mamak Kültür Sanat Festivali üzerine Festival Hazırlık Komitesi sözcüsü ile konuştuk
Nasıl bir zekâ meşalesi söndü
Nasıl bir yürek durdu!* -Viladimir İliç Lenin
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Üçlü protokol iptal edilsin!”

SES 26 Temmuz günü gerçekleştirdiği basın açıklamasıyla cezaevlerinde uygulanan Üçlü Protokol’ün kaldırılmasını istedi.

Adli Tıp Kurumu önünde yapılan açıklamada “Üçlü protokol iptal edilsin / SES İstanbul Şubeleri” pankartı açıldı. Basın açıklamasını gerçekleştiren SES Bakırköy Şube Başkanı Hıdır Doğan, Üçlü Protokol’ün İçişleri, Adalet ve Sağlık Bakanlıkları arasında imzalandığını hatırlatarak keyfi bir biçimde yapılan düzenlemelerle, hükümlü ve tutukluların yaşam ve sağlık haklarının gasbedildiğine dikkat çekti.

Protokolün 61. maddesinin hasta tutuklunun muayene ve tedavisi sırasında odada asker, polis ve infaz koruma memurunun bulunmasına izin verdiğini söyleyen Doğan, “Tutuklu ve hükümlüğü diğer hastalardan ayıran bu uygulama ikinci bir ceza anlamına gelmekte, sağlığa ulaşım hakkını engellemektedir” dedi.

Hastasının muayenesi sırasında kolluk kuvvetinin dışarışa çıkmasını isteyen Doktor Naki Bulut’a para cezası verilmesinin ardından Dr. Sadık Çayan Mollamahmutoğlu hakkında da dava açıldığını belirterek Doğan, protokolün kaldırılmasını istedi.

Kızıl Bayrak / İstanbul


 

Hekimlik onuru yargılanıyor

Mardin’in Midyat ilçesinde hekimlik yapan ve Üçlü Protokol nedeniyle yargılanan Dr. Sadık Çayan Mulamahmutoğlu’nun davasının ilk duruşması 27 Temmuz günü Midyat’ta gerçekleştirildi. Dava 2 Kasım 2011 tarihine ertelendi.

Davanın ilk duruşmasında savunmasını veren Mulamahmutoğlu, hekimlik mesleğinin uygulanmasında hasta mahremiyetinin çok önemli olduğunu ve tıp eğitimi süresince de hekim adaylarına bunun öğretildiğini belirterek, kendisinin de hasta mahremiyetinin önemine uygun biçimde davrandığını söyledi. Davaya konu olan olayla aynı gün, sabahtan bir başka mahkumu da muayene ettiğini belirten Mulamahmutoğlu, kolluk güçlerinin muayene sırasında dışarıya çıktıklarını, ancak öğleden sonra gerçekleşen söz konusu olayda hastanın mahkumiyet sebebi dolayısıyla Üçlü Protokol gereğince, muayene sırasında odadan çıkmayı reddettiklerini anlattı. Mulamahmutoğlu, hastanın rektal kanama şikayeti olduğuna dikkat çekerek, bu muayenenin başkalarının yanında yapılmasının hasta haklarını ve mahremiyetini ihlal edeceğini belirtti.

Mulamahmutoğlu, bir hekim olarak, hastanın cinsiyeti, dili, dini, siyasi görüşü ya da suçunun niteliğinin kendisi için önem taşımadığını söyledi. Hastanın durumunun aciliyet taşımadığını da ifade eden Mulamahmutoğlu, uygun muayene koşulları sağlanmadığından muayeneyi reddettiğini belirtti.

Mulamahmutoğlu’nun avukatı Mustafa Güler de, hekimlik evrensel değerlerinin ve meslek etiğinin yanısıra ulusal ve uluslararası hukuk kurallarının ve Anayasa’nın da hasta mahremiyetini gözettiğine dikkat çekerek, bu protokolün tüm bu kuralların ve değerlerin üzerine konulmaya çalışıldığını söyledi. Güler, ortada hukuken trajikomik bir durum olduğunu belirterek, bir protokolün tüm bu hukuk kurallarının ve Anayasa’nın üzerinde olamayacağını vurguladı.

 

 

 

Hüsnü Yıldız ölüm orucunda

Hüsnü Yıldız, kardeşi DHKP-C militanı Ali Yıldız’ın cenazesinin yer aldığı toplu mezarın açılması için başlattığı süresiz açlık grevini ölüm orucuna çevirdi.

25 Temmuz günü gerçekleştirdiği basın açıklamasıyla eyleminin 45. gününde ölüm orucuna başladığını duyurdu. Hüsnü Yıldız, Dersim Çemişgezek’de bulunan toplu mezarın açılıp cenazelerin ailelere teslim edilmesi talebi ile eylemini sürdürüyor.

Yıldız’ın mektubunu yayınlıyoruz:


Benim adım Hüsnü Yıldız!

Hayatın bana verdiği sıradan yaşama şansını kullanmaya çalışan biriyim. 7 yıldan beri iki çocuğumla birlikte yaşamını sürdüren bir babayım aynı zamanda.

6 ay kadar önce, Yıldız ailesi olarak; 14 yıldır kayıp olan kardeşim Ali Yıldız’ın Dersim’in Çemişgezek ilçesinde ortaya çıkan bir toplu mezarda olduğunu öğrendik. O günden itibaren annemin, babamın ve bizlerin ziyaret edebileceğimiz bir mezar taşı olsun diyerek, adliye adliye dolaştık ama devletin tüm kapıları yüzümüze kapatılarak, mezarımız bize teslim edilmedi.

Bir mezar hakkınız değil denildi. Soruyorum bir mezar herkesin hakkı değil midir?

Tüm başvurularımıza rağmen talebimiz karşılanmayınca Dersim meydanındaki Yeraltı Çarşısı üzerinde çadır kurarak süresiz açlık grevine başladım. Benim ve ailemin tankı topu yok. Yasalar çıkarma, karar verme gücümüzde yok. Bedenlerimiz var. İşte ben de bedenimi mücadele silahı yapıp, açlık grevine başladım. Çünkü başka bir silahım yoktu.

Konunun birinci derece sorumlularından AKP iktidarının Adalet Bakanı Sadullah Ergün’e konunun tüm detayları 1 saat kadar bir sürede anlatıldı. Ama aradan 2 haftaya yakın bir süre geçmesine rağmen bir adım atılmadı.

Devletin gözü açlık grevi çadırımızı görmedi. Devletin kulağı sesimizi duymadı. Devletin eli mezarımızı açmadı.

Cenazemizi almanın bedeli neyse ben onu ödeyeceğim.” demiştim.

İnsan yaşamına, hakkına ve ölüsüne devletin açtığı bir savaşsa bu, ben de bu savaşı görüyorum ve süresiz açlık grevi direnişimi 45.g ününden sonra, ölüm orucuna çeviriyorum. Bu kararı özgür irademle, insan kalabilmek adına kendim aldım. Cenazemiz alınana kadar da bu kararımdan geri dönmeyeceğim.

Cenazemizi istiyoruz!

Toplu mezarlar açılsın!

Ali Yıldız’ın abisi Hüsnü Yıldız



Bitlis’te 2 toplu mezar

Bitlis’in Tatvan ilçesinde 2 toplu mezar daha bulundu. Tatvan’a bağlı Orans (Anadere) Köyü ile Hizan’ın Mirmend Köyü’nde saptanan iki toplu mezarda toplam 21 PKK’linin gömülü olduğu ortaya çıktı.

Bu kapsamda 1996 yılında çatışmada yaşamını yitiren 18 gerillanın Orans Köyü Çîlkani mezrasında topluca gömülü olduğu tespit edilirken, ikinci toplu mezarın ise Mirmend Köyü Avarbêrxan kırsalında olduğu, 1995 yılında korucular tarafından pusuya düşürülerek vurulan 3 gerillanın da bu mezara gömüldüğü bildirildi.


 

 

TAYAD’lılara gözaltı

Kardeşi Ali Yıldız’ın cenazesinin verilmesi talebiyle ölüm orucuna başlayan Hüsnü Yıldız’a destek vermek için Ankara Yüksel Caddesi’nde çadır kurmak isteyen TAYAD’lılara 26 Temmuz günü polis saldırdı. Basın açıklaması yapan 7 TAYAD çalışanı oturma eylemine başlayınca polis terörünün hedefi oldu. Gözaltına alınan TAYAD’lılar terörle mücadele şubesine götürüldüler.

Keyfilikte sınır tanımayan Ankara polisi bir devrimciyi de kaçırarak gözaltına aldı. Yine sabah saatlerinde Sakayra Caddesi’nde sivil polisler tarafından bir ticari taksiye bindirilerek kaçırılan Emel Keleş’in de terörle mücadele şubesine götürüldüğü öğrenildi.

Polis terörü Yüksel Caddesi’nde yapılan bir basın açıklaması ile protesto edildi. Eylemde “Baskılar, gözaltılar, tutuklamalar bizi yıldıramaz / Halk Cephesi” ve “Ali Yıldız’ın cenazesini istiyoruz / TAYAD” pankartları açıldı.

Daha sonra sözü avukat Selçuk Kozağaçlı aldı. Kozağaçlı özellikle kaçırma olayının üzerine gideceklerini belirterek Ankara polisinin keyfi ve yasakçı tutumuna derhal son vermesi gerektiğini belirtti.

Kızıl Bayrak / Ankara