20 Mayıs 2011
Sayı: SİKB 2011/19

 Kızıl Bayrak'tan
Kürt halkına karşı kirli ittifak!
Düzen partilerinin ortak ekseni emperyalizme uşaklıktır!.
CHP sosyal demogojiyle yelkenlerini şişirmeye çalışıyor
Kürt halkı gerillalar için ayakta!
Kürt halkı hayatı durdurdu 
Kürt halkına dönük baskı ve terör dinmiyor
Kürt halkıyla dayanışmaya!
Yiğit devrimci İbrahim Kaypakkaya ölümsüzdür! 
Devrimci seçim kampanyası çalışmalarından
Birleşik Metal Kocaeli Şube Sekreteri Telat Çelik ile konuştuk
MİB MYK Mayıs ayı toplantısı gerçekleştirildi
Ontex/Canbebe ve PTT işçileri
direniş süreçlerini anlatıyor
Ontex ve PTT işçilerinden
Boğaz Köprüsü eylemi
Kubatoğlu’nda direniş ateşi
İşçi sınıfının düşmanlarına
oy yok! / TMMŞP
Binlerce emekçi hakları ve gelecekleri için Ankara’da buluştu
Kirli ellerinizi üniversitelerimizden çekin! / Ekim Gençliği
Ekim Gençliği seçimleri tartıştı
Yemen’de isyan sürüyor
Bahreyn despotundan Siyonist yöntemler
Nakba sürüyor,
direniş de!.. - E. Bahri
Nakba gününde öfke sokaklara taştı
Eğtim Sen’de eylem ve etkinlikler
Paşalı’nın katiline ceza vermekle düzeninizi aklayamazsınız!
Geç olmadan dünyayı kapitalislerin elinden kurtaralım!
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Mücadele Postası

Kahvede sohbet...

“Halil bize iki çay’’

Kahvehanede oturalı yarım saat olmuştu ki, Rıfkı bir saat önce ısmarlarım dediği çayı söylemişti. Kahvehanedekilerin hemen hepsi kadrolu işsizdi. Okey mesaisi(!) daha başlamadığı için, içerdekilerle selamlaşabildik. Rıfkı, her zaman devrimcilere benim üzerimden yüklenmeye çalışırdı. Seçimlere az kaldığı için gündem seçimlerdi.

Ne zaman söze başlayacak diye bekliyordum. Çayından ilk yudumu alıp söze başladı. Sesini kahvehanedekilere duyurmaya çalışıyordu.

“Muammer CHP’ye söylediklerine olur öyle desem bile, şimdi CHP Kılıçdaroğlu ile halkçı oldu. Farkı görmüyor musun?”

Rıfkı soruyu bana sordu ama, çevredekilere bakıyordu; onların onayını almak istiyormuş gibiydi. Çevredekiler de kafa sallayarak Rıfkı’yı onayladı. Rıfkı’da dahil herkes bana bakıyordu şimdi.

“Kılıçdaroğlu yıllardır CHP’de değil miydi?’’

“Öyleydi.”

“Daha düne kadar Baykal’ın adamı, demeyeyim ama yanında değil miydi?’’ Yani Baykal’ın aldığı hemen her kararda onunda imzası var.’’

“Ama ne yapsın, o zaman rengini veremiyordu.’’

“Baykal’ın porno kaseti ortaya çıktıktan sonra mı rengini verebildi. Sarıgül’e iyi demiyorum ama onun gibi Baykal’la çatışıp da genel başkan olsaydı, bu söylediğine inanılırdı belki. Ama Kılıçdaroğlu’nu aynı CHP başkan yaptı. Halkçı dediğin Kılıçdaroğlu, patronlara Özal’ı örnek alacaklarını söyledi. Rıfkı Özal’la akraba olacak kadar ona sövdün. O kadar sövgüden sonra, belimizi büktü derdin.”

“Hala diyorum.’’

“Ya Özal da halkçı, ya da Kılıçdaroğlu halkçı değil.”

Ben de çevreye bakındım, ama onaylayan bir bakış göremedim. Bakışlarda belirgin bir soru işareti oluşmuştu.

Bu kez genç biri sordu.

“Muammer abi en iyisi bağımsız adaylara oy verelim. Onlar da emekten özgürlükten bahsediyor.”

“Onlar iyi şeyler söylüyorlar. Çoğu inanarak da söylüyor. Onlara herhangi bir şey demeden önce sorarım size, bu ülke, gerçekten meclisten mi yönetiliyor.’’

“Yok Amerika ve patronlar ne diyorsa o oluyor.’’

“Açıkçası bu söylediğini herkes biliyor. O halde bizim sorunlarımızı meclis çözemez. 550 milletvekili sorunlarımızı çözmek istese bile, çözemez. AKP’ye iktidar haline geldi diyorsak, devlet kurumlarında, en önemlisi poliste kendi kadrolaşmasını yaptığı için diyoruz. Birincisi bu. İkincisi ise bu ülke üç darbe yaşadı. Meclis gerçek iktidar organı olsa, darbe olmazdı. Demem o ki gözüm, meclisi çözüm aracı olarak sunmak niyetten bağımsız, yalan söylemektir. Gerçekliği olmayan bir şey söylemektir. Mecliste ancak, sorunları ve çözüm için yapılması gerekenleri dillendirebilirsin. Sokakta örgütlülüğün, gücün yoksa bunu bile yapamazsın. Sokaktaki gücüne meclis çözüm yeri dersen onları kandırırsın. Dahası gücünü heba edersin.

Sadece anayasal hak deyip sendikalaşmaya çalışan işçiler işsiz kaldı. Ama mücadele ederek sendikalı olan işçilerse kazandı. Yasalar yaşamda ne ise, mecliste o. Meclis haklarımız için mücadele etmenin bir aracı, bir sıçrama tahtası olmuyorsa engeldir. Arkadaşların niyeti çok iyi olsa bile, meclisi çözüm gibi göstererek oy istemek mücadeleyi engellemektir. Öyle ya o arkadaşı meclise gönderdiğimde, sorunumu çözecekse mücadele etmek yerine oy vereyim yeter. Atacak taşım varsa da atmam o zaman, nasılsa mecliste atılıyor. Bugün taş atabilecekken, 4 yıl sonra belki oy atacak gücü bulamam. Yani meclis elimdeki taşı bıraktırıyorsa, tehlikelidir. Olması gerekense taşı daha uzağa atabilecek sapan olması. O arkadaşlar meclisi, böyle kullansalar ben bile onlara oy veririm. Ama onlar taşı bıraktırıyor.

“Diyorsun ki, onlara da oy verme.’’ Bunu söyleyen Rıfkı’ydı.

“Taşı elinden bıraktıracak, ya da taşı almanı sağlamayacaksa oy verme, evet oy verme’’

“Ne yani seçimi boykot mu edelim.’’

“Sandığa gitme demiyorum sandığa iradeni götür diyorum.’’

“Nasıl yani’’

“ Yani, kendi haklarını, kendi çıkarlarını, yani kendi iradeni evde bırakmadan sandığa git. Oy pusulasına insanca yaşamak istiyorum yaz. Daha bir sürü şey yazabilirsin.

“Kim okur ki.’’

Böyle yazan 1-2 kişi olursa okunmaz. Ama bir düşün milyonlarca kişi yazsa okumak zorunda kalırlar.’’

Bu çözüm mü?’’

Hayır, ama onların çözüm diye sunduğu şeyi artık yutmadığımızı görürler. Asıl çözüm örgütlü mücadelede, taşlarda, sokakta.’’

Ah be Muammer yine hayal kuruyorsun.’’

Bir ikisi hariç kahvedeki herkes Rıfkı’yı onayladı. Okey mesaisi başlıyordu. Herkes “işinin’’ başına geçip, taş dizmeye başladı. Rıfkı da mesaisine başladığı için masada yalnız kaldım. Rıfkı’yı onaylamayan tek kişi, Cemal abi yanıma geldi.

Muammer 10 yıl önce aynı şeyleri dediğinde sana herbir yerimle gülmüştüm, işten atılıp, dımdızlak ortada kalana dek güldüm. Ama şimdi o zaman güldüğüm her yerim acıyor. Senin doğru söylediğini geçen yıl işten atılınca anladım. Bu sefer dediğini yapacağım. Şimdi ben kağıt toplamaya gidiyorum. İlk günler utanıyordum, ama artık utanmıyorum. Kal sağlıcakla.’’

Cemal abi sözünü tamamlar tamamlamaz kalktı, gitti.

Diğerleri ise arada bir bana bakıp gülüyordu.

M. Kurşun



Sansür ve baskıya son!

“Sanal”da terör

İlerici ve sol basına yönelik saldırılar internet üzerinden de devam ediyor. Son olarak BirGün, Bianet ve sendika.org “kaynağı belirsiz” sanal saldırılara maruz kaldı.

En az 200 farklı IP üzerinden “zombi atak” adı verilen saldırılara uğrayan birgun.net safyaları bir süre kullanılamaz hale geldi. Site daha sonra yoğun çabalarla eski yayın düzenine geçebildi.

17 Mayıs günü ise saldırıların hedefi bianet.org oldu. DdoS adı verilen saldırıya uğrayan bianet.org da bir süre yayınlarına ara vermek zorunda kaldı. Akşam saatlerinde ise bu kez saldırının hedefi sendika.org oldu.


Sansüre kitlesel tepki

İnternette sansüre tepki gösteren onbinlerce kişi 15 Mayıs günü sokağa çıktı. Binlerce kişi “Yasaklamak yasaktır” ve “İnternetime dokunma” dedi.

Taksim’de gerçekleştirilen eylem oldukça kitlesel geçti. Gençlerin ağırlığını oluşturduğu eyleme onbinlerce kişi katıldı. Eylemden haberdar olmayan fakat o an Taksim’de olan birçok insan da eyleme katıldı. Dövizler Tünel’deki heykele de asıldı. Eyleme klavyeleriyle katılanla da oldu.

Çoğunluğunu Ekşisözlük ve İncisözlük üyelerinin oluşturduğu iki grup Galatasaray Lisesi ile Tünel arasında bulunan St. Antoine Kilisesi önünde buluştu. Burada internette sansürüne karşı sloganlar atıldı.

Ankara’daki eylemin adresi ise Sakarya Meydanı’ydı. Sakarya Caddesi’nde toplanan çoğunluğunu gençlerin oluşturduğu yüzlerce kişi attıkları sloganlar ve taşıdıkları dövizler ilgi odağı oldu.

Erişimine yönelik kısıtlamaların özgürlükle bağdaşmayacağı söylendi.

BTK’nın düzenlemesinin hukuka aykırı olduğu dile getirilerek 22 Ağustos’ta uygulamaya konulacak düzenlemenin “sansür ve kontrol mekanizması” olduğu belirtildi.

Eskişehir’de ise Adalar Migros önünde toplanan 500’e yakın kişi internette sansüre karşı yürüdü. Çoğunluğunu lise öğrencilerinin oluşturduğu kitle Adalar Migros önünde toplanıp caddenin sonuna yürüyüp tekrar aynı yere geri geldiler.