15 Nisan 2011
Sayı: SİKB 2011/15

 Kızıl Bayrak'tan
Devrimci 1 Mayıs için engelleri aşalım!
Seçim oyunu başladı
Washington’daki efendinin emrinde
BAT işçilerine polis saldırısı ve
tutuklama terörü
MAS-DAF’ta iki koldan direniş
Arfesan işçileri grev nöbetinde
Direnişlerin sesi Taksim’de
Baskı ve terör devrimci sınıf çalışmamızı engelleyemeyecek!
İşçiler hakları ve gelecekleri için kurultaylarda buluştu
Tunus ve Mısır:
Devrim için dersler...
Mısır’da mücadele sürüyor
Suriye’de etnik-dini çatışma tehlikesi
Meksika’da elektrik işçilerinin mücadelesi sürüyor
“Mücadelemiz gelecek
mücadelesidir!”
Kampana’da direniş ve dayanışma
Şifre skandalı liseli gençliğin öfkesini açığa çıkardı
Binlerce öğrenci YGS
skandalını protesto etti... 
İÜ’de uzaklaştırma
cezasına karşı direniş
Hatice Yürekli yoldaşı ölümünün 10. yılında saygıyla anıyoruz
Gençlik içinde kitle
çalışması üzerine
Devrimci Karargah davası duruşması görüldü
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Hatice Yürekli yoldaşı ölümünün 10. yılında saygıyla anıyoruz...

Devrim mücadelesinde yaşıyor!

 

“Burada Hatice yoldaşı salt bir Ölüm Orucu direnişçisi olarak ele almayacağım. Dahası bu yönünü öne de çıkarmayacağım; zira bu, onun tümüyle onur verici olan örgütlü devrimci yaşamının yalnızca özel bir evresini, asıl anlam taşıyan partili yaşam bütününden koparmak olur.

“Elbette ki Hatice Yürekli yoldaş, tüm öteki siper yoldaşları gibi, bu uzun maratonu soluklu bir biçimde koşmuş ve alnının akıyla göğüslemesini bilmiş bir komünisttir ve bu çerçevede de söylenecekler olmalıdır, olacaktır. Fakat Hatice Yürekli’yi salt Ölüm Orucu direnişçisi kimliği ile ele almak, uzun yıllara yayılan partili devrimci yaşamını onun özel bir evresine indirgemek anlamına gelir.

“Hatice Yürekli bir sıra neferi ruhuyla devrim uğruna ölmesini bildi; fakat biz partimizin açıklaması üzerinden de biliyoruz ki, o partimizde uzun yıllar önemli görev ve sorumluluklar üstlenmiş, partimizin kuruluş kongresine de ön hazırlık sürecinden itibaren katılmış ileri düzeyde bir komünist kadroydu. Önemli olan bu partili yaşamın tümünü anlamak, anlamlandırmak ve ondan öğrenmesini bilmektir.

 “Hatice Yürekli saflarımıza ‘90’ların hemen başında, henüz oldukça genç bir insanken katılmış bir yoldaştır. Örgütlü devrimci yaşamı, tıpkı daha önce kaybettiğimiz yoldaşlar gibi, tümüyle saflarımızda başlamış, kesintisiz olarak sürmüş ve saflarımızda ölümsüzleşmiştir. Bu, örgütlü partili yaşam, profesyonel devrimci kimlik, parti üyesi olmanın onurunu yükseklerde tutmak, bunun bir gereği olarak her alanda direnişçi kimliğin temsilcisi olmak vb. bakımlardan örnek ve pürüzsüz bir yaşamdır. Komünist bir partili devrimcinin yaşamında aslolan ve kalıcı olan da bu ayırdedici yönlerdir zaten.” (...)

“Hatice’nin örgütlü yaşamı da benzer çizgidedir; kesintisiz, pürüzsüz ve soluk soluğa bir profesyonel devrimcinin yaşamıdır bu. Örgütlü çalışmaya profesyonel bir kadro olarak İzmir’de başlamış, ardından İstanbul’a geçmiş, ‘95 baharındaki bir operasyonda (aynı evden yoldaşı Habip Gül ile birlikte) yakalanmış, poliste direnmiş, hapisten çıktıktan sonra İstanbul’da gerektiğinde bizzat işçi olarak işçi çalışması yürütmüş, sonra Güney çalışmasının başına geçmiştir. Parti kongresine güneyden delege olarak katılmış ve kongre sonrasında bu kez Ankara’da çalışmaya başlamıştır. Burada yeniden tutuklanmış, yine direnmiş, yargılandığı davalarda (TKİP ve Ulucanlar katliamı davaları) yine siyasal savunmalar yapmış ve bu onurlu yaşamı Ölüm Orucu direnişçisi olarak, parti üyesi olmanın onurunu yükseklerde tutarak noktalamıştır. Habip katledilmesinden hemen önce partiye gönderdiği mektupta “Biz hazırız, partimizin bayrağına leke sürmeyeceğiz!..” demişti. Hatice Yürekli ise ailesine yazdığı 12 Kasım ‘00 tarihli veda mektubunda “... siyasi kimliğimizi, devrimci kişiliğimizi ve insan onurumuzu teslim almaya dönük bu kapsamlı saldırıya karşı, ölümüne bir direnişi başlatmış bulunuyoruz”, diyor ve bunun, “yaşamı köleleştirilmiş milyonlarca işçi ve emekçinin haklı davasını savunmak” anlamına geldiğini söylüyordu. Ne dediğinin ve ne yaptığının tümüyle bilincinde olarak o, dediğini yaptı. Kendisini ölümüne yakın ziyaret eden bir yoldaşının kolunu güçsüz eliyle sıkarak, “merak etmeyin!” demişti. Bu mesaj partiyeydi ve anlamı açıktı. Habip’in son mesajı ile aynı anlama geliyordu bu: “Ben hazırım, partimin bayrağına leke sürmeyeceğim!..” (...)

Hatice yoldaş “Yoksul bir aileden geliyor. Genç yaşından itibaren çalışmak zorunda kalıyor. Partinin sınıf çalışmasının gerekleri doğrultusunda fabrika ve atölyelere girip çalışmadaki rahatlığı ve başarısı onun ezilen sınıf damarına bir gösterge. Ezilen sınıfa ve ezilen cinse mensup. Ama devrimciliği seçişinde bu ikinci ezilmişliğin özel bir rolü var mıdır, sanmıyorum. Zira biz Hatice yoldaşı bildik bileli, cins ezilmişliğinden gelen herhangi bir sorununu görmedik. O ezilen cins kimliğinin hiçbir izini taşımayan, bu açıdan son derece rahat ve güçlü, komünist insan kimliği üzerinden kendini ortaya rahatça koyan bir yoldaş. Ezilen cinse mensup olmaktan gelen zayıflıkları, sınırlılıkları, dizginlemeleri aşmış, bu açıdan gerçekten örnek bir kadın komünist yoldaş. Bu da onun bir başka üstünlük alanı.” (…)

 “Hatice Yürekli şahsında da kendini partisiyle özdeşleştirmiş bir devrimciyle yüzyüzeyiz. O, şu veya bu yoldaş üzerinden partiye bakan, ilişkisini buna göre güçlendiren ya da zayıflatan biri değildi. O kendini bu partinin asli temsilcilerinden, deyim uygunsa, partinin organik dokusundan biri olarak gören bir yoldaştı. Kendisine yöneltilmiş bir eleştiriyi, kendisine parti tarafından gösterilen bir tepkiyi hiçbir biçimde sorun etmeyen, bunu partiyle olan genel ilişkileriyle hiçbir biçimde karıştırmayan bir yoldaştı. Bu açıdan belki birçok eleştiriyi hakeden de bir yoldaştı. Ama bunlar onun için partisiyle ilişkileri açısından hiçbir zaman bir sorun nedeni ya da alanı olmadı. ”

(H. Fırat, “Zor dönemin bilinçli, inançlı ve soluklu devrimcileri başlığı ile yayınlanan konferanstan...)

 

Sert bir çatışmada barikatın en önünde
yer almak büyük bir onurdur

Hatice Yürekli: Tahmin edilebileceği gibi, direniş sürecinde bambaşka bir duygu ve düşünce yoğunluğu içinde bulunuyorsunuz. Çünkü biz, gönüllü olarak yer aldığımız devrim mücadelesinin bir sıra neferi olarak, sert geçecek bir çatışmada barikatın en önünde yer alma şansını yakalamışız. Bu bir devrimci için büyük bir onurdur. Canımızı ortaya koyarak, baştan tam bir inançla kazanacağımızı bildiğimiz bir zaferi, sadece yoldaşlarımıza/partimize değil, ezilen ve sömürülen milyonlarca işçi ve emekçiye armağan edeceğiz. Çünkü biz, “sınıfa karşı sınıfı, düzene karşı devrimi, kapitalizme karşı sosyalizm”i en önde temsil ediyor, devrim davasının güncel ve tarihsel haklılığını ölümüne bir direnişle ortaya koyuyoruz.

Kazanma ruhu ve zafer tutkusuyla inanıyoruz ki, içeride ve dışarıda tüm yoldaşlarımız aynı bilinç ve kararlılıkla savaşıyorlar. Bundan dolayı diyoruz ki, biz zaferi daha en başta kazandık. Bunu bugün, Ölüm Orucu’nun 46. gününde söylüyorum. Direnişimiz gün gün, ilmek ilmek örülerek, yoğun bir emek ve çabayla bugüne kadar geldi. Başta da söyledim, duygularım hiç bu kadar yoğun, kafam hiç bu kadar açık olmamıştı. Hani “arınma ve güçlenme” denilir ya, bunu somut olarak bedenimizde, yüreğimizde, bilincimizde ve tüm benliğimizde yaşıyoruz. Devrim ve sosyalizmin haklılığına olan inançtan besleniyor bu...”

 (Hatice Yürekli yoldaşla direnişin 46. gününde yapılan röportajdan...)

 

 

 

DTCF’de faşist-ÖGB-idare-polis işbirliği

Ankara Üniversitesi Dil Tarih Coğrafya Fakültesi’nde 12 Nisan günü yaşanan olaylar sivil faşist-ÖGB-idare-polis işbirliğini bir kez daha gözler önüne serdi.

Eli satırlı faşistler üniversitede

12 Nisan günü ilerici ve devrimci öğrenciler sınava girerken faşistlerin de ÖGB koruması altında sınava gelmesi esnasında bir gerginlik yaşandı. Sınav sonuna kadar kapıda bekleyen devrimci öğrenciler durumu teşhir etti. ÖGB’ler ise adeta kör-sağır-dilsizi oynadı. Yeri geldiğinde OHAL uygulanan üniversitede “bizim üst arama hakkımız yok” denilerek adeta faşistler savunuldu. Dekan yardımcısı ise “Şu anda yapacak bir şeyimiz yok. Sınava girdiler” diyerek faşistlere arka çıktı.

Akşam sınava giren öğrencilere bir faşistin sınav çıkışı saldırmasının ardından faşiste müdahale edildi. ÖGB ise faşistin önünde etten duvar örerek onu koruma altına aldı. ÖGB, öğrencilerin üzerine biber gazı sıktı. Bunun üzerine kitle “Faşizme karşı omuz omuza!” sloganları ile barikata yüklendi. Devrimci ve demokrat öğrenciler faşistin ÖGB tarafından dışarı çıkartılmasından sonra orta bahçede bekleyişini sürdürdü.

Sloganlarla bekleyişini sürdüren kitle okulda ajitasyon konuşmaları ile durumu teşhir etti. Teşhir konuşması orada bulunan öğrenciler tarafından alkışlarla karşılandı. Olay yerindeki satırı saklayan bir ÖGB ise isminin ve üzerinde olan satırın teşhir edilmesi üzerine oradan koşarak ayrıldı. Gazi Üniversitesi’nden de gelen faşistler bir süre bekledikten sonra toplu çıkış yaptılar. Faşistler çıktıktan sonra ilerici ve devrimci öğrenciler de toplu çıkış gerçekleştirdi.

Kitlesel ve coşkulu yürüyüş

Yaklaşık 100 kişinin katıldığı yürüyüşte Mithatpaşa ve Ziya Gökalp Caddesi trafiğe kapatılarak Yüksel Caddesi’ne yüründü. Çevredeki ve arabalardaki insanlar da alkışları ile öğrencilere destek verdi. Yüksel Caddesi’ne gelindiğinde ise DTCF Öğrencileri adına basın açıklaması gerçekleştirildi.

Öğrenciler okula alınmadı

İlerici ve devrimci öğrenciler 13 Nisan günü, okulda yaşanan saldırıyı teşhir etti. 

Alkışlarla orta bahçeye çıkan öğrenciler yaşananların öğrencilerin yaşam alanlarına yapılan bir saldırı olduğunu, bunun herkesi ilgilendirdiğini vurguladılar. ÖGB tarafından saklanan satırın ve idarenin bundan sonraki süreçte yapacağı her şeyin takip edileceğini ve herkesin de bu süreci takip etmesi gerektiğini dile getirdiler.

Ayrıca yaşanan olaylardan kaynaklı 6 öğrenci ihtiyadi tedbir kararı uygulaması nedeniyle sabah okula alınmadı. Dekanla yapılan görüşme sonucu karar kaldırıldı.

Ekim Gençliği / DTCF