26 Şubat 2010
Sayı: SİKB 2010/09

 Kızıl Bayrak'tan
İhanet ve teslimiyet engelini aşarak ilerleyelim!
TEKEL’de direniş kazanacak!
TÜSİAD şeflerinin derdi
Amerikancı düzenin bekasıdır!
Hiçbir demagoji katliamcı kimliğinizi gizleyemez!
TEKEL’de direniş günlüğü
Binlerce emekçi Ankara’da tek el-tek yumruk oldu!
TEKEL direnişiyle dayanışma eylem ve etkinlikleri
Metal işçilerinden
TEKEL direnişiyle dayanışma
Aka Deri direnişçisi ile
direniş süreci üzerine konuştuk...
Sendikalardan madenci katliamına tepkiler
İşçi ve emekçi hareketinden...
TKİP III. Kongresi
Kapanış Konuşması...
8 Mart ve sendikaların tutumu
8 Mart’ı sınıfsal ve tarihsel özüne uygun kutlamak için
Gençliğin TEKEL çalışmalarından..
İstanbul’da öğrencilerden
TEKEL’e destek eylemi
Ege’de TEKEL işçileri
öğrencilerle buluştu.
IG Metal ve SI temsilcileri ile TEKEL direnişi üzerine konuştuk...
Avrupa’dan TEKEL direnişiyle dayanışma eylemleri.
Dünyadan işçi ve emekçi eylemleri.
Suç dosyaları kabaran işgalci güçlerin kaçışı başladı...
Özel Savaş Mahkemeleri…- M. Can Yüce
Hasta tutsaklara özgürlük!
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

TEKEL’de kazanmak için...

İhanet ve teslimiyet engelini
aşarak ilerleyelim!

20 Şubat eylemi TEKEL direnişi üzerinde kurulan ablukayı aşmak için bir çıkış yolu olabilirdi. Ancak olamadı, zira konfederasyon yönetimlerinin koydukları sınırlar aşılamadı.

Sınıf devrimcileri sınırları aşmak üzere, 20 Şubat eyleminin temsili olmaktan çıkarılması çağrısında bulunmuşlardı. Eylem tablosuna bakıldığında, konfederasyon yönetimlerinin belirlediği sınırlar bu yönüyle aşıldı. En fazla bin kişi olarak sınırları konulan katılım birkaç onbini buldu. Çağrının diğer yönünü ise, bir günle sınırlanan oturma eyleminin süresiz eyleme dönüştürülmesi oluşturuyordu. Ancak bu durumda katılım bir anlam kazanacak, eylem ileri bir çıkışa başlangıç noktası olabilecekti. Ama bu işin üstesinden gelinemedi. Bir gecelik oturma eyleminin ardından onbinlerce kişi evlerinin yolunu tuttu. Oysa katılım bakımından sınırların aşılmış olması, “acaba süresiz bir oturma eylemi zorlanacak mı” düşüncesiyle sendika bürokratlarının korkularını büyütmüştü. Ne yazık ki bu korkuları gerçeğe dönüştürecek bir inisiyatif ortaya konulamadı. Bu nedenle 20 Şubat eylemi TEKEL işçileriyle dayanışmanın düzeyine ortaya koyan yeni bir gösteri oldu. Anlamlıydı ama işlevsel değildi.

20 Şubat’ta ihtiyaç, 17 Ocak’ta TEKEL işçilerinin gösterdiği inisiyatifin bir benzeriydi. Fakat TEKEL işçilerinin 17 Ocak’ta gösterdiği inisiyatifi bu kez göstermesi gerekenler diğer sınıf bölükleriydi. Zira görev direniş alanına yığınak yapmak ve direnişçilerin gücünü büyütmekti. Direniş böylece genelde sınıfın mücadele düzeyine yükseltilmesine dayanak olabilirdi.

Konfederasyon yönetimleri bu durumdan cesaret alarak, ay sonuna kadar kalan birkaç günlük süreyi göstermelik eylemlerle geçiştirme yolunu tuttular ve genel eylem beklentisini üç ay sonrasındaki bir tarihe bıraktılar. Bu en başta genel grev-genel direniş beklentisi içerisindeki işçi ve emekçilerle alay etmektir. Bununla birlikte sendika bürokratları, sorumluluğu üzerlerinden atmakta ve direnişe açıkça sırt çevirmektedirler. Nitekim bu mesajı doğru anlayan TEKEL işçileri, 17 Ocak’tan sonra sendika bürokratlarına yönelik ilk kez bu düzeyde bir tepki vermişlerdir.

Üst kademe sendika bürokratları sorumluluğu Tek Gıda-İş yönetimine atmıştır. Tek Gıda-İş yönetimi ise sorumluluğu üstlenmek yerine doğrudan TEKEL işçilerine havale etmiştir. Bunu da oldukça kaba biçimde yapmıştır. TEKEL işçilerinin protestosu karşısında Türkel, “bizim yapacaklarımız bu kadar, beğenmiyorsanız keyfiniz bilir, nasıl istiyorsanız onu yapın” diyebilmiştir. Ardından, üzerine yıkılan yükün basıncından kurtulmak ve direnişle Türk-İş arasındaki organik zemini ortadan kaldırarak sendika ağalarını sorumluluklarından kurtarmak istercesine, Türk-İş yönetimindeki görevinden istifa etmiştir. İstifa nedeni olarak da TEKEL işçisinin kendisine yönelik protestosunu göstermiştir. Bu, görevden kaçmak için ileri sürülmüş bir bahanedir.

Bundan sonraki yeni manevra ise referandumdur. Daha önce yapılanın aksine kapalı kapılar ardında, gruplar halinde Türkel’in işçilerle görüşmesi biçiminde gerçekleştirilecek olan “referandum”la da direnişin tüm yükü TEKEL işçilerinin üzerine atılmış olacaktır. Elbette TEKEL işçileri sendikal bürokrasiden bağımsız bir önderlik düzeyine ve iç örgütlenmeye sahip olsaydı, böyle bir manevra bir işe yaramazdı. Dahası işçilerin direniş kararlılığını gösteren bir irade beyanına dönüşebilirdi. Fakat TEKEL işçileri şu haliyle ne doğru dürüst bir iç örgütlülüğe, ne de inisiyatif kullanabilecek bir direniş komitesine sahiplerdir. İşte sendika bürokratlarının güvencesi de budur. Yılmış bulunan ve teslimiyet yolunda ilerleyen sendika bürokratları, bu durumlarını TEKEL işçilerine dayatmış olacaklardır. Bu durumda TEKEL işçilerinin nasıl bir “tercih”te bulunacakları az-çok bellidir.

Fakat her şeye rağmen bu durum, direniş için artık çok geç olduğu anlamına gelmiyor. Ancak direnişin bu aşamadan sonra belini doğrultmak ve içerisine düşürüldüğü koşulları aşmak için gerçek bir değişime ihtiyacı var. Bu her şeyden önce direnişi bu aşamaya getiren nedenleri doğru biçimde anlamayı ve onlarla hesaplaşmayı gerektiriyor.

Kuşkusuz direnişin bu noktaya gelmesinin temel nedeni, iç örgütlenme düzeyinin zayıflığı ve bağımsız bir ileri önderlik düzeyini içerisinden çıkaramamış olmasıdır. TEKEL işçileri başlangıçta bunu başarmak eğilimindeydiler ve sendika bürokratlarından bağımsız ve onlara rağmen hareket ettiklerinin altını çiziyorlardı. Sonuçta bunun karşılığını da aldılar. Direnişin tüm zorluklara karşın bu aşamaya gelmesi esasta buna bağlıdır. Fakat sermaye cephesini yere sermek TEKEL işçilerinin kendi başlarına üstesinden gelecekleri bir iş değildi. Bu ancak işçi sınıfının kuvvetine yaslanarak gerçekleştirilebilirdi. Ama işçi sınıfının geniş bölükleri, ileri bir politizasyon düzeyine sahip olanları da dahil, sendika bürokratlarını aşarak TEKEL işçileriyle genel bir direniş hattında buluşacak bir inisiyatif geliştiremediler. Bu da giderek sendika bürokratlarının inisiyatifini arttırdı ve direnişin kaderini belirleyecek bir noktaya taşıdı.

Tüm bunlar bugün neşter atılması gereken sorun alanlarına ışık tutuyor. Bugün yapılması gereken ilk işlerden birisi, direniş mevzisini sendika bürokratlarına rağmen ayakta tutacak ve saldırılara karşı savunacak bir iç örgütlülüğü oluşturmaktır. Bağımsız hareket etme koşullarını yaratmaktır. Somutta demokratik temsil esasına göre, ama bunun için fazla zaman da yitirmeden hemen işlevsel bir direniş komitesini oluşturmak gerekmektedir. Bu, direnişi kazanmak hedefiyle, dayatmalara ve ihanetlere rağmen sürdürecek asgari koşulları yaratmak demektir.

Ancak sadece bu kadarı kazanmak ve direnişin önüne konulan gerici barikatları aşmak için yetmeyecektir. Bununla birlikte, TEKEL direnişçilerinin ayaklarını bağlayan işçi sınıfının geri örgütlülük düzeyini ve dağınıklığını giderecek adımları atmak gerekmektedir. Bunun somut anlamı, TEKEL işçilerini her defasında sendika ağalarına mecbur bırakan dağınıklığa ve seçeneksizliğe son verebilmektir. Yani, bugün işçi sınıfı ve emekçi hareketi içerisinde ileri iddiaları olan ve harekete geçme isteği duyan güçlerin sorumluluk üstlenmek doğrultusunda öne çıkmaları ve mücadelenin ihtiyaçlarına yanıt vermek üzere güçlerini birleştirmeleridir. 20 Şubat’ta bir kısım sendikacı tarafından imzaya açılan ve bin civarında temsilci ve yöneticinin imzaladığı söylenen deklarasyon, işçi sınıfı ve emekçiler içerisinde bu yönde dayanabilecek potansiyel güçlerin varlığına işaret olabilir. Olabilirler diyoruz, zira imza atmak kolaydır, ama sorumluluk üstlenmek zordur. Ortada bu iddia sahipleri adına bir samimiyet sınavı var.

Eğer, hem direniş sahasında hem de genel planda bağımsız hareket etme iradesi oluşturmak üzere örgütlenilir ve ileri çıkılabilirse, TEKEL direnişinin bugün yüzyüze bulunduğu büyük zorluklar aşılabilir, gerçek bir dönüşümün imkanı yaratılabilir. Aksi halde sadece direniş kaybetmez, aynı zamanda ortada duran büyük olanaklar da heba edilmiş olur.

Bu aşamada süre baskısı ve sendika bürokratlarının işçileri ortada bırakmasıyla direnişin, saflarını genişleterek ve mevzilerini güçlendirerek yoluna nasıl devam edeceği sorusuna acilen yanıt üretilmek durumundadır. Bu doğrultuda yapılması gereken ilk işlerden birisi, TEKEL işçilerinin direnişi sürdürme kararlılığını ilan etmelerini sağlamaktır. Diğeri ise, direnişi sahiplenen ve ülke çapına yayan bir inisiyatifin gösterilmesidir. Bu, bir yandan direniş alanına onbinleri yığmak, diğer yandan ise ülkenin tüm önemli meydanlarını zaptederek TEKEL işçileriyle birlikte aktif direnişe geçmek demektir. Elbette direniş biçimleri çeşitlendirilebilir ve giderek genel grevi zorlayacak düzeyde bir inisiyatif geliştirilebilir.

 Tüm bunlarla birlikte kritik halkalarından biri de, direnişi ortada bırakarak işçi sınıfına ihanet edenlerden hesap sormak olacaktır. Sadece sermayeye karşı değil aynı zamanda sendika bürokratlarına karşı da mücadele ruhuyla hareket edilmelidir. Sendika bürokratlarının ihanet ve teslimiyetlerinin hesabını sormak üzere, eldeki tüm imkanlar harekete geçirilmeli, olanaklı her biçimde öfke dışa vurulmalıdır. Bu elbette sadece öfkenin dışavurumu olarak da kalmamalı, yanısıra sendika ağalarını aşacak bir örgütlü inisiyatifle ortada duran önderlik boşluğu doldurulmalıdır.