15 Ocak 2010
Sayı: SİKB 2010/03

 Kızıl Bayrak'tan
Amerikancı rejim toplumsal dinamikleri şiddetle bastırmaya çalışıyor.
TEKEL direnişi ve
gündeme getirdiği sorular...
Sermaye yeni saldırılara hazırlanıyor!
TEKEL’de direniş günlüğü.
Binler TEKEL direnişiyle dayanışma için eylemdeydi
TEKEL, itfaiye ve Esenyurt işçileriyle sınıf dayanışması büyüyor.....
Direnişe omuz vermek için 17 Ocak'ta Ankara'ya!.
Asemat işçisinin kaleminden grev süreci.
Sİ-DER’den Adana sanayi işçilerine çağrı..
Entes’te direniş güncesinden..
Sınıf hareketinden.
TKİP III. Kongresi
Açılış Konuşması…
Sermaye düzeni katletmeye devam ediyor!
Dreyfus’tan Sabra’ya, burjuva hukuku iktidarın dolaysız bekçisidir!
2010 polis terörü ve linç girişimleri ile başladı.
Devlet terörüne karşı dayanışma
Gençlik eylem ve etkinliklerinden
Korkularını kabusa çevireceğiz!.
On binlerce kişi Rosa Luxemburg ve Karl Liebnecht’i mezarları başında andı
Blackwater şirketi yeni ihale peşinde
Ulusal soruna
devrimci yaklaşımın paradoksları - 5
KENT AŞ. direnişi üzerine.
Polis katletti, yargı temize çıkardı 
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Amerikancı rejim toplumsal dinamikleri şiddetle bastırmaya calışıyor...

Saldırılar meşru militan
direnişlerle karşılanmalıdır!

Türk burjuvazisi ve devletinin bölgede etkin bir rol oynayabilme çerçevesinde yaptığı girişimler, farklı güçler tarafından olumlu karşılanmış görünüyor. Tayyip Erdoğan ile müritlerinin peşpeşe ziyaret ettikleri bölge ülkelerinde gördükleri ilgi, Suriye, Ürdün ve Lübnan’la vizelerin kaldırılması gibi gelişmeler buna işaret ediyor. Tayyip Erdoğan’ın kalabalık bir heyetle gerçekleştirdiği Moskova ziyaretinde, Rusya yönetimine de vizeleri kaldırma önerisinde bulunmasını aynı yöndeki çabalar olarak değerlendirmek mümkün.

İsrail’in bölge ülkeleriyle geliştirilen bu ilişkilerden duyduğu rahatsızlığı dile getirmesi, dahası Türkiye’nin Tel Aviv Büyükelçisi’ni yeni bir “çuval vakası”na maruz bırakması, bölgede geliştirilen bu ilişkileri zayıflatma gücünden yoksun görünüyor.

Bölge ülkelerinin yanısıra, “etkin taşeronluk” yapacak bir güce ihtiyaç duyan Washington’daki efendiler de, Ankara’daki işbirlikçi iktidarın bölgesel çapta devam eden girişimlerini destekliyor. “Bölgesel güç” olma konusunda konuşan sermaye iktidarının bütün temsilcilerinin, “Türkiye, ABD’nin Ortadoğu’dan başlayarak kurmaya çalıştığı ‘yeni düzen’in merkezinde bulunmaktadır. ABD ile bölgesel çıkarlarımız/önceliklerimiz çakışmaktadır” türünden sözler sarf etmesi, Washington’daki savaş baronlarının, Türk burjuvazisinin “bölgesel güç” olma girişimlerine verdiği desteğin nedenini açıklıyor.

Toplumsal dinamiklerden duyulan korku saldırganlaştırıyor!

Görünen o ki, “bölgesel güç” olma önündeki engeller, dış faktörlerden çok rejimin içerideki sorun ve açmazlarından kaynaklanıyor. Dışarıda rahat hareket edebilmek için içerideki “ayak bağları”ndan kurtulmaya çalışan rejim, egemenler arası iktidar çatışmasının vardığı boyutla da bağlantılı olarak bir takım zorlanmalar yaşıyor. Zira “etkin taşeron”luk için egemenler arası çatışmayı belli bir noktada tutabilmek gerekiyor. Son gelişmelerle birlikte dinci gericilik odağı AKP hükümeti yeni hamleler yapsa da, bu kadarı henüz çatışmayı dengede tutmaya yetmiyor. 

Egemenler arası çatışma devam etse de, rejimin hedefinde esas olarak ezilen Kürt halkı, işçi sınıfı ve emekçiler ile ilerici-devrimci güçler bulunmaktadır. Zira rejim için asıl kontrol edilmesi gereken bu toplumsal güçlerdir.

“Kürt açılımı”nın ilk perdesinin fiyaskoyla sonuçlanmasına neden olan Kürt halkının ulusal özgürlük ve eşitlik özlemleri, kirli savaş yöntemleriyle karşılandı. Zıvanadan çıkan Amerikancı rejim, DTP’ye azgınca saldırarak Kürt halkını sindirmeye çalışıyor. Ancak saldırıyı direnişle karşılayan Kürt emekçileri, devlet terörü karşısında boyun eğmeyeceğini bir kez daha gösterdiler.

Sermaye devletinin saldırganlığı Kürt halkıyla sınırlı değil elbette. Komünistler, devrimciler, direnen işçiler, işçi sınıfından yana tutum almaya çalışan sendikalar, mücadeleden vazgeçmeyen gençlik grupları ile kitle örgütleri rejimin “resmi/sivil” terörüne maruz kalıyorlar.

TEKEL, itfaiye, demiryolu işçilerine gözü dönmüşçesine saldıran gerici rejim, mücadelede kararlılık gösteren işçilere gözdağı vermeye devam ediyor. Özellikle TEKEL işçileri şahsında sergilenen direnme kararlılığını kırmaya çalışan AKP hükümeti, şimdilik işi, işçilere düşman muamelesi yapan kolluk kuvvetlerine havale etmiş görünüyor. Daha kitlesel, daha militan eylemlere hazırlanan TEKEL işçileriyle ailelerini tehdit etmek için bir kez daha sahneye çıkan Ankara Valisi ise, rejimin sınıfın örgütlü gücünden duyduğu korkuyu bir kez daha dillendirmiş oldu. 

TEKEL işçilerinin mücadele kararlılığı ve “genel grev”in işçi ve emekçiler tarafından dillendirilmeye başlanması, egemenlerin tedirginliğini arttırmış, bu ise Amerikancı rejimin tüm toplumsal dinamiklere azgınca saldırmasına vesile olmuştur.  

“Etkin bölgesel güç” olabilme uğruna “dikensiz güç bahçesi” yaratma hevesi

ABD adına bölgede “etkin taşeronluk” yapabilmek için ülkeyi sermayenin “dikensiz güç bahçesi”ne çevirmek isteyen AKP hükümeti, en basit demokratik eylemlere bile kolluk kuvvetlerini saldırtmaktadır. Bunu kolluk kuvvetleri eliyle yapamadığı yerlerde ise, faşist çetelerin başını çektiği linççi güruhları sokağa salmaktadır. Irkçı-faşist propagandaya hizmet eden bu vahşi saldırılardan Manisalı Romanlar bile paylarını aldılar.

Düzenin bekçi köpekleri sokak ortasında devrimcileri infaz ederken, devlet adına çavuşluk yapan üniversite rektörleri ise, siyasal faaliyet yürütme kararlılığı gösteren devrimcilerin üniversitelere girişlerini soruşturma terörüyle engelliyor.

Bazı kentlerde basın açıklamalarına bile tahammül etmeyen kolluk kuvvetleri, Edirne, Kars, Erzincan, Aksaray gibi kentlerde görüldüğü gibi “sivil” faşist çeteleri sokaklara salıyor. Sokakları polisle işbirliği içindeki faşist çetelerin denetimine almak isteyen Amerikancı rejim, sıradan demokratik hakların kullanılmasını ise gerici şiddetle bastırma çabası içindedir.

Kürt halkı, devrimci güçler ve direnen işçiler başta olmak üzere düzene karşı sesini yükselten toplumun kesimi üzerine kolluk kuvvetlerini salan AKP hükümeti, adeta sokakları kuşatma altına almaya çalışıyor. Zira Amerikancı rejim, Kürt halkı, işçi sınıfı ve emekçilerde biriken öfkenin farkındadır. Sermaye için “dikensiz gül bahçesi” yaratma girişimi, düzene karşı biriken öfkenin örgütlü bir güç olarak eylem alanlarına akmasını engellemeyi gerektiriyor. Bu ise, gerici şiddetin Kürt halkını, ilerici ve devrimci güçleri, işçi sınıfı ve emekçileri hedef almaya devam edeceğini gösteriyor. 

Toplumsal dinamikleri meşru militan zeminde harekete geçirme zamanı

Devlet terörünü ve linççi faşist zorbalığı azgınlaştıran AKP hükümetinin hala da “demokratik açılım” söylemine sarılması kaba bir ikiyüzlülüktür. Öyle ki bu söylem artık liberal avanakların bir kısmı nezdinde bile inandırıcılığını yitirmiştir. İşçi ve emekçiler nezdinde ise, bu ikiyüzlü söylemin pek bir etkisi yok, zira onlar rejimin pratik icraatlarına dolaysız bir şekilde maruz kalıyorlar.

Rejim saldırganlaşırken, bunun karşısında toplumsal dinamikler de güçlenmektedir. Kürt halkı ırkçı-inkarcı devlet politikasına boyun eğmiyor, işçi sınıfı TEKEL işçileri şahsında sermayenin sosyal yıkım saldırılarına karşı direniyor, geleceksizliğe mahkum edilen gençliğin düzenden beklentileri zayıflıyor.

Rejimin efendileri, bu toplumsal dinamiklerin farkında oldukları için saldırganlaşıyorlar. Komünistler başta olmak üzere devrimci güçler ise, egemenlerin korkularını gerçeğe dönüştürmek için seferber olmalılar. Direnen TEKEL işçilerinden başlayarak, işçi sınıfı ve emekçiler safında düzene karşı biriken öfkeyi örgütlemek, buna dayanarak meşru militan bir direniş hattı oluşturmak, gerici zorbalığa karşı verilecek en etkili yanıt olacaktır. Güçler, olanaklar ve araçlar bu uğurda seferber edilmelidir.