08 Ocak 2010
Sayı: SİKB 2010/02

 Kızıl Bayrak'tan
TEKEL direnişi kritik bir döneme giriyor
2009’da sınıf hareketi...
Zamlara ve sosyal yıkım saldırılarına
karşı mücadeleye!
Polis terörü ve cinayetleri protesto ediliyor.
“Polis cinayetlerine ve terörüne son!”.
TEKEL işçisinden
“direnişe devam” kararı.
TEKEL Direnişiyle Dayanışma Komitesi kuruldu!.
4 / C mağduru bir TEKEL işçisiyle konuştuk.
Esenyurt’ta işçiler mücadele ve örgütlenmeyi tartıştı
Sınıf hareketinden.
TKİP III. Kongresi
Açılış Konuşması…
Kapitalizmin küresel krizinin dalgaları 2010’da da yayılmaya
devam edecek.
Gençlik 2010’da düzen karşıtı
mücadeleyi büyütmelidir!
Ekim Gençliği’nden
polis terörü karşıtı çalışmalar.
Emekçi Kadın Komisyonları’ndan çağrı
2009 yılında emekçi kadınlar için yoksulluk, yıkım ve şiddet vardı
Toplumcu Mühendis, Mimar ve Şehir Plancıları’nın TMMOB’daki seçim sürecine dair açıklaması
Emperyalist savaş makinesi namluları Yemen halkına çevirdi!
Kitle hareketi İran’daki Mollalar rejimini sarsıyor..
2010’a girerken - M. Can Yüce
Edirne’de polis terörü ve linç girişimi
Silahı tutan bilek değil yürektir!..
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Kitle hareketi İran’daki Mollalar rejimini sarsıyor...

Hiçbir güç halkların isyan etme iradesini kıramaz!

Haziran 2009’da İran’da başlayan kitle hareketi, kısa sürede yüz binlerce kişinin katıldığı ayaklanma havasına bürünmüş, ancak önderlik planında karşılaştığı temelli sorunlar ve azgın devlet terörü sonucu geri çekilmişti.

Emperyalist/siyonist güçlerin İran’ı hedef alan tacizlerini demagoji malzemesi olarak kullanan gerici molla rejimi, bu avantajı kitle hareketini karalamak için kullandığı halde, halkta biriken öfkeyi ancak bir süreliğine kontrol edebildi. Aşure gününde yeniden patlak veren kitle hareketi, seçim yolsuzluğuna karşı başlamışken, gelinen yerde Mollalar’ın dikta rejimini hedef alan talepler öne çıkıyor.

Mollaların rejimi katliamcı yüzünü demagojiyle örtmeye çalışıyor!

1979 devrimini izleyen kısa bir geçiş sürecinin ardından ilerici-devrimci güçlere karşı fütursuz bir saldırı başlatan gerici mollalar, işi fiziki imha noktasına vardırdılar. İran devriminde etkin bir rol oynayan devrimci hareketi fiziken ortadan kaldırma taktiği izleyen Molla rejim, Irak ordusunun İran’a saldırmasını da fırsat bilerek, ülkedeki muhalif sesleri vahşi yöntemlerle susturdu. 

Rejime karşı mücadele eden her muhalif gücü zorbalıkla susturmayı devlet politikası haline getiren mollalar, rejimlerini güvence altına alabilmek için militarist güçlere dayandılar. Devrim Muhafızları, Pasdaran, Besic gibi adlar altında örgütlenen militarist güçler, ülke genelinde terör estirerek toplumu sindirmeye çalıştı. Son olarak Aşure gününde patlak veren gösterilere de gaz bombaları ve coplarla saldıran kolluk kuvvetleri, kitlenin militan duruşu karşısında acze düşünce, hedef gözeterek eylemcilere ateş açtı. Saldırıda 20’ye yakın kişi katledildi, onlarca kişi de yaralandı.

Kokuşmuş gerici rejime karşı biriken öfke öyle bir noktaya varmış ki, artık kitleler ölümü göze alarak sokağa çıkmaktadır. Bu kararlılık karşısında acze düşen Mahmud Ahmedinejad yönetimi, 500’ü aşkın eylemciyi tutuklamış, muhalefet liderlerini ise ölümle tehdit etmiştir. Şii inancına göre Aşure gününde şiddet yasak olduğu halde katliam yapan Mollalar rejimi, özünde devrik Şah rejiminden farklı olmadığını ortaya koyuyor.

Dinci diktatörlüğe karşı biriken öfkeyi kontrol etmekte zorlanan Ahmedinejad yönetimi, demagojiden medet ummaktadır. Elinde zorbalık dışında bir silah kalmayan yönetim, demokratik talepler uğruna sokaklara çıkan yüz binlere, ABD, İsrail, İngiltere işbirlikçisi damgası vurmaya çalışıyor. Emperyalist/ siyonist güçlerin İran’a karşı takındıkları küstahça tutumlar Mollalar rejiminin işine yarasa da, artık Ahmedinejad ve müritlerinin “çamur at izi kalsın” taktiğinin pek işe yaramadığı anlaşılıyor. Zira rejimin katliamcı yüzünü örtmenin olanağı kalmamıştır.

Muhalefetin sınırları ve devrim tartışmaları

İran’la ilgili yapılan, “artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak” şeklindeki saptamanın bir karşılığı var. Toplumsal muhalefetin patlamaları, kısa sürede militan, kitlesel bir boyut kazanabilmesi, rejimin zorbalığına rağmen sergilenen direniş, yanısıra rejimin çatlaklarının derinleşmesi gibi olgular, İranlı egemenlerin eskisi gibi yönetebilme imkan ve yeteneğinden yoksun olduklarına işaret ediyor.

Kitle hareketinin Şah rejimini yıkan devrimle bazı benzerlikler taşıması, İran’da yeni bir devrimin işaretleri olarak değerlendiriliyor. Kuşkusuz ki, her kapitalist ülkede potansiyel olarak devrim olasılığı vardır. Yakın geçmişte devrim yapan, ancak inisiyatifi dinci zorbalara kaptıran İran halkı sözkonusu olduğunda ise, devrim olasılığının daha da yüksek olması doğaldır. Oysa İran’daki kitle hareketinin verili koşullardaki siyasal önderliğinin sınırları, bu siyasal çizginin bir devrime önderlik etme ufku ve iradesinden yoksun olduğunu gösteriyor. Ayrıca “reformcu” diye tanımlanan siyasal güçler, sokaklara çıkan yüz binlere pratikte önderlik edebilecek bir örgütlülükten de yoksun görünüyor.

“Yeşil Hareket” adıyla anılmaya başlayan reformcu güçlerin liderleri ise, yakın geçmişte Mollalar rejiminin üst düzey yöneticileri idi. Örneğin eski Cumhurbaşkanı Muhammed Hatemi, eski başbakan Mir Hüseyin Musevi, eski Meclis Başkanı Mehdi Kerrubi gibi isimler Yeşil Hareket’in önde gelen liderleri kabul ediliyor. Nitekim Mahmud Ahmedinejad yönetimi de bu liderleri suçluyor. Ayrıca dinsel çizgiyi temel almayan bu hareket, bazı “dini liderler”le de yakın işbirliği içinde bulunuyor. Ayetullah Muntezeri, Ayetullah Sanii, Ayetullah Musevi Erdebili, Ayetullah Beyat gibi isimler Yeşil Hareket’le yakın işbirliği içindedir.

Yeşil Hareket’in reform programına bakıldığında, bu hareketin düzen içi olmanın da ötesinde, işçi sınıfı ve emekçilere yabancı olduğu da anlaşılmaktadır. Zira hareketin “demokratik talepler” listesinde bile emekçilerin temel demokratik taleplerine yer verilmemektedir. Başlıca talepler şöyle sıralanıyor:

* Serbest seçimler,

* Barışçıl gösteri yapma hakkı,

* Tüm düşünce ve siyasi suçlularının serbest bırakılması,

* Basının özgürleştirilmesi,

* Partilere özgürlük,

* Üniversite rektörlerinin üniversitelilerin oyuyla iş başına gelmesi,

* Meclisin genel af çıkarması,

* Cumhurbaşkanlığı seçimleriyle ilgili hakikati araştırma komisyonunun kurulması,

* Mahmud Ahmedinejad’ın istifa etmesi 

* Serbest seçimlerin gerçekleştirilmesi…

Devletten bağımsız örgütlenen, hak arama mücadelesi veren, grev yapan işçilerin azgın devlet terörüne maruz kaldığı, işçi liderlerinin eş ve çocuklarının bile tutuklandığı İran gibi bir ülkede “reformcu hareket” sendikal örgütlenme, grev, toplu iş sözleşmesi gibi işçi ve emekçilerin asgari demokratik taleplerini dillendirmekten geri durmaktadır. Yeşil Hareket’in işçi sınıfı ve emekçilerin taleplerine uzak durması bir tesadüf olamaz, burada açık bir sınıfsal tercih sözkonusudur.

Yeşil Hareket, egemenler arası iktidar çatışmasında bir taraftır. “Diktatörlüğe karşı reform” çizgisini temsil ediyor. Kitle hareketine yakınlığı ilerici bir nitelik taşımasından çok, devletin militarist kurumlarını denetim altında tutan egemen klikle baş edebilmek için kitle desteğine muhtaç olmasıdır. Bu yönüyle kitlelerin Mollalar rejimine karşı biriken öfkesini iktidar çatışmasında bir dayanak olarak kullanıyor. Bu yönüyle Yeşil Hareket’in -belli bir dönem peşinden sürüklemeyi başarabilse bile-, İran işçi sınıfı ve emekçilerinin taleplerini karşılaması sözkonusu bile olamaz.

Verili koşullardaki hareketin, 1979 devrimini başarıya ulaştıran hareketten bir diğer temelli farkı, işçi sınıfı ile devrimci hareketin o dönemdeki gücü, etkisi ve buna dayanarak devrimin başarısından oynadıkları temelli roldür. Nitekim Şah rejimine etkili darbeyi indiren petrol işçilerinin aylarca süren grevi olmuştu.

Halihazırda siyasal önderlik planında yaşadığı sorunlar ya da Yeşil Hareket’in halen en etkili ‘muhalif’ siyasal güç olmasının yarattığı/yaracağı handikaplar olsa da, İran’da gelişen kitle hareketi büyük bir önem taşıyor. Zira işkenceci/katliamcı niteliğiyle bilinen zorba bir rejime karşı alanlara çıkan yüz binler, hiçbir gücün halkların direnme iradesi kıramayacağını bir kez daha kanıtlamaktadır.

İran’daki hareket sömürüye, baskıya, işkenceye, işsizlik ve yoksulluğa, cinsiyetçi, zorba bir rejime karşı halkın isyanıdır. Bu isyan hareketinin her tür sömürüye, ayrımcılığa, zorbalığa, köleliğe son verebilmesi §ancak devrimci bir önderlikle buluşabildiğinde mümkün olacaktır. İsyan hareketleri, devrimci akım ya da akımların harekete önderlik edebilecek düzeye gelebilmeleri için gerekli olan nicel ve nitel sıçramalara uygun zemini de hazırlar.