08 Ocak 2010
Sayı: SİKB 2010/02

 Kızıl Bayrak'tan
TEKEL direnişi kritik bir döneme giriyor
2009’da sınıf hareketi...
Zamlara ve sosyal yıkım saldırılarına
karşı mücadeleye!
Polis terörü ve cinayetleri protesto ediliyor.
“Polis cinayetlerine ve terörüne son!”.
TEKEL işçisinden
“direnişe devam” kararı.
TEKEL Direnişiyle Dayanışma Komitesi kuruldu!.
4 / C mağduru bir TEKEL işçisiyle konuştuk.
Esenyurt’ta işçiler mücadele ve örgütlenmeyi tartıştı
Sınıf hareketinden.
TKİP III. Kongresi
Açılış Konuşması…
Kapitalizmin küresel krizinin dalgaları 2010’da da yayılmaya
devam edecek.
Gençlik 2010’da düzen karşıtı
mücadeleyi büyütmelidir!
Ekim Gençliği’nden
polis terörü karşıtı çalışmalar.
Emekçi Kadın Komisyonları’ndan çağrı
2009 yılında emekçi kadınlar için yoksulluk, yıkım ve şiddet vardı
Toplumcu Mühendis, Mimar ve Şehir Plancıları’nın TMMOB’daki seçim sürecine dair açıklaması
Emperyalist savaş makinesi namluları Yemen halkına çevirdi!
Kitle hareketi İran’daki Mollalar rejimini sarsıyor..
2010’a girerken - M. Can Yüce
Edirne’de polis terörü ve linç girişimi
Silahı tutan bilek değil yürektir!..
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Sağlıkta piyasalaştırmaya,
kölelik koşullarında çalışmaya hayır...

Sağlıkta yıkımı durdurmak için
örgütlü mücadeleyi büyütelim!

2009 yılı ‘Sağlıkta Dönüşüm Programı’ adı altında sermayenin sağlık alanındaki saldırılarına hız verdiği bir yıl oldu. Adım adım piyasalaştırılan sağlık, bir hak olmaktan çıkartılarak paralı ve pahalı hale getirilmiştir. Artık, sağlık ocaklarındaki muayeneden dahi ücret alınmakta, her özel hastanede ise farklı katkı payları adı altında para toplanmaktadır. Sağlıkta piyasalaştırma gerek bu hizmete ihtiyacı olan emekçilere, gerekse bu alanda çalışan emekçilere büyük bir yıkım getirmiştir.

Önümüzdeki yılda ise bu yönlü saldırılar boyutlanarak artacaktır. Kâr etmeyen sağlık kuruluşlarının kapatılması, sağlık için kişisel harcamaların çoğalması, hastalık tanı ve tedavisinin pahalanması, özel bir ürün olan ilaçların market raflarında sunularak ticari bir mala dönüştürülmesi, “Tam Gün Yasası”nın yeniden gündemleştirilmesi ve sağlıkta taşeronlaştırmanın giderek yaygınlaşması tüm sağlık çalışanlarını ve genel anlamda toplum sağlığını olumsuz etkileyecektir.

Sağlıkta piyasalaştırma artıyor, sağlık çalışanları köleleştiriliyor!

Sağlıkta Dönüşüm Programı’yla, sağlık sisteminin piyasa mantığında işletilmesi ve temel bir hak olmaktan çıkartılması sonucu hastaneler bir işletme gibi çalıştırılmaktadır. Sağlıkta taşeronlaştırma hastanelerin her bölümü için geçerli hale getirilmiştir. Bu statüde çalışanların kamu hastanelerindeki oranı ise %60’ları bulmaktadır. Sağlık hizmetinin bölünüp parçalanarak taşeron firmalara yaptırılması sağlık hizmetinin niteliğini olumsuz etkilemekte, yanısıra bu şekilde çalıştırılan sağlık çalışanları da kölelik koşullarına mahkûm edilmektedir.

Taşeronlaştırma çalışanlar için ağır ve güvencesiz çalışma koşulları, artan emek sömürüsü demektir. Taşeronun insafına terkedilen işçilerin yaşadıkları sorunlar ise geçtiğimiz günlerde yine gündeme geldi. Sağlık Bakanlığı’nın 12.05.2009 tarih ve 32 sayılı “Hizmet alımlarında çalıştırılacak işçi sayısının tespiti ve öngörülecek ücretler” ile ilgili genelgesine dayanılarak özellikle de devlet hastanelerinde işçi kıyımı yaşanıyor. Tamamı taşerona bağlı bir şekilde bilgi işlem, temizlik ve hasta bakıcı olarak çalışan sağlık işçileri, hastane yönetimleri ve taşeron şirketler tarafından maaşların düşürülmesi, işten atılma ya da çeşitli haksız-hukuksuz angarya çalıştırma biçimleri gibi saldırılarla karşılaşıyorlar. Örneğin; İzmir Buca Belediyesi Yamanlar MNA Temizlik Şirketi’nde çalışanı100’ü aşkın işçi, yeni yılda işten çıkartıldı. Mersin’de Anamur Devlet Hastanesi’ne temizlik ve bilgi işlem şirketlerinin değişmesinin ardından 32 işçinin işine son verildi. Kocaeli Devlet Hastanesi’nde, taşeron firma Emsal Temizlik Şirketi’ne bağlı 21 işçi hiçbir gerekçe gösterilmeden işten çıkarıldı.

Sağlık çalışanlarına yıkım getiren Sağlıkta Dönüşüm Programı’nın bir diğer ayağı olan “Tam Gün Yasası” ise, önümüzdeki yıl yine gündeme gelecektir. Bu yasa tasarısı, Haziran 2009’da TBMM Sağlık Komisyonu’nda tartışmalarla kabul edilmişti. Türk Tabipleri Birliği ve diğer sağlık örgütleri ise yasayı “kölelik yasası” olarak değerlendirmiş, gelen tepkiler üzerine tasarı bir süre askıya alınmıştı. Sağlık alanında esnek ve daha uzun çalıştırılmanın yasal hale getirileceği bu yasa yine gündemdedir. Bu yasa, doktorların yanısıra diğer sağlık çalışanlarını, üniversite ve Sağlık Bakanlığı eğiticilerini ve sonuçta sağlık hizmetlerinin sunumunu olumsuz etkileyecektir. Tam gün/tek iş uygulamasıyla; özelde büyük hastane zincirlerine, kamuda özelleştirilme yolundaki üniversite ve devlet hastanelerine ucuz işgücü sağlanacak; hekimler düşük ücretle ve güvencesiz olarak çalışmaya zorlanacak; tıp ve uzmanlık eğitiminin niteliğinin yükseltilmesi yerine, üniversite ve eğitim hastanelerinde döner sermayeye daha çok kazanç sağlamak için performans yöntemiyle daha fazla işlem yapılması hedeflenecek; eğitici niteliği taşıyan belirli bir orandaki hekimin kurumlarından ayrılmalarına yol açarak tıp eğitimi olumsuz etkilenecektir.

Sermaye hükümeti, sağlıkta yıkım politikalarının devamı olarak eczane hizmetlerini de tamamen ticarileştirmektedir. Türkiye’deki 51 eczacı odasının üst örgütü olan Türkiye Eczacılar Birliği (TEB) ile değil de, tek tek yapılan sözleşmelerde eczacılara uygulanamayacak koşullar dayatılacak ve birçok eczanenin kapanması gündeme gelecek ve planlanan market eczaneleri yaygınlaşacaktır.

Marketlerde eczane reyonları açıp birçok ilacı reçete kapsamı dışına çıkararak isteyene satacaklar, bu şekilde hem ilaca harcanan para artacak, hem de bu uygulama ile birçok sağlık sorunu ortaya çıkacaktır. Sadece ilaç şirketlerinin çıkarlarını gözeten bu uygulamayı sermaye hükümeti “sağlıkta tasarruf” adı altında bizlere sunmaktadır. Sermaye hükümeti AKP, markette ilaç satışına örnek olarak ABD’yi göstermektedir. Oysaki ABD’de ölüm nedenleri arasında yanlış ilaç kullanımına bağlı zehirlenmeler önemli bir yer tutmakta, yılda ilaca bağlı reaksiyonlar nedeniyle 140 bin insan ölmektedir. Ayrıca, ABD’nin dünyada kişi başı ilaç harcaması en yüksek ülkedir. Kuşkusuz ABD’nin, ilaç nedenli sağlık sorunlarının tedavi maliyetinin yılda 130 milyar doları bulması da sağlık sektöründeki patronların iştahını kabartmaktadır.

Sermaye hükümeti ise her zamanki ikiyüzlülüğüyle “Sağlıkta tasarruf” adına bu uygulamayı işçi ve emekçilere dayatmaktadır. Yaşadıklarımızdan da gördüğümüz gibi sağlıkta tasarrufun faturasını her zaman olduğu gibi işçi ve emekçiler ödemektedir.

Sağlıkta yıkımı durduralım!

Sağlıkta Dönüşüm Programı ile en temel hak olan sağlık hakkını gaspeden, sağlık çalışanlarını kölelik koşullarına mahkûm eden sermaye devletinin karşısına ortak talepler etrafında birleşerek çıkılmalıdır. Gerek bu alanda çalışan, gerekse bu sağlık hizmetine ihtiyacı olan işçi ve emekçilerin birleşik mücadelesi sayesinde sağlıkta yıkımın önüne geçilebilinir. Herkes için parasız, nitelikli ve kolay ulaşılabilir sağlık hakkı için, tüm çalışanlar için sigorta, iş ve iş güvencesi için, insanca yaşam ve çalışma koşulları için örgütlü mücadeleyi yükseltelim!

 

 

Nakliyat-İş yöneticileri tahliye edildi

Patron-yargı-polis işbirliği ile 7 Aralık 2009 tarihinde gözaltına alınan ve tutuklanan DİSK / Nakliyat-İş Sendikası yöneticileri ve üyeleri 6 Ocak günü serbest bırakıldılar.

7 Aralık sabahı erken saatlerde evlerine yapılan baskınlarla gözaltına alınan DİSK Örgütlenme Daire Başkanı ve Nakliyat-İş Genel Başkanı Ali Rıza Küçükosmanoğlu ve diğer Nakliyat-İş yöneticileri sendika avukatlarının Bakırköy 2. Sulh Ceza Mahkemesi’ne yaptığı itiraz üzerine serbest bırakıldılar.

“Suç örgütü kurmak ve birden fazla kişinin çalışma hürriyetini engelleme ve ruhsatsız silah bulundurma” gerekçesiyle tutuklanan 10 Nakliyat-İş yöneticisi tahliye edildiler.

7 Aralık 2009 sabahı DİSK / Nakliyat-İş Sendikası Genel Merkezi ve şube binalarının yanısıra evlerine yapılan polis baskınlarıyla gözaltına alınan Nakliyat-İş yönetici ve üyesi 14 kişi üç günü aşkın süre gözaltında tutulmuşlardı. 14 Nakliyat-İş yönetici ve üyesinden 4’ü sorgularının ardından serbest bırakılırken 10 Aralık 2009 tarihinde aralarında Nakliyat-İş Başkanı Ali Rıza Küçükosmanoğlu’nun da bulunduğu 10 kişi hakkında tutuklama kararı çıkmıştı.

Tutuklama saldırısının ardından Nakliyat-İş üyesi işçiler iş bırakma eylemleri yaparak sendikal hak ve özgürlüklerin engellenmesini protesto etmişlerdi.

Kızıl Bayrak / İstanbul