03 Eylül 2010
Sayı: SİKB 2010/35

 Kızıl Bayrak'tan
İşçi sınıfı ayak bağlarından kurtulmaksızın sınıf mücadelesinde
yol alamaz!
Orduda resmi çizgi devam ederken
rejim krizi derinleşiyor!
Kürt halkının özgürlük ve eşitlik
istemleri boğulamaz!
BDSP’nin referandum seminerleri
devam etti..
Metal İşçileri Birliği MYK Eylül ayı toplantısı sonuçları
BETESAN’da direniş
dayanışmayla büyüyor!.
UPS direnişiyle uluslararası
dayanışma büyüyor
Direnişçi UPS işçileri
eğitim seminerinde buluştu
Toplu görüşme oyunu sona erdi..
İşçi ve emekçi hareketinden.
12 Eylül’ün hesabını
işçi ve emekçiler soracak!
Eyvah; Lenin de
boykota karşıymış!
Devleti aklamanın yeni hamlesi: Ergenekon’dan sonra Cemaat!.
Güney Afrika kapitalizminin konsolidasyonu ve işçi hareketi
Güney Afrika Cumhuriyeti’nde
kitlesel militan grev!
UPS’de sendika düşmanlığı tüm dünyada protesto edildi..
“Yok olup gitsinler!”
Rize’de su boşa değil felakete aktı
Tacizciye terfi,
tacize uğrayana ceza!..
Dünya Barış Günü, TC ve Kürdistan
M. Can Yüce
“Hasta tutsaklar
serbest bırakılmasın”
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Çalışma yaşamında kadına yönelik taciz…

Tacizciye terfi, tacize uğrayana ceza!

­­­Kadınlar çalışma yaşamında işçi ve emekçi kimliklerinin yanısıra, kadın kimliklerinden ötürü de baskı ve saldırılara uğruyorlar. Çalışma yaşamında patron/müdür/şef gibi yönetici konumunda bulunan erkeklerin fiziki ve cinsel tacizleri ile karşı karşıya kalan kadınlar, toplumsal baskı, iş kaybetme korkusu vb. nedenlerle şiddeti açığa vurmasalar dahi, yaşanan şiddetin yaygınlığı bilinmektedir. Uygulanan şiddet açığa çıktığı koşullarda ise, erkek egemen sistem ve onun koruyucuları tarafından cezalandırılan ise yine kadın olmaktadır.

Bu tablonun en son örneği ise Gaziantep’te yaşandı. Gaziantep Hatice Mustafa Gençten Ticaret Meslek Lisesi’nde müdür yardımcısı olarak çalışan Aysun Uygun, 17 Ağustos günü çalıştığı okulun müdür vekili Fatih Çelik hakkında “eşinden yeni boşandın, cinsel ihtiyaçların vardır” diyerek tacizde bulunduğu iddiasıyla suç duyurusunda bulundu. Suç duyurusunun hemen ardından Fatih Çelik ise Milli Eğitim Müdürlüğü Teftiş Kurulu’na Aysun Uygun hakkında ‘görevini savsakladığı’ gerekçesiyle şikayet dilekçesi verdi. Soruşturma kapsamında okulun eski müdür vekilinin de ifadesi alındı ve eski müdür vekili de Aysun Uygun hakkındaki iddiaları yalanladı. Bu gelişmelerin ardından Milli Eğitim Bakanlığı Teftiş Kurulu tarafından görevlendirilen müfettişlerin raporu doğrultusunda, taciz şikayetinde bulunan Aysun Uygun İslahiye İlçesi’ne atanırken, aynı zamanda kendisinin taciz edildiğiyle ilgili iddialarını ispatlayamadığı için maaşının kesilmesi cezası aldı. Müdür vekili Fatih Çelik ise hakaret ettiği gerekçesiyle sadece kınama cezası aldı.

Fatih Çelik hakkında, 2006 yılında 19 Mayıs Lisesi’nde yine müdür vekili olduğu dönemde İngilizce öğretmeni UÜ’nün de taciz iddiasıyla şikayetçi olduğu, 3 ay süren soruşturmanın ardından son olayda olduğu gibi taciz şikayetinde bulunan kadın öğretmenin Araban ilçesinin Elif Beldesi’ne tayininin çıkarıldığı, Fatih Çelik’in ise makamını koruduğu ortaya çıktı.

İşyerlerinde cinsel taciz münferit değil!

Hatırlanacağı üzere çalışma yaşamında cinsiyetçi yaklaşımın bir başka örneği de bundan 6 ay önce İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nde yaşanmıştı. KESK üyesi kadın bir emekçi İstanbul Büyükşehir Belediyesi Deprem ve Zemin İnceleme Müdürlüğü’ndeki birim müdürünün sözlü tacizine uğramıştı. Kadın emekçinin suç duyurusunda bulunmasının ardından tanıklık yapan başka bir kadın emekçi de sözlü hakaret, taciz ve sözleşmesinin feshedilmesi tehdidi ile karşı karşıya kaldı. Büyükşehir Belediyesi’nin konuyla ilgili başlattığı ilk idari soruşturmanın sonucunda tacizci müdür ödüllendirilerek belediyenin başka bir birimi olan Turizm Müdürlüğü’ne müdür olarak atandı. Taciz olayının medyaya yansıması ve tepkiler üzerine İstanbul Büyükşehir Belediyesi basın danışmanlığı yazılı bir açıklama yaparak taciz iddiası ve şikayeti konusunda adı geçen kişi hakkında soruşturma başlatıldığını açıkladı. Belediyede yaşanan bu olay, aynı zamanda “muhafazakar” gözüken dinci gericilerin gerçek kimliklerini ve devlet bürokrasisinde yaşanan kurumlaşma ile birlikte kendi yandaşlarının nasıl korunduğunu göstermektedir.

Kuşkusuz ki cinsel taciz sadece kamu alanında değil, fabrika ve işyerlerinde işçi kadınların da sıklıkla yaşadığı bir durum olarak karşımıza çıkmaktadır. Üstü örtülen ve sessizlikle geçiştirilen tacizlerin sonuçları işçi kadınlar için daha ağır olabilmekte, örgütlü bir karşı koyuş olmadığı koşullarda ya baskıların daha da artmasına ya da kadın işçilerin kendi rızaları ile işten çıkmalarına yol açmaktadır.

Kadınlara yönelik şiddet her biçimiyle sürüyor!

Kadınlara yönelik fiziksel, ekonomik, psikolojik şiddet, evde, sokakta, işyerlerinde tüm yoğunluğuyla devam ediyor. Erkek egemen sistemin ürettiği toplumsal cinsiyete dayalı eşitsizlik sonucu kadınlar, işyerlerinde kendilerinin üstlerinde olan patron/müdür/ şef tarafından cinsel şiddet uygulamaları ile karşı karşıya kaldıkları yetmiyormuş gibi haklarını aradıklarında ise karşılarında yine aynı zırhı buluyorlar.

Bugün sermaye devleti, şiddeti engellemeye yönelik adımlar attığını, uluslararası sözleşmelere imza attığını ve hatta Anayasa’da kadına yönelik pozitif ayrımcılık sağlanacak düzenlemeler yaptığını iddia etse dahi, gündelik yaşamda kadının karşı karşıya kaldığı şiddet karşısında hiçbir önlem alınmadığı, cezai yaptırım uygulanmadığı, dahası şiddet uygulayanların korunduğu hatta ödüllendirildiği bir durumda, kimi yasal düzenlemelerin hiçbir hükmü yoktur, olamaz da!



Hekimlerden Akdağ’a tepki

Sermaye hükümetinin Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın “Hastane donanımlarının sadece satın alarak değil, hizmet alımlarıyla elde edildiği, çalışanların motivasyonlarının performansla arttığı bir sistem gerekiyor” sözlerine tepki gösteren İzmir Tabip Odası, bu sistemin, sağlık hakkının taşeron sağlık hizmeti ile özel sektöre “yedirilmesi” ve sağlık hizmetinin piyasalaştırılması olduğunu söyledi.

Akdağ’ın sözlerinin “Sağlıkta Dönüşüm Programı’nın özü olduğunu ifade eden İzmir Tabip Odası, şu soruları yöneltti:

“Vatandaşımıza soruyoruz:

Bir hekimin tek bir günlük çalışması süresince 100. hastası olarak muayene olmak ister misiniz?

Bir ameliyat masasında hekimin tek bir günlük çalışma süresi içinde 20. hastası olarak ameliyat olmak ister misiniz?

Hekimlerimize soruyoruz:

Körü körüne mesleki risk almak ister misiniz?

Körü körüne sigorta davalarına yem olmak ister misiniz?”

Hekimlerin, artık hasta bakarken sabahtan akşama takip edildiklerinin ve dokuz saat hastanede kalıp, sekiz saat çalışmış sayıldıklarının belirtildiği açıklamada Sağlık Bakanı Akdağ’ın “Maaşınız arttı” sözlerinden sonra performans ödemesinde kesinti yapıldığı açıklandı. İzmir Tabip Odası’nın açıklamasında şu ifadelere yer verildi:

“Sağlıkta dönüşümün özü, ‘hekimlik sanatını esnaflık’’ olarak görmektir. Vatandaşın iyi hekimliği muayenehanelerde bulabilmesini engellemektir. Hekimleri, küresel sermayeye yem etmektir. İşin sonu, hekimleri kamu hastaneleri birliklerine, özel sağlık işletmelerine tam gün köle etmektir. Hekimleri çaresiz, emeği ucuzlaşmış sözleşmeli işçilere dönüştürmektir. “Sağlıkta Dönüşüm” hekimler için de, hastalar için de bir fiyaskodur.”