23 Ekim 2009
Sayı: SİKB 2009/41

  Kızıl Bayrak'tan
  İşbirlikçi Türk sermaye devleti, ABD emperyalizminin planları doğrultusunda bölgede aktif saldırganlık rolüne hazırlanıyor
  "Barış grubu" tasfiye sürecinin parçasıdır
Üniformalı bilirkişiler aklıyor
Kıdem tazminatına göz diken ve çanak tutan asalaklara karşı işçi-emekçi barikatlarına
Kadıköy'de binler sağlık hakkı için alanlara çıktı
  İşçi ve emekçi eylemlerinden
  İşçilerle konuştuk...
  Metal işçilerinin boynunda 50 yıldır asılı duran pranga MESS
  25 Kasım uyarı grevi tabanda adım adım örgütlenmelidir
  Gençlikten...
  Mesleki dönüşüm projesi ile avukatlar derin bir sömürü ile karşı karşıya!
  Kızıl Bayrak'a yönelik faşist saldırı İBB önünde protesto edildi
  İMF ve Dünya Bankası İstanbul toplantısı üzerine Korkut Boratav'la konuştuk
  Dünya işçi ve emekçi hareketinden
  BM Tarım örgütüü Raporu dünyadaki açlığı belgeledi
  Katliamcı düzen zindanlarıyla birlikte er ya da geç yıkılacaktır..
  Hasta tutsaklar için eylemler sürüyor
  Yerel işçi bültenlerinden...
  Bir kez daha 10 yıl önce ve 10 yıl sonra - M. Can Yüce
  Devrimci ve Demokratik Yapılar Arasında Diyalog ve Çözüm Platformu'ndan açıklama
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Metal işçilerinin boynunda 50 yıldır asılı duran pranga: MESS

Prangalardan kurtulmak için metal işçilerinin birliğini sağlamalıyız!

Karl Marx ve Frederich Engels’in, bilimsel sosyalizmin temel yapıtaşı olan komünist Manifesto’da sınıf savaşımlarının tahlilini yapmalarının üzerinden 161 yıl geçti. Ve o günden bugüne iki karşıt sınıf olan burjuvazi ve proletarya arasındaki amansız savaş tam da bu eşsiz eserde dile getirildiği gibi “kesintisiz, kimi zaman üstü örtülü, kimi zaman açık” bir şekilde devam ediyor. Savaşın gidişatını ise bu sınıflardan hangisinin daha örgütlü ve kendi sınıfının bilinci ile donanmış olduğu tayin ediyor.

Bugün işçi sınıfının büyük çoğunluğu bu keskin savaşın farkında değilken burjuvazinin tam da bu bilinçle hareket ettiğini görüyoruz. Burjuvazi insanlığı ve dünyayı yıkıma götürmekle sonuçlanacağını bile bile kendi sınıf iktidarını sürdürebilmek için baskı ve sömürüye devam ediyor.

Burjuvazinin örgütlü birliğini temsil eden kurumlardan birisi de TÜSİAD’dır. Metal işçilerinin boyunlarındaki zincirin simgesi olan ve Türkiye sermaye sınıfının önemli bir bölümünü temsil eden MESS ise bugünlerde 50. yılını kutluyor.

Metal patronları niçin bir araya gelir?

1950’li yıllarda gelişen Türkiye sanayisi sadece işçi sınıfını geliştirip onu mücadeleye çekmekle kalmadı. Bu yıllar aynı zamanda sermaye sınıfının da kendisini palazlandırmaya, örgütlü bir güç haline getirmeye çalıştığı yıllardı. MESS, ‘50’li yılların sonuna doğru kendi iddiaları ile “Çağdaş, ileri görüşlü, sanayileşmeye kendilerini adamış ve ilkeli 11 girişimci” tarafından kuruldu.

MESS bu dönemi “Gelenek ve Gelecek” isimli eserinde işçi sendikalarının esas olarak yürürlükteki yasaların uygulanmasını sağladığı bir dönem olarak tanımlıyor. Yine bu dönemin işveren sendikalarına ise gerçek anlamda sendika demenin mümkün olmadığını, çoğunun “bazıları işçilerin kurdukları sendikalar karşısında aynı isimde bir işveren sendikası kurma özentisiyle, çoğu da zamanın ithalat güçlükleri karşısında üyelerine ithal malı hammadde ve malzeme ya da yedek parça tahsis ettirmek ve bunların dağıtımını yapmak amacıyla kurulmuş sendikalar” olduğunu söylüyor. Kendine yüklediği misyonu ise işçi sendikaları ile mücadele edecek bir örgüt yaratmak değil, “üretim faaliyetinin vazgeçilmez unsuru olan işçiler ve sendikaları ile tam bir anlayış ve beraberlik bilincini yaratmak” olarak tanımlıyor.

MESS, sınıf işbirliğine dayalı bu politikayı hayata geçirmek için birçok çaba sarfetse de, MESS’in 50 yıllık tarihi, patronlar için MESS’te örgütlü olmanın daha çok işçi sınıfı mücadelesinin yükseldiği dönemlerde açığa çıkan bir sınıf refleksi olduğunu kanıtlıyor.

Özellikle ‘60’lı yıllarda gelişen işçi sınıfı mücadelesi ve ‘70’li yıllarda yaşanan işçi direnişleri MESS’in gerçek kimliğini yansıtan bir ayna işlevi görüyor. İşçi sınıfı mücadelesinde önemli duraklardan biri olan Profilo direnişi bu açıdan önemli bir örnek olarak karşımızda duruyor. Çünkü bu direnişin başlama gerekçesi, Profilo patronu Jak Kamhi’nin MESS direktiflerine uyarak DGM direnişlerine katılan işçileri işten atmasıdır. Dahası MESS, direnişi kırmak için doğrudan rol üstlenerek eyleme katılan işçilerin işten atılacağını açıklayan bir bildiriyi direniş sırasında işçilere dağıtmıştır. Profilo patronu Jak Kamhi ise bu durumu, direnişin ikinci gününde gazetelere verdiği demeçte “Olay beni aşmıştır. MESS’in ve emniyetin işi olmuştur. MESS ve emniyet güçleri benim işyerimi ve bulunduğu bölgeyi pilot bölge seçmişlerdir. Burada her olaya müdahale etmek, düğümü burada çözmek kararındalar” diyerek itiraf etmiştir.

‘70’li yılların ortalarında gelişen Profilo ve benzeri örneklerle birlikte MESS’in sınıf düşmanı kimliği iyice açığa çıkmıştır. MESS açısından önemli başka bir dönüşüm de toplu sözleşme politikasındaki değişimdir. 9 Kasım 1976 yılında yaptığı 20. genel kurulunda MESS, tek tek işverenlerde olan işçi sendikaları ile toplu sözleşme yapma yetkisini kendisinde toplayarak tek tek patronların alacağı bağımsız tutumların önüne geçmeyi ve işçi sınıfının karşısına tek bir güç olarak çıkmayı hedeflemiştir.

MESS’in o güne kadar hiç sahip olmadığı böylesi bir güce ulaşması ise metal işçilerine yönelik saldırganlığını azdırmış ve metal işçilerinin tarihinde Büyük Grev olarak da anılan ‘77-‘80 grevlerine neden olmuştur. O dönem metal işkolunda faaliyet gösteren Maden-İş’i eş zamanlı grevlerle ekonomik darboğaza sokmaya ve bu sayede metal işçilerini pes ettirmeye çalışan MESS, bu grevlerde hiç de beklemediği bir şekilde metal işçilerinin ortak mücadelesinin etkisini ve gücünü görmüştür.

12 Eylül ve MESS’in saltanat yılları...

Kendine tanımladığı misyon ile işçi sınıfının bilincini bulandırarak sınıf savaşını daha başlamadan bitirmeyi hedefleyen MESS, ‘70’li yılların büyüyen toplumsal muhalefetine ve işçi hareketine çarpmıştı. Ancak işçi sınıfının yükselen mücadelesine karşı patronların bir araya gelerek yanıt vermeye çalışmaları MESS’e başka bir güç kazandırdı. Bu dönem MESS’in üye sayısında ciddi bir artış oldu. Dahası MESS, temsil ettiği sermaye birikiminin gücüyle ülke ekonomisinde ve siyasetinde belirleyici bir konuma kavuştu. ‘79’da MESS Başkanı olan Turgut Özal, hem 24 Ocak kararlarının mimarı hem de 12 Eylül faşist darbesinin ardından bu kararların bizzat uygulayıcısı oldu.

MESS’in ülke ekonomisi ve siyasetindeki bu etkin rolünü ise 12 Eylül faşist darbesi tamamladı. Devrimci işçiler fabrikalardan atılıp zindanlara tıkılırken o güne kadar metal işçilerinin mücadelesinin en temel mevzisi olan Maden-İş Sendikası da DİSK’le birlikte kapatıldı. Bu tarihi fırsatı değerlendiren MESS, sendikalar yasasında yaptırdığı düzenleme ile sendikasız kalan işçileri bizzat kendi eliyle faşist Türk Metal çetesine üye yaptı. MESS’in bu tarihsel adımının amacı ise bundan sonra gelişecek mücadeleyi bu taşeron örgüt eliyle en baştan denetim altına alıp bastırabilmekti. Bu açıdan attığı tarihsel adımın MESS payına ne kadar başarılı sonuçlar ürettiğini son 30 yılın gelişmeleri en yalın haliyle kanıtlamış oldu.

Bu dönemden sonra ise MESS, kuruluşunda dile getirdiği amaçları hayata geçirmek için hareketini hızlandırdı. Hem tek tek fabrikalarda, hem de toplu iş sözleşmeleri ile tüm sektörde kârlılığın arttırılması hedefiyle çalışma koşulları ağırlaştırıldı, o güne kadar vermek zorunda kaldıkları sosyal haklar yavaş yavaş tırpanlandı.

Çalışma yaşamına dönük bu girişimlerin son 15 yıldır en temel ayağını ise esneklik politikası oluşturmaktadır. 1994 yılında esnekliği gündemine alan MESS, işçi sınıfı için yeni bir yıkım anlamına gelen esneklik uygulamalarını hayata geçirebilmek için taşeron örgütü Türk Metal’in de desteğini alarak sürekli bir mücadele yürüttü. 2001 krizinin ardından atılan kısmi adımlardan sonra daha da hızlanan bu süreç 2008 krizi ile birlikte önemli bir eşiği aştı ve türlü biçimleriyle MESS üyesi tüm işyerlerinde uygulanmaya başlandı.

Araştırmalar, eğitim çalışmaları, üniversite-sanayi işbirliği çalışmaları ve çeşitli yayınları ile sermaye sınıfının gelişim süreçlerinde temel dinamiklerden biri haline gelen MESS, bu dönem içinde belli bir üye kaybına uğrasa da metal sektörünün ve Türkiye sanayinin temel işletmelerini bünyesinde taşıyan güçlü bir iktisadi ve siyasi odak olmayı başardı.

Özellikle 2000 yılından sonra ise MESS, bu başarıyı kalıcılaştırmak için işçi sınıfını tümden etkisizleştirmeye çalıştı. Faşist Türk Metal çetesinin de başrolde yer aldığı bu yeni saldırıda temel amaç “çalışma barışı”nı gerçekleştirmek adı altında metal işçilerinin sınıf kimliğini yok ederek sınıflar arası “barış”ı yaratmak oldu. 2000 yılında işçi sınıfı tarihine bir utanç olarak yazılan MESS-Türk Metal Ortak Eğitim Projesi başladı. İşçi-işveren arası “iletişim” aracı olarak güzelledikleri “Biz Bize” yine aynı yıl içinde yayın hayatına başladı. Yapılan ortak eğitimlerde metal işçilerinin ve patronlarının çıkarlarının ortaklığı vaaz edildi. Yine “Biz Bize” karikatürler ve çeşitli yazıları ile özellikle işçi sağlığı ve iş güvenliği başta olmak üzere birçok konuda işçileri aşağılamanın merkezi yayını oldu. Ve bu yayın başka bir utanca vesile olarak MESS üyesi işyerlerinde örgütlü sendikaların temsilcileri tarafından metal işçilerine ulaştırıldı. Yani MESS’in kendi sınıf kimliğine uygun bir bakışla işçi sınıfına saldığı zehir bizzat sendika temsilcileri eliyle işçilere taşındı.

MESS bu gücü nereden alıyor?

Metal sanayinin gelişimini teknik, ekonomik ve siyasi boyutlarıyla kendi sınıf bilinci ile yorumlayan ve buna göre kendi gelişimini planlayan MESS patronları ise asıl gücünü metal işçilerinin mücadelesinin zayıflığından almaktadır. Çalışma ve yaşama koşullarının biriktirdiği öfkeye karşın sınıf bilincindeki kırılma MESS’in en büyük kozunu, uzlaşmacı ve ihanetçi sendikal anlayış ve pratikler ise en temel dayanak noktasını oluşturmaktadır.

Geçmişi değerlendirerek geleceğini öngörmeye çalıştığını söyleyen MESS’in sınıfsal işbirliğine dayalı sosyal diyalog politikasının başarısı ise MESS Genel Sereteri İsmet Sipahi’in MESS’in 50. yılı vesilesiyle “Biz Bize” de kaleme aldığı yazıda şu cümlelerle özetlenmiştir, “Benim meslek hayatım içinde iki dönem var. İlk dönem; çatışma, kavga ve gerilim kelimeleri ile özetlenebilir. İkinci dönem ise; diyalog, uzlaşı, işbirliği. 1980’de başlayan ikinci dönem bizim için ve Türk çalışma yaşamı için yeniydi. Bu dönemde Sendikamızın politikasını bu yenilikçi ve pozitif anlayışa yönlendirmeye çalıştık. Bunu da uzun yıllardan beri başarı ile yönettiğimizi düşünüyorum.”

Sermaye örgütlerinden TİSK’in o dönem başkanı olan Halit Narin, 12 Eylül’ün hemen ardından “Bugüne kadar işçiler güldü. Sıra bizde!” diyerek patronların sınıf kinini özetlemiş, faşist darbenin asıl olarak işçi sınıfının mücadelesine olduğunu göstermiştir. Sermaye, işçi sınıfına yönelik saldırılarını sınıf içindeki Türk Metal gibi ajanları eliyle hayata geçirmektedir.

Metal işçileri ise bu işbirliğini bozmak için bağımsız taban örgütlülüğünü oluşturmalı ve birliğini sağlamalıdır.

 

 

“Büyük Grev” sürerken MESS patronları grevi kırmak için çabaladı...

“Maden-İş Gazetesi’nin 15 Ağustos 1977 tarihli 92. sayısında yayınlanan açıklama:

MESS grevlerimizi kırmaya çalışıyor. Bu yolda yeni kararlar aldı. MESS’in Bu kararlarını tüm kamuoyuna açıklıyoruz:

Karar 1- İşçiler grevi büyük bir kararlılıkla sürdürüyorlar. Bunu önlemek zorundayız. Bunun için işçiler arasında ikilik çıkarmaya çalışılacak. Bu yolda gerekli bazı girişimlerde ve fedakârlıklarda bulunulacaktır.

Karar 2- İşçilerle iyi münasebetler kurulacak ve onlara, kendileriyle bir sorunumuzun olmadığı, fakat sendikalarının uzlaşmaz bir tutum içinde olduğu anlatılacak. İşçilerle sendikanın arası açılacaktır.

Karar 3- Grevci işçilerden dışarıda iş bulup çalışanlar var. Onlar çalıştığı sürece bu grevler bitmez. Bu nedenle: Sivil hafiye teşkilatı kurulacak ve çalışan işçiler birer birer tespit edilecektir. Ayrıca da gizli bir polis-ajan teşkilatı ile bunların yeni iş bulmaları kesinlikle önlenecektir.

Karar 4- İşçilerin kendileri, eşleri ve çocukları çeşitli yayınlarla grevi sona erdirmeleri için ikna edilmeye çalışılacaktır. MESS, adresleri tespit edecek hazırlayacağı gazete, bildiri ve açıklamalı yazıları bu adreslere sürekli gönderecektir.

Karar 5- Sendikanın militan zihniyetli bir takım adamları var. Bunlarla tek tek uğraşılmayacak, bunların tamamı bazı yollarla işçileri uyandıramayacak duruma getirilecektir.

Karar 6- İşçilerin ne düşündükleri, neler konuştukları, şikayetlerinin neler olduğu sürekli izlenecek, bütün işyerlerinde memnun edilecek bazı işçiler aracılığı ile bunlardan bilgi toplanacak ve değerlendirilecek.

Karar 7- Sendikanın içinden haberler alınmaya çalışılacaktır. Bunun için sendika içinden bize haber iletecek elemanlar bulunacaktır.

Karar 8- Çok sayıda işyeri, uyuşmazlık yaratılarak greve götürülecek ve sendikanın para gücü bu yolla tüketilecektir.

Karar 9- Sendikanın çok parası olduğu, grevci işçilere az para ödediği durmadan tekrarlanacak ve sendikanın yaptığı ödemeleri eleştiren işçiler tespit edilerek bunların toplantılarda bu konuyu dile getirmeleri yolları araştırılacaktır.

Karar 10- Bazı kuruluş ve kişilerin grevci işçileri maddi-manevi olarak destekledikleri ortadadır. Grevci işçilere açıktan yardımcı olan kuruluşlarla grevcilerin aralarını açmak için MESS girişimlerde bulunacak ve bu kuruluş mensuplarının grev yerlerine girmelerine işçilerin karşı çıkmaları yolları aranacaktır.

MESS bu kararları almış bulunuyor. Grevlerimizi bunlarla kıracakmış. ‘Grevleri kırmak bizim doğal hakkımızdır’ diyor, bunu da gizlemiyor.

Evet MESS, siz grev kırıcılık hakkınızı sonuna kadar kullanınız. Hatta birkaç toplantı daha yapıp daha başka kararlar da alınız. Elinizden geleni arkanıza koymayınız. İşte grevler, işte siz ve işte de biz… Grevler işyerlerimizde, bizler grev çadırlarımızda, nöbetimizdeyiz. Sizler de villalarınızda, köşklerinizde, hotel ve motellerinizde, plajlarınızdasınız.

Sizleri bekliyoruz, gelin kırın grevlerimizi…”

 

 

17 Ekim Yoksullukla Mücadele Günü’nde Af Örgütü’nden eylem...

Uluslararası Af Örgütü Türkiye Şubesi aktivistleri, 17 Ekim Yoksullukla Mücadele Günü’nde Galatasaray Lisesi önünde herkes için onurlu bir hayat istedi.

“İnsan neyle yaşar?” ozalit pankartının açıldığı eylemde, aktivistler eylemlerini yere yatarak gerçekleştirdi. Aktivistlerden Şenay Savut yaptığı açıklamada İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin imzalandığı Paris’te toplanan yüzbinlerce insanın Yoksullukla Mücadele Günü’nün temellerini de atmış olduklarını belirtti.

Gelir dağılımındaki eşitsizliğin gittikçe derinleştiğini söyleyen Savut, dünyanın en zengin 500 insanının toplam gelirinin en yoksul 416 milyon insanın gelirine eşit olduğunu ve her gece 900 milyondan fazla insanın geceleri yatağına aç girdiğini, en az 1 milyon insanın şehrin eteklerindeki varoşlara sığınarak hayatta kalmaya çalıştığını söyledi.

Kızıl Bayrak / İstanbul