22 Mayıs 2009
Sayı: SİKB 2009/19

  Kızıl Bayrak'tan
  Sınıf hareketinin gelişiminde mevzi direnişlerin artan önemi
  DTP milletvekillerinin dokunulmazlıkları boşa çıkartılmaya çalışılıyor…
Erdoğan’ın Bakü-Moskova ziyaretleri…
Kayseri’de işsizliğe isyan eden bir işçi katledildi…
Sermaye “Personel Rejimi” adı altında kamu emekçilerinin haklarına göz dikti...
  Direnişlerden...
  İşçi ve emekçi hareketinden…
  Bayramtepe’de yıkım saldırısı püskürtüldü!
  Mevzi direnişler ve önderlik müdahalesi
  Kriz derinleşiyor, sorunlar büyüyor, emekçi kadınlar daha çok etkileniyor...!
  Tekstil İşçileri Kurultayı’na çağrı!
  Taksim iradesi karşısında EMEP
reformizminin utanç verici tutumu!
  Mayıs şehitleri anmalarından...…
  Üniversitelerden… .
  Tamil Kaplanları’nın trajik sonu…
  Berlin’de krize karşı kitlesel eylem…
  Dünya işçi ve emekçi hareketinden…
  Resmi çizgi aşılıyor mu, yoksa yeniden mi üretiliyor? - M. Can Yüce
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Erdoğan’ın Bakü-Moskova ziyaretleri…

ABD adına “etkin taşeronluk” hevesi engellere takılıyor!

ABD emperyalizminin Ortadoğu ve Kafkaslar politikasına hizmet uğruna “etkin taşeronluk” rolü üstlenen işbirlikçi Türk burjuvazisi ile onun devleti, bu yönde attıkları ilk adımlarda tökezlemeye başladılar. Taşeronluk karşılığında yağmadan alacağı payı hesaplayan sermaye iktidarı, bu uğursuz rol sayesinde “bölgenin etkili gücü” olacağını da varsayarak, büyük bir hevesle alçaltıcı rolüne çalışıyor.

ABD, ekonomik, siyasi, askeri, diplomatik vb. önemli alanlarda Rusya ile sıkı işbirliği içinde bulunan Ermenistan’ı kendi etki alanına çekmeyi hesaplıyor. Bu hedefine ulaşabilmek için Ankara’daki yardakçılarını görevlendiren ABD yönetimi, Türkiye-Ermenistan sınır kapısının açılmasını, bu yönde atılacak önemli bir adım sayıyor. Ankara-Erivan gizli görüşmelerini başlatan Washington’daki şefler, bu adımın Ermenistan’ı ABD’ye yakınlaştıracağını var sayıyorlar.

Osmanlı’nın yayılmacı geleneğine özendiğini gizlemeyen Türk sermaye iktidarı, beklenen fırsatın nihayet doğduğunu hesap ederek, Ermenistan’la ilişkileri geliştirme yönünde hızlı adımlar attı. Ancak bu girişimden rahatsız olan Azerbaycan’ın ani tepkisi, ABD’nin planlarını bozmaya çalışan Rusya’nın desteğini de alınca, Ankara’daki işbirlikçi takımı ilk şamarı yemiş oldu.

“Tek ulus, iki devlet” safsatası ile Azerbaycan üzerinde etkili olan Türk sermaye devleti, bu sayede Rusya’dan 400-450 dolara, Cezayir’den 300-350 dolara aldığı doğalgazı, Azerbaycan’dan 120 dolara alabiliyordu. Ancak ABD’nin bölge politikalarını taşeronluk ilişkileri zora soktu. Ermenistan’la geliştirilen ilişkilerden rahatsız olan Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev’in İstanbul ziyaretini iptal edip Moskova’ya gitmesi, Ankara’daki Washington yardakçılarını telaşa düşürdü. Zira Moskova’daki Aliyev-Medvedev görüşmesinde, Azeri petrol ve doğalgazının Rusya üzerinden dünya pazarlarına sunulması da temel gündemler arasındaydı. Nitekim bu gelişmenin hemen ardından Azerbaycan’ın doğalgaza zam yapacağı açıklaması geldi.

Bu gelişmeler üzerine hem Çankaya tepesinde oturan Abdullah Gül hem sermayenin hizmetindeki AKP hükümetinin başı Tayyip Erdoğan seferber oldular. ABD ve işbirlikçi burjuvazinin hizmetindeki her iki görevli, “Azerbaycan’ın çıkarlarına aykırı bir iş yapmalarının mümkün olmadığını, Ermenistan Karabağ’dan çekilmeden sınır kapısının açılmasının söz konusu olamayacağını, Azerbaycan’ın önceliklerinin kendi öncelikleri olduğunu” öne süren açıklamalar yapmaya başladılar.

Bu vaazların beklenen etkiyi yaratmaması üzerine Tayyip Erdoğan Bakü’ye gitti. İki günlük ziyaret esnasında hem İlham Aliyev’le ikili görüşmesinde, hem de Azerbaycan parlamentosunda yaptığı konuşmada, “Türkiye başbakanı” sıfatıyla güvence verdiğini açıklayarak, Bakü’deki Türkiye karşıtı havayı dağıtmaya çalıştı.

Bakü’de basın toplantısı düzenleyen Tayyip Erdoğan, Azeri medyası önünde dil dökerek imaj düzeltmeye çalıştı. Erdoğan açıklamasında şunları söyledi:

Israrla üzerinde durduğum konu şudur: Yukarı Karabağ’ın işgalinden sonra bizim sınır kapıları kapatılmıştır. Şimdi de işgal ortadan kalkmadıkça biz sınır kapılarını açmayız. Bunu kim söylüyor? Türkiye Cumhuriyetinin Başbakanı söylüyor. Bundan daha başka garantili bir ifade olabilir mi?”

Olmadık şaklabanlıklar yapan Erdoğan, ortak tarihten, ortak kültürden, kardeşlikten, dostluktan, kader birliğinden, kısacası devletlerarası ilişkilerde yeri olmayan pek çok şeyden söz ederek Azerbaycan yönetimini ikna etmek için dil döktü. 

Nitekim ortak basın toplantısında konuşan İlham Aliyev, “Azeri halkı için hiçbir şüphe kalmadı” şeklinde konuşarak Ankara-Bakü arasındaki krizin aşıldığı mesajını verdi.

Aliyev şunları söyledi: “Türkiye Azerbaycan arasında iktisadi ve enerji konularında önemli ilişkiler söz konusu. Türkiye-Azerbaycan ilişkileri çok iyi bir yerdedir. İki müstakil devlet olarak çalışıyoruz. Azerbaycan’ın toprak bütünlüğü sağlanmaya devam edilmelidir. Görüşmeler meselelere aydınlık getirdi. Değerli kardeşim Sayın Başbakan’ın verdiği cevap beni fazlasıyla tatmin etmiştir. Bu konuda hiçbir şüphe kalmadı. Azeri halkı için hiçbir şüphe kalmadı.”

Bu açıklama, Bakü yönetiminin ikna edildiği izlenimi yarattı.

Medya önünde söylenen sözlerin bir kısmı gerçeği yansıtsa bile, bir kısmının “diplomatik nezaket” gereği sarf edildiğine kuşku yok. Bu ise, sorunun tam olarak çözülemediğini gösteriyor.

Bu arada Azerbaycan’la ilişkileri tamir etme telaşına düşen Ankara’daki işbirlikçi takımının, bunu yaparken Ermenistan’la ilişkilerin geliştirilmesi yönünde attığı hızlı adımları yavaşlatmak zorunda kalması, “etkin taşeronluk” hevesinin handikaplarını daha da derinleştirmiş görünüyor.

Bakü’den Moskova’ya geçen Tayyip Erdoğan, “herkesle ilişkilerimiz iyi, işler yolunda” mesajı vermeye çalışsa da, görüntünün aldatıcı olduğunu gizlemeyi başaramadı. 

Rusya Başbakanı Vladimir Putin ile görüşen Erdoğan, Rusya ile işbirliğinin üst seviyede olduğunu öne sürdü. Putin-Erdoğan görüşmesinde enerji alanındaki işbirliği konusunun ön plana çıktığı belirtilirken, Mavi Akım-2 projesinin inşasıyla ilgili görüşmelerin başlatılması konusunda anlaşmaya varıldığı açıklandı.

Anlaşma, “Rusya ile ilişkiler yolunda” izlenimi yaratsa da, Türkiye’nin Moskova Büyükelçisi Halil Akıncı’nın Rus İtar-Tass ajansına yaptığı açıklama, durumun öyle olmadığını ortaya koyuyor. 

Ekonomik ilişkilerde birtakım sorunlar bulunduğunu, özellikle gümrüklerde yaşanan sorunların Türkiye’nin ihracatını sınırlandırdığını belirten Akıncı şunları söyledi: “Geçen yıl 16 Temmuz tarihinden başlayarak tüm Türk malları gümrüklerde titizlikle kontrol ediliyor. Bazı mallar gümrükte uzun süre bekletiliyor. Bunun nedenini anlamak zor.”

Türkiye-Rusya arasındaki ikili ticarette açık olduğunu dile getiren büyükelçinin şu sözleri, Rusya ile ilişkilerin pek de yolunda gitmediğini ortaya koyuyor: “Biz açığı kara yolu taşımacılığı sayesinde kapatabilirdik. Fakat şimdi kara yolu taşımacılığı için gerekli belgelerin verilmesinde sınırlamalar getirildi. Neticede, gümrük sorunları yüzünden Rus-Türk ekonomik ilişkileri önemli zarar görüyor.”

Yansıyanlara bakılırsa, çıkarları gereği Türkiye ile belli ilişkiler geliştiren Rusya, arada bir Ankara’dakilere, “ABD’nin taşeronu olduğunuzu biliyoruz” mesajı vermekten de geri durmuyor.

Görünen o ki, Kafkaslar üzerine şiddetlenen gerici rekabet ve pazarlıklarda ABD adına “etkin taşeronluk” yapmaya çalışan işbirlikçi Türk burjuvazisi ile onun hizmetindeki iktidara, “Washington’un piyonu” olmak gibi alçaltıcı bir rolden başka bir şey düşmeyecektir.