15 Mayıs 2009
Sayı: SİKB 2009/18

  Kızıl Bayrak'tan
  Düzenin Kürt sorununda yeni
“çözüm” senaryoları
  Mardin katliamı ve perdelenmek
istenen gerçekler!
ABD Genelkurmay Başkanı Ankara’daydı...
Gençliğin 6 Mayıs anmalarından…
BDSP’nin Denizler’i anma eylem ve etkinliklerinden…
  “Engelliler Haftası” ikiyüzlülüğü...
  Grev ve direnişlerden
  İşçi ve emekçi hareketinden…
  Taksim 1 Mayısı’nın moral kazanımlarını geleceğe taşıma görev ve sorumluluğu!
  BMİS Eskişehir Şube Başkanı Bayram Kavak ile Eskişehir 1 Mayısı üzerine konuştuk...
  Salgın hastalıkların sorumlusu kapitalizmdir!
  Kapitalizmin sömürü çarkları döndükçe, işçiler ölmeye devam edecek!
  İTÜ Şenliği: Çok yönlü ve zengin etkinlikler!
  Dünya işçi-emekçi hareketinden…
  Afganistan’da kitlesel kıyıma protestosu… .
  Emperyalistlerin kışkırttığı gerici savaş Pakistan’a taşındı!
  İşçi sınıfı “makulu” berhava ederek şekillenir
Volkan Yaraşır
  Bir katliamın düşündürdükleri…
M. Can Yüce
  Anti-faşist zaferin 64. yıldönümü!
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

ABD Genelkurmay Başkanı Ankara’daydı...

Emperyalist saldırganlarla suç ortaklığı pekiştiriliyor!

Ankara-Washington hattındaki uğursuz trafik yoğunluğu devam ediyor. ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton, ABD Başkanı Barack Obama, ABD Genelkurmaya Başkanı Michael Mullen ardarda Türkiye’ye geldiler. Sırada ise FBI Başkanı Robert Mueller’in ziyareti var…

Afganistan, Pakistan, Irak turunun ardından Ankara’ya “sürpriz” bir ziyaret gerçekleştiren ABD savaş makinesinin şefi Mullen, Türk devlet erkânının üst düzey şefleriyle görüşmeler yaptı. Genelkurmay başkanı, cumhurbaşkanı, başbakan üçlüsüyle ayrı ayrı görüşen Amerikalı generalin dosyasında Afganistan, Irak, İran, Ermenistan’la ilişkilerin geliştirilmesi, Kürt sorunu gibi bölgesel konuların bulunduğu biliniyor.

Ermenistan’la ilişkilerin geliştirilmesi ile Kürt sorununa “ABD patentli çözüm” çabaları, esas olarak Ankara’daki işbirlikçilerin “etkin taşeronluk” misyonunu oynayabilmeleri için gündeme getirildi. İran’ın dize getirilmesi ise, özellikle siyonist İsrail rejiminin öncelikli talepleri arasında bulunuyor. Nitekim İsrail’de yeni kurulan faşist hükümetin ABD’yi İran’a saldırı konusunda ikna etmek için manevra yaptığı bir sır değil. Haddini aşan siyonist şefler, gerekirse tek başlarına İran’a saldırabileceklerini dahi söylüyorlar.

Tüm bölgesel sorunlar konusunda, Ankara’daki tetikçilerin ABD’nin izinde gitmesini istemekle birlikte, Obama yönetimi, önceliğin Afganistan işgaline katılacak muharip birlikler gönderilmesi olduğunu ısrarla dile getiriyor. Diğer önemli sorun ise, bilindiği üzere Irak’taki işgalci güçlerin, ağır silahlarıyla birlikte Türkiye topraklarını kullanarak çekilmeleridir.

“Etkin taşeronluk” mertebesine ulaşmaya hevesli olan Türk burjuvazisi ve onun devleti için, ABD taleplerinin yerine getirilmesi kolay değil. En kolay görüneni Ermenistan’la ilişkilerin geliştirilmesi bile, Azerbaycan etkeninden dolayı baş ağrıtmaya başladı bile. Son gelişmeler, Kürt sorunu konusunda adım atmaktan duyulan korkuyu bir kez daha ortaya koydu. İğreti Amerikan çözümü bile halen Türk egemenlerini ürkütmektedir.

Şu günler itibarıyla ikinci plana düşmüş gibi görünse de, ABD-İsrail ikilisinin İran’la ilgili taleplerini karşılamak da içinden çıkılması kolay olmayan bir sorun yumağıdır Ankara’daki Amerikancı rejim için.

Kısacası, işbirlikçi Türk sermaye devleti için, her girişimi bataklığa saplanan ABD politikalarına balıklama dalmak hiç de kolay değildir. Bu kaygı anlaşılır olmakla birlikte, efendi-uşak ilişkisinin kural olduğu yerde, uşakların efendinin taleplerine karşı uzun süre ayak diremeleri de olası değildir.

ABD talepleri konusunda, Irak’taki işgalci güçlerin Türkiye’den geçişine izin vermek nispeten kolay görünüyor. Fakat toplumdaki anti-Amerikancılık, bu konuda da egemenleri düşündürüyor. Yine de ülkenin dört bir yanına NATO üslerinin kurulmasına önayak olan işbirlikçilerin, komşu halkların cellatlarına hizmet etmekten geri durmaları olası görünmüyor.

Görünen o ki, gündemdeki esas sorun, Afganistan bataklığına dalıp oradan tabut taşımaktan duyulan kaygıda düğümleniyor.

Hal böyleyken ABD medyasının, var olanlara ek olarak Afganistan’a 14 bin muharip kuvvetin gönderileceğini, bunların çoğunun NATO üyesi devletlerden devşirileceği dile getirilirken, İlker Başbuğ’un ilk konuğunun ABD savaş makinesinin şefi olması bir tesadüf değil. Bu arada basına kapalı yapılan üst düzey görüşmelerin içeriğine dair herhangi bir açıklamanın yapılmamış olması da dikkat çekicidir. “Yüce milletimiz” söylemini diline dolayanların, Amerikalı generalle yaptıkları görüşmeler hakkında tek kelime etmemeleri hayra alamet olmasa gerek.

Bu durumda basının karşısına çıkan, imajı yerlerde sürünen Amerikan rejimini parlatma kaygısıyla hareket eden general Mullen oldu. “Sıradan bir görüşme yaptık” havası estirmeye çalışan işgalci orduların şefi, öncelikle PKK’ye karşı savaşta işbirliği yapmaya devam edeceklerini yineledi. ABD’nin Montrö’ye uymaya devam edeceği “garantisi” veren Mullen, NATO’nun Karadeniz’de görev üstlenip üstlenmeyeceği konusunda ise muğlak ifadeler kullanmayı tercih etti. Bu tutum, gerektiğinde Karadeniz’in Rusya ve İran’a karşı ABD savaş üssü olarak kullanma isteğinin dışavurumundan başka bir şey değildir.

Ne ABD askerlerinin Irak’tan çekilme süreci, ne de Afganistan’da süren NATO işgali konusunda Türkiye’den özel bir istekte bulunmadığını iddia eden Mullen, doğal olarak inandırıcı bulunmadı. Zira sermaye medyasının Ankara’nın derin katlarından haber devşiren görevlileri, ABD genelkurmay başkanının Türk devlet erkânına, “Afganistan’daki deneyiminiz ve gücünüz bizim için çok önemli. Biz PKK’ya karşı sizinle savaşıyorsak, sizden de Afganistan’da bizimle çalışmanızı istememiz doğal” mesajı verdiğini yazıyorlar.

Pazarlık bununla sınırlı olmasa da, hâlihazırda en kritik mesele Afganistan’a savaşa katılacak birlik göndermek olduğu için, bu sınırlardaki bir ifşaat bile Ankara-Washington hattındaki trafik yoğunluğunun vahim içeriği hakkında fikir vermeye yeter. Nitekim Ankara’daki işbirlikçi takımının, ABD genelkurmay başkanıyla yapılan görüşmeler konusundaki ketumluğu da, kapalı kapılar ardındaki görüşmelerin, dünyanın en saldırgan emperyalist gücü olan ABD ile suç ortaklığı temeline dayandığını gözler önüne sermektedir.

Kapitalizmin küresel krizinin faturasını patronlara ödetmek için yükseltilen mücadelenin, emperyalist saldırganlarla suç ortaklarını da hedef alması büyük bir önem taşımaktadır.