4 Nisan 2008 Sayı: SİKB 2008/14

  Kızıl Bayrak'tan
  Dönemin yüklediği sorumluluk bilinciyle mücadeleye!
  Sendikal bürokrasi ve taban inisiyatifi
İşçi ve emekçiler mücadelenin,
Türk–İş ağaları sermayenin safında!
SSGSS yasa tasarısı karşıtı eylemlerden...
Dizginsiz devlet terörü sürüyor!
Emperyalistler Kıbrıs’ta iş başında…
  İşçi ve emekçi hareketinden...
  Rejim krizinde yeni safha - EKİM
  Direnen İşçilerle Dayanışma Etkinliği…
  Gençlik hareketinden...
  Kızıldere anmalarından...
  Sefalete, sömürüye, köleliğe boyun eğme!
Büyükçekmece 2. İşçi Kurultayı’na katılalım!
Mücadeleye güç verelim!
  Çiğli Organize’de bulunan Kalmaksan önünde saldırıya uğrayan Çiğli İşçi Bülteni çalışanı ile konuştuk...
  Rice son ayda ikinci Ortadoğu gezisini gerçekleştirdi...
  İşgalci güçlerle Bağdat’taki kuklalarından ortak saldırı…
  Durum ve devrimci görevler… M Can Yüce
  Kapitalizm, Kriz: Olasılıklar ve
Olanaklar Sempozyumu!
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Kapitalizm, Kriz: Olasılıklar ve Olanaklar Sempozyumu!

 Emek Araştırmaları Merkezi Girişimi’nin düzenlediği “Kapitalizm, Kriz: Olasılıklar ve Olanaklar Sempozyumu” İstanbul’da Petrol-İş Sendikası’nın Genel Merkez Toplantı Salonu’nda gerçekleştirildi. Sempozyumun 29 Mart günü gerçekleştirilen ilk üç oturumunda aydın, akademisyen ve sendikacılar söz alarak daha çok kriz durumunun getirecekleri üzerinde durdular.

İkinci gün ise “Krize karşı ne yapmalı?” sorusuna cevap arandı. İlerici, devrimci ve demokrat hareketlerin temsilcileri kendi perspektiflerinden krizi tanımlayarak, ilerici ve devrimci hareketin bundan nasıl ve ne yönde yararlanabileceği üzerine görüşlerini dile getirdiler.


I. Gün

Gerger: “Krizler devrim ihtiyacının ve olasılığının kaçınılmazlığını gösterir!”

Açılış konuşmasını Haluk Gerger yaptı. Kriz tehlikesinin ciddiye alınmadığını vurgulayarak, sempozyumu, kapitalizmin krizlerinden birinin arifesinde gerçekleştirdiklerini söyledi. Başta ABD olmak üzere emperyalist devletlerin iç krizlerini verilerle somutladı. Dünya genelinde yaşanan yoksullaşmaya özel bir vurgu yaptı. Bu yoksullaşmanın mimarı olan kapitalizmin dünya çapında yolaçtığı sefalete değinerek, bu durumu “insanlık krizi” olarak tanımladı.

Gerger, işçi sınıfı ile bağlarını güçlendirmiş bir devrimci hareketin burjuvazi karşısında yeni bir siyasal çerçeve alması gerektiğini ve krizin devrimci pratikten devrimci bir teorik yenilenme yaratacağını dile getirdi. Devrimci yapılar arası iş ve güçbirliğine vurgu yaptı.


Timur: “Kriz, sınıf çelişkileri ve kavgalarıyla da ele alınmalı!”

“Kapitalizm, Kriz: Eskiye Dönüş mü, Yeniyi Arayış mı?” başlıklı ilk oturumun yöneticisi Sibel Özbudun’du. Bu oturumda ilk sözü Taner Timur aldı.

Timur, “Kriz nedir, nasıl çıkar?” sorusunu cevaplamaya çalıştı. Krizin kapitalizmin bünyesinde yattığını belirterek, sorunu daha çok iktisadi eksende ele aldı. Ancak kriz konusunu sadece iktisadi etkenlerle değil, sınıf çelişkileri ve kavgalarıyla da birlikte ele almak gerektiğini de vurguladı. Çözüm yolu olarak emekçi kitlelere dayalı halkçı bir iktidar önerisinde bulundu.


Nail Satlıgan, Ergin Yıldızoğlu, İbrahim Okçuoğlu, Türkel Minibaş...

Nail Satlıgan konuşmasında krize dair hemen hiçbir şey söylemedi. Bunalımın dünya genelinde yaygınlaşacağını vurgulayarak, işçi sınıfı mücadelesinin bunalım öncesi dönemde güç biriktirmesi ve bunalıma hazırlanması gerektiğini dile getirdi. Krize karşı yurtsever programın anti-kapitalist bir program olacağı iddiasında bulundu.

Ergin Yıldızoğlu ise, işçi hareketinin zayıflığına ve önündeki engellere vurgu yaptığı konuşmasında, Keynesyen politikaların artık terkedildiğini belirtti. Dünya çapında baş gösteren krizlerin ekonomik görüntüsü ve tablosunu açıkladı.

İbrahim Okçuoğlu, mali kriz ile ekonomik kriz arasındaki ayrımı açıklayarak, kapitalizmin krizle beraber kendiliğinden çökeceğini söyleyenlerin yanlış düşündüğünü, asıl mücadelenin kapitalizmi yıkmaya yönelik verilecek mücadele olduğunu söyledi.

İlk oturumun son konuşmacısı Türkel Minibaş’tı. Powerpointle sunumunu gerçekleştirilen Minibaş, kapitalizmin devamlılığını farklı başlıklar altında anlattı.

Sempozyumun birinci oturumu soru cevap bölümüyle sona erdi.


“Kriz: Coğrafyalar, Öfkeler, Karşı Koyuşlar, Arayışlar”

İlk günün ikinci oturumunun başlığı, “Kriz: Coğrafyalar, Öfkeler, Karşı Koyuşlar, Arayışlar” idi. Bu oturumda yer alan konuşmacılar dağınık sunumlar gerçekleştirdiler.

Sibel Özbudun, “dışlananlar” kavramıyla toplumsal sınıfları muğlaklaştırdı. “Toplumsal dışlanma” başlığı altında gerçekleştirdiği konuşmasını Latin Amerika deneyimlerini örnek göstererek sürdürdü.

Bu oturumun konuya uzak kalan bir diğer konuşmacısı, “Toplumun ruhsal yapısını kriz bağlamında” ele alan Doğan Şahin’di. Konuşmasını toplumdaki bozulma üzerine kuran Şahin, kapitalizmin kişilik bozukluğunun yaygın olduğu bir toplumsal yapı oluşturduğunu söyledi.


Yaraşır: “Sınıfa karşı sınıf!” şiarı ön plana çıkarılmalı!

Son 30 yılda sınıf hareketinde yaşanan “deformasyona” değinen Yaraşır, üst kimliği ile düşünmesi gereken işçi sınıfının olaylara ve olgulara alt kimliği ile baktığını vurguladı. Sınıfın önündeki en temel problemleri “sınıf bilincindeki deformasyon” ve “sınıfı değersizleştirme operasyonu” olarak tespit etti. Konuşmasının en çarpıcı yanı, sınıf içindeki çalışmanın önemine dair yaptığı vurguydu. Cemaatçi hayırsever kapitalizme karşı “sınıfa karşı sınıf!” politikalarını, mücadele ve örgütlenme organizasyonlarını hayata geçirme gerekliliğine işaret etti.

Yüksel Genç eleştirildi!

Yüksel Genç ise kriz konusunu düzen-Kürt sorunu eksenine daraltarak konuştu. PKK ve Kürt sorununu, Ortadoğu’daki krizin önemli ve temel bir halkası olarak tanımlayan Genç konuşmasını bu eksende sürdürdü. Genç, soru cevap bölümünde kendisine yöneltilen sorularla eleştirildi.


“Kriz: Sektörler, İşçi Sınıfı, Örgütlenme, Direniş”

İlk günün son oturumu “Kriz: Sektörler, İşçi Sınıfı, Örgütlenme, Direniş” başılığıyla gerçekleştirildi. Kurtar Tanyılmaz, Mehmet Beşeli ve Yüksel Akkaya’nın bu bölümdeki sunumları ilgiyle dinlendi.

Kurtar Tanyılmaz’ın sunumu, uluslararası firmalar arasındaki rekabet derinleştikçe gelişen krizler ve yokolan orta ve küçük ölçekli işletmeler üzerine kurulu idi. Tekelci sermayenin krizlerinin KOBİ’lerin orta ve küçük ölçekli işletmelerini de yıkıma götüreceğini belirtti.


Beşeli: “İşçi hareketinin durgun olduğu görüntüsü kitabidir!”

Mehmet Beşeli, metal işçilerinin karşı karşıya kaldığı sektörel kriz, bilinç düzeyi ve işçi hareketinin somut tablosu üzerine aktardığı bilgilerle, krize karşı somut müdahalelere dair ipuçları verdi. BMİS’in son dört yılda yakaladığı %50’lik büyümeye işaret eden Beşeli, işçi hareketinin durgun olduğu görüntüsünün kitabi olduğunun, sınıf hareketinde bir hareketliliğinin var olduğunun altını çizdi. Devrimci ve sosyalistlerin işçilerle kurduğu bağların önemini vurgulayarak, sendikal örgütlenme mücadelesinde önemli payları olduğunu belirtti.


Yerel örgülenmeler, havza örgütlenmesi ve ortak örgütlenme…

Yüksel Akkaya, işçi hareketinin örgütsel gelişiminin tarihsel evrelerine değindiği konuşmasında dünyadaki farklı sendikal anlayışlardan örnekler sundu. Toplumsal Hareket Sendikacılığı’nın örnek alınabilecek bazı yanları olsa da, siyasal yapılarla bağları zayıf olan bir sendikal hareketin yaşamasının zor olduğunu söyledi. Yerel örgütlenmeler, havza örgütlenmeleri ve ortak örgütlenme adımlarının atılması gerekliliğine işaret etti.

Üçüncü oturumun soru-cevap bölümüyle son bulmasının ardından sempozyumun ilk gün programı tamamlanmış oldu.


İkinci gün: I. Oturum

İrfan Kaygısız’ın yönettiği ilk oturuma konuşmacı olarak Cem Özatalay, Muharrem Önder Öndeş, Metin Kayaoğlu, Ferda Koç ve Sungur Savran katıldılar.

Cem Özatalay sözlerine yaklaşmakta olan krize dair çeşitli verileri sıralayarak başladı. Kapitalizmi dar bir yolda yalpalayarak giden bir araca benzeten Özatalay yolun bir yanının devletçilik, bir yanının liberalizm uçurumu olduğunu ve kapitalizmin bir oraya bir buraya yalpalayarak bugüne kadarki ömrünü geçirdiğini belirtti.

Ardından sözü Sosyalist Barikat dergisi adına Muharrem Önder Öndeş aldı. Kriz ve bunalım tanımlamaları yapan Öndeş kapitalizmin sürekli olarak bir bunalımdan diğerine savrulduğunu ifade etti. Kapitalizmin yaşadığı her kriz sürecinin yalnızca sermaye cephesini değil aynı zamanda sosyalistleri de etkilediğini dile getirerek devrimci yenilenme sağlanamadan devrimci hareketlerin ilerleyemeyeceğini vurguladı.

Teori ve Politika dergisinden Metin Kayaoğlu, kriz ortamının “nesnel devrimci rol”e sahip olduğunu söyledi ve “korkacağımız şey krize hazır olmamaktır!” dedi. Solun bugün krizi karşılayacak gücünün olmadığını belirtti ve Kürt hareketi ile ilişkilere özel vurgu yaptı.

Halkın Devrimci Yolu dergisi adına söz alan Ferda Koç beklenen krizin mali yapıdan yola çıktığını söyledi ve esas olarak Amerikan hegemonyasının dağılma eğilimine değinerek yeni sömürgeci sistemin sonunun geldiğini ifade etti. Küresel kamplaşmaya değinen Koç, siyasal islam ve milliyetçiliğin aslında ideolojik bir yanının olmadığını ve BOP ile Avrasya bloğunun destekçilerinin yönelimleri olduğunu söyledi.


Savran: “Ülkelerin kaderinde işçi sınıfı belirleyicidir!”

Krizler sonucunda tarih boyunca kapitalizmin konjonktür değiştirdiğini belirten Savran, yine liberalizmden devletçiliğe doğru bir kayma olacağını, bunun anlamının ise basitçe işçilerin devletin demir yumruğu ile ezileceği ve belki de faşizme dönüşeceği olduğunu söyledi. Bugün liberalizme karşı devletçiliği savunanların yarın düzene eklemleneceğini de belirtti. “Ne yapmalı?” sorusuna da yanıt veren Savran, 4 maddelik bir mücadele hattı çizdi: Sendikal harekette konfederasyonlardan bağımsız mücadeleci bir kanat oluşturmak; sol sosyalist hareket olarak iki büyük düzen içi kampa karşı devrimci bir küme yaratmak; Leninist bir parti oluşturmak ve devrimci enternasyonalin örgütlenmesi için mücadele etmek.

Savran’ın konuşmasının ardından soru-cevap bölümüne geçildi. 


II. Oturum

Verilen aranın ardından Yusuf Özden’in başkanlığını yaptığı ikinci oturuma geçildi.

Bu bölümde söz alan EHP’den Özlem Yarkın “Ne yapmalı” sorusuna yanıt vermek yerine kapitalizm ve krize dair iktisadi eksenli bir konuşma yaptı.

SODAP adına konuşan Muzaffer Kaya, düzen içi çatışmadan ve krizden bahsederek bunun olanağa dönüştürülmesi gerektiği üzerinde durdu. Krize öznesiz girildiği takdirde faşizmin de islamcılığın da hakim olabileceğini dile getirdi. Türbana karşı tutum almamak gerektiğini, bunun Sünni kesimin örgütlenmesi imkânını yok edeceğini belirtti. Kürt hareketi ile birlikte hareket etmeden devrim olamayacağını ve artık Ekim Devrimi gibi ayaklanmaların gerçekleşemeyeceğini savundu.

EMEP adına söz alan Sinan Yıldız kapitalizmin tarihine ve krizlerine dair bir anlatım yaptı. Sol hareketin tablosunun üye sayısıyla değil sınıf hareketinin durumu ile değerlendirilmesi gerektiğini söyleyen Yıldız, sendikal mücadeleye dair de konfederasyonları değil yerel inisiyatifleri zorlayan bir hat çizilmesi gerektiğini savundu.

Toplumsal Özgürlük Platformu’ndan Oğuzhan Kayserilioğlu konuşmasında Sovyet bloğunun dağılmasına ve bunun getirdiği olumsuzluklara değindi. Bugün sınıf hareketinin yanında ortaya çıkan ekolojik hareket, kadın hareketi, yoksullar hareketi ve barış hareketinin antikapitalist bir eksene çekilmesi için mücadele etmek gerektiğini, bunu biz yapmadığımız takdirde bu akımların düzen tarafından ele geçirildiğini savundu.

KÖZ çevresi adına söz alan Ercan Coşkun, kapitalizmin krizlerinin devrimcilerin sorunlarını çözemeyeceğini söyleyerek sözlerine başladı. Lenin’in komünist partiye dair sözlerine atıfta bulunarak devrimci özne eksikliğine değindi. Sınıfın durumunun onun içinde mücadele veren güçler tarafından değerlendirilmesi gerektiğini söyledi.

Soru-cevap bölümünün ardından sona eren ikinci oturum ilk oturuma göre hayli cansız geçti.


III. Oturum

Yüksel Akkaya’nın yönettiği III. oturumda ilk sözü Bağımsız Devrimci Sınıf Platformu (BDSP) adına Ülkü Doğan aldı.

BDSP: “Sınıfa karşı sınıf, düzene karşı devrim!”

Konuşmasına komünist hareketin yeni dönem değerlendirmeleriyle başlayan,’89 çöküşünün ardından başlatılan ideolojik saldırıyla sürdüren Doğan, ideolojik tahribatın dünya ve Türkiye sol hareketi üzerindeki etkisini değerlendirerek solun geçmişi ile hesaplaşmadığını ifade etti.

“Bugün artık konuşulan sosyalizmin değil, fakat tam da kapitalizmin krizidir, insanlık, bugün kapitalizmi sorguluyor ve bir çıkış yolu arıyor” diyerek, bu eğilimin kendini daha ‘90’ların ortasından itibaren gösterdiğini dile getirdi. Savaş karşıtı ve neoliberal saldırılar karşıtı kitle hareketlerini buna örnek gösterdi ve bu arada devrimci önderlik boşluğunu vurguladı.

“Krizler kendiliğinden devrimci bir sonuç yaratmaz” diyen BDSP temsilcisi, krizlerin ortaya çıkardığı faşizm tehlikesine de değindi. Krize karşı durmanın yegâne yolunun sınıfın örgütlülüğü ve kriz döneminin en ciddi ihtiyacının devrimci parti olduğunu ifade etti.

Geleneksel Türkiye solunun sınıf dışı kimliğini de vurgulayarak, burjuva demokratik bir çizgideki Kürt hareketinin kuyruğunda hareket edilerek ve sınıfı devrimcileştirme çabasından uzak durularak devrim yolunda yürünemeyeceğini dile getirdi. Sınıf dışı konumda kalındığı sürece, süreçleri devrimci açıdan kazanmanın mümkün olmadığının altını çizdi.


ESP: “Bu iş partiyle, programla olmaz!”

ESP’li Hacı Orman, krizi değerlendirmek için parti kurmak, program oluşturmak yetmez diyerek, krizin yaratacağı duruma hazırlanmak gerektiğini belirtti. Bu hazırlık, işsizlik hareketini örgütlemeye hazırlanmak, kadın hareketini örgütlemeye hazırlanmak ve işçiler ile diğer kesimleri örgütlemeye hazırlanmak olarak üç maddede ifade edildi.

Türkiye’de Kürt hareketinin, anti-faşist hareketin ve sınıf hareketinin güçlü olduğundan bahsederek bunlara müdahale etmek gerektiğini belirtti. Konuşması boyunca sık sık sürecin öyle partiyle, program ile olmayacağını, ancak kitlelere yön vermekle kazanılabileceğini yineledi.


DTP: Çatı partisine çağrı

DTP adına söz alan Mehmet Şamil Altan düzen içi çelişkileri konu alan bir anlatım ile söze başladı. Sözlerini sınırötesi operasyonun başarısızlığının vurgulanması ve bunun TC için anlamının anlatılması ile sürdürdü. Türkiye solunu sıklıkla eleştiriye tabi tuttu ve çatı partisi projesini tanıtarak tüm hareketlere çağrı yaptı.

Alınteri: “Protestocu anlayış yerine isyancı eylemler gerekli!”

Alınteri’den Yücel Filizler, krizin üretimden değil dolaşımdan kaynaklanıyormuş gibi yansıtılmasının yanlışlığından bahsetti. Bu tanımın krizi kapitalizmin yapısal krizi değilmiş ve düzen sınırlarında çözülebilirmiş gibi gösterdiğini söyledi. Türkiye’de bütünsel bir sistem krizi olduğunu ifade ederek, düzenin krizine karşı devrimci sosyalizm bayrağının göndere çekilmesi gerektiğini söyledi. Protestocu eylem biçiminin terk edilmesi gerektiğini ifade etti.

ÖDP adına söz alan Sinan Tutal konuşmasını çatı partisi üzerine kurdu ve CHP’nin boşluğunu dolduracak bir muhalefet ihtiyacı üzerinden tamamladı.

Konuşmaların ardından soru-cevap bölümüne geçildi. Bu bölümde ağırlıklı olarak Hacı Orman’ın parti ve programı hafife alan sözleri üzerine sorular soruldu. Soruların ardından her konuşmacıya kısa ek konuşma hakkı verildi.

Bu bölümde söz alan Hacı Orman, kendisine sorulan sorulara yanıt vermek yerine cezaevi anılarını anlatmayı ve sol harekete dair espriler yapmayı tercih etti.

Konuşmacıların ikinci konuşmalarını yapmalarının ardından sempozyum sona erdi.


Sempozyumdan notlar:

Sempozyumun ilk günü, isabetli sunumların yanısıra sempozyum konusundan uzak anlatımlara da konu oldu. Sınırlı sayıda konuşmacı dışta tutulursa, “kriz” konusu iktisadi yanıyla öne çıkarıldı.

İkinci gün “Ne yapmalı” sorusuna yanıt aranması amaçlanmıştı ancak sunumların bir kısmı daha baştan iktisadi kriz analizleri ve durumun açıklanması çabasına yöneldi.

“Ne yapmalı” sorusuna yanıt verilen konuşmalarda, birkaçı dışta bırakılırsa proletarya sosyalizminin, sınıf örgütlenmelerinin adı bile geçmedi. Çözüm olarak işsiz örgütlenmelerinden Sünnileri örgütleme ihtiyacının ifadesine kadar pek çok kesimi temel alan tespitlerde bulunuldu. İşçi sınıfını örgütleme ihtiyacı bile hep diğer kesimlerin arkasından geldi.

Sempozyumun ilk gününe yaklaşık 150 kişi katıldı. İkinci gün ise katılım 200 kişiyi aşamadı.

Sol hareketlerin tabanlarının her iki gün boyunca da sempozyuma ilgisi hayli düşüktü. Katılım siyasi çevreler açısından 10-15’er kişiyi geçemedi.

Soru cevap bölümleri de bu kısırlığın bir yansıması olarak verimli tartışma zeminleri yaratmaktan çok kaba ajitasyonlar ile konuşmacıları “sıkıştırma” çabalarına sahne oldu.

Kızıl Bayrak / İstanbul