29 EKİM 2005 Sayı: 2005/43 (43)

  Kızıl Bayrak'tan
  TMY karşıtı mücadelenin görevleri...
  Ordu-hükümet geriliminde son perde
  2006 Bütçesi mecliste; Sömürü ve soyguna karşı mücadeleyi yükseltelim!
  2006 Bütçesi; Vergiler yine işçi ve emekçileri vuracak!
  TÜSİAD gözünü enerji ve ulaşım sektörüne dikti; Sermaye yağmaya doymuyor
Telekom yağmasının önündeki engeller temizleniyor
Yargı "siyasallaştırılıyor" mu? Yoksa düzen siyasetinin göbeğinde mi duruyor?
  Umut tacirleri emekçileri soymaya devam ediyor
  Burjuva parlamentosundan pislik akıyor
  Eğitim-Sen'de neler oluyor?
  Sosyal güvenlik açıkları sermayenin eseridir!
  İstanbul Migros işçileri; Haklıyız, kazanacağız!
  İzmir'de 6 Kasım tartışmaları
  Demorkari mücadelesi ve Kürt sorunu: "Demokrasinin sınırlarını genişletme" programı/ Orta sayfa
  Erdemir örsündeki OYAK
  Gecekonduları niçin yıkmalıyız?/ Y. Akkaya
  "Uygar dünya" Pakistan halkını ölüme terketti
  Suriye emperyalist saldırganlığın hedef tahtasında
  Azerbaycan; Aliyev hanedanlığı kendini güvende hissetmiyor
  İşgal ordusu bölgedeki "kalıcı üslerini" genişletiyor
  Genç bir komünistin mücadele günlüğü; Kayaları parçalayan dalgaların sürekliliğidir
  Anti-emperyalist mücadele üzerine
  Medyatik uyuşturucu futbol
  Başarının sırrı / Sosyalist-Şoreşger
  Bültenlerden / Tersane İşçileri Bülteni
  Bültenlerden / Anadolu Yakası İşçi Bülteni
  Basından/ Beşar rejimi daha ne kadar yaşar?
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

“Uygar dünya” yoksul Pakistan halkını ölüme terketti!

Pakistan'da gerçekleşen depremin üzerinden yaklaşık üç hafta geçti. Ölü sayısı için 60-80 bin arasında rakamlar telaffuz ediliyor. Ancak bu sayılar yaşanan kıyımın boyutunu göstermekten uzak. Zira halen yıkılan bölgelerin beşte birine ulaşılabilmiş değil.

Felaketin boyutunu açıklamak için Tsunami ile kıyaslama yapan BM yetkilileri, Tsunami'nin ardından 1.5 milyon kişinin evsiz kaldığını, ancak Pakistan'da en az 3 milyon kişinin evsiz kalmasının beklendiğini belirtiyorlar. Yolların çamur olmasından dolayı yıkım bölgelerine ancak helikopterlerle ulaşılabildiği, yeterli helikopter olmadığı için felaketin giderek büyüdüğü dile getiriliyor.

2005 yılında sadece silahlanma için harcanacak paranın bir trilyon (bin milyar) doları bulması beklenirken, “uygar dünya” Pakistanlı yoksul depremzedelerin acil ihtiyacı olan 312 milyon doları gözden çıkaramıyor. Soruna çözüm bulmak için çağrıda bulunan BM Genel Sekreteri Kofi Annan, BM üyesi 191 ülkenin liderlerine mektup göndererek, depremin vurduğu Pakistan'a yardımlarını “acilen artırmalarını ve hızlandırmalarını” istedi. Annan, milyonlarca depremzede için önümüzdeki birkaç haftanın kritik olduğunu, bugüne dek yapılan yardımların çok az olduğunu belirterek, “Kış yaklaşırken çoğu halen açıkta uyuyan ve çeşitli tehlikelerle karşı karşıya bulunan 3 milyon evsize barınak sağlamak için, zamanla yarışılıyor. Depremzedeler için kış şartlarına uygun 450 bin çadır ile geçici barınak, 2 milyon battaniye ve uyku tulumuna ihtiyaç var”dedi. Annan, 312 milyon dolarlık acil yardım çağrısına karşın, şimdiye kadar sadece 43 milyon dolarlık bağışta bulunulduğunu dile getirdi.

Bu arada BM Çocuk Fonu UNICEF de, “açlık, soğuk ve salgın hastalıklar” nedeniyle 10 bin çocuğun ölümle yüzyüze olduğu konusunda uyardı. Halen 120 bin çocuğun ulaşılması zor bölgelerde yaşadığını belirten UNICEF, bu bölgelere yardım götürecek helikopterlerin sayısının yeterli olmadığına dikkat çekti.

Pakistanlı yoksul depremzedeler bölgesinde ölüm kol gezerken, Annan'ın çağrısı karşılık bulmadı. Başta emperyalist ülkeler olmak üzere, neredeyse hiçbir devlet kendisinden beklenen yardım miktarını vermedi. Onyıllardır Pakistan rejimini bir kukla gibi kullanan ABD emperyalizmi ise, başta 100 bin dolar yardım yapacağını açıklamıştı. Savaş çetesi, ancak gelen tepkiler üzerine yardım miktarını birkaç milyon dolara çıkaracağını ilan etmek durumunda kaldı.

Bush yönetiminin sözcüleri tarafından yapılan açıklamalar, enkaz altında ölen veya açlıktan/soğuktan ölmek için gün sayan Pakistanlılar'ın, Beyaz Saray nezdinde zerre kadar bir önem taşımadığını gösterdi. Örneğin Washington Post gazetesinde yayınlanan bir analizde, ABD yardımının “çok önemli bir Müslüman ülkede, zedelenmiş olan ABD imajını düzeltebileceği” belirtildi. ABD'li bir yetkili ise, “Pakistan Cumhurbaşkanı Pervez Müşerref, dostumuz ve bize göre bir kahraman. Yardım ile, dostlarımıza destek olduğumuz mesajını vermiş olacağız” diye konuştu. Yani savaş çetesinin derdi, ABD emperyalizminin Ebu Garib'le özdeşleşen imajını düzeltmek veya “Pentagon kahramanı” diktatör Pervez Müşerref'e sahip çıktıklarını göstermekten ibaret!

‘99 Ekim'inde askeri bir darbe ile yönetimi ele geçiren Amerikancı Pakistan ordusu/devletinin tutumu da, Washington'daki efendilerinden çok farklı değil. Özelleştirmeye karşı direnen işçilerin üzerine anında askeri birlikleri sevkeden devlet, enkaz altında kalan milyonlarca yoksula yardım etme noktasında acz içinde kaldı. Her yıl milyarlarca doları silahlanmaya ayıran gerici Pakistan devleti, çamur deryası olması nedeniyle araç geçmeyen yolları düzeltmek için kuruş harcamıyor. Yolların çamurundan dolayı kırsal alanlara neredeyse hiç kurtarma ekibi gidemezken, yıkıma maruz kalan bölgelerin bir bölümüne halen ulaşılamadı. Köy ve kasabalara yardım götürmek amacıyla yola çıkan konvoylar ise, açlık içinde kaderine terkedilen insanların yolları kesip malzemeye el koymak zorunda kalmalarından dolayı yerlerine ulaşamıyor.

BM yetkililerinin dile getirdiği acil ihtiyaçların kısa sürede karşılanmaması halinde, yıkımda ölenlerden daha çok insan yaşamını kaybedecek. Zira dağlık bölgelerde barınma, beslenme, ısınma, ilaç gibi hayati gereksinmelerden yoksun bırakılan insanların en azında bir kısmının hayatta kalması mümkün olmayacak.

Pakistanlı yoksulların acısı giderek öfkeye dönüşüyor. Bir BM yetkilisinin afet bölgesindeki durumu “saatli bomba”ya benzetmesi bunun göstergesi. Artık her “doğal afet”te kitlesel kıyıma maruz kalmamak için yoksulların, en büyük “toplumsal afet” olan kapitalizmle hesaplaşmaları her zamankinden daha güncel, daha acil bir ihtiyaçtır.

----------------------------------------------------------------------------------------

İşgalciler korku yaymak için ceset yakıyorlar

Genelde emperyalist orduların, özelde Amerikan ordusunun işgal ettiği her ülkeyi bir ceset tarlasına çevirdikleri biliniyor. Keyfi tutuklamalar, işkence, yıkım, dehşet saçma gibi icraatlar da günübirlik uygulamalardır. Bu akıl almaz barbarlıklar, işgale maruz kalan ülke halklarını onursuz bir köleliğe razı etmek içindir.

Washington'dan bombalar eşliğinde dağıtılan “demokrasi”den ilk nasiplenen ülke Afganistan olmuştu. Bu ülkenin ilk hedef olması, yıllar önce yine ABD emperyalizmi tarafından iktidara taşınan Ortaçağ artığı Taliban hareketini devirmek amaçlıydı. ABD-Pakistan tarafından beslenen, silahlandırılıp eğitilen Taliban güruhu, Afganistan'ı enkaza çevirmekle kalmadı, ülkeyi Ortaçağ koşullarına fazlasıyla yaklaştırdı.

11 Eylül saldırılarından kısa bir süre sonra ABD Afganistan'ı işgal etmiş, beklenenin aksine, işgalci güçler kayda değer bir direnişle karşılaşmamıştı. Direnen sınırlı sayıdaki güçler ise kimyasal silahlar eşliğinde imha edilmişti. Sonuçta. B-52 bombardıman uçaklarının savurduğu salkım bombaları eşliğinde Afganistan'a “demokrasi”götürüldü!

İşgalin üzerinden üç yılı aşkın bir süre geçmesine rağmen işgal güçleri, başkent Kabil dışında hiçbir alanda denetim kurabilmiş değiller. Kabil dışına ancak savaş uçakları eşliğinde çıkabilen NATO birlikleri, daha çok kendilerini korumakla meşgul oluyorlar. Son zamanlarda ise başkentteki Amerikan askerlerini hedef alan saldırılarda ciddi artış yaşanıyor. Yani işgalcilerin “demokrasisi”nin Afganlılar tarafından benimsenmediği artık açıkça görülüyor.

Yakın zamanda basına yansıyan haberler, Afganistan'da bulunan işgalci ABD askerlerinin öldürdükleri Taliban mensuplarının cesetlerini, “bölgede psikolojik baskı ve korku yaymak” amacıyla yaktığını gözler önüne serdi. Avustralya'nın SBS televizyonunun ortaya çıkardığı olaya göre, Kandahar kenti yakınlarında bulunan Gonbaz köyünün tepelerindeki ABD askerleri, öldürdükleri iki Taliban üyesinin cesedini ateşe verdi. Vahşet görüntülerini yayınlayan SBS, bu olayın ilk olmadığını da vurguluyor. Görüntülerde, ABD ordusunun “psikolojik savaş” biriminden oldukları tespit edilen iki asker, yanan cesetlerin önünde, köylülere bir de tehdit mesajı okuyor. Ceset yakıcı Amerikan askerlerinin okuduğu mesajda, Taliban üyeleri “korkak” olarak nitelenerek, “kadın gibi saldırıp kaçmakla” suçlanıyor.

Vahşi görüntülerin basına yansıması üzerine ABD ordusundan yapılan açıklamada, sözkonusu olayla ilgili soruşturma açıldığı öne sürüldü. Afganistan'daki işgal güçlerinin ABD'li komutanı tarafından yapılan açıklamada, “Komutanlık iddiaları ciddiye alıyor. Soruşturma açılması emri çoktan verildi” dedi. Oysa defalarca kanıtlandığı gibi, işgal ordularının vahşi icraatları, emir-komuta zincirine uygun olarak üstten gelen emirlerle hayata geçiriliyor. Soruşturma açmak zorunda kaldıkları zaman ise cellatlarını sonuna kadar koruyorlar. Bu ağır suçların hesabı emperyalist işgale karşı direnen halklar tarafından sorulacak.