25 Haziran 2005
Sayı: 2005/25 (25)


  Kızıl Bayrak'tan
  Devrimciler ölmez,
devrim davası yenilmez!
  Dersim şehitleri İstanbul’da binlerin
katılımıyla, güneşe uğurlandı
  TKİP İstanbul Örgütü’nden çağrı
  Maoist Komünist Partisi’nin açıklaması
  Katliamı protesto eylemlerinden
  Kürdistan Devrimci Sosyalistleri’nden
açıklama
  Van’da binler katledilen gerillalara
sahip çıktı
  Özelleştirmeye karşı mücadele ve Telekom
  Tayyip Erdoğan Beyrut’a gitti
  Seydişehir Alüminyum işçileriyle konuştuk
  Tersane işçileri iş cinayetlerine
“artık yeter!” dedi
  DİSK’in 15-16 Haziran
Kocaeli-İstanbul yürüyüşü
  Türkiye-ABD ilişkilerinde yeni
dönem (Orta sayfa)
  “Aydınlar bildirisi” ve
düşündürdükleri
  Üniversitelerimizde faşiste, polise,
sermayeye yer yok!

  ÖSS sınavı 19 Haziran’da yapıldı

  Irak bataklığına saplanan işgalcilerin
direnişi zayıflatma çabaları
  Lübnan seçimlerinden “Suriye karşıtı” ittifak galip çıktı
  İran’da seçimlerin ikinci turunda
iki aday yarışacak
  Bolivyalı işçi ve emekçilerin kararlılığı
sistemi zorluyor
  GOP İşçi Derneği Genel Kurulu
başarıyla gerçekleştirildi
  Cinsel taciz ve tecavüz; Yaygın bir kirli savaş yöntemi
  Rosenbergler;  İnançlarından ödün vermeyen iki onurlu insan
  Paris’te “Dünden bugüne devrimci
hareket” üzerine bir konferans
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

Cinsel taciz ve tecavüz...

Yaygın bir kirli savaş yöntemi

“Mardin Derik'te 30 Haziran 1993'de ailemle birlikte gözaltına alındım. Gözaltında askerler tarafından 3 gün boyunca tecavüze uğradım, işkenceye maruz kaldım. Türkiye'deki mahkemelerden bir sonuç alamadım. AİHM'e başvurdum, 4 yıl sonra TC devleti 7 milyar lira ödemeye mahkum edildi. Bu davanın sonucu Kürt coğrafyasında savaşın zulmunü gösteriyor. Verilen para insanlık onurunu ve uğradığım manevi tahribatı gideremez. Tıbben tecavüz olayını kanıtlamam için doğan çocuğuma Eziyet ismini verdik. Şimdi 3 yaşında. Derik'teki yoksul hayatıma eşim ve 3 çocuğumla devam ediyorum. Anlatmam gerekliydi. Onlar utansın.” Şükran Aydın

Kadına yönelen şiddetin, tacizin ve tecavüzün militarize edilmiş toplum gerçekliğiyle çok sıkı bir bağı vardır. Bu bağ görülmediği sürece tek başına tecavüz olgusu, insani gerekçelerle karşı çıkılması gereken münferit olaylar olarak rahatlıkla nitelenebilir. Oysa egemen sınıflar tacizi, tecavüzü modern savaş yöntemi olarak yaygın bir şekilde kullanmaktadır. Dünyada, Şili'de, Arjantin'de, Bosna'da, Somali'de, İran'da, Irak'ta, Vietnam'da, Cezayir'de, Afganistan'da, Filipinler'de, Uruguay'da, Kürdistan'da vb. yerlerde aynı yöntemlere başvurulmuştur, başvurulmaktadır.

Tecavüz, asker veya görevlilerin özel olarak eğitildiği, özel bir savaş yöntemidir. Yakın tarihte Bosna-Hersek'teki savaşta tecavüz edilen binlerce kadın, ‘91-92 yıllarında ülkelerindeki açlık ve savaştan kaçan Somalili kadınların –aralarında küçük kız çocukları da vardı- Kenya'daki mülteci kamplarında tecavüze uğraması, yine etnik göçlerin yaşandığı Ruanda'da ‘94-95 yılları arasında 13-65 yaş arasında tecavüze uğrayan binlerce kadın, İran Devrimi sonrası mollaların “bakire ölürlerse cennete giderler” diyerek tecavüz ettikleri binlerce kadın mahkum, ‘70'li yıllarda Bengalli kadınların Hintli ve Pakistanlı askerin, Filistinli kadınların İsrail askerlerinin ve Iraklı kadınların hala Amerikan askerlerinin tecavüzüne uğramaları...

İlk somut hedefleri düşman ulusun kadınları olan ordular, toplumda da kadına yönelik şiddetin ve tecavüzün kuvvetli bir şekilde yeniden üretildiği kurumlardır. Savaş ve çatışmalarda bu kirli yöntemin bütün ülke orduları tarafından istisnasız kullanılıyor olmasında ise ABD'nin çok özel bir rolü vardır.

12 Eylül döneminde işkence yöntemleri konusunda CİA tarafından eğitilen işkenceciler tecavüzü yaygın bir sorgulama aracı olarak kullanmaya başladılar. Çok sayıda kadın gözaltında, cezaevinde, zorla bindirildiği polis otolarında tecavüze maruz kaldı. Toplumsal mücadele keskinleştiğinde yükselen tecavüz saldırısı, ‘90'lı yıllarda Kürt ulusal mücadelesinin yükselmesiyle ivme kaydetti. Tecavüz ve cinsel şiddet, ulusal kimliğin aşağılanması için bir araç olarak kullanıldı. Özellikle OHAL'in ilan edildiği bölgelerde cinsel işkence ve taecavüz yöntemleri vahşileşti. Batman'ın Kozluk ilçesinde 19 yaşındaki Remziye Dinç, Diyarbakır'ın Lice ilçesinde 9 yaşındaki R.K., Leman Çelikaslan, Aysel Ş., Şükran Aydın, Sadet Akkaya, Menice Kırtay, “onurlu” Türk ordusu eliyle onurları tarihin gördüğü en zorba yöntemle çiğnenen Kürt kadınlarından birkaçı.

“Bir Askerin Günlüğü” isimli kitapta anlatılan bir olay, katil Türk ordusunun Kürt kadınına bakışını ortaya koyan cümleler içeriyor. 8 yıllık mücadelenin ardından yoldaşlarıyla şehit düşen Kürt kadın gerillanın cesedi bekaret kontrolü için Adli Tıp'a gönderilir, bakire raporu gelir. Ardından tatmin olmayan komutan cesedi Ankara'ya gönderir, sonuç yine aynıdır. Komutan bütün utanmazlığıyla “Sekiz senedir kıza ellerini sürmemişler, bizim askerlerimiz olsa, değil sekiz sene, sekiz dakikada seksen kişi tecavüz ederdi” diye açıklama yapar. Askerlerin cezaevlerinde copla tecavüz ettikleri iddialarına karşı “Türk askeri yeterince güçlüdür, neden copa ihtiyaç duysun?” şeklinde konuşan komutanın açıklaması da hafızalardadır.

Türk ordusunun komutanları için açıkça övünç malzemesi haline gelen tecavüz olgusu, herhangi bir muhalif aydın tarafından dillendirildiğinde ise, o insana yönelik linç kampanyaları başlatılır. En son Avukat Eren Keskin şahsında gördük bu gerçeği. Eren Keskin 2002 yılında Almanya'nın Köln kentinde bir toplantıda, Türkiye'de askerlerin kadınlara cinsel taciz uyguladığını, sırf işkence olsun diye evli kadınlara bile bekaret testi yaptırdığını ifade etmişti. Bu açıklamasının ardından Fatih Altaylı Radyo D'deki programında “... Ben bu Eren Keskin'i ilk gördüğüm yerde cinsel tacizde bulunmazsam, namerdim. Palavranın ne alemi var. Herhalde şunu demek istiyor. Eren Keskin, bana niye cinsel tacizde bulunmuyorsunuz demek istiyor. Manyak mıdır nedir?” şeklinde konuşmuş, ardından Hürriyet gazetesindeki köşesinde de aynı düşüncelerini kaleme almıştı. Olayın ardından Altaylı hakkında sadece Basın Konseyi tarafından uyarı cezası verildi. Eren Keskin ise Türk askerine hakaret ettiği gerekçesiyle yargılandı.

Fatih Altaylı tek örnek değil. Bir Kürt kadına 405 askerin tecavüz ettiğinin ortaya çıkmasının ardından Ertuğrul Özkök de “Ordu böyle suçlanamaz. Üç-beş kişinin yaptığı tecavüz büyütülüyor” diye yazmıştı satılık kalemiyle.

Hiçbir aklama çabası yapılanları gizleyemez. Türkiye'de taciz ve tecavüz yoğun olarak kullanılmaktadır. Emekçi, Kürt ve devrimci kadın kimliklerine yönelik bu saldırıların boşa düşürülmesi, kadınların toplumsal muhalefeti yükseltme mücadelesinde daha etkin yeralmasıyla mümkündür.

Başak Utku

------------------------------------------------------------------------------------------

Çiğli İşçi Kültür Sanat Evi'nin 3. yıl şenliği...

“Yoksulluğa mahkum, yozlaşmaya teslim olmayacağız!”

“Yoksulluğa mahkum, yozlaşmaya teslim olmayacağız!” kampanyamızı 18 Haziran günü kültür evimizin 3. yılı vesilesiyle yaptığımız etkinlikle bitirdik. Her yıl geleneksel olarak yaptığımız yıldönümü etkinliğimizi bu sene bu kampanya ile birleştirdik.

Etkinliğimizde hem kursiyer arkadaşların hem de kültür evimizin çalışma gruplarındaki arkadaşların yıl boyunca ortaya koyduğu çalışmalara yer verdik.

Etkinlik, saygı duruşu ve ardından yapılan açılış konuşmasıyla başladı. İlk olarak kurumumuz bünyesindeki keman kursiyerlerinin kısa bir keman dinletisi yeraldı. Ardından bağlama kursiyeri arkadaşlar kısa bir dinleti sundular. 15-16 Haziran şanlı işçi direnişinin geride kalmasından dolayı etkinliğimizde özellikle bu direnişe ilişkin konuşmalara yer verdik. Kurumumuz bünyesindeki İmece Tiyatro Topluluğu ise hazırladığı şiir dramatize tarzındaki gösterimlerini sundular. İşçi direnişleri ile ilgili olarak hazırlanan gösterim özellikle SEKA, Seydişehir ve Gimas direnişlerinden de bahsetmesi nedeniyle oldukça anlamlıydı ve büyük beğeni topladı. Ayrıca 2 Temmuz Sivas katliamının yıldönümünün yaklaşması nedeniyle kendi olanaklarımızla hazırladığımız Sivas belgeselini gösterdik. Ardından yine kurum öğrencilerinin sunduğu şelpe dinletisi yeraldı.

Çiğli'de 2. Çiğli İşçi Kurultayı'na hazırlandığımız için etkinlikte kurultay hazırlık komitesinden arkadaşlar konuşma yaptılar. Kurultay ve amaçlarından bahsedilen konuşmada, ortak sorunumuz olan örgütlenme sorunumuza ortak çözümler bulmak amacıyla tüm işçileri birlik olmaya ve bu çalışmaya destek vermeye çağırdılar.

Etkinliğimizde en beğeni toplayan ise müzik grubumuz Kavel Müzik Topluluğu oldu. Oldukça coşkulu bir dinleti sundular. Çekilen halaylarla etkinliğimiz son buldu. Etkinliğimize Cevdet Bağca'da destek sunacağını ve misafir sanatçı olarak katılacağını bildirmişti. Ancak teknik bir sorundan dolayı katılamadı. Ama etkinliğin içeriği ve müzik grubumuz büyük beğeni topladığı için bu bir boşluk yaratmadı. Etkinliğimize 180 kişi katıldı.

Çiğli İşçi Kültür Sanat Evi çalışanları