04 Haziran 2005
Sayı: 2005/22 (22)


  Kızıl Bayrak'tan
  Sermaye iktidarı alaşağı edilmeden
emperyalist kuşatma dağıtılamaz
  Eğitim-Sen ve anadilde eğitim hakkı
  ABD ve uşaklarının karanlık planlarını bozalım!
  “Her yer Seydişehir, her yer direniş!”
  Aliağa’dan Seydişehir’e destek eylemi
  İSDEMİR ve özelleştirme
  Paralı sağlık hizmeti adım adım hayata geçiriliyor
  Eğitim-Sen’in kapatılması AB’den
gelecek direktiflerle durdurulamaz
  Kayseri BDSP’den açıklama
  “20. Yılında Özelleştirme Gerçeği
Sempozyumu” üzerine
  “Asrın projesi” kimin için?
  Ermeni sorunu konulu konferans ertelendi
  Ölümleri çığlık olup durdurmalıyız!
   Gençlik hareketinin sorunlarının çözümünde devrimci bir odak
olabilmek için! / (Orta sayfa)
  İstanbul Üniversitesi’nde yaz okulları paralı hale getiriliyor!
  ÖSS geleceksizliktir!
  Fransız halkından emperyalist AB
projesine sert tokat!

  Fransa referandumu üzerine

  Lübnan’da dört turlu seçimlerin ilk turu
Beyrut’ta yapıldı
  Mahmut Abbas halkların celladı
Bush’un huzuruna çıktı
  Emperyalist-kapitalist düzen işkenceyi
“yasal güvence”ye kavuşturma yolunda!
  Emperyalist ordular 50 bin askerle Bağdat’a saldırı başlattı
  Maltepe BDSP’den Mayıs şehitlerini
anma eylemi
  Kadın programları yayından kaldırıldı
sömürü, şiddet ve yıkım sürüyor
  Bültenlerden
  “GOP İşçi Derneği 1. Olağan Genel
Kurulu’nda buluşalım!” başlıklı bildiriden
  Vicdani retçi Mehmet Tarhan’a baskılar artarak sürüyor!
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

Gençlik hareketinin sorunlarının çözümünde devrimci bir odak olabilmek için!

Daha fazla ısrar, irade ve güven!

Gençlik hareketi açısından önemli deneyimlerin oluşturulduğu ve hareketin sorunlarını aşmak doğrultusunda ilk adımların atıldığı bir dönemi geride bırakmış bulunmaktayız. Okulların kapanıyor olması nedeniyle gençlik hareketinin tablosuna dair bütünlüklü bir değerlendirme yapmak, gelecek döneme hazırlık açısından yakıcı bir önem taşımaktadır. Bugüne kadar ortaya konulan değerlendirmeler tüm yakıcılığı ve önemi ile halen geçerliliğini korumaktadır. Ancak aradan geçen dönem ve ortaya çıkan ilk sonuçlar bu değerlendirmeler ışığında gençlik hareketinin tablosunu değerlendirmeyi bir zorunluluk haline getirmiş bulunmaktadır. Bu değerlendirme bir giriş niteliği taşımakta, yaz döneminde yapılacak daha kapsamlı tartışmalar ve değerlendirmeler için bir çerçeve çizmeyi hedeflemektedir.

Geçmiş dönemin ışığında gençlik hareketinin tablosu

Gençlik hareketi dönemin başında ifade edilen darlık, kitlelerden kopukluk ve örgütsüzlük gibi temel sorunlarını aşamadan bir yılı daha geride bıraktı. Bu dönem boyunca gerek pratik, gerekse politik planda ortaya konulan çabalar ise henüz hareketin tablosunda gözle görünür bir farklılaşma oluşturmaktan uzak bir düzeydedir.

Öğrenci gençlik dönemin başından bu yana sermayenin sistematik saldırıları ile karşı karşıya bulunmaktadır. Eğitimin ticarileşmesinden, açık baskı ve teröre kadar oldukça yaygın olan saldırılar karşısında ise gençliğin bir savunma çizgisinde olduğunu, saldırıları göğüsleyebilecek bir mücadele-eylem ve örgüt çizgisi izleyemediği tüm yılın verileri üzerinden düşünüldüğünde açık bir olgu olarak karşımızda durmaktadır.

Gençlik hareketinin birleşik bir gençlik hareketi ve örgütlenmesi yönünde adımların yine birleşik bir tarzda atılmadığı koşullarda gençlik hareketinin daha da gerileyeceğini ifade etmiştik. Dönemin başında ortaya koyduğumuz değerlendirmelerde ifade ettiğimiz bu temel gerçeklik ise, bugünün gençlik hareketi tablosuna kendi dar sınırlarından bakmayan her gözün görebileceği niteliktedir.

Gençlik hareketi geçtiğimiz öğrenim dönemine bir önceki yıldan olumlu bir birikime yaslanarak girmedi. Bunun doğal bir sonucu olarak ise hareket bir önceki yılın sorunlarını da zayıf omuzlarında taşımaktaydı. Ancak dönemin başından itibaren gençlik hareketinin temel bir gündemi olan 6 Kasım eylemleri mevcut sorunların aşılması açısından önemli bir kaldıraç işlevi görme potansiyeline sahipti. Ancak bir kısım siyasal gençlik grubunun dar grupçu ve hareketin ihtiyaçlarını görmekten uzak yaklaşımları sonucu eylemler, taşra illerini bir kenara bırakırsak –ki bu illerin önemli bir kısmında birleşik eylem bir tercihten çok zorunluluk olarak ortaya çıkmaktadır-, hemen hemen tüm metropol üniversitelerinde parçalı bir biçimde gerçekleştirildi. Bu ise birleşik gençlik hareketi açısından önemli bir imkanın daha baştan heba edilmesi anlamı taşıyordu. Öte taraftan ise eylemi güçlü bir ön hazırlığa dayandırarak örgütlemeye çalışan siyasetlerin çabaları ise eylem alanına dönük sonuçlar dışında etkili bir sonuç oluşturmaktan uzak kaldı. Önemli ölçüde genç komünistlerin iradi çabaları ile devam ettirilmeye çalışılan çalışmalara ilgi ise, siyasal gençlik gruplarının kolaycı başarı beklentilerinin bir ürünü olarak zamanla azaldı.

Arkasından ise sermayenin daralan gençlik hareketi karşısında artan saldırılarına tanıklık edildi. Bir yandan elit üniversitelerdeki paralı eğitim uygulamaları her geçen gün derinleşirken, öteki üniversitelerdeki gençliği bekleyen işsizlik ve geleceksizlik artarak devam etti. İTÜ, ODTÜ, Boğaziçi, YTÜ gibi üniversitelerin özelleştirilmesi yönlü adımlar yasa tasarısı beklenmeden atılırken, bu üniversiteler parça parça sermayeye peşkeş çekilirken; öteki taraftan ise formasyon saldırıları, stajyer avukatlık, sosyal bölümlerin işsiz üreten bölümler haline getirilmesi saldırıları ardı arkası kesilmeden devam ettirildi. Tüm bu saldırılar karşısında elle tutulur bir tepkinin örgütlenememiş olması ve 6 Kasım eylemlerinin yeniden ortaya çıkardığı darlık ve parçalılık sermayenin baskı ve zor aygıtını daha güçlü bir biçimde devreye sokmasının yolunu açtı. Hedeflenen, daralan öğrenci hareketini kitlelerden tecrit ederek daha etkili ve yaygın saldırılar için sermayenin yolunu düzlemekti.

Bundan sonraki dönemi ise, neo-liberal saldırılara eşlik eden faşist saldırılar ve soruşturma terörü belirledi. Bu saldırı dalgası siyasal gençlik grupları için birlikte bir mücadeleyi zorunlu kılmış olmakla beraber, bu birleşik mücadelenin güçlü bir politik zeminde olmaması ve günü kurtarmak dışında önüne bir program koyamaması sonucu, verilen mücadele istenilen sonuçları üretmekten uzak kaldı. Bu sürecin en önemli göstergesi ise siyasal gençlik gruplarının yaşanılan saldırıları gençlik hareketinin sorun ve ihtiyaçları temelinde tartışabilecek bir politik zeminden yoksun olmalarıydı.

Bu dönemin ortaya çıkardığı bir diğer olgu ise kitle hareketinin kendiliğinden dinamiklerinde yaşanılan gözle görünür düşüştür. İşçi sınıfı hareketinin yaşadığı zayıflıkla doğrudan bağlantılı olan bu sorun, bugün için gençlik hareketinin ortaya konulan kapsamlı saldırılar karşısında kendiliğinden bir çıkış üretemediğini ve sınıf ve kitle hareketinde bir değişiklik olmadığı koşullarda da yakın bir gelecekte üretmesinin oldukça zor olduğunu göstermektedir. Zira sermayenin ardı arkası kesilmeyen saldırıları ve potansiyel işsizlik tehdidi karşısında gençlik, geleceğine sahip çıkacak kendiliğinden bir inisiyatif ortaya koyamamaktadır. Birkaç üniversitede ortaya çıkan ayrıksı örnekler ise bu tabloyu değiştirmekten uzaktır.

Bu sorun ortaya çok yönlü sonuçlar çıkarmaktadır.

Bunlardan birincisi, gençlik güçlerinde yaşanılan apolitizasyon sorunudur. Daralan öğrenci hareketi giderek gençliğin geniş kesimlerinden kopmakta ve onlarla buluşabilecek kanalları heba etmektedir. Gençlik güçlerinin ihtiyacı olan politik çalışmalar ise önemli ölçüde daralmakta ve hedefsizleşmektedir. Bu açıdan yıllardır tekrar ettiğimiz gerçeklik bugünün gençlik hareketi karşısında daha yakıcı bir hal almaktadır: “Reformist ve devrimci kanadıyla sol hareket kitle mücadelesi içersinde yapay çözümler, masa başı şablonlar ve politik müdahaleyi ulaşılmaz bir geleceğe atan çözümler ürete dursun, bizim açımızdan asıl sorun gençlik hareketini politikleştirmek ve giderek devrimcileştirmektir. Gençlik hareketine devrimci önderlik sorununun düğüm noktasını da burası oluşturmaktadır.”

Bugün daralan ve giderek içe kapanmaya ve kitlelerden uzaklaşmaya başlayan gençlik hareketinin tekrar kitlelerle buluşabilmesinin ön koşulu güçlü bir politik ajitasyon ve propaganda çalışmasıdır.

Sorunun ikinci yanı ise, siyasal gençlik gruplarına duyulan güvensizliktir. Siyasal gençlik gruplarının önemli bir kısmı açık ki bu güvensizliği fazlasıyla hak etmektedir. Hareketin sorunlarına, gençliğin öne çıkan gündemlerine yabancılaşmış, buna karşın gençlikten kadrosal planda çok fazla şey bekleyen siyasal gençlik grupları, bu sonucun doğrudan sorumluları konumundadırlar. Zira bu güvensizliğin iki yönlü olduğunu, siyasal gençlik gruplarının da öğrenci gençliğe ve onun gündemlerine genel bir ilgisizlik içerisinde bulunduğunu söylemek durumundayız.

Bu sorun üzerinden çıkartılabilecek bir diğer önemli sonuç ise kendiliğinden bir yükseliş beklentisi içerisinde bulunan siyasal çevrelerin düştüğü durumdur. Bugün hareket son yılların en geri ve dağınık dönemini yaşarken, bu sorunlara müdahale etme iradesi göstermekten yoksun olan anlayışlar hareketin sorunları karşısında debelenip durmaktadırlar. Hareketin ihtiyaç duyduğu politik ve örgütsel müdahale ise bu anlayışlar tarafından neredeyse tartışılmayan olgulardır.

Bu nedenle gelinen yerde, politik çalışma ve müdahalenin belirleyiciliğini bir an bile unutmaksızın, örgütün kitle hareketini geliştiren araç olma özelliğine ağırlık vermek, dikkati giderek daha etkili biçimde bu soruna çekmemiz gerekmektedir.

Birlik tartışmaları ve ortaya çıkardığı ilk sonuçlar

Birlik tartışmaları gençlik hareketi için ileri atılmış tek adım olarak tanımlanabilir. Zira bugüne kadar eylemsel ve dönemsel ortaklıkları dahi gerçekçi bir zeminde hayata geçiremeyen siyasal gençlik gruplarının önemli bir kısmı bugün gençlik hareketinin birlik sorununu tartışan bir noktaya gelmiştir. Bu tartışmalara dair daha ayrıntılı bir değerlendirme zorunluluk olarak önümüzde durmaktadır. Burada kısaca tartışmaların seyrini ve ortaya çıkardığı ilk sonuçları ortaya koymaya çalışacağız.

6 Kasım eylemleri sonrası başlayan ilk tartışma kurultay tartışmasıydı. Gençlik hareketinin sorunlarının aşılması ve ortak mücadele dinamiklerinin ortaya çıkartılması hedefiyle geniş bir tartışma platformu oluşturmak için başlayan tartışmalar istenilen sonuçları üretemeden sonlanmış oldu. Ancak bu tartışma gençlik hareketi içerisindeki birçok siyasal akımın katıldığı daha genel bir birlik tartışmasının da önünü açmış oldu.

Kurultay tartışmaları sonraki süreçte atılan adımların tetikleyicisiydi. Zira birleşik bir gençlik hareketi ihtiyacı ve bu kapsamda atılması gereken adımlar sorunu bir dizi siyasal gençlik grubunun tartıştığı sorunlar haline geldi. Ancak bundan daha önemli olarak kurultay tartışmaları gençlik hareketi içerisinde birlik sorunu üzerinden bir taraflaşmanın da ortaya çıkmasına vesile oldu. Birlik sorunu politik bir taraf olarak geçmişle kıyaslanamayacak bir güçlülükte gençlik hareketinin gündemine girdi. Sonraki süreci belirleyen ise bu politik taraflaşma oldu. Gençlik hareketinin sorunlarının çözümünde devrimci bir odak olabilmek, ortaya konulan birlik politikasının daha güçlü bir biçimde tartışılmasının da zorunlu bir halkasını oluşturmaktaydı.

Bu çerçevede bizimle paralel düşünen anlayışlarla beraber ortaya çıkartılan deklarasyon ve halen süren tartışmalar gelecek yıla ilişkin umut veren bir niteliktedir. Bugün için yaklaşık 10 siyasal çevrenin katıldığı tartışmalarla deklarasyonun hazırlığı ve tartışmaları devam etmektedir. Üniversiteli öğrenci hareketinin örgütsüzlüğü, dağınıklılığı, güven sorunu ve kolektif bir tartışma kültüründen yoksun olması gibi bir dizi başlık etkin bir tartışmaya konu edilmekte ve bu başlıklarda ifadesini bulan ortak mücadele perspektifi her geçen gün güçlenmektedir.

Bugün artık gençlik hareketi içerisinde birlik meselesi eksenli bir politik taraflaşma ve bu taraflaşmayı pratik sonuçlarına taşıyacak bir politik irade mevcuttur. Bu tartışmalar devam ettiği ve gelecek dönem pratik sonuçlarını da oluşturmaya başladığı koşullarda gençlik hareketi açısından yıllardır aşılamayan kısır döngünün aşılmasının önemli imkanları oluşmuş olacaktır. Şunu açıklıkla belirtmek gerekir ki bugün atılan ön adımlar süreklileştiği koşullarda gelecek için paha biçilmez sonuçlar doğuracaktır.

“Bugün partinin gençlik hareketinin durumuna ilişkin bir değerlendirmesi ve buna bağlı olarak ortaya konulmuş bir politikası var. Komünist gençliğin güncel görevi bu politikayı hayata geçirmeye kilitlenmek, başarısı için azami çaba sarfetmek, bu başarıyı güvenceleyebilmek için her türlü araçtan, olanaktan ve fırsattan zamanında ve en iyi biçimde yararlanabilmektir. Hedef birleşik, kitlesel ve örgütlü bir devrimci gençlik hareketi yaratmaktır...”

Bu partinin genç komünistler için tanımladığı görev ve sorumluktu. Ve genç komünistler tüm güçleriyle, geline yerde gençlik hareketinin önemli bir kısmına malolan bu politikayı başarıya ulaştırmak için önümüzdeki dönemde daha etkin ve kararlı bir biçimde ile çalışacaklardır.

Gençlik hareketinin sorunları çerçevesinde 1 Mayıs tablosu

Bu yılın 1 Mayıs tablosu yukarıda bahsedilen olumsuz tablonun doğudan bir yansıması olmuştur. Dönemin başından bu yana devam eden darlık, kitlelerden kopukluk ve dağınıklık 1 Mayıs alanına da önemli ölçüde yansımıştır. Birlik tartışmaların ise daha önce de ifade ettiğimiz kendi sonuçlarını alana yansıtabilecek bir düzeyin gerisinde olması 1 Mayıs eylemlerindeki bu tabloyu belirleyen bir diğer etmendir.

Bu pek olumlu görünmeyen tablonun dışındaki anlamlı örneklerden biri Ankara'daki 1 Mayıs'a gençlik katılımı ve ön çalışmasıdır. Gençlik hareketinin yaşadığı darlık ve kitlelerden kopukluk gibi sorunları aşma iradesinin bir göstergesi olarak Ankara'da çeşitli üniversitelerden öğrencilerin oluşturduğu “üniversite kortejleri” 500'e yakın bir katılımla ve etkin bir ön çalışmayla alana çıkmıştır. Siyasal bileşen açısından oldukça sınırlı bir tablo sözkonusu olmasına rağmen üniversite öğrencilerinin bu çalışmayı anlamlı bir ilgi ile karşıladıklarından söz edilebilir. Bunun gerisindeki temel etken ise, mevcut parçalı tablonun karşısına sınırlı da olsa birleşik bir zeminde çıkılmış olması, üniversitelerden öğrencileri 1 Mayıs'ın öznesi haline getirecek etkin bir çabanın ortaya konulmuş ve çalışmanın birçok kampüste etkili bir kitle çalışması ile birleştirilmiş olmasıdır.

Ankara 1 Mayıs'ın bu olumlu tablosu ne yazık ki sonrasına istenilen ölçüde taşınamamıştır. Bunda belirleyici olan siyasal gençlik gruplarının hedefli ve uzun soluklu bir süreç olarak 1 Mayıs eylemlerini kurgulamamalarıdır. Zira geçtiğimiz sayıda bir örnek olarak ortaya koyduğumuz Emek Gençliği'nin gerek ön çalışmada, gerekse de sonrasında aldığı tutum yeterince açıklayıcıdır. Yaşanan köklü sorunların çözümünün eylemsel ortaklıklar olmadığı, bundan daha köklü adımların atılması gerektiği, Ankara 1 Mayıs çalışmasının ortaya çıkardığı bir diğer gerçektir.

Bu yılın 1 Mayıs eylemlerinin bu genel görünümünün ötesinde ortaya çıkan bir diğer sonuç ise 1 Mayıs vesilesiyle örülen kitle çalışmalarının geçmiş dönemlerin çok daha gerisinde kalmasıdır. Bu siyasal gençlik gruplarında yaşanılan içe kapanmayı göstermesi açısından açıklayıcıdır.

Geçmişi aşmak, geleceği kazanmak için!

Son olarak ise gençlik hareketinin güncel tablosu üzerinden yola çıkarak komünist gençliğin yaz dönemi hazırlığına ilişkin temel bir takım sonuçlar çıkarmak yerinde olacaktır. Zira bu dönemin ortaya çıkarttığı birikimi geleceğe taşımanın güvencesi olan genç komünistler ancak iddialarına uygun bir bakışla gelecek yıla hazırlandıklarında, harekete önderlik iddiasının gereklerini yerine getirmiş olacaklardır.

Genç komünistler adına çok yönlü bir faaliyet ve enerjinin ortaya konulduğu bir dönem geride kaldı. Geçtiğimiz 1 yıl boyunca gerek merkezi birlik tartışmaları, gerekse de yerellerden bu politikaları güçlendirici adımlar için yoğun bir çaba ve emek sarf ettik. Bu dönem politik planda komünist gençlik çalışması açısından bir sınanmaydı da aynı zamanda. Gençlik hareketinin bu ölçüde daraldığı bir dönemde, siyasal gençlik gruplarının apolitizme ve bunun sonucu bir kendiliğindenciliğe sürüklendiği bir atmosferde, genç komünistler yoğun bir emek ve çaba harcayarak, eldeki sınırlı imkanlara takılmadan birçok alanda yoğun bir politik faaliyetin sürükleyicileri olmuşlardır. Bu gençlik çalışmamızın ulaştığı politik faaliyet kapasitesinin ve üretkenliğinin açık bir göstergesidir. Geçmiş yıllarda tek bir alana ve gündeme kilitlenerek başarılı sonuçlar oluşturan çalışmamız, gelinen yerde birden çok çalışmayı ayrıksı veya birleşik bir biçimde anlamlı başarılar sağlayarak hayata geçirebilmektedir.

Parti tarafından ortaya konulan politika bütün bir yıl boyunca etkili bir biçimde alanlara taşınabilmiş, bugünün kısır tablosu düşünüldüğünde ise başarılı sonuçlar üretilebilmiştir. Ancak politik planda sağlanan başarılar elbette anlamlı olmakla beraber yeterli değildir. Halen merkezi politikaları güçlendirecek yerel politikalar oluşturmakta, öte taraftan ise merkezi politik değerlendirmeleri etkin bir şekilde yerel pratiklerimize taşımakta çeşitli zorluklar yaşamaktayız. Burada eksiklik olarak tanımladığımız noktalar çalışmamızın içerisinde bulunan veya gözlemleme şansı olan bir çok kimse için temel bir sorun alanı olarak görünmeyebilir. Ancak biz burada kendimizi başka anlayışların bu alandaki zayıflıkları üzerinden değil, kendi gelişme çizgimiz ve hedeflerimiz üzerinden tartışmaktayız.

Bu sorun açık ki kadrolaşma ve güçlü yerel örgütler oluşturma sorunudur -bu anlamı ile örgütsel bir sorundur- ve bu alandaki müdahaleleri zorunlu kılmaktadır. Ancak şu noktaya değinmekte fayda var. Politik planda daha üretken ve güçlü bir örgüt yapısı yine politik çalışmanın içerisinde kazanılacaktır. Bu açıdan ortaya konulan yoğun politik çaba elbette belirleyici yandır. Fakat bu politik sürecin kazanımları daha güçlü bir örgütsel bünye oluşturmanın imkanlarına dönüştürülemediği ölçüde politik kazanımlarımızın da bir süre sonra sekteye uğrayacağından kuşku duyulmamalıdır. Bu açıdan politika ve örgüt ilişkisini doğru kavramak ve sürekli birbirini güçlendirecek bir bakışla ele almak zorundayız. Sonuçta ne kadar güçlü insanlarınız ve örgütleriniz varsa o kadar güçlü politika yapabilir ve üretilen politikaları o kadar güçlü bir biçimde pratiğe taşıyabilirsiniz.

Örgütsel plandaki sorunlara geçmeden önce 1 Mayıs çalışmamızın anlamlı bir örnek ortaya çıkarttığı İstanbul pratiği üzerinde durmakta fayda var. Bu çalışmanın daha önce ifade edilen anlamlı sonuçlarının ve başarılarının yanında örgütlenme pratiği üzerinden yaşadığı sıkıntıların üzerinde duracağız. Zira İstanbul üzerinden ortaya koyacağımız bu örneklendirme bir bizi çalışma alanı için de geçerli olan deneyimler taşımaktadır. Çok yoğun bir kitle çalışması düzeyi oluşturulmasına karşılık, bu kitle çalışmasının aynı düzeyde bir örgütlenme çabasıyla birleştirilemediği; bu açıdan ortaya çıkan politik etkinin yeterli düzeyde örgütsel sonuçlar oluşturamadığı bir çalışma olmuştur, 1 Mayıs İstanbul çalışmamız. Bu gerçek açık ki pratik süreç içerisinde çalışmanın politik ve örgütsel ayaklarının yeterince dengeli bir biçimde ele alınamamış olmasının bir sonucudur. Bu sonuç çalışmanın planlanmasındaki zayıflığın veya tercihin ürünü olmaktan çok bir zorlanmanın ürünüdür. Kitle hareketinin bu ölçüde daraldığı ve gençliğin politik etkilere tepki vermediği bir dönemde açık ki bir politik çalışmayı etkin örgütsel sonuçlar oluşturmaya kilitlemek elbette kolay değildir. Ancak bu sorun kitle çalışmamızın düzeyi açısından aşılması gereken bir eşiği işaret etmektedir.

Çalışmamız açısından temel olan sorun alanlarından birisine örgütlenme ve kadrolaşma sorunlarına kısaca değinelim. Bugüne kadar ortaya koyduğumuz pratik çalışma düzeyi ve politik etkinin oldukça gerisinde bir örgütsel düzeye sahibiz. Bu açıkçası yıllardır zorlandığımız konuların başında gelmektedir. Kitle çalışmasındaki başarının ve gelişmenin temel kıstası örülen her çalışmanın örgütsel karşılık üretmesiyle ilişkilidir. Bu hem geniş örgütsüz kitlelerin esnek örgütsel formlarda birleştirilmesi açısından, hem de kitle hareketine daha güçlü müdahale edecek örgütler oluşturmak açısından böyledir.

Ortaya konulan her kitle çalışmasını örgütsel planda oluşturduğu sonuçlar üzerinden değerlendirmek ve başarıyı bu temel üzerinden tanımlamak bugün bir zorunluluk olarak karşımızda durmaktadır.

Politikalarımızın daha güçlü hayata geçirilmesinin bir diğer halkasını ise kadrolaşma alanında yaşadığımız sorunlar oluşturmaktadır. Bu ise başlı başına bir eğitim sorunudur. Bu alanda sağlanacak başarı geleceği kazanma iddiamızın da temelini oluşturmaktadır. Önümüzdeki yaz dönemini çok yönlü bir eğitim süreci olarak kurgulamak, dönem içerisinde kazanılan pratik ve örgütsel eğitimi, teorik ve politik bir eğitimle bütünleştirmek özellikle önem taşımaktadır.

Bugün, gençlik çalışmamızın geldiği yerde, onu bir adım ileri götürebilmek için, eğitim çalışmalarını mevcut çalışmamızın ideolojik ve pratik sorunları üzerinde yoğunlaştırmak büyük önem taşımaktadır. Geçtiğimiz öğrenim yılı boyunca yayınımızda ortaya konulan değerlendirmeler yaz dönemi boyunca genç komünistlerin elinde bir kılavuza dönüşmeli ve tekrar tekrar incelenmelidir. Bu doğrultuda, yaz boyunca yapılacak ideolojik eğitim çalışmalarının temel yönelimlerinden birini, tüm yönleriyle gençlik çalışmamızın sorunları oluşturmalıdır. Bu yapılabildiği ve kolektif bir değerlendirmeye konu edilebildiği yerde önümüzdeki dönem çalışmalarında genç komünistler oldukça olumlu sonuçlar elde edebileceklerdir.

Bizim ideolojik eğitim anlayışımız geleneksel hareketten her zaman temelden farklı oldu. İdeolojik eğitimi yalnızca hareketin temel metinlerinden ve yayınlarından ibaret gören anlayışı her zaman mahkum ettik. Bizim alternatifimiz Marksist klasiklerin kılavuzluğunda gerçekleştirilecek bir ideolojik eğitim oldu. Partimizin bizim için gerçek bir hazine olan program ve çizgisini derinlemesine ve yaratıcı bir biçimde kavrayıp sindirebilmek de ancak bu çerçevede olanaklı olabilir. Ve ancak bu temel üzerinden komünist hareketi her açıdan güçlendirecek kadrolar haline gelebiliriz.

Gelecek yıla daha güçlü bir hazırlık için yaz dönemi etkin bir süreç olarak değerlendirilmelidir. Bu başarılabildiği yaşanılan sorunların tartışılmasının ve aşılmasının ilk adımları atılabildiği koşullarda kazanan sadece genç komünistler değil bir bütün olarak gençlik hareketi olacaktır.

(Ekim Gençliği‘nin Haziran 2005 tarihli 84. sayısından alınmıştır...)